Çağrı tüm dünyaya mesajdır

Dosya Haberleri —

Jody Williams

Jody Williams

Nobel Barış Ödüllü Jody Williams ile Öcalan’ın barış çağrısını, bu çağrının uluslararası yankılarını ve tecridin sona erdirilmesi için atılması gereken adımları konuştuk.

  • Çağrıyı duyduğumda Sayın Öcalan’ın durumunu bilen birisi olarak hem umut hem de sevinç hissettim. Çünkü uzun süredir baskıya, çatışmalara ve inkara maruz kalmış bir halkın lideri, tüm bu ağır koşullara rağmen hala barışı savunuyorsa, bu, tüm dünyaya güçlü bir mesajdır. Böyle bir adım, sadece Kürtler için değil, Türkiye ve hatta Ortadoğu için tarihi bir fırsattır.
  • Benim için son derece etkileyici ve ilham verici bir duruş. Sayın Öcalan gibi 26 yıldır ağır tecrit koşullarında tutulan birinin hala ısrarla barışı savunması, güçlü ve dönüştürücü bir liderlik örneğidir; ahlaki kararlılıktır. Bu, yalnızca kişisel bir direnç değil, aynı zamanda halkı için geleceğe dönük bir vizyon taşıdığını da gösteriyor.
  • Sayın Öcalan’ın paradigmasında kadın özgürlüğü ve toplumsal eşitliğe verilen önem bu yüzden çok anlamlı. Barış sadece silahların susması değil, toplumun tüm kesimlerinin eşit ve özgür yaşamasıdır. Türkiye ve Kürdistan özelinde ise kadınların yalnızca müzakere masasında değil, karar alma süreçlerinin merkezinde yer alması şart.

ERKAN GÜLBAHÇE

 

Kürt sorunu, yalnızca bir halkın kimlik ve özgürlük mücadelesi değil; aynı zamanda 21’inci yüzyılın çözüm bekleyen en yakıcı adalet sınavlarından biri. Bu sınavın merkezinde ise 26 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan yer alıyor. Son yıllarda, barış ve diyalog çağrıları yalnızca Türkiye’nin sınırları içinde değil, uluslararası alanda da yankı buluyor. 2019’da olduğu gibi, 2024 yılında da 69 Nobel Ödülü sahibi isim, Öcalan’ın özgürlüğünü talep eden güçlü bir mektupla dünya kamuoyuna seslendi. Nobel ödüllülerinin bu açıklaması, Öcalan’ın rolünü dışlamanın çözümü olanaksız hale getirdiğini bir kez daha hatırlattı.

Nobel Barış Ödüllü Jody Williams da o isimler arasında. Williams ile Öcalan’ın barış çağrısını, bu çağrının uluslararası yankılarını ve tecridin sona erdirilmesi için atılması gereken adımları konuştuk.

Sayın Abdullah Öcalan’ın PKK’ye silah bırakma ve fesih çağrısını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Günümüz dünyasında şiddet, nefret ve çatışmalar her geçen gün daha da yaygınlaşırken, bir liderin tüm bu karanlık ortamda barış adına ses yükseltmesi büyük bir cesaret ve vizyon göstergesidir. Sayın Öcalan’ın yaptığı çağrı, yalnızca silahların bırakılmasını değil, aynı zamanda halklar arasında gerçek bir diyalog ve demokratik bir çözüm arayışını işaret ediyor.

Açıkçası, bu çağrıyı duyduğumda Sayın Öcalan’ın durumunu bilen birisi olarak hem umut hem de sevinç hissettim. Çünkü uzun süredir baskıya, çatışmalara ve inkara maruz kalmış bir halkın lideri, tüm bu ağır koşullara rağmen hala barışı savunuyorsa, bu, tüm dünyaya güçlü bir mesajdır. Böyle bir adım, sadece Kürtler için değil, Türkiye ve hatta Ortadoğu için tarihi bir fırsattır. Bu çağrının ciddiyetle ele alınması ve karşılık bulması gerektiğine inanıyorum.

 

 

Savaş karşıtı ve uzun yıllar insan hakları savunuculuğu yapmış bir aktivist olarak Sayın Öcalan’ın ağır tecrit koşullarına rağmen barış çağrısı yapması nasıl bir duruşu ifade ediyor?

Benim için son derece etkileyici ve ilham verici bir duruş. Sayın Öcalan gibi 26 yıldır ağır tecrit koşullarında tutulan birinin hala ısrarla barışı savunması, güçlü ve dönüştürücü bir liderlik örneğidir; ahlaki kararlılıktır. Bu, yalnızca kişisel bir direnç değil, aynı zamanda halkı için geleceğe dönük bir vizyon taşıdığını da gösteriyor. Kendi ülkemde ve başka ülkelerde şahit olduğum gibi, devletler genellikle şiddeti tercih eder. Ama gerçek liderlik, en baskıcı koşullarda bile barıştan yana tutum alabilmektir.

Ben yıllarımı savaşlara ve insan hakları ihlallerine karşı mücadeleyle geçirdim. El Salvador, Nikaragua, Vietnam gibi yerlerde gördüm ki şiddet, baskı ve inkar hiçbir zaman kalıcı çözüm getirmedi. Barışı savunmak cesaret ister, hele ki herkes savaş çığlıkları atarken. Sayın Öcalan’ın bu tutumu sadece Kürt halkı için değil, bölge halkları ve dünya için de güçlü bir umut çağrısıdır.

Bu çağrı bize ‘başka bir yol mümkün’ diyor. Ve biz, dünyayı değiştirmek isteyenler olarak bu seslere kulak vermek ve destek olmak zorundayız. Öcalan’ın direnci, barışa olan inancı ve stratejik vizyonu, bu karanlık çağda gerçekten çok kıymetli.

Sayın Öcalan’ın barış sürecinde aktif rol alabilmesi için sizce hangi adımlar atılmalı?

Öncelikle, Sayın Öcalan’a uygulanan ağır tecrit son bulmalı. Şu an ne ailesiyle ne de avukatlarıyla düzenli görüşme imkanı var. Kamuoyuna açıklama yapamıyor, barış için yürütülen herhangi bir diyaloğa katılamıyor. Bu koşullarda gerçek bir çözüm mümkün değil. Sayın Öcalan’ın özgürlüğü bu sürecin kilididir.

Eğer Türkiye gerçekten barış ve çözüm istiyorsa, bunu sözle değil somut adımlarla göstermeli. İlk adım da Sayın Öcalan’ın özgürlüğünün sağlanmasıdır. Sayın Öcalan’ın özgürlüğü, bireysel bir hak olmanın ötesinde, toplumsal barış sürecinin önünü açacak bir adımdır. Barış, karşılıklı güvenle mümkün olur. O olmadan barış konuşulamaz, halkta barışa dair güven oluşmaz. Bu güveni inşa etmenin ilk şartı, onun özgürlük koşullarını sağlamaktır. Bu aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşme iradesini dünyaya gösteren güçlü bir mesaj olur.

 

 

Daha önce Sayın Öcalan’ın özgürlüğü için 68 Nobel Ödülü sahibiyle birlikte uluslararası kurumlara mektup yazdınız. Bu girişim nasıl karşılandı, nasıl tepkiler aldınız?

Bu çağrı benim için hem insani hem vicdani bir sorumluluktu. 2019’daki açlık grevlerinde bir mektup imzalamıştım, ancak bu kez sürece doğrudan katıldım. 69 Nobel Ödüllü ismin bir araya gelmesini sağladık; sadece barış alanından değil, tıp, edebiyat ve fizik gibi farklı disiplinlerden isimler de destek verdi. Bu kadar kısa sürede geniş bir destek görmek beni hem şaşırttı hem de umutlandırdı. Bu, Öcalan’ın özgürlüğünün sadece Türkiye’yi değil, evrensel insan hakları ve barış mücadelesini ilgilendirdiğini gösteriyor.

Doğrudan hükümetlerden bir yanıt gelmedi ama bu tür girişimler, kamuoyunu bilgilendirmek ve uluslararası baskıyı artırmak açısından çok önemli. Bir mektup belki dünyayı hemen değiştirmez, ama vicdanlara dokunur ve süreci harekete geçirebilir. Bu inançla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 

Yakında Nobel ödüllü isimlere hitaben yeni bir mektup daha yazacağım. Çünkü barışın muhatabı yalnızca Kürtler değil, aynı zamanda Türkiye. Diyalog kurulmadan bu sorun çözülemez.

Yeni mektubun temel mesajı ne olacak? Mektubun muhatabı kimler olacak?

Hazırladığımız mektubun ana mesajı çok açık: Sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü. Çünkü o özgür olmadan Kürt sorununun kalıcı ve gerçek bir çözüme kavuşması mümkün değil. Sayın Öcalan yalnızca bir mahkum değil; milyonlarca Kürt tarafından siyasi ve manevi lider olarak kabul ediliyor. Öcalan’ın sürecin dışında bırakılması, çözümün de dışında kalmak anlamına gelir.

Mektubun muhatabı sadece Türkiye değil; Avrupa Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İşkence ve Kötü Muameleyi Önleme Komitesi (CPT) ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumlar da çağrımızın adresi olacak. Zira Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit, uluslararası hukuka aykırı. Bu kurumlar artık sessiz kalmamalı, sorumluluk üstlenmeli.

Nobel Ödülü sahiplerinin desteği, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda evrensel bir vicdan çağrısıdır. Barışa giden yol, Öcalan’ın özgürlüğünden geçiyor. Bu da Türkiye ve bölge için tarihi bir fırsat olabilir.

Sizce bu mektuplar dünyada gerçekten bir etki yaratabilir mi? Halkların ya da hükümetlerin tavrını değiştirme potansiyeli var mı?

Nobel Ödülü sahipleri sadece birey değil, aynı zamanda evrensel değerlerin temsilcileridir. Bu nedenle yaptıkları çağrı yalnızca hükümetlere değil, dünya kamuoyuna da güçlü bir mesaj verir. Bir mektupla her şeyin değişmesini beklemiyoruz. Ancak bu çağrılar farkındalık yaratır, tartışma başlatır, kamuoyunun dikkatini çeker ve zamanla hükümetler üzerinde baskı oluşturur. Değişim genellikle küçük ama kararlı adımlarla başlar. Nobel sahiplerinin desteği, bu sürecin uluslararası meşruiyet kazanmasında önemli bir rol oynuyor.

Öcalan’ın paradigmasında kadın özgürlüğüne özel bir vurgu var. Sizce kalıcı bir barış için kadınların sürece katılımı neden bu kadar önemli? 

Kadınların barış süreçlerine katılımı sadece temsiliyet meselesi değil; barışın kalıcılığı ve adaleti açısından hayati bir gerekliliktir. Tarih boyunca gördük ki kadınların yer aldığı süreçler daha kapsayıcı ve sürdürülebilir oluyor. Buna karşın, kadınların dışlandığı girişimler genellikle başarısızlıkla sonuçlanıyor.

Sayın Öcalan’ın paradigmasında kadın özgürlüğü ve toplumsal eşitliğe verilen önem bu yüzden çok anlamlı. Barış sadece silahların susması değil, toplumun tüm kesimlerinin eşit ve özgür yaşamasıdır. Türkiye ve Kürdistan özelinde ise kadınların yalnızca müzakere masasında değil, karar alma süreçlerinin merkezinde yer alması şart. Gerçek barış, kadınların sesi duyulduğunda mümkün olabilir. Kadınlar, mağdur değil, aynı zamanda çözümün taşıyıcısıdır. Onların katılımı, barışın daha adil ve sağlam bir zemine oturmasını sağlar.

 

 

Ortadoğu’da süregelen çatışmalar ekseninde Sayın Öcalan’ın çözüm yaklaşımı bir model olabilir mi?

Kesinlikle olabilir. Sayın Öcalan’ın yaklaşımı; merkeziyetçiliğe karşı yerel demokrasi, kadın özgürlüğü, ekoloji ve halkların bir arada yaşama hakkı gibi ilkelere dayanıyor. Bu, çok kimlikli ve çatışmalı bölgeler için barışçıl bir gelecek vizyonu sunuyor. Tahakküm yerine eşitliği, dayatma yerine diyaloğu esas alıyor.

Ayrıca Demokratik Konfederalizm modeli, ulus-devletin dışlayıcı yapısına karşı alternatif bir öneri sunuyor. Sınırları değil toplumsal dayanışmayı önceleyen bu fikir, ciddiyetle ele alındığında, Ortadoğu’da istikrarlı ve çoğulcu bir düzenin kurulmasına katkı sağlayabilir.

Türk hükümetine doğrudan bir çağrınız olsaydı, ne söylerdiniz? 

İlk sözüm, “Sayın Abdullah Öcalan’ın üzerindeki mutlak tecrit sona erdirilmeli ve kendisi özgür olmalı” olurdu. Öcalan’sız bir barış süreci düşünülemez. Bu hem siyasi hem de insani bir zorunluluktur.

Türkiye artık inkar ve bastırma politikalarını geride bırakmalı. Kürt halkını bir tehdit değil, bu ülkenin eşit yurttaşları olarak tanımalıdır. Barış, yalnızca silahların susması değil; adaletin, eşitliğin ve özgürlüğün sağlanmasıdır. Bu da ancak diyalogla mümkündür.

Son olarak, bu söyleşiyi okuyacak olan Türk ve Kürt kamuoyuna bir mesajınız var mı? Özellikle gençlere, barış için umut arayanlara…

Gençlere özellikle seslenmek istiyorum. Bugünün dünyasında umutlu olmak zor olabilir ama değişimi her zaman gençlerin cesareti ve dayanışması mümkün kılmıştır. Türk ya da Kürt fark etmez; barış, adalet ve eşitlik isteyen herkes birlikte hareket ederse yeni bir gelecek inşa edebiliriz. Barış kolay gelmez; sabır ve kararlılık ister. Ama imkansız değildir. Birbirimizi anlamaya çalışarak, sesimizi yükselterek ve yalnız olmadığımızı bilerek yol alabiliriz. Barış, bir ideal değil; mücadeleyle gerçeğe dönüşen bir hayaldir. Ve bu hayali gerçekleştirecek olanlar da sizlersiniz. Mücadeleden vazgeçmeyin.

 

***

Jody Williams kimdir?

Amerikalı bir aktivist ve akademisyen olan Jody Williams, 9 Ekim 1950’de, ABD’de Vermont kentinde doğdu. İngilizce ve İspanyolca öğretmenliği üzerine eğitim aldıktan sonra, 1984’te Johns Hopkins Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisans yaptı.  

Williams, 1992’de Uluslararası Mayın Yasaklama Kampanyası’nı (ICBL) başlatarak, anti-personel mayınlarının yasaklanması ve temizlenmesi için küresel bir hareketin öncüsü oldu. Bu çabaları, 1997’de 120 ülkenin Ottawa Sözleşmesi’ni imzalamasıyla sonuçlandı ve aynı yıl Williams ve ICBL, Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü.  

Akademik kariyerine de devam eden Williams, 2003’ten bu yana Houston Üniversitesi’nde Barış ve Sosyal Adalet Profesörü olarak görev yapıyor. Ayrıca, 2006’da Nobel Barış Ödülü sahibi diğer kadınlarla birlikte Nobel Kadınlar Girişimi’ni kurarak, dünya genelinde barış, adalet ve eşitlik için mücadele eden kadınların çalışmalarını destekliyor. Williams, 68 Nobel ödüllü isimle birlikte Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi ve BM İnsan Hakları Komitesi’ne mektup göndererek “Abdullah Öcalan’ın haklarını korumak için görevinizi yerine getirin” çağrısında bulunmuştu.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.