Bir derviş gibi yaşadı

Dosya Haberleri —

Ali Haydar Kaytan(Fuat)

Ali Haydar Kaytan(Fuat)

PKK’nin kurucularından Ali Haydar Kaytan'ın kardeşleri Feride Abbasoğlu ve Selma Kaytan, O’nu “bir derviş gibi yaşayan, alçakgönüllü, halkına adanmış bir devrimci” olarak tanımlıyor

  • Feride Abbasoğlu: Dêrsim’in piri, dervişiydi O. Derviş gibi de yaşadı. Kendisine Dêrsimliyim diyen her insanın benim kadar acı hissettiğini biliyorum. Fuat Heval 80’lerden önce Dêrsim’de bir efsaneydi, çok seviliyordu. Heval Fuat’ın şehadeti PKK için büyük kayıptır. Biz acı duyuyoruz ama PKK Önderliğinin çok daha derinden acı duyduğunu biliyorum. 

DENİZ BABİR

PKK’nin kurucularından Ali Haydar Kaytan yani “Fuat Heval” yalnızca bir devrimci ve gerilla değil, aynı zamanda bir aydın, şair ve hakikat savaşçısıydı. Dêrsim’den dağlara uzanan 45 yıllık politik mücadelesinde halkı için “bir derviş” gibi yaşadı. Ali Haydar Kaytan, 1951 yılında Dêrsim’in Xozu köyünde dünyaya geldi. Ailesi, 1938 Dêrsim Tertelesi sonrası sürgün edilen binlerce aileden biriydi. Soykırımdan geçirilmiş bir halkın çocuğu olarak direnişi seçen Ali Haydar Kaytan, ömrünü halkının özgürlüğüne adadı. Ali Haydar Kaytan'ı tanıyan herkesin söylediği ortak bir söz vardı; "O halkının dervişiydi." Kaytan'ı kardeşi Feride Abbasoğlu anlattı.  

Feride Abbasoğlu, ailelerinin Dêrsim Soykırımı’nda teslim olmayı reddeden, silah kuşanıp direnen, topraklarına bağlı bir aile olduğunu belirtiyor: “Ailemiz 38 direnişinde yer alıyor, sürgünlük yaşıyor ve 10 yıl sonra geri dönüyor. Annem Gulezar Kayseri’ye, babam Ali Eskişehir’e sürgüne gönderiliyor. Evleniyorlar. Köyleri yakılıp yıkıldığı için önce Xozu’da musahiplerinin evine dönüyorlar. Fuat Heval, 1950’yi 51’e bağlayan yılbaşı gecesi bu köyde doğuyor. Yedi kardeşin en büyüğüdür. Annem ve babam ancak bir yıl sonra kendi köyleri Hengirvan’a dönebiliyor. Yakılıp, yıkılmış bir köyde taş üstünde taş kalmamışken, evlerini yeniden inşa ediyorlar. Ülke sevgileri büyüktü. Annem ‘Bize toprak da, ev de verdiler ama köyümüze geri döndük. Bizim cennetimiz Dêrsim’dir, Kürdistan’dır’ diyordu.”

 

 

Sınıf birincisi, köyün umudu

Yoksul bir ailede büyüyen Ali Haydar Kaytan küçük yaşlardan itibaren zekası ve çalışkanlığıyla dikkat çeker. Köylerinde okul olmadığı için yakınlardaki bir Ermeni köyünde ilkokula kaydedilir. Feride Abbasoğlu bu dönemi şöyle anlatıyor: “Sanırım 6 yaşında okula başlıyor. Bizim köyde okul yoktu. İlkokulu Ermenilerin yaşadığı Hakis (Büyükyurt) köyünde tamamladı. Ermeni bir ailenin evinde okudu 5. sınıfa kadar. İlkokul öğretmeni Ali Dağdeviren, hep sınıf birincisi olduğunu söylüyordu. Yüksek bir puanla ortaokulu kazandı. Erzurum’a gidecek ama ne götürecek kimsesi ne de parası, pulu vardı. Henüz 11, 12 yaşındaydı. O dönem Haydaran aşiretinin önderlerinden Hıdır Ağa ‘Bizden zeki biri çıkmış, o avukat olacak ve Kürt halkının, Alevilerin haklarını savunacak’ diyor. O'nu okula kaydediyor ve ‘Senin gözlerinde görüyorum, büyük bir insan olacaksın’ diyor.”

‘Beynimdekileri asla yakamazsın’

Fen Lisesi’nde sonra İstanbul’da kısa bir süre hukuk eğitimi alan Kaytan, 1971 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne geçer ve devrimcilerle tanışır. Ağabeyinin üniversiteye gittikten sonra köye her döndüğünde kitaplarla geldiğini anlatan Feride Abbasoğlu, şöyle devam ediyor: “Hatırlıyorum Mao’nun kitapları, felsefe kitapları vardı. Kitapları babam görmesin diye saklıyordu, ben de yardımcı oluyordum. Bir yaz günü geldik, oda sıcak. Sonradan anladık ki babam kitapları valizimde bulmuş ve yakmış. Ertesi gün bir düzlükte ot biçiyoruz. Radyo, Mao’nun ölüm haberini verdi. Babam Fuat Heval’e döndü ve ‘Babanız öldü’ dedi. Fuat Heval ilk defa babamıza karşı öyle hiddetlenmişti. Elindeki orağı babamın ayaklarına doğru fırlatarak, ‘O ölmüş olabilir, sen kitaplarını da yakmış olabilirsin ama beynimdekileri asla yakamazsın’ dedi. Hepimiz donduk, kaldık. Fuat Heval, ilk isyanını orada yaptı. Sonra da köyü terk etti.”

 

 

‘Bu Apo, en zekimiz’

70’lı yıllarda gençlik hareketleri aktiftir. Kaytan, PKK’nin ilk örgütlenme sürecinde aktif rol alır. Kemal Pir, Haki Karer ve Abdullah Öcalan ile yol arkadaşlığı yapar. “Önderlik bir eylem ardından tutuklanmış ve Mamak Cezaevi’nde kalmıştı. Fuat Heval, tahliye olduktan sonra Önderlikle tanışıyor” diyen kardeş Feride, bu görüşmenin Ali Haydar Kaytan için dönüm noktası olduğunun altını çiziyor: “Önderlikle 2-3 sat süren bir konuşma yaptığını, Kürt ve Kürdistan gerçekliğiyle o zaman yüzleştiğini anlatıyordu. O sohbet için ‘Başkan Apo buz tutmuş, üstü betonla kaplanmış bir cevheri ortaya çıkardı’ demişti. Köye geldiğinde de Başkan Apo’nun fotoğraflarını da gösterip, ‘Bu Apo, en zekimizdir’ diyerek, O'ndan ne kadar etkilendiğini anlatırdı.”

19 yıl sonra ilk karşılaşma

Kürdistan'da PKK’nin kuruluş ve örgütlenme çalışmalarında yer alan Kaytan, 12 Eylül darbesinden sonra yurt dışına çıkmak durumunda kalır. Aile üyeleri yıllar sonra Ali Haydar Kaytan’dan ilk kez 1988 yılında Almanya’da görülen Düsseldorf Davası vesilesiyle haber alır. Daha sonra da Avrupa’da ve dağda da Ali Haydar Kaytan’la karşılaşan Feride Abbasoğlu, şöyle devam ediyor: “Ben 19 yıl sonra 1997 yılında ilk defa Fuat Heval’i Köln’de gördüm. Benim için büyük bir mutluluktu O'nu görmek. O dönemler çok görüşme fırsatı bulamıyorduk, herkes kendisini çalışmalarına vermişti. Bir kere ERNK’nin genişletilmiş toplantısında gittim koluna girdim 'Fuat Heval ben seninle biraz ahbap çavuşluk yapmak istiyorum' dedim. Bunu söylerken de ağladım. Başladım 12 Eylül’den sonra ailenin yaşadıklarını anlatmaya. 'Seni, PKK’yi utandıracak bir şey yapmadık, başımız hep dikti' dedim. "

Son görüşmelerine dair de bilgi veren kardeş Feride, "Sanırım 99’da Avrupa’dan ayrıldı, dağa gitti. Dağdayken de kendisiyle görüştüm. Son kez 2016’da görüştük. O dönem çok yoğun saldırılar vardı. 'Önderliği Özgürleştireceğiz' sloganını eleştiriyordu. ‘Önderlik zaten özgürdür. Yerin yedi kat altında da olsa bile o özgürdür. Özgürleştirilmesi gereken halktır’ diyordu” diyor. 

 

 

Artık annemiz sensin

Feride Abbasoğlu, abisinin kendisine her zaman sorumluluklarına dört elle sarılmayı salık verdiğini belirterek, şöyle devam ediyor: “Bana ‘kalbimin altın saçlı bacısı’ derdi. 'Biz annemizi kaybettik, artık annemiz sensin. Dik duracaksın' dedi. Ben de O'na ‘Sen güvenliğine dikkat etmiyorsun, arkadaşlarının uyarılarına ciddiye almak zorundasın, dikkat etmek zorundasın. Bir halkın umudusun. Sen ağaçsın, biz o ağacın dallarıyız. Seni kaybedersek, bizim için büyük bir acı olur’ demiştim. O da ‘Savaş çok gelişecek, farklı evrelere doğru gidiyor. Dik duracaksın’ dedi.”

Dêrsim’de efsaneydi

Dêrsim halkının Kaytan'ı yakından tanıdığını dile getiren kardeş Feride, bir anısını şöyle anlatıyor: "Dêrsim’in piri, dervişiydi O. Derviş gibi de yaşadı. Kendisine Dêrsimliyim diyen her insanın benim kadar acı hissettiğini biliyorum. Fuat Heval 80’lerden önce Dêrsim’de bir efsaneydi. Bir gün köye gelmek için garajdan bilet kesmek istiyor, polis tanıyor O'nu. Bilet satan arkadaş, Zazaca ‘kafasına vurun polisin’ diyor. Birisi sandalye ile vuruyor. Fuat Heval kaçıyor. Ertesi gün polis yine O'nu lojmanlar yakınında görüyor. ‘Teslim ol’ diyor. Fuat Heval silahı çıkarıp ‘sen teslim ol’ diyor. Polis gerisin geri giderken kireç kuyusuna düşüyor. Fuat Heval, Düldül Tepesi’ne doğru koşuyor, polisler de peşinden koşuyor. Bir anne koşarken görüyor ve ‘ben seni koynumda saklarım’ diyor. O dönem gerçekten Dêrsim’de efsaneydi, çok seviliyordu."

Babam asla boyun eğmedi

“Fuat Heval yurt dışına çıkacağı zaman babama haber yollamış ve yardım istemiş” diyen Feride Abbasoğlu, o dönemi şöyle anlatıyor: “Babam grup olarak onları Bingöl sınırına kadar götürüyor. Elinde kalan birkaç ineği de satıp o zamanın parasıyla 17 bin lira da para veriyor. Babamı eve döndüğü gece gözaltına alıyorlar. Yoğun işkence yapıyorlar, 22 gün gözaltında kalıyor. Babam orada ‘oğlum Kürt halkının onuru, haysiyeti için dağa çıktı’ diyor. Sonrasında da babam devlete karşı hiç boyun eğmedi. TRT ekibi gelip O'nunla görüşmek istiyordu, ‘teslim ol’ çağrısı yapmasını istiyorlardı. Fakat o 'Oğlum Kürt halkının haklarını savunuyor’ cevabını veriyordu. Babamı sürekli karakoldan çağırıyor, cenaze fotoğrafları gösteriyorlardı 'Bunlardan hangisi oğlundur' diye soruyorlardı. 1984 yılında tüm aileyi Afyon’a sürgün ettiler, 3 yıl sonra da babam beyin kanamasından vefat etti.”

 

 

Önderliğin acısı daha derin

Feride Abbasoğlu, şöyle devam ediyor: “Heval Fuat’ın şehadeti PKK için büyük kayıptır. Biz acı duyuyoruz ama PKK Önderliğinin çok daha derinden acı duyduğunu biliyorum. Fuat Heval bir lokma, bir hırka felsefesiyle kendini devrime adayan bir dervişti. İçinde Önderliğe karşı öyle bir özlem ve hasret vardı ki; ‘Geçmişte Önderliğe karşı rolümüzü oynayamadık. Şu anda kendimi güçlü hissediyorum, Önderliğin savunmalarının her satırını içime sindirerek okudum’ diyordu.”

Başarının canlı tanığıyız

PKK 12. Kongresi’nin Ali Haydar Kaytan ve Rıza Altun’a adanmasının ise kendileri için paha biçilmez olduğunu belirten Feride Abbasoğlu, “PKK, Haki ile partileşti; Mazlumların, Hayrilerin şehadetiyle ordulaştı. Ben inanıyorum yeni bir sayfadır. Partinin kongreyi Rıza Heval’a, Fuat Heval’a adamasının da büyük anlamı var. Biz şimdiye kadar Rêber Apo’nun söylediklerini yerine getirdiğinin, yaptığının canlı tanığıyız. Tüm kazanımlarımızı Önderliğe, şehitlere ve bu halka borçluyuz. Bundan sonra sorumluluk daha fazla halktadır. İnanıyorum, Kürtler bunu başaracak. Önderliğimize sonsuz güvenimiz var ve bu halk O'nun arkasında duracak” vurgusu yapıyor. 

Feride Abbasloğlu son olarak “Şehitlerimizin aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Onlar bizi bir araya getirendir. Hakikatte buluşturanlardır. Kürt halkının, Önderliğimizin başı sağolsun” diye ekliyor. 

 

* * *

Alevi deyiş saati

 

 

Ali Haydar Kaytan'ın deyişlere olan ilgisine dikkat çeken kardeş Feride, "Alevi deyişlerine büyük bağlılığı vardı. Şimdi Aleviler her yerde Alevi deyişlerini söyleyebiliyor. O zaman öyle bir şey yoktu. Fuat Heval'in haftada bir deyişler saati vardı, gündüz ve gece saat 2’de deyiş dinlerdi. Ankara’da okurken köye geldiğinde davarları otlatmaya götürdüğümüzde bana radyoyu getir derdi. Ağaca asar ve deyişleri dinlerdi" diyor. 

İşçilerin parasını ödettirdi

Kaytan'ın mücadeleci ruhuna dikkat çekerek bir anısını paylaşan kardeş Feride, şöyle anlatıyor: "Fuat Heval çok özlüydü, haksızlığa karşı çıkardı her zaman. Henüz PKK yoktu, o dönem Adalet Partili bir muhtarımız vardı. Fuat Heval bir ihalede nasıl olduysa işçilere ne kadar para verileceğini öğrenmişti. İşçilerin aldığı rakamı öğrenince de onlara ‘işi yavaşlatın’ demişti. Muhtar ‘komünistler gelmiş, işimizi bozuyor’ dedi. Fuat Heval geri adım atmadı ve sonuçta işçiler haklarını aldılar."

 

* * *

'Ey dîrok’ şiirinin hikayesi

Feride Abbasoğlu, Şivan Perwer’in 1981 yılında çıkardığı kasette okuduğu Ali Haydar Kaytan’ın ‘Ey Dîrok’ şiirinin hikayesini ise şu şekilde anlatıyor: “Hamili Yıldırım ile beraber Dêrsim’deki hapishanede 6 ay kaldılar. Ben de gittim o cezaevine zaten küçük bir cezaeviydi. O anlatıyordu, diyordu. Birilerini örgütlemek istiyoruz cezaevinde. Gittim oturdum bir adamın ranzasına. Adama, sen neredensin, niye buradasın diye sordum. Adam bir mesele anlattı. Bir kız kendini asıyor onların köyde. Askerleri çağırıyorlar. Cenazeyi indirip askerler o ölü bedene sırasıyla tecavüz ediyorlar. Fuat Heval 'Bunları duyduğumda o anki kinimi, öfkemi anlatamam' diyordu. 'Yüreğimden vurulmuşa döndüm. Gittim, oturdum 'Ey tarih’i yazdım' diyordu. Tahliye olunca Fuat Heval’in eşyalarını cezaevi yakınlarında yaşayan Latif Tepe'nin -O da şehit düştü- ailesi alıyor. O, şiiri bize ulaştırdı. Bizimkiler de Avrupa’ya ulaştırdı 80’lerde. Şivan Perwer de Kürtçeye çevirip okuyor. Yani Fuat Heval o ölü bedeni tecavüze uğrayan kadının anısına yazıyor o şiiri. Sanırım 'Ben İnsandım' şiirini de o cezaevinde yazıyor. Sık sık şiir yazıp cezaevinde çöpe atıyor. Hamili Yıldırım arkadaş da onun attığı kağıtları alıyor, cebine koyuyor. Tahliye olunca sanırım 1 Mayıs’ta şiiri temiz bir kağıda geçirip Fuat Heval’in eline verip oku diyor. Şiirini ilk defa o zaman kürsüden okuyor.”     

 

 

* * *

Kemal Pir: Biz can veririz, can almayız

 

Feride Abbasoğlu PKK’nin ilk öncü kadrolarından Kemal Pir ve Delil Doğan’la da tanışır. O yılları şu sözlerle anlatıyor: ''Haki’nin şehadetini hatırlıyorum. Biz Hengivan’daydık. Bendim eşimdi, Kemal Pir, Fuat Heval sanırım yanında Ali Gündüz de vardı. Önderlik kasete konuşmuştu, kasetin çözümlemesini yapıyordu. O anların paha biçilmez anlar olduğunu o zaman henüz bilincinde değildim. 10 Mayıs’tan sonra sanırım Kemal Pir ve Fuat Heval Hengirvan’dan ayrıldılar. Ben ilk defa Kemal Pir’i orada gördüm. Annem gidip oğlak kesmek istedi. Kemal Pir 'Biz can veririz, can almayız' dedi anneme. Delil Doğan’la da tanışma fırsatım oldu, deli dolu, kabına sığmayan bir arkadaştı."

 

* * *

Anlattığı hakikatti