Çakma Kürt monarşisi

Ava Neşe KALP yazdı —

  • Cengaverce gaz maskelerini yakalayan çakma monarşinin yöneticileri, Süleymaniye’de bankadaki 400 milyon doların nasıl buhar olduğunu ise “hala bulabilmiş değil.” 
  • Başûrê Kurdistan’da yıllardır seçim yapılamıyorken, KDP’nin son parti seçiminde aynı soyadından aynı kişilerin iktidarı aralarında tekrar parsellemesi ise mide bulandırıcı.


Amberin Zaman’ın 3 Kasım 2022’de Al Monitor’da Lahur Talabani ile yaptığı röportaj, birkaç açıdan Güney’in Kürt politika ve politikacıları ile ilgili önemli ipuçları vermektedir. Açıkça anlaşıldığı gibi, Kürt sorunun dış etkenlerinden öte iç faktörlerin oynadığı büyük rolü ortaya koymaktadır.
 
Topraklarını işgal eden devletlerle sarılı bir konumda olması elbette Kürtlerin politika ve politikacılarını çok zorlayacaktır. Özellikle de Farslar ve Türkler gibi oyun içinde oyun oynayan gelenekleri, Araplar gibi yıkıcı politikalar yürüten devletleri düşününce elbette iş hiç kolay değildir. Ancak bu bir mazeret olarak kullanılırsa daha da büyük bir engelimiz var demektir. Bunun anlamı, Kürtlerin ne yazık ki binlerce yıllık tecrübelerini biriktirip kuşaklar arası bir deneyim aktarımı ve bu deneyim birikimi üzerinden daha akıllı politikalar geliştirmedikleri ve uygulamadıklarıdır.
 
Bir kere konuya girerken netleştireyim bu Lahur’a yönelik bir eleştiri değildir. Onun söyledikleri üzerinden Güney’deki problemin sorgulanmasıdır. Dolayısıyla bu röportaj üzerinden iki ailenin gücü eline geçirip orada fiili olarak kurduğu adı konmamış çakma monarşik yapılanmayla oluşan siyasal bataklık sorgulanmaktadır. Zira, Dört parça Kurdistan’ın temas noktası olması hasebi ile sadece Güney değil, tüm Kürdistan’ın ve Kurdistanlının bataklığa saplanması anlamına geliyor. Bunun elbette sömürgeci güçlerce üzerinde bir hayli düşünülmüş, planlanmış ve uygulamaya konulmuş fiziki bir durum olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.  
 
Oysa Kürtlerin bin yıllık deneyimi var bu konuda. Ulus devletler sürecinde ise en az yüz yıllık bir deneyim süreci ve elbette bilgi birikimi de. Peki bütün bu uzun deneyim tarihine rağmen, bu pespaye durum neden? Neden bu yüzyıllık birikimin üzerine bina edilen daha zeki politikalar geliştirilememiş? 
 
Bunun nedeni kusura bakılmasın sadece devletsizlik değildir, daha çok Kürtlerin ulusal birlik olma çabalarının yetersizliğidir. Bu çabasızlığın nedeni, bu röportajda da çok belirgin bir şekilde gördüğümüz gibi, aslında kişisel hırslar, küçük iktidar alanlarını korumak için sistemli bir ihanetler zincirinin oyuncağı haline gelmiş/getirilmiş yöneticilerin varlığıdır. 
 
Bu röportajı okuduğumuzda, zeki hamlelerle düşmanı ile çatır çatır pazarlık yapacak politikalar geliştiren yöneticiler/politikacılar göremiyoruz. Daha çok Roma arenasında birbiri ile çatıştırılan köleler gibi kavga eden zavallılar ordusu görüntüsü var. Oysa çakma monarşileri nedeniyle direkt politik bir atmosfere, yani Kürt, dolayısıyla da Ortadoğu politikasının içine doğan, aile bireyleri olarak iktidar alanlarında görev aldıkları için deneyim kazanma olanağına da sahip bir kesimden bahsediyoruz. Zenginleştikleri için son derece büyük eğitim olanaklarına da sahipler. Yani dünyanın en iyi üniversitelerinde eğitim olanakları var.  Bütün bunlara rağmen sonuç ise görüldüğü üzere tam bir fiyasko. Bütün bu eğitim olanakları ve yönetsel deneyim avantajlarına ve yirmi yıllık bir devletleşme olanağına rağmen, bu iki ailenin Kurdistan’ı sömürgecilerin, ördek yerine Kürt gençlerini avladıkları bir bataklığa dönüştürme sürecini görmek son derece utanç verici.  
 
Kürt halkı ise bu iki başlı çürümüş diktatöryel monarşi taklidi iktidar(lar)dan kurtulmak için denizlerde boğula boğula Batı’ya kaçmaya çalışıyor. Başûrê Kurdistan ise fiili olarak, sınırlarda donan anne ve çocukların, kimyasallarla öldürülen sivil çocuk, kadın ve Kürt gençlerinin mezarlığına dönmüş durumda. Cengaverce gaz maskelerini yakalayan çakma monarşinin yöneticileri, Süleymaniye’de bankadaki 400 milyon doların nasıl buhar olduğunu ise “hala bulabilmiş değil.” 
 
İmzaladıkları antlaşmalarla şu an Güney Kurdistan’da yedi binin üzerinde Türk askeri barındıran bu yöneticiler, “yabancı silahlı güçler Kurdistan’dan çekilsin” diye akla zarar demeçler verebiliyor. İşte tam da bu nedenle kimse onlara saygı duymuyor ve ciddiye almıyor. Ayaklarına çağırıp emir verip hizmet ettirme cüretinde bulunabiliyorlar. 
 
Türkiye’de ve İran’da her gün çarşaf çarşaf uygulanan Kürt düşmanlığına dair tek kelime etme güçleri olmayan bu zavallılar topluluğu, Kürt yöneticileri olacak liyakatte değiller. Ancak Kürt halkının yakasından da düşmek istemiyorlar. Başûrê Kurdistan’da yıllardır seçim yapılamıyorken, KDP’nin son parti seçiminde aynı soyadından aynı kişilerin iktidarı aralarında tekrar parsellemesi ise mide bulandırıcı.

Yirmi yıllık bir süreçte ortak bir ordu ve yönetim geliştiremeyen bu iki ailenin monarşisi, Kürtlerin bir ulus olarak içinde bulundukları korkunç durumla ilgilenmek yerine, kapılardan gelen paralar üzerinden kavgaya tutuşmakla meşgul olmaları utanç verici bir durum. Tahta köprüde para ve iktidar için inatlaşan iki tarafın Kürt topraklarına ve halkına maliyeti korkunç. Onlar kavga ederken Kurdistan’ın, yani yoksul Kürt halkına ait olan kaynakların/paraların kimin eline geçtiğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Daha önce de Türkiye’ye gizlice gönderilen milyonlarca doların buhar olduğu sır değil. Küçük hırsızları soyan daha büyük hırsızlar, tezgahlarının başında parmaklarını tıkırdatıp duruyor. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.