Çekdar'ın yaşamı mücadeleydi

Dosya Haberleri —

Çekdar Canfeda Med

Çekdar Canfeda Med

Türk devletinin işgal saldırılarında Metîna'da şehit düşen Çekdar Canfeda Med’i arkadaşlarından dinledik...

  • Çekdar, çocukluktan gençliğe adım attığı yılları İstanbul'da geçirir. Okul dışındaki zamanlarında tekstil atölyesinde çalışan Çekdar Canfeda, 1996 yılında şehit düşen amcasının yaşadıklarını dinledikçe gerillaya katılmak ister. Çocukluktan itibaren Kürt Özgürlük Mücadelesi artık onun için yaşamın kendisi olur. 
  • Çekdar'ı anlatan arkadaşı Miraç Baran: "Mücadele onun için yaşamın bir parçası değildi. Yaşam onun için mücadeleydi. Çekdar, sürekli yoldaşlarına bağlılığı ve fedakarlığı ile bilinen biriydi ve onlar gibi yaşamayı kendine tek hedef seçmişti. Zaten bu şekilde yaşadı ve yine bu şekilde yıldızlara yoldaş oldu."
  • Çekdar'ın kararlı duruşuna dikkat çeken arkadaşı Erdal Botan: "Sivil yaşamında sessiz, içine kapanık iken, katılımdan sonra konuşkan, esprili, morali biri olmuştu. Kapitalist modernite kişiliğine karşı öfkeli olduğu kadar, klasik Kürt kişiliğine karşı da tepkiliydi. Önderlik paradigmasını yaşamsallaştırmak esas iddiasıydı."

ERDOĞAN ZAMUR

Çekdar Canfeda Med 12 Ağustos 2022 günü Metina'da Türk ordusuna karşı savaşarak şehit düştü. Çekdar Canfeda Med için Avrupa’nın birçok kentinde anma etkinlikleri düzenledi. Avrupa'da gençlik çalışmalarında yer alan ardından gerillaya katılan Çekdar Canfeda Med’i arkadaşları gazetemize anlattı.

Sisteme ilk öfke

Çekdar Canfeda, 25 Mart 1998 yılında Adana’nın Seyhan ilçesinde dünyaya gelir. Kimlikteki adı Enver'dir ancak o her zaman ailenin verdiği isimle yani Çekdar ile tanınır. İsmini teyzesi, “Bu isim ona yakışacak, o bu ismi taşıyacak” diyerek verir. İlkokul beşinci sınıfa kadar Adana Seyhan’da ailesi ile birlikte yaşayan Çekdar Canfeda, İstanbul’un Beyoğlu ilçesine bağlı Hacı Ahmet Mahallesi'ne göç eder. Hacı Ahmet, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bir mahalle olarak da bilinir. İlk İstanbul’a geldiklerinde komşu oldukları daha sonra uzun süre arkadaşlık ettiği Enes Eser, o dönemi şöyle anlatıyor. “Çekdarlar İstanbul’a ilk geldiklerinde bizim komşumuzdu. Okula gitmeyi sevmezdik. Okulda faşist öğretmenler vardı. Biz de kaçar mahallenin yanında bulunan mezarlıktaki ağaçların içine gider oynardık. Ağaçların üstünde kendimize ev yapmıştık. Gidip orada oyun oynuyorduk. Bir gün yine okulda kaçıp oyun oynadığımız yere gittiğimizde belediyenin bizim evi yıktığını gördük. Sisteme karşı ilk isyanımız bu olaydan sonra gelişti.” 

Varlığı cesaret verirdi

Çekdar Canfeda, gerek çocukluk hayatında, gerek gençliğinde gerekse de mücadele yaşamında fedakarlıklarıyla tanınır. Mahalledeki Beyaz Tülbentli annelerle çok iyi ilişkileri vardır. Hangi annenin bir şeye ihtiyacı olsa yardıma koşan ilk Çekdar olur. Bu tavrından ve Kürt mücadelesine olan yaklaşımlarından dolayı küçük yaşına rağmen mahallede sözü dinlenilen biri olur. Çekdar’ın kuzeni Tekin, o sürece şu sözlerle anlatıyor: “Yaşadığımız mahalle Kürtlerin yoğunluğuyla bilinse de Türk mafya/uyuşturucu baronu olan ailelerin de yaşadığı bir yerdi. Bu çetelerin çocukları, ailelerinden aldıkları güçle kendilerinden güçsüzlere saldırmayı, kendilerine iş edinmiş gibi sürekli saldırgan tavırlarla bulaşırdı bizlere. Hiç unutmam, İstanbul’a ilk geldiği seneydi. Bir gün yine bu çetelerin çocukları tarafından Hacı Ahmet Parkı'nda saldırıya uğramıştım. Sayıları benden fazla olduğu için dayak yemiştim. O sıra evden beni gören Çekdar’ın öyle bir koşusu vardı ki o koşusunda beni kurtulacağını hissettim. Kötü günlerde işini, gücünü hatta ailesini bırakıp dostlarının yanında olan biriydi. Çoğu zaman bir yerlerde yürürken dahi yanımızda Çekdar’ın varlığıyla aldığımız cesareti hatırlarım.”

Çocuk yaşta gerilla olmak ister

Çekdar, çocukluktan gençliğe adım attığı yılları Hacı Ahmet’te geçirir. Okul dışındaki zamanlarında tekstil atölyesinde çalışan Çekdar Canfeda, her ne kadar Kürt Özgürlük Mücadelesi'ne küçüklüğünden beri sempati duysa da gençlik yıllarında mücadeleye daha aktif katılır. Çekdar Canfeda daha dünyaya gelmeden amcası Ferhan Botan (Kamuran Çelik) 1992 yılında mücadeleye katılır. Amcası Botan, 3 Ağustos 1996 yılında Haftani’nin Vacip Tepesinde şehit düşer. Çekdar Canfeda, amcası aile içinde hep anlatıldığı için küçük yaşta itibaren mücadeleden etkilenir ve amcasının intikamını almak için gerillaya katılmak ister. 

YDG-H ile tanışma 

Kürt mücadelesine katkı sunmak için çalışmalara başladıklarını anlatan Tekin, “2013’ün Ocak ayı başlarında çalışmaya başladık. Bir yerde oturup gizli gizli sigara içerken bana ‘ben Beyoğlu’nda PKK’nin gençlik kolu olan YDG-H’la tanıştım. Artık partimiz için çalışacağız. Amcam Ferhan Botan’ın ve tüm Kürdistan halkının intikamını alacağız’ dedi. Ben de ona daha dün geldin bu ne hız diyerek şakayla karışık takıldım. Sonra sabah oldu ve akşam söylediği şeyi kanıtlamak istercesine beni uyandırıp ‘hadi kalk gidiyoruz’ diyerek eyleme götürdü. O zamanlar yine birlikte büyüdüğümüz toplamda 5 kişiden oluşan arkadaş grubumuzla eylem yaptık” diyerek, bu eylemin çok başarılı bir eylem olduğunu da vurguluyor.

Bir grup oluşturdu

Çekdar hariç herkesin ilk eylemi olduğunu söyleyen Tekin, “O dönem Beyoğlu'nda çalışan Çekdar Mahir Serbest vardı. Daha sonra Elazığ’da fedai eylemi yaptı. Onun bizim üzerimizde çok emeği oldu. Biz mahallede ağabeylerimizin yaptığı eylemlere katılıyorduk. Bir süre sonra Çekdar bir otonom grup oluşturdu. Gruba şehit olan amcasının adını verdi. Hacı Ahmet’te, Ferhan Botan İntikam Birimleri vardı ve artık eylemlerin öncülüğünü yapıyordu” diye belirtiyor. 

Halk Çekdar’ı sahiplendi

“Çekdar, benim için ve eminim ki onu tanıyan herkes için, yüreği, yaşından büyük ve güzel biriydi” diyen Tekin, anlatmaya şöyle devam ediyor: “Hiç unutmam bir gün Okmeydanı’nda bir eylemde düşmanın yakın mesafeden bilinçli bir şekilde ayaklarına sıktığı gaz fişekleri ile vuruldu. İki ayağından ağır yaralandı, yere düştü. Düşman bilinçli olarak onu yaraladı. Çünkü sağ yakalamak istiyordu. Çekdar’ın öğrencileri, Çekdar’ın eğittiği ve güven verdiği yoldaşları, komutanını düşmanın eline bırakmadı. Onu tanıyan halk adeta kendi canları gidiyormuş gibi düşmanın üzerine koşmaya başladı. Halk Çekdar’ı sırtladı. Hala nasıl olduğunu anlamadığım şekilde halkın bir anda bu denli büyük desteği ile belki de ilk defa karşılaşıyorduk. Binalardan saksılar, tencereler, sıcak su, akla gelebilecek her cisim polise atılıyordu. Halk Çekdar’ı sahiplendi ve düşmana vermedi. 40 gün gizlice tedavi olmak zorunda kaldı. Onunla hiç ayrılmadık ta ki 2019 yılında beraber yurt dışına çıkıp, Avrupa’ya gelene kadar. Avrupa da yollarımız ayrıldı.”

Şehitlere bağlılık sözü

Çekdar ve arkadaşlarının oluşturduğu otonom grup özyönetim direnişi sırasında İstanbul’da birçok eylemlerde de bulunur. O süreç de Çekdar ile birlikte çalışan arkadaşı Miraç Baran, “Nusaybin özyönetim direnişinde şehit düşen Reber Amanos başta olmak üzere mahalleden diğer tanıdığımız arkadaşların şehadeti Çekdar için her zaman geri dönüşü olmayan bir iddia gibiydi. ‘Arkadaşlarımızı, bir sürü insanımızı yaktılar, arkadaşlarımızın anısına sahip çıkacak ve onların bıraktığı bayrağı her daim yükselteceğiz’ şeklinde konuşurdu. Her konuşmasından önce şehit düşen arkadaşları anar yapacağımız şeyleri onlar için, intikam için yapacağımızı belirtirdi. Mücadele onun için yaşamın bir parçası değildi. Yaşam onun için mücadeleydi. Çekdar, sürekli yoldaşlarına bağlılığı ve fedakarlığı ile bilinen biriydi ve onlar gibi yaşamayı kendine tek hedef seçmişti. Zaten bu şekilde yaşadı ve yine bu şekilde yıldızlara yoldaş oldu” diyor.

Kararlı katılım

Bir süre sonra polisler tarafından aranan Çekdar Canfeda, Avrupa’ya çıkma kararı alır. Fransa’ya gitse de burada mutlu olmaz. Bir süre sonra mücadeleye katılma kararı verir. Fransa’da iken birlikte kaldığı mücadele arkadaşı Erdal Botan, Çekdar'ın katılımına ilişkin şunları söylüyor: “Çekdar’ı katılmadan önce Fransa'da gördüm. İçine kapanık ve sessiz biriydi. Avrupa’ya geldiğine pişmanlık duyuyordu. Avrupa sistemiyle, buradaki Kürt toplumsallığıyla uzlaşacak, uyum sağlayacak biri değildi. Katılım kararını verirken, son derece kararlıydı, ikirciksizdi. Durup, arkasına bakacak biri değildi. Sistemle, kurulan bir bağı, bir arayışı olmadığı için kopuşu onun için zor olmadı. Sivil yaşamına da, katılım anına da, militanlığının ilk aylarına da tanıklık eden biri olarak diyebilirim ki, oldukça ayrıksı, farklı biriydi. Sivil yaşamında sessiz, içine kapanık iken, katılımdan sonra konuşkan, esprili, morali biri olmuştu. Bir an önce ülkeye gitmek için sürekli ısrar edip duruyordu. Bir saatini bile buralarda geçirmek istemiyordu. Katıldıktan sonra iki aya yakın yanımda kaldı. Benim yanımda ayrıldıktan birkaç gün sonra ülkeye gitti. Kapitalist modernite kişiliğine karşı öfkeli olduğu kadar, klasik Kürt kişiliğine karşı da tepkiliydi. Önderliğe bağlılığı güçlüydü. Önderlik paradigmasını yaşamsallaştırmak esas iddiasıydı. Soruna tamamen ideolojik bakıyordu.” 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.