Dünya savaşında Kemalist fraksiyonlar neyin peşinde?

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Irak, Suriye ve Filistin sorununu emperyalizm bu devletleri enkaza çevirerek çözdü. Çözülecek sorun olarak ortada Türkiye ve İran kaldı. Nasıl çözülsün? Takkelerinizi önünüze koyun ve düşünün.

Bir efsane var: Türk devleti İsmet İnönü’nün “dahiyane” diplomasisi sayesinde İkinci Dünya Savaşı’na girmedi. O günlerin stratejik dengelerini bilenler bu efsanenin uydurulmuş olduğunu bilirler.

1941 yılında durum şöyleydi: Hitler Almanyası, İngiltere dışında, tüm Avrupa’yı istila etmişti. Nazi ordusu Trakya’da Türkiye sınırına dayanmıştı. Sovyetler Birliği’ne karşı 1941 yılında saldırıya geçmişti. Aynı yıl Sovyet ve İngiliz orduları İran’ı işgal etmiş ve enerji kaynaklarını güvenceye almıştı. Aynı zamanda Sovyet devleti Rojhilat Kürdistan’ında Kürtlerle ittifak kurmuştu.

Bu stratejik durum Ortadoğu’da Hitler Almanyası’nın aleyhine bir güç dengesi yaratmıştı. Hitler’in İran ve Sovyet petrol bölgelerine Türkiye’yi işgal ederek saldırması büyük ölçüde önlenmişti. Böyle bir saldırı durumunda Sovyetler Kafkasya’dan ve İran’dan Bakur Kürdistan’ına girecek ve Rojhilat’tan sonra Bakur’da da Sovyet yanlısı bir Kürt hareketi ortaya çıkacaktı. Nazi orduları o esnada birkaç saat içinde İstanbul’u, ardından birkaç günde Ankara’yı işgal etme imkanına sahip oldukları halde, Kürdistan dağlarına dayandıklarında ağır kayıplara uğrayacaktı. Sovyetler Birliği de Almanya ile Ortadoğu’da ikinci bir cephe açmanın güçlerini böleceği kaygısıyla Bakur Kürdistan’ına birkaç günde hakim olabilecekken, bu adımı atmadı.

İşte bu stratejik denge Hitler Almanyası’nın Türkiye’yi istila etmesini önledi. İran’da konumlanan Sovyetler Birliği -İngiltere ittifakı ile Nazi Almanyası arasında Türkiye “tampon” bölge olarak İkinci Dünya Savaşı dışında kaldı. Hitler Almanyası petrol bölgelerini Türkiye üzerinden değil, zaten savaş halinde olduğu Sovyet toprakları üzerinden Stalingrad’a saldırarak ele geçirme kararı vermek zorunda kaldı.

Türk devletinin elinde gerek Almanya’yı ve gerekse Sovyetler Birliği’ni durduracak hiçbir askeri güç yoktu. Ve 1941 yılıyla birlikte diplomasiyle savaş dışında kalmak artık mümkün değildi.

İsmet İnönü Stalingrad savaşında Nazi ordusu yok edilene kadar Nazi Almanyası’nı krom ve pamuk satarak, Alman denizaltılarına gizlice boğazları geçme izni vererek ve başta Cumhuriyet Gazetesi olmak üzere Nazi propagandasıyla halkı Sovyetler’e karşı kışkırtarak destekledi. Stalingrad zaferinden sonra dümeni adım adım Sovyetler’den ve müttefiklerinden yana çevirdi ve Kızıl Ordu Berlin’e girdiği gün Nazi Almanyası’na “savaş açtı.”

İşte İnönü efsanesi böyledir. Sovyetlere en kritik aşamada yaptığı düşmanlığının bedelini ödememek için de savaşın hemen sonunda İnönü hükümeti NATO’ya üyelik için başvurarak safını emperyalizmden yana seçti.

Bu tarihsel gerçeğe İstiklal Savaşı’nın başında Sovyetler Birliği ile kısa ittifak sonrasında İngiltere’yle anlaşmayı da eklediğimizde günümüzün ulusalcılarının “anti-emperyalizm” söylemlerinin tarihte hiçbir karşılığı olmadığını kolayca anlarız.

İstiklal Savaşı’nda kazanılan zaferi Ankara’ya dayanan Yunan ordularına İngiltere’nin Kemalistler Bolşeviklerle ittifak yapmak zorunda kalmasın diye desteklerini geri çekmesi sayesinde, İkinci Dünya savaşının dışında kalmasını ise ifade ettiğim stratejik denge sayesinde gerçekleştirdiler ve “anti-emperyalizm” hiçbir zaman Kemalistlerin “kırmızı çizgisi” olmadı.

Bu tarihi gerçekliği şunun için yazdım. Günümüzde Kemalist hareket, şimdi de Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında dünya pazarlarını aralarında paylaşmak için fiilen savaş halinde olan iki kamptan, NATO-AB kampı ile Rusya-Çin kampı arasından hangisine katılalım sorunu temelinde bölünmüş bulunuyor. Özgür Özel grubu Batı’yla ve ona muhalif ulusalcılar Doğu’yla ittifakı savunuyor. Bu bölünmede örgütsel ve kitle desteği bakımdan Özgür Özel çizgisi, ideolojik bakımdan Sözcü-Nefes-Cumhuriyet gazetelerinde Yılmaz Özdil, Mehmet Ali Güller gibi propagandacıların temsil ettiği çizgi üstün görünüyor. Bunların politik liderliğinde Salıcı isimli CHP yönetiminde yer alan kişi potansiyel olarak önde görünüyor. Erdoğan grubu ise dünya savaşı koşullarında tıpkı Abdülhamit ve İnönü tarzında küresel devletler arasında slalom yaparak iktidarını korumaya çalışıyor.

Bu siyasi durum, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun geleceği bakımından tahminlerin ötesinde büyük felaketlere yol açma potansiyeli taşıyor. Hepsi emperyalist hegemonya peşinde koşan küresel güçler söz konusu ayrışmadan yararlanarak Türkiye’ye her biri kendi çıkarları doğrultusunda müdahale imkanı buluyor. Ve sonuçta yaşanan çok yönlü kriz tırmanmaya devam ediyor.

Çözüm nedir? Felakete açılan bu yoldan Türkiye’yi döndürmenin yolu nedir?

Yaklaşan felaketi önlemenin yolu, içeride Türk-Kürt kardeşliğini yeniden kurmak ve Türkiye’nin sınırları dışındaki Kürdistan parçalarıyla birleşmektir. Bu yolla Başkan Apo’nun Ortak Vatan, Demokratik Ulus, Konfederal Ortadoğu Ortak Evi programının ve “Üçüncü Yol"un toplumsal-politik ve askeri kuvvetini yaratmaktır. Yaklaşık 60 milyonluk Türk halkıyla, 60 milyonluk Kürt halkı, birbiriyle barış, demokratik toplum ve demokratik entegrasyon temelinde birleştiği gün, ne Türk devleti, ne İran devleti, ne Irak devleti ve ne Suriye devleti, iki hegemonyacı kamptan birinin safında halklarını felakete sürükleme imkanı bulamayacaktır. Hiçbir oligarşik iktidar 120 milyonluk Türk ve Kürt halkına rağmen dünya savaşında ülkelerini oyuncak haline getiremeyecektir.

120 milyonluk, örgütlü, eylemli, bilinçli bir gücün yaratılması, şu anda sadece ve sadece İmralı esaret sisteminin yıkılmasına, Abdullah Öcalan’ın düşünsel önderlikten, fiziki önderliğe kavuşmasına bağlıdır. Tek sözüyle Türk-Kürt savaşı sona erdi. Özgürce konuştuğu zaman 120 milyon Kürt ve Türk halkı tarihi kardeşliğe yeniden kavuşacaktır. Madem “emperyalizmin ülkeyi bölmesinden” korkuyorsunuz, bu devletlerin Apocu ya da İslamcı Kürtleri kullandıklarını düşünüyorsunuz, Apocu düşünce etrafında birleşmiş Kürt ve Müslüman Kürdistan halkıyla, ister Kemalist düşüncenin, ister İslam inancının etrafında birleşmiş Türk halkının kardeşleşmesini neden baltalıyorsunuz? Apocu hareketi yarım asırdır yok edemediğinize ve 60 milyonluk Kürt ve Müslüman halkı ortadan kaldıramayacağınıza göre, neden şu anda yakalanan son şansı heba etmeye kalkıyorsunuz?

O halde Kemalist milliyetçiler, eğer iki hegemonyacı güçten birine kapılanma yoluyla ülkeyi ve bölgeyi felakete sürüklemek istemiyorlarsa, vatanlarını ve milletlerini savaş dışında tutmayı düşünüyorlarsa, Başkan Apo’ya asıl onlar ellerini uzatmalıdır.

Dünya savaşı koşullarında iç siyasi çekişmeler, birbirine karşı beslenen milliyetçi önyargılar ülkeyi ve bölgeyi felakete sürükleyecektir.

Zaman hızla daralıyor.

Irak, Suriye ve Filistin sorununu emperyalizm bu devletleri enkaza çevirerek çözdü. Çözülecek sorun olarak ortada Türkiye ve İran kaldı.

Nasıl çözülsün?

Takkelerinizi önünüze koyun ve düşünün.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.