Eş yaşam tartışmaları
Zozan SİMA yazdı —
- Aile tarihsel olarak ilk komün olmaktan kaynaklı dayanışma, sevgi bağlarını taşır. Ama ataerkil şekillenmesi ile de devletin çekirdeğine dönüşür.
Kadın erkek arasındaki siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel olduğu kadar cinsel, duygusal, düşünsel her türlü ilişkilenmeyi Reber Apo’nun dile getirdiği eş yaşam kavramı ekseninde ele almak mümkün. Özgür eş yaşam kuramı ise kadın ve erkeğin yaşamın her alanındaki ilişkilerini özgürlükçü ve eşitlikçi temelde dönüştürmedir.
Kadın-erkek ilişkilerinde yaşamın her alanına yansımasını bulan egemenlikçi model aile, evlilik, cinsellik ve aşk ilişkilerini model alır. Aile, cinsellik, aşk ve evlilik birbiriyle direkt ilişkili, iç içe, birbirini içerir gibi görünseler de her birinin sosyolojik-tarihsel incelemesi bizlere daha geniş ufuklar sunabilir. Belki de düşündüğümüz kadar birbirini içermiyorlardır.
Aile evlilikle mümkün kılınan bir kurum, cinsellik ise toplum nezdinde ancak evlilik içinde olursa meşru görülen bir karakterdedir. Evlilik aynı zamanda ekonomisiz kılınmış kadının güvencesi, erkeğin kadının yaptığı hizmeti adeta satın aldığı ve soyunu sürdürmeyi garantiye almasını sağlar bir karaktere bürünmüştür.
Aile tarihsel olarak ilk komün olmaktan kaynaklı dayanışma, sevgi bağlarını taşır. Ama ataerkil şekillenmesi ile de devletin çekirdeğine dönüşür. Bu çelişik yapısı nedeniyle aile hem sürekli eleştirilip hedef alınmakta hem de her zaman bir sığınak olarak ona teslim olunmaktadır. Aşkın ihtiva ettiği anlam yoğunluğu ortadan kaldırılarak her türlü şiddeti, cinneti, çirkinliği egemenliği örten perde, bir kandırma aracına dönüştürülür. Cinsel tatminle özdeşleşme aynı zamanda aşkın ölümüne de yol açar. Tüm bu nedenlerle evlilik ve aile büyük beklentiler yüklenerek kurulmasına rağmen çoğunlukla hayal kırıklıkları ile biten bir hikayeye dönüşür.
Sorun sadece iki kişinin iyi, güzel, birbirini derin tutku ve duygularla sevmesinden ibaret değidir. Çünkü eş yaşam dişi ve eril cinsin ilişkisi değil toplumsallıkla oluşmuş olan kadınlık ve erkekliğin ilişkisi olarak şekillenmiştir. Erkeğin kadın üzerindeki egemenliği hegemonik bir eş yaşam modeli açığa çıkarmıştır. Bu aşkın gerçekleşme imkanı bulmadığı bir ilişki sistemidir.
Bugün aile kurumunu can çekişir, evlilikleri birkaç yıl dahi süremez hale getiren, eş, sevgililer arası şiddeti günlük yaşamın bir parçası kılan, kadın katliamlarına, çocuklara dönük taciz-tecavüz ve şiddete yol açan ilişkiler eş yaşamın da hegemonik temelde şekillenmesine yol açar. Eş yaşamın bu temeldeki inşası sadece iki insanın duygusal, cinsel yaşamını etkilemiyor. Toplumun tümünü hatta başta nüfus artışı, yoksulluk, şiddet kültürünün yaygınlaşması bakımından ekolojik yaşamı da etkiliyor. İnsanların birbirine dönük davranış, duygu ve üsluplarını etkileyerek toplumun etik-estetik duygularını da yozlaştırıyor. Evlilik terapistleri, psikoterapi ile çözülemeyecek kadar ağır toplumsal sorunlar barındırıyor.
Reber Apo bu gerçekliği şu sözlerle özetler: “Kadın-aile-erkek Bermuda üçgenini haritada iyi göstermeden, yanından geçen her toplumsal çözüm gemisini batırması işten bile değildir.” Kendini sosyalist, anarşist, ekolojist, yurtsever, kadın özgürlükçüsü, aydın ya da sanatçı, demokrat diye tanımlayan nicelerinin gemileri bu toplumsal okyanusta batmaktadır. Tüm maskelerin indiği, kişiliğin ve yaşam biçiminin kelimenin tam anlamıyla en çıplak halde ortaya döküldüğü bu alandaki yozlaşma, ölçüsüzlük arttıkça, sır ve özel hayat kılıfına bürünen şeyler artar. Bir yazarın güzel ifadesi ile kişiliksizleştikçe kimsenin bizi göremeyeceği daha yüksek çitler öreriz etrafımıza. Belki de bunu en iyi fark edenler devletlerin istihbarat örgütleri. Bu nedenle kaset savaşları, ses kayıtları, dinlenen telefonlar, çalınan kişisel bilgiler çoğunlukla cinsellik, aile, evlilik ve aşk kapsamındaki ilişkilere dairdir. Bunlar çağın en etkin özel savaş ve düşürme araçları haline gelmiştir.
Eş yaşamın hegemonik temeldeki şekillenmesi insana, topluma, kadın ve çocuklara ve doğaya verdiği zararları önlemek için kadın özgürlük hareketleri yoğun bir mücadele yürütüyor. Ama bu mücadelenin eksik kalan yanı özgür eş yaşamın somutlaşmasını sağlayabilme hususudur. Somutlaşmadan kastımız ideal bir aşk, ideal kadın ve erkeği tarif etmek ve bulmakla, ideal bir evlilik ve aile modeli değildir. Somutlaşmadan kasıt; özgürlük arayışındaki kadın ve erkeklerin hegemonik ilişkilerin tuzaklarından, bataklarından kurtulma ve özgürlük temelindeki ilişkileri inşa etmede hangi yöntem, araç ve kurumları geliştireceğidir.
Hegemonik ilişkilerin dışında özgürlükçü ilişki biçimlerini düşünebilmek, sanat ve edebiyatta bunu yansıtabilmektir. Reber Apo bunu sanatın, ekonominin, siyasetin, dinin eş yaşamın hizmetine girmesi biçiminde tanımlamıştır. Özgür eş yaşamın sanatı nasıl olabilir? Tiyatrosu, sineması, romanı yazılamaz mı? Ailenin demokratikleşmesi mücadelesi nasıl yürütülebilir? Aşka felsefik anlamlar yüklemek mümkün değil mi? Kürdistan özgürlük hareketinin etkilediği her kadın ve erkeğin, aile ve ilişkinin bir de bu noktada ne kadar dönüşüm yaşadığını sorgulamasına ihtiyaç var.