HDP bakanlık da ister

Ava Neşe KALP yazdı —

  • HDP’nin bakanlık talebi, belediyelerde işe girmek bile kriminal bir eylemmiş gibi topluma empoze ediliyor. Bazı Kürtler ve HDP’liler “öyle bir talebimiz yok” minvalinde savunmaya geçiyorlar. Oysa tam tersine, daha özgüvenli bir biçimde, bunun normal ve doğal bir hak olarak dillendirilmesi gerekmez mi? 

Türkiye’nin genetik kodlarıyla devletin devamlılığında gelinen bir aşama var. Kendisi kabul etmese de Kürt ve Alevi olan biri artık resmen aday. Bir eşikti, şimdilik aşılmış oldu, ama kriz büyüyerek devam ediyor. Türk ve Müslüman olmayanların devletin yönetsel mekanizmalarına yaklaşma mesafesinin gittikçe kısalması ile ilgili bu kriz dolayısıyla ciddi bir kapışma devam etmektedir.

Bu krizin ilk aşaması olan HDP’nin 2015 yılında meclise 80 milletvekili ile girmesinin hemen akabinde, 16 Haziran ve 3 Kasım 2015 arasında ve sonrasında uygulanan devlet terörü ile biri il olmak üzere sekiz Kürt yerleşim biriminin yerle bir edilmesi, Kürtlerin canlı canlı bodrumlarda yakılması, aylarca sokağa çıkma yasakları, sokak ortasında insanların kurşunlanarak, cesetleri günlerce sokak ortasında bırakılması ile cezalandırıldı. Kolombiya uyuşturucu Kartellerinin üsleri gibi, AKP/MHP/Ergenekon ve diğer Ulusolcuların koalisyonu ile işgal edilen devletin sınırları Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere ülkenin ötekilerine karşı bir kez daha şiddetle kapatılmış oldu.

Elbette bu devlet terörü sadece Kürtler için değildi. Esas olarak Kürtlere, ülkenin ötekilerine yaklaşabilecek, onların bu alana yaklaşmasını normal karşılayacak Türk ve Müslümanların gözünü korkutmak için de yapılan çok sert bir tehditti. Çünkü 15 Haziran seçimleri öncesi iki-üç aylık gibi kısacık bir süreçteki o normalleşmenin toplumdaki etkisi, bu mafyatik işgalcileri korkutmaya yetecektir. Kutuplaşma azalmış, toplumda bir arada barış içinde yaşamadan yana büyük bir eğilim sergilenmişti. Bu ise devleti gasp eden bu kriminal cephenin ölüm fermanı anlamına geleceğinden, bu sertlikte bir şiddet gösterisiyle Kürtler ve Aleviler kriminalleştirilirken, bu kutuplaşamadan kopacak herkes hizaya sokulmuş oldu.  

Bu hizaya sokma halinin sürekliliğini sağlamak için de sadece AKP/MHP/Ergenekon ve Ulusolcular değil, CHP gibi hatlara da önemli bir güç yığımı yapıldı, yapılmaktadır. Yüzyıla yakındır bu politikalarla en önemli güç olan ordu ve polis tamamen Türk ve Müslümanların, yani bu korsan çetenin ideolojisine yakın olanların emrinde tutulmaya devam ediliyor. Daha önce de yazdığım gibi, solculara bir güzel zorunlu askerlik yaptırılırken, Sol’a “sistemin askeri ve polisi olmayacağız”la, ezberlettirilen, ordu ve polis içinde TİS ideolojisinin dışından hiç kimsenin varlığına izin verilmeyecek mekanizmalar icat edildi. Bu yolla devletin silahlı gücü her daim kontrol altında tutularak, bu ideolojik korsanlık devam ettirildi ettirilmektedir.

İşte tam da bu anlayışla belediyelere bile alınan üç beş “Kürt ve Alevi”yi terör örgütü üyesi olarak ilan edip, bu kesimlerden hiç kimsenin istihdam edilmemesi için bu ırkçı terörizm sürekli olarak yeniden ve yeniden güncelleniyor. Öyle ki, Kürtlerin desteğiyle seçilen İBB bile bu insanları işten çıkarmakta hiçbir sakınca görmedi.

Oysa her türlü mafyatik işe bulaşmış AKP, MHP, İYİP’li kadrolar, yani esas terör örgütü üyeleri oralarda ellerini kollarını sallayarak kalmaya devam ediyorlar. Çalışıyorlar demiyorum, çünkü çoğu çalışmıyor. Doksan yıldır bu anlayıştaki kadrolar bu korsan çetenin bekası için kamusal kaynakları kuşaktan kuşağa bir parazit sürüsü gibi sömürmeye devam ediyor. Son M. Ali Ağcalı mafyatik çete toplantısına bir bakın derim.

İşte son dönemde yapılan tartışmalarda HDP’nin bakanlık talebi de bu eksende topluma pompa ettiriliyor. Sanki çok büyük kriminal bir talepmiş biçiminde -CHP de dahil- dillendiriliyor. Bu yolla bırakın HDP’nin bakanlık talebi, belediyelerde işe girmek bile kriminal bir eylemmiş gibi topluma empoze ediliyor. Bazı Kürtler ve HDP’liler “öyle bir talebimiz yok” minvalinde savunmaya geçiyorlar. Oysa tam tersine, daha özgüvenli bir biçimde, bunun normal ve doğal bir hak olarak dillendirilmesi gerekmez mi? 

Bu nedenle, kısa vadede bakanlık, daha uzun vadede ordu ve polis başta olmak üzere kamusal kaynaklardan ciddi bir kota talebini Kürtler, Aleviler ve Türkiye’nin ötekileri hak talebi olarak önlerine koymalıdırlar. Sorumlulukta eşit, haklarda değil, öyle mi?

Bu korsan çetenin ideologlarınca sola ezberletilen sloganların haricinde, Kürtlerin ve Alevilerin de can ve mal güvenliklerinin teslim edildiği bu iki temel gücün rehabilitasyonu toplumsal barış için en temel konulardan biridir ve asla es geçilmemesi gerekir. O yüzden HDP’liler 'biz bir şey istemiyoruz' modundan çıkmalılar. Bu aşamada konjonktürel olarak bir talepte bulunmasalar da buna “şimdilik” notunu mutlaka eklemeli ve Kürtlerin hükümet olma, bakanlık, kamusal kaynaklardan eşit faydalanma talepleri net olarak dillendirilmelidir.  “Oyunuzu verin ama bizimle görüşmeyin, hak talep etmeyin” diyenler de hadlerini bilip ona uygun davranmalılar.  

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.