Gerilla Jiyan’ın 12 günlük irade savaşı

Forum Haberleri —

Gerilla Jiyan

Gerilla Jiyan

  • Çok yansımasa da, savaş alanlarında günün her saniyesi bir kahramanlık, her dakikası bir irade savaşına tanık oluyor. Çıplak yürekleri ve ellerindeki ferdi silahlar dışında bir şey olmayan gerillalar, tüm olanaksızlıklara rağmen, bir tek adım dahi geri adım atmıyor.

Türk ordusu tarafından, Zap, Avaşîn ve Metîna alanlarına yönelik işgal saldırıları 6. ayına girdi. 6 aydır en son teknoloji silahlar, onlarca savaş uçağı, İHA-SİHA ve hiçbir savaş ahlakına, kuralına bağlı olmadan kullanılan kimyasal silahlara rağmen, özgürlük Gerillaları, dağ dağ, tepe tepe insanüstü bir direniş sergileyerek, bu alanları Türk ordusu için bataklık haline çevirmiş durumda.

Çok yansımasa da, savaş alanlarında günün her saniyesi bir kahramanlık, her dakikası bir irade savaşına tanık oluyor. Çıplak yürekleri ve ellerindeki ferdi silahlar dışında bir şey olmayan gerillalar, tüm olanaksızlıklara rağmen, bir tek adım dahi geri adım atmıyor.

Romanlara, filmlere konu olabilecek bu direniş anlarından birisi de gerilla Jiyan’ın Verxelê de yaşadığı 12 günlük direniş sürecidir. Kuşkusuz ki, bu direniş-ler-in illeride daha geniş anlatımlarına duyacak, dinleyecek ve izleyeceğiz.
Gerilla Jiyan’ın 12 gün boyunca nasıl direndiğini, inancı, yoldaşlık sevgisi, halka ve ülkeye bağlılığından bir kesiti okuyucularımızla paylaşıyoruz:

“Werxelê savaş tünellerinin yakınında konumlanan Türk askerlerine eylem gerçekleştirmek için hazırlıklarımızı yapmıştık ve bir eylem timi olarak kendimizi örgütledik. Daha önce denetime aldığımız düşman birliğine birkaç metre diyecek mesafeye kadar yaklaştık. Tam eylemi başlatacaktık ki, o sırada 30–40 metre yakınımızda düşmanın bir gizli birliği daha olduğunu gördük.

Onlar da bizi fark etti. Biz de o birlikten habersizdik ve önce kendi birliklerine seslenerek bir hareketlilik olduğunu söylediler. O sırada biz bir süre bekledik, baktık düşman uyandı ve biz sessizce tekrardan çekilmek istedik. Çünkü daha fazla orada kalmamız halinde tim olarak ciddi darbe alma ihtimalimiz vardı. Çekilme esnasında düşman birliği ateş açmaya başladı.

İlk başta onlar sadece ses duymuşlardı ve korkudan ateş ediyorlardı. Sonra biz biraz daha ateş hattından çıkmak için hareketlenince düşman biz olduğumuzu anladı ve ateşi yoğunlaştırdı. Bu esnada biz de karşılık verdik ve kademeli olarak kendimizi geri çektik. Bu sırada yanımıza bir roket düştü. Yanlış değilsem bir B7 roketiydi ve patlama anında oluşan basınç beni birkaç metre fırlattı.

Kendime geldikten sonra tekrardan arkadaşların yönüne doğru yürümeye başladım. Ama artık çok geçti, düşman her yeri yoğun ateş altına almıştı ve yakınlardaki birlikleri hemen orayı denetime almıştı. Fakat mutlaka arkadaşlara ulaşmam gerekiyordu ve hamle yaparak düşman çemberinden çıkmaya çalıştım. Bu esnada tekrar yoğun ateş altında kaldım ve kolumdan yaralandım.

Yolu yarılamıştım, bir hamleyle tam çemberden çıkacaktım. Tekrardan bir hamle daha yaptım ama düşman benim olduğum bölgeyi yoğun ateş altına aldı. Yoğun ateş altından çıkmak için koşmaya başladım. Bu sefer uçurumdan yuvarlanarak aşağıya düştüm. Düşmanın yoğun ateşinden kurtulmuştum ama hala çemberdeydim. 

Kendimi oradaki kayalıklara doğru yakınlaştırdım, sol kolumu hissetmiyordum artık. O zaman yaralandığımı fark ettim. Ben sürekli arkadaşları çağırıyordum fakat silah seslerinden başka hiçbir ses duyulmuyordu. Kendimi biraz daha aşağıdaki ağaçların oraya doğru bıraktım, arkadaşlar buraya gelir diye beklemeye başladım.

Daha sonra bir grup askerin sesini duydum. Askerler benim yaralı olduğumu biliyordu. Çünkü ben arkadaşları çağırdığımda sesimi duymuşlardı. Askerler uzaktan bağırıp ‘yaralı olduğunu biliyoruz, gel teslim ol. Eğer teslim olursan yaralarını sararız, teslim olmazsan canını acıtırız’ diyorlardı.

Ben biraz ileriye doğru gitmeye çalışırken saldırı helikopterlerinin sesini duydum. Yakında bir manga vardı, manganın tamamı çökmüştü fakat sadece koridor kısmı sağlam kalmıştı. Kendimi direk oraya attım. Ben kayalıklardan düştüğümde silahım, çantam ve ayakkabılarım da kaybolmuştu. Yanımda sadece raxt ve iki bomba kalmıştı. Kamuflaj elbiseleri üzerimde olduğu için ben vücudumdan ter aktığını düşünüyordum fakat daha sonra kan içinde kaldığımı gördüm.

Sol kolumdan ağır yaralanmıştım. Çok fazla kanamam vardı ve ateşim çok yükselmişti. Yanımdaki bir bombayı elbiselerimin içine koydum, diğer bombanın da pimini düzeltip elime aldım. Sabaha kadar o manganın koridorunda o şekilde bekledim, askerler de yakınıma gelmediler.

Sabah olduğunda manganın yanına askerlere ait bir köpek geldi. Ben o halimle artık köpekle konuşmaya başladım. Köpeğe ‘Allah aşkına git başımdan, zaten mermim de yok savaşacak, git’ dedim. Köpek etrafımda bir tur atıp tekrar yanıma geldi. Sonra bana baktı ve arkasını dönüp gitti. Aynı gece yine orada kaldım ve sabaha kadar bekledim.

O gün çok fazla düşman hareketliliği vardı. Hem keşif sesi çok yoğundu hem de düşmanın tünellerine yoğun bir saldırısı vardı. Üçüncü günde yine o mangada kaldım. Yanımda ne ekmek ne de su vardı. Boğazım kupkuru olmuştu artık. Çok fazla kan kaybetmiştim ve eğer böyle giderse o mangada şehit düşeceğimi biliyordum.

Bazen uykuya daldığımda arkadaşların hep bana su getirdiğini, başımın ucuna su koyduklarını görüyordum. Tünellerdeki arkadaşların yanıma geldiğini görüyordum. Bir ara çok susamıştım, Şehit Siyajin’i rüyamda gördüm. Bana ‘kalk, sonun böyle mi olacak’ diyordu. Artık gerçekten çok zorlanıyordum. Şehid Rodi’yi rüyamda gördüm, bana ‘kalk kalk, ma bu kadar kolay mı kabul edeceksin düşmanın eline geçmeyi, kalk diren’ diyordu. Heval Rodi’yi rüyamda gördükten sonra o mangadan çıkıp biraz aşağıya doğru gittim.

Yaralarım kurtlanmaya başlamıştı

Keşif uçağının olup olmadığını da bilmiyordum, yediğim basınçtan dolayı kulaklarım duymuyordu. Gittiğim yerin yakınında bir yerlerde su olduğunu gördüm. Suyun yanına gittikten sonra elimi yüzümü yıkadım, yaramı temizledim ve arkadaşlar gelebilirler diye o gün o suyun yanında kaldım. Diğer gün de hem ay ışığı vardı, hem de keşif uçakları çok yoğun geziyordu, hareket edemedim.

Suyun yanında kaldığım ikinci günün sabahında yine bir köpek yanıma geldi. Çok büyük bir köpekti, kokumu almasın diye kendimi taşların arasına sakladım. Kendimi fark ettirmedim. Orada da sadece su vardı, sadece üzüm yaprakları ve yeni yeni tutmaya başlayan ekşi üzümler vardı. Onları yedim.

Arkadaşların orada olacağımı tahmin edeceklerini düşünerek başka bir yere de gitmek istemiyordum. Gündüzleri düşmanın da suyun oraya gelebileceğini düşünerek çok fazla çeşmenin yanına yaklaşmıyor, kendimi ağaçların arasında saklıyor, sadece susadığım zamanlarda gidiyordum.

Bu suyun etrafında yaklaşık dört gün kadar kaldım, artık kolumdaki yara kurtlanmaya başlamıştı. Kamuflaj elbiselerini giymek istemiyordum ancak giymesem görüntü vermekten korkuyordum. Mecburen kamuflaj elbisesinin bir kolunu kestim. Yaram kurtlandığı için çok acıyordu, bir ağaç parçasıyla etimin içinde kurtlanan yerleri temizledim, sonra da sardım.

Hava çok sıcaktı, herhalde düştüğümde Avaşin’deki arkadaşları rüyamda görüyordum. Yanıma geliyorlardı. Sonra o rüyaların gerçek olduğunu sanıyor, uyanıyordum. Sonra bakıyordum yine etrafımda kimse yok. Artık yola çıkma planlamaları yapıyordum, fakat en kötüsü kulaklarım duymuyordu ve silah yanımda değildi.

Bir gece karanlıktı, yanıma bir ayı geldi. Karanlıktı, ama ben sesini duyuyordum. Artık o ayıyı uzaklaştırmak için ne yapacağımı şaşırdım. Zaten daha önce etrafımda bir sürü taş toplamıştım hayvanlardan korunmak için. Ben de sürekli taş attım. Şansıma tam o esnada saldırı helikopterleri alana geldi ve benim bulunduğum yerin yakınını vurmaya başladılar. O ayı da korkudan kaçıp gitti. Böylece 2 gün boyunca saldırı helikopterleri sayesinde o ayıdan kurtulmuş oldum. Yani ilk defa düşmanın tekniği bizim de işimize yaramış oldu.

Düşmanı da kendimle birlikte imha edeceğim

Artık düşmanın varlığından hiç korkmuyordum gerçekten, bu elimdeki bombayı boşu boşuna patlatmayacağım diyordum. Arkadaşların dedikleri aklıma geliyordu. Diyorlardı ki, ‘arkadaşlarda fedai ruh var, düşmanın eline geçmemek için kendilerini imha da edebilirler. Ama daha yaratıcı olmak lazım. Hem düşmana darbe vurmak hem de kendini kurtarmak için her yolu denemek lazım, bombayı kendinde patlatmak en son yapılacak şeydir.’ Bu cümleleri hatırladıkça, mutlaka yaşayacağım diyordum. Eğer bu bombayı patlatacaksam da düşman üzerime geldikten sonra patlatacak, mutlaka onları da kendimle beraber imha edeceğim diyordum.

Yaram çok kötü durumdaydı ve çok acı çekiyordum, ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Ancak ağlamak düşmanı sevindirmek gibi geliyordu bana, bu yüzden hiç ağlamıyordum. Yaram çok acıdığında heval Çiçek’i hatırlıyordum. O da arkadaşlardan kopmuştu ve kendi yarasını kendi eliyle dikip günlerce yürümüştü, arkadaşlara ulaşmıştı.

Ben de bazen kendi yaramla, kolumla konuşuyordum. Diyordum ‘bu kadar naz yapma, utan kendinden, arkadaşlar o kadar ağır yaralarıyla günlerce yürüyorlar, biliyorum zorlanıyorsun, ama ben de zorlanıyorum, kimse yanımızda yok mecbur direneceğiz’ diyordum. 

Artık gitmek zorundaydım çünkü artık neredeyse açlıktan şehit düşecektim. Arkadaşların daha önceden tarif ettikleri yolu hatırlamaya çalışarak yürümeye karar verdim. Akşama doğru hem keşif çok yoğunlaştı, hem de ay ışığı vardı; ben de kendimi pezkovîlerin (dağ keçileri) olduğu bir kayalığın içine attım. Artık arazideki 12. günümdü. Kendi kendime, artık bugün son gün, eğer bugün de arkadaşları görmezsem kesin şehit düşeceğim diyordum.

Arkadaşlara ulaşınca

Sabah erken yola çıktım, biraz yürümeye başladım ki, ilerde bana doğru gelen arkadaşları gördüm. Heval Şiyar ve Heval Cesur’du, eyleme gidiyorlardı. O kadar çok arkadaşları rüyamda görüyordum ki, dedim herhalde bu da rüyadır. Yoldaşlar ortamından uzak kalmak, yalnız kalmak gerçekten çok kötü bir psikoloji yaratıyordu.

Arkadaşları gördüğümde artık sevinçten ne yapacağımı bilemedim. Arkadaşlara ulaşma isteğimin en büyük sebebi aslında arkadaşların başıma gelenleri bilmesini istiyordum. Operasyon süreçlerinde en kötü şey arkadaşların akıbetinin bilinmemesi oluyordu. Bu yüzden en çok da yaşananları anlatmak istiyordum. Diyordum arkadaşlara ulaşayım, olanları anlatayım sonra şehit düşsem de bir şey olmaz.

Ama gerçekten umudumu hiç kaybetmiyordum, arkadaşları göreceğimi hep hissediyordum. Rüyamda gördüğüm şehit arkadaşlar bunu bana söylüyordu hep.

Heval Şiyar’ın sesi

Olanların başından beri hiç ağlamamıştım ama arkadaşları görünce sevinçten ağlamaya başladım artık. Zaten kendi kendime hep diyordum ki, ilk kimi görürsem bir daha asla unutmayacağım onları. 

Heval Şiyar’ı gördüğümde ‘heval’ diye bağırdım, arkadaşlar da benim ‘’ayşecik’’ olduğumu ve onları pusuya çekmeye çalıştığımı düşünmüşlerdi. Daha sonra baya güldük bu ilginç buluşmaya.

Ben olduğumu görünce direk elbiselerimi değiştirip, yaramı temizledi arkadaşlar. Heval Şiyar arkadaşlara haber vermek için geldikleri noktaya geri döndü, heval Cesur gece yanımda kaldı.

İnsan gerçekten böylesi anlarda yoldaşlığın, birbirinin kıymetini çok iyi anlıyor. Ve benim anladığım tek şey, insanın bu dünyada yoldaşlıktan başka arayacağı hiçbir şey olmayacağıydı. Yani o kadar yaralı, susuz, aç kalmama rağmen en çok aradığım şey hep yoldaşlıktı.

Ben sevinçten ne yapacağımı şaşırmıştım, beni bulan arkadaşların gözlerinde de aynı sevinç vardı. Arkadaşlar da günlerce beni arazide aramış bulamamışlardı. Ben tabi beni aramak için bu kadar grubun araziye çıktığını bilmiyordum. Gece heval Cesur, herhalde yaramın ağrısını unutturmak için sürekli konuşuyor, son 15 gün içinde olup bitenleri anlatıyor, sürekli arkadaşlardan bahsediyordu. Benim de çok uykum geliyordu.

Yanımda arkadaşlar olmadığında sürekli tedirgin olduğum için ya çok az uyuyor ya da hiç uyuyamıyordum. Ama artık arkadaşlar yanımda olduğu için içim rahattı ve çok uykum geliyordu. Ama bu defa da heval Cesur susmak bilmiyordu, ben de onu dinlediğimi belli etmek için ara sıra onu onaylıyordum. Heval Şiyar arkadaşları çağırmaya gitmiş, beraberinde Doktor Sara ve Çalak arkadaşlarla beraber geri dönmüştü.

12 günün sonunda arkadaşlara ulaştım. Bu 12 gün içinde yaşadıklarım, kadın bir gerilla olarak hissettiklerim sanırım mücadele hayatım boyunca hiç unutamayacağım şeylerdi.

En güzeli de bu irade savaşının bir parçası olmak, dayatılan teslimiyete karşı direnmek, her gün dayatılan ölüme karşı yaşama tutunmak oldu. Teslimiyete ve ölüme karşı özgür yaşamda diretmek, düşmana vurulan en büyük darbeydi...’’

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.