Faşizmin pençesi Erdoğan, demir kafesi AKP!
Dosya Haberleri —
- Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan bu yana ne Türkiyeleşmeyi ne de cumhuriyet olmayı başarabildi. Yani demokratikleşemedi. İttihat-Terakki zihniyetiyle anlam ve şekil kazanan Türk ulus üstünlüğüne dayalı tekçi-milliyetçi-ırkçı ulus-devlet, bugün iktidar sahipleri dışında herkesin başına tarihi bela ve sırtındaki yüktür.
- ABD’nin yeşil kuşak projesinin rol modeli olan Erdoğan AKP’si için artık son, yakındır. Şimdi esamesi okunmayan DYP-ANAP-DSP gibi onlarca partinin tasfiye olmasının altında yatan esas gerçek Kürt sorununda izlenen inkar-imha siyasetidir. Şimdi AKP’yi de aynı son beklemekte.
- Türkiye’ye gerekli olan köklü sistemsel demokratik bir değişimdir. Bunun da yolu, Türkiye’nin temel kanayan yarası olan Kürt sorununu masaya yatırarak demokratik çözümü savunmaktan geçmektedir. İmralı sistemi bertaraf edilmeden ne hukuk devleti olunabilir ne de Türkiye, toplumuyla-devletiyle bu çıkmaz ve çöküşten kurtulabilir.
SANEM YILDIZ
Erdoğan’nın yerel seçimlerin hemen ardından oluşturmak istediği ‘normalleşme’ aldatmacasına CHP balıklama dalıp AKP’nin değirmenine su taşıyarak suni bir umuda tutunmak istedi. Ancak çok geçmeden Erdoğan kaybettiği oylarla iktidardan düşme heyulasından sonra toparlanarak faşizmin demir pençesini yeniden göstermeye başladı. Buna karşılık CHP ise salt parlamenter siyasetle sınırlı kalmayacağının mesajını çeşitli sorunlarla ilgili halk toplantıları, mitingleri yaparak gösterdi. Böylelikle CHP toplumsal kucaklayıcı bir role soyunarak sosyal demokrat kimliğinin sahada mücadeleci olacağı imajını çiziyor. CHP, Kürt sorununa yaklaşımda ise AKP ile aynı tonda olmasa da aynı zihniyete sahip olup yeri geldikçe milliyetçi siyasete çanak tutuyor, sürdürüyor. CHP Kürt sorununda sağcı-milliyetçi-devletçi iken, diğer hak ve özgürlükler sorununda ise demokratik olmaya çalışarak bu paradoksla yol almaya çalışıyor. CHP, Rojava Kürtlerinin, Arapların kanı üzerine Esad-Erdoğan arasında arabuluculuğa soyunuyor. Filistin halkının acılarını istismar ederek bölgesel hegemonya peşinde koşan Erdoğan’ın ihtiraslarının arkasından sürükleniyor. CHP, AKP’nin Irak-Suriye başta olmak üzere savaş, işgal, ilhak endeksli dış politikasıyla çelişik olmayıp uyumlu kalarak destek veriyor. Oysa Erdoğan, savaş amaçlı dış politikayı iç politika olarak da yürütüyor.
CHP oportünist çizgide
CHP, zihniyet ve kapasite olarak demokratikleşme ve özgürlük sorununa ilkesel yaklaşmadığı sürece değişim-yenilik adına başaracağı bir şey olamaz. CHP’nin mevcut duruşu, Avrupa siyasi tarihinde defalarca yenilerek iktidarın yedeğine düşmüş tipik sosyal demokrat çizginin pratiğini tekrar etmekten başka bir şey değildir. Sosyal demokrat çizgi, kulağa yumuşak gelse de aslında sivri uçlarını gizleyen milliyetçi, militarist, şoven, cinsiyetçi, kapitalist kötülüğü barındırır. Sosyal demokrat parti pratiğinin tarihte işlediği en büyük günah, kitleleri pasifize ederek savaş-barış gibi temel hayati konularda iktidarla uzlaşıp devletin çıkarlarını her şeyden öncelikli tutup faşizme sırt vererek savaş suçlarına ortak olmaktır. O nedenle AKP-MHP’nin başını çektiği sağcı-milliyetçi-ırkçı-faşist savaş bloğuna karşı iyiye dair umut ve beklenti oluşturan sosyal demokrat kanat olarak CHP, oportünist çizgide kitleleri peşinden sürüklemenin siyasetini yapmaktan vazgeçmelidir. CHP yetkilileri ‘devletle halk karşı karşıya geldiğinde halktan yana olacağız’ dese bile gerçekte halkın çıkarlarını, devlete kurban etmekten tereddüt etmez. Bunu nereden biliyoruz? Çünkü Kürt sorunu turnusol kağıdı işlevindedir. Kürt sorunu, kimin ne denli hak ve özgürlüklere, demokrasi ve barış sorununa taktiksel değil ilkesel-stratejik yaklaştığını açığa vurur.
Erdoğan için artık son yakındır
Zaten Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan bu yana ne Türkiyeleşmeyi ne de cumhuriyet olmayı başarabildi. Yani demokratikleşemedi. İttihat-Terakki zihniyetiyle anlam ve şekil kazanan Türk ulus üstünlüğüne dayalı tekçi-milliyetçi-ırkçı ulus-devlet, bugün iktidar sahipleri dışında herkesin başına tarihi bela ve sırtındaki yüktür. Egemen ulus-devlet uğruna Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Lazlar, Çerkezler yine Êzîdî ve Alevi gibi farklı inanç kesimleri kıyımdan geçirildi. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılına kadar askeri darbe ve vesayetle, 2002 sonrası da askeri darbenin kendisi olan özel savaş kurmayı AKP’yle sakatlanmış bir Türkiye gerçeğiyle yüz yüzeyiz. Geçen bunca zaman içinde demokratikleşmede bir arpa boyu yol alınamadı. Üstelik Kürdistan’da OHAL’i kaldırmakla, Türkiye’de askeri vesayete son vermekle övünen Erdoğan, tüm Türkiye’yi OHAL’le yönetir duruma getirdi. Tüm toplum demirden kafes içine alındı. Ve Erdoğan, askeri-siyasi yetkileri kendisinde toplayarak bizzat özel harp kurmay başkanı rolünü yerine getiriyor. Erdoğan milliyetçiliği dincilikle çimentolayarak ‘vatanın milletin selameti, devletin bekası’ yalanı adına Kürtleri düşmanlaştırma yalnızlaştırma politikası izleyerek soykırımı şiddetli yürüterek bu noktaya geldi. Ilımlı cilası hızla dökülen Erdoğan Türkiye’siyle dinci-milliyetçi-cinsiyetçi politika güçlendirilerek hak ihlalleri, baskı ve şiddet azami düzeye vararak gündelik hal aldı. Dinci-milliyetçi ideolojiyle Kürt sorununda imha-inkar siyasetini soykırım düzeyinde yürüten, cinsiyetçiliği şiddetle sürdüren faşist Erdoğan, 22 yıllık iktidarıyla sadece ekonomiyi, toplumu çökertmekle kalmadı çokça kutsadıkları devleti de çöküş noktasına getirdi. ABD’nin yeşil kuşak projesinin rol modeli olan Erdoğan AKP’si için artık son, yakındır. Şimdi esamesi okunmayan DYP-ANAP-DSP gibi onlarca partinin tasfiye olmasının altında yatan esas gerçek Kürt sorununda izlenen inkar-imha siyasetidir. Şimdi AKP’yi de aynı son beklemekte. Söz konusu partiler tasfiye olmakla kalmayıp kendileriyle beraber Kürt ve Türk halklarının geleceği adına çok şeyin yitirilmesine, binlerce canın ölümüne, toplumsal ve ekonomik krize yol açtılar.