Hakan Fidan çözüm istiyor mu?
Dosya Haberleri —

Hakan Fidan / foto:AFP
- Bir Kürt aileden alınıp devlet yurtlarında yetiştirildiğinde tarihi bin yılları bulan “devşirme kişilik” gerçeğinin iyi bir ifadesi, gerçeklenişi olmasıyla kendisi de devlet de ne kadar gurur duysa yeridir! Devlet için en iyisini yapmakla mükellef olması şüphesiz beklenendir ve o da bunu yapacaktır.
- Her biri MİT araştırmasından geçen ve kritik işlerde görev alacak olan onlarca, yüzlerce kişinin, hele de danışman adı altında görevlendirilenlerin tam olarak kime ve nasıl çalıştıkları halen tam anlaşılan hususlardan değildir. Ama hemen herbirinin dosyalarının Hakan Fidan’dan geçtiği rahatlıkla belirtilebilir.
- Fidan’ın, Ordu ile kurduğu çalışma ilişkisinin bir benzerini de Saray içinde kurduğu belirtilebilir. Şimdi asıl soruya gelebiliriz. Hakan Fidan ne yapmak istiyor? Ya da soruyu şöyle soralım; bir Fouche olarak mı kalacak yoksa Fouche’nin bilinen sonundan kurtulmak için yeni şeyler mi deneyecek?
MORDEM ALİŞER
Ahmet Davutoğlu’nun AKP Genel Başkanı olduğu 2015 yılında yapılacak genel seçimlerde MİT Başkanlığı’ndan ayrılarak milletvekili olmak isteyen Hakan Fidan doğrudan Erdoğan’ın vetosu ile yeniden MİT Başkanlığı’na döndüğünde acaba neler düşündü, ne planladı? Hakan Fidan için tam da bu zamanın ve bu zaman içindeki olayların gerek kişisel gerekse de Türkiye’nin siyasal şekillenişinde stratejik karar yılları olduğu söylenebilir. TSK bünyesinde başladığı devlet görevlisi konumu bugün gelip Dışişleri Bakanlığı’na dayandığında aradan 45 yıldan fazla bir zaman geçer. Bir Kürt aileden alınıp devlet yurtlarında yetiştirildiğinde tarihi bin yılları bulan “devşirme kişilik” gerçeğinin iyi bir ifadesi, gerçeklenişi olmasıyla kendisi de devlet de ne kadar gurur duysa yeridir! Devlet için en iyisini yapmakla mükellef olması şüphesiz beklenendir ve o da bunu yapacaktır.
İçeride ve dışarıda yürüttüğü görevlerle iyi bir devlet kadrosu olarak yetiştirildiği kesindir. MİT Başkanı olarak adı dönemin gazete ve gazetecilerine fısıldandığında bu fısıltının kaynağının İngilizler olduğu dönemin kimi siyasetçileri tarafından dile getirilse de üzerinde fazla durulmaz. Türk siyaseti ve medyası için önemli olan MİT’in “yeni”, “parlak” yüzüdür. Zaten çok geçmeden de “Teşkilat’ı yeniden yapılandırdığı”, "yeni bir kimlik kazandırdığı”na dair övgüler oldukça yer kaplamaya başlar. Ama nedense MİT’teki görevini bırakıp milletvekili olarak siyaset yapmak istediği pek tartışılmaz.
'Karakutu'
Nereden bakılırsa bakılsın 2015 yılı sonraki yılları da belirleyecek derecede kritik gelişmelere tanık olur. 2013 Ocak ayı itibariyle Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata’nın İmralı’ya gidip Önder Öcalan ile görüşmesi ardından Türkiye siyaseti yoğun olarak “çözüm” sürecini konuşmaya başlar. 2015 Haziran’ına gelindiğinde AKP’nin başında Ahmet Davutoğlu vardır. Kendisinin ve devletin siyasal stratejisini teorize ederken belki de üniversiteden gelme yanıyla Erdoğan’ın eline su bile dökemeyeceğini çok kısa süre sonra görecektir. Erdoğan’ı aşarak kendisini merkeze alan siyasal oyunlarına Erdoğan karşılık verdiğinde Davutoğlu’ndan bugüne artık fazla bir şey kalmaz.
İlginç olan tam da bu zamanda, 2015 seçimlerine giderken Fidan’ın da MİT’ten istifa etmesiydi. Davutoğlu’nun Erdoğan’ı tasfiye etmeye çalışırken Hakan Fidan’ı yanına almaya çalışması önemlidir. İstihbarat’tan da ayrılsa “karakutu”ydu ve şimdi bu “kutu” kendisine açılacak, çalışacaktı. Hakan Fidan da tam böyle mi düşünüyordu? Kanımca, hayır! Devletine sonuna kadar bağlıydı ve ne gerekiyorsa yapacaktı ama kişiler vazgeçilmez değildi. Ünlü Fransız istihbaratçı ve siyasetçi Fouche, kişiliğinde yeniden güncelleniyordu denirse yeridir.
Rolü arka planda
Hakan Fidan, Türk devletinin asırlık belası olan Kürt sorununun, son 50 yılını da kesintisiz bir savaş ve mücadele ile sürdüren PKK Hareketi’nin tasfiye edilmesinin en öncelikli konu olduğunu bilmez değildi. Bu mücadelenin Önderi Öcalan ile görüşmeyi taktik ve stratejik yol hazırlığı olarak ele aldığı açıktı. Sürecin başarıya ulaşması veya başarısızlığa uğramasının tek belirleyici kişi ve gücünün Fidan olması söylenemezdi ama 2015’te bitirilen sürecin arka planında ne olduğu halen çokça tartışılan hususlardan biridir. Fakat en az tartışılan konunun Hakan Fidan’ın oynadığı rolün olması da düşündürücüdür.
Taşlar bir bir döşendi!
2015’in 7 Haziran’ından 1 Kasım’ına kadar geçen sürede estirilen terörün hemen hemen tümünün istihbarat kaynaklı olduğunu bizzat şeklinden daha iyi bize anlatabilecek başka bir veri yoktur. DAİŞ adı altında örgütlendirilen ve patlatılan her bir bombanın kaynağı ve şekline bakılırsa, hakeza Ceylanpınar’da iki polisin evlerinin içinde vurulması, sınırın öte yanından attırılan “iki-üç füze” ve daha onlarcası herhalde Fouche’ye taş çıkartacak cinstendir. Böylece 15 ve 16 Temmuz darbelerine giden yolun taşları da döşenmiştir.
Cemaat’in içindeki istihbarat ağı muazzam kurulmuştur. 15 Temmuz’un daha başından ele geçirildiği, yönlendirildiği ve sonuçsuz kalmaya mahkum bırakıldığı açıktır. Bu çalışmada Ordu içinde Hulusi Akar ile kurulan ilişki kritiktir. Daha sonra aynı kritik ilişkiyi MSB Yaşar Güler ile de kuracaktır. Ergenekon gücüyle de ayrıca ittifak kurulmuştur. Diğer bir ifadeyle diriliş başarılmış, sıra kurtuluşa gelmiştir. Dönemin TRT dizilerinin adı bile bu yürüyüşün tematik ifadesi oluyor. Cemaat ile kurulan ilişki dirilişi öncelerken kuruluşun nasıl ve kimlerle olacağına, kendi deyimleriyle kuruluş veya kurtuluşa geldiğinde ise tasfiye gündeme gelmiştir. Kardeş ve oğullarını bir çırpıda kana boğan gelenek için hiç de yabancı bir durum değildir bu.
Fouche olarak mı kalacak?
Erdoğan’a başkanlık yolu sonuna kadar açılmıştır. Açtırılmıştır demek belki doğruya daha yakın bir ifade olabilir. Bir Saray kurulmuştur ama bu Saray’ın kilit noktalarına tümüyle Erdoğan’ın hakim olduğu da söylenemez. Her biri MİT araştırmasından geçen ve kritik işlerde görev alacak olan onlarca, yüzlerce kişinin, hele de danışman adı altında görevlendirilenlerin tam olarak kime ve nasıl çalıştıkları halen tam anlaşılan hususlardan değildir. Ama hemen her birinin dosyalarının Hakan Fidan’dan geçtiği rahatlıkla belirtilebilir. Mesela hemen her hafta devlet adına kendini konuşmak ve rota çizmekle görevli kılan Mehmet Uçum adındaki kişinin nereden ve nasıl getirildiği incelenmeye değerdir. Kısacası Fidan’ın, Ordu ile kurduğu çalışma ilişkisinin bir benzerini de Saray içinde kurduğu belirtilebilir.
Şimdi asıl soruya gelebiliriz. Hakan Fidan ne yapmak istiyor? Ya da soruyu şöyle soralım; bir Fouche olarak mı kalacak, yoksa Fouche’nin bilinen sonundan kurtulmak için yeni şeyler mi deneyecek?
Fidan ne yapıyor?
En son söylenebilecek olanı da burada söyleyelim. Fidan’ın olası rolünü belirleyecek olan Fidan’ın kendisi muhtemelen olmayacak. Bu hem aktörlerin konumundan, ama daha temel bir husus olarak faktörlerin kendini gerçekleştirme gücüne bağlı olacak.
Aktörlere bakılacak olursa, Türkiye’nin olası gidişatını tek başına Türkiye’nin belirleyemeceği bir süreç yaşanıyor. Kürt Özgürlük Hareketi’nin pozisyonundan İsrail’e kadar, İran’dan ABD’ye, Rusya’dan Almanya’ya kadar Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında faktörel gelişmelerin aktörlere düşen rolleri belirleyecek. Bir istihbaratçı olarak Fidan’ın bunu bilmemesi mümkün değil. Peki Fidan ne yapıyor? Bunu bilerek rol almaya çalışıyor. Bu rolün Erdoğan ile rekabet halinde gelişmesi işin doğası gereği değil belki ama siyaset tecelli ediyor işte, rekabet halindeler. Fidan’ın bütün kurgularının ve pratiklerinin Erdoğan sonrasına dönük olduğunu bilenler için garipsenecek bir durum değil. Erdoğan’ın Cumhuriyet’in Kemalist şeklinin yıkılmasında buldozerlikle görevli kılındığı belirtilebilir. Cemaatle olan ilişkisi de böyle kurgulandı aslında. Buldozerlikle yetinmediğini gösterdi Erdoğan. Aslında devlet içi kriz bir anlamda böyle doğdu veya varolan kriz daha da derinleşmiş oldu. PKK direnişinin bir türlü bitirilemeyişi zaten her günü bir kriz haline çeviriyordu. Askeri ve siyasi olarak kabul edilebilir sınırlarda tutulmaya çalışıldı. Süreçteki görüşmelerin bir anlamı da bunun içindi aslında. Dahası Kürt sorununun ortaya çıkardığı kriz yedeklenerek içeride hemen her kesim kendine göre güç devşirmeye çalıştı. En son Ümit Özdağ, Sinan Oğan gibi çapsız kişilikler bile böyle yaptı. Devletle kurulan her ilişkinin niteliği aslında böyle kuruldu. Bir sağlık personelinin atamasına kadar kurulan labirentin devleti bu kadar esir hale getirmesi gerçekten ilginçtir.
Her ne ise, konumuza dönersek, Erdoğan’ın buldozer, diğer bir ifadeyle figürsel M. Kemal olmaya itirazı vardı ve bunun için tam bir taktik ustalıkla rakiplerini tasfiye etmeyi başarıyordu. CHP gibi bir partiyi bile yedeğine alma becerisini göstermişti. Fakat kurgulanan devlet idaresi yine de yeni krizler üretmekten geri kalmıyordu. Kriz yapısal olduğu için bundan kurtulmak veya bunu ertelemek mümkün olmuyordu.
Barış mı, savaş mı?
Erdoğan’ın bu yeni kurguda yanıbaşındaki kişi “karakutu”suydu. Ama “karakutu”nun da kendine göre hesapları vardı. Eğer biri sizin karakutunuz ise bu kutu içinde yalnızca yapılan veya yapılması istenen iyi şeyler yoktu. Her türlü akçeli işler de katillerle olan yakınlıklar da vardı. Yani devletin bekası denilen şey ucu bucağı belli olmayan bir kuyuydu. Ve eğer siz bir istihbaratçıysanız babanız hakkında bile elinizin altında dosya tutarsınız. Yarın kimin ne işler peşinde olacağı belli olmaz! Birileri de çıkar sizin oğlunuzun Kıbrıs’taki akçeli işlerine dair kaset olduğunu iddia ediverir işte. Demek ki Saray dediğiniz yerde bir kavgadır sürer gelir ve daha da büyüyerek gidebilir.
İyi de AKP Genel Başkanlığı, oradan da cumhurbaşkanlığına doğru giden yolun üzerindeki çakıllar önemli oranda temizleniyorken bu da nereden çıktı diye sormak gerekmez mi? Soru varsa bir de cevabı olmalı. Cevap şu olabilir; Türkiye bir karar kavşağında, bu kavşaktan hangi paradigma ile çıkılacağının kararını aciliyetle ve hassasiyetle vermek durumunda. Ortadoğu savaş sahasında ya güncellenmiş bir Kürt-Türk ilişkisi ile yoluna devam edecek ya da savaş ve çöküş-parçalanma girdabında dönüp duracak.
Fidan'ın 'yeni teşkilatı'
Fidan’ın diplomatik çabaları, içte ve dışarıda kurduğu ilişkiler, örgütlediği kesimler için barış pek de tercih edilebilecek bir opsiyon değil. Savaşın bütün yükünü Erdoğan’ın sırtına atarak sıyrılmaya meyledebilir ama Erdoğan’ın işlediği savaş suçları sayılacaksa bu suçlara bizzat istihbari, lojistik destek sunan, hatta fikri ve pratik düzeyde organize eden kişilerin en başında gelenin kendisi olduğunu gizleyemeyecektir. Yaşar Güler’in neden ikide bir "teslim olsunlar" dediğine bakanlar arkasında kimlerin olduğunu da iyi bilir. Mehmet Uçum’un Saray’ın içine nasıl alındığını bilenler nasıl bir ilişkinin kurulduğunu da bilirler. Nagihan Alçı ve Rasim Ozan’ı Fidan’ın Cemaat’in elinden alarak getirdiği yalnızca bir söylenti olmasa gerek. Rasim Ozan gibi ancak şaklabanlık yapabilecek birinin Fidan’ın "Yeni Teşkilat" revizyonuna nasıl da denk düştüğünü söylemeye bile gerek yok sanırız.
Fidan’ın Erdoğanlaşması...
Kaldı ki Hakan Fidan’ın yoğun mesai yaptığı PKK ve Kürt dosyasının altının mayınla döşeli olduğunu en iyisi kendisi bilir. Tam da böylesi bir zamanda PKK’ye karşı "Yaz Kampanyası’na hazırlandığını söyleyen Fidan’ın bu “kampanya” ile neler yapmaya çalışacağını yakın geçmişe bakarak kestirmek zor olmasa gerek.
İkincisi, Erdoğan sonrasını düşünen bir tek Hakan Fidan değildir elbette ama Fidan’ın Erdoğanlaşmaması için bir neden de yok. Şimdiye kadar Erdoğan’ın önünü açmak için cansiparene çalıştı. İçteki olası rakiplerini tasfiye etmede yolu temizledi. Hatta öyle ki turbun büyüğü küçüğü derken Erdoğan için en yakın tehlike olarak görülen İmamoğlu’na da operasyon yapıldı. Bu operasyonun sadece Erdoğan’ın rızasıyla olduğunu söylemek yanıltıcı olabilir. AKP ve CHP içindeki bazı kesimler kadar istihbarat ve ordu bünyesinde yer alan emekli olmuş veya olmamış bazı kişilerin de rol aldığı böylesine büyük bir operasyonun tam da İmralı’daki görüşmelere denk getirilmesi ayrıca düşünülmesi gereken bir husus.
Devşirilmiş kişilik, iyi yetiştirilmiş bir asker ve istihbaratçı, yeni dönem Türkiye’sinin kurucu kişiliği olmaya aday siyasetçi… Bundan iyi “karakutu” mu olur? Demokrasinin toplumsal rızaya ve katılıma dayalı yapısına karşı kötülüğün en karanlık ve kapalı yüzüyle arz-ı endam etmesi başka ne anlama gelebilir ki! Eğer sağduyulu bir ses yükselmese ve olanlara "dur" demese anlaşılan Saray’dan daha çok duman çıkacak. Hem de bütün kötü kokularıyla!..
***
Hakan Fidan kimdir?
Hakan Fidan TSK bünyesinde astsubaylık olarak başladığı askeri, istihbari ve siyasi kariyerinin nerdeyse 45 yılını doldurmak üzeredir. 1992 yılında NATO Süratli Reaksiyon Kolordusu İstihbarat ve Harekat Başkanlığı’ndaki görevi bittikten sonra istihbarat ve harekat alanında deneyim kazanarak Almanya’dan Türkiye’ye döner. 2001-2003 yılları arasında Avustralya’nın Ankara Büyükelçiliği’nde siyasi ve ekonomik danışman olarak çalışır. 2008-2009 yıllarında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapar. Viyana’daki Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, Cenevre’deki BM Silahlanma Enstitüsü ve Londra’daki doğrulama Teknolojileri Araştırma Merkezi’nde akademik incelemeler yapar. 2007 yılından başlayarak 2009 yılına kadar sürdürdüğü görev ise Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı’dır. Burada “Dış Politika ve Güvenlik” konularından sorumludur. 2009 yılında MİT Müsteşar yardımcısıdır. 2010 yılında da Emre Taner’den sonraki MİT Başkanı’dır. 2003 yılından itibaren de Dışişleri Başkanlğı görevini yürütmeye başlar.