Hem savaş hem deprem mağduru

Dosya Haberleri —

Depremde göçmenler

Depremde göçmenler

  • Bir yandan kimi göçmenlerin dil bilmedikleri için enkaz altından kurtarma ekiplerine ses veremediği söylentileri, diğer yandan Arapça konuştuğu için yağmacılıkla suçlanıp şiddete uğrayan hem savaş hem deprem mağdurları…
  • Yine de birileri seslerini duysun istiyorlar; hiç olmazsa çocukları için. 50’li yaşlarında bir amca mahcup bir tavırla bizi okulun arka bahçesine götürmek istedi. Bizi buraya getiren amca bir yandan ağlayıp bir yandan da şöyle söylüyordu: “Bak işte, bize reva görülen bu. Soğuk ve açlıktan ölmezsek bile hastalıktan öleceğiz.”
  • Durumu Adıyaman Yenimahalle Cemevi’nin kriz masasına bildirdik. HDP öncülüğünde yürütülen bu merkezde çalışan gönüllülerin, ihtiyaç listesinin karşılayabildikleri kadarını karşıladılar. Fakat mobil tuvalet ve çadır ihtiyacının ne kadar giderilebildiği muamma; çünkü bu dayanışma merkezine artık kayyum atanmıştı.

EVRİM DENİZ/ADIYAMAN

Merkez üssü Maraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan 7.7 ile 7.6 şiddetinde iki büyük depremden sonra en çok kaygı uyandıran konulardan biri de salgın hastalık tehlikesi oldu. Uzmanlar olası bir salgını önlemek için öncelikle gıda, hijyen ve ısınma ihtiyacının yeterli oranda giderilmesi gerektiğini belirtirken depremden etkilenen yurttaşların yaşadığı koşullar hiç umut vermiyor. Çadır ve konteyner ihtiyacının aradan iki hafta geçmesine rağmen hâlâ karşılanmadığı deprem bölgesinde dünyanın her yerinden dayanışma amacıyla gönderilen çadır ve konteynerlere AFAD’ın el koyduğu iddia ediliyor. Hem sivil dayanışma ağlarında yer alan gönüllülerin hem de HDP, TİP, KESK gibi kurumların aktarımları bu iddiayı kanıtlıyor. Geceleri -15 santigrat dereceye kadar düşen hava sıcaklığının özellikle çocuk ve yaşlılarda ciddi sağlık problemlerine sebep olacağı uzmanlar tarafından endişeyle bildirilirken sorunun sadece barınma olmadığı da sahadan gelen bilgiler arasında. İki hafta geçmesine rağmen gıda, giyim, hijyen ve diğer temel yaşam malzemelerinin depremzedelere ulaştırılmasında ciddi bir organizasyonsuzluk, hatta vurdumduymazlığın hâkim olduğu anlaşılıyor.

Yalnızca 1 AFAD çadırı, savaştan kalma

Mültecilerin kaldığı Adıyaman merkezdeki bir okulun bahçesine buradakilerin koşulları ve ihtiyaçlarının ne olduğunu gözlemlemek için gittiğimizde karşılaştığımız manzara da hekimlerin endişelerini destekler nitelikteydi. Buradaki yaklaşık 15 mülteci aile, kendi imkanlarıyla brandalar kullanarak yaptıkları 4 çadırda hayata tutunuyordu. Çadırlardan yalnızca bir tanesi AFAD çadırıydı fakat bu çadır da depremden sonra değil, Suriye’deki savaştan kaçıp Türkiye’ye geldikten sonra kendilerine verilmişti. Taş zemine kurulu çadırlar, her an büyük bir faciaya sebep olabilecek şekilde kurulmuş odun sobalarıyla ısıtılmaya çalışılıyordu. Çadırların zemininde ince birer örtüyü andıran eski halılar serilmiş, her bir çadırın içinde de ikişer üçer battaniye bulunuyordu. Okulun bahçesindeki bu çadır görünümlü naylon barakalarda kalan göçmenler, ellerindeki battaniyeleri geceleri çocuklarının üstüne örtüyor, kendileriyse soğuktan dolayı uyuyamıyor. Okulun bahçesindeki bu alanda yaklaşık 15 de çocuk bulunuyordu. Havanın buz kestiği bu mevsimde çocuklar, okulun bahçesinde terlikle dolaşıyordu. Üzerlerinde mont yoktu.

Hiç olmazsa çocukları için

Türkiye’ye geldiklerinden beri buradaki tekçi ve ötekileştirici politikalardan ötürü ailelerin dil problemi en çok da deprem sırasında hayati bir aşamada hissedildi. Bir yandan kimi göçmenlerin dil bilmedikleri için enkaz altından kurtarma ekiplerine ses veremediği söylentileri, diğer yandan Arapça konuştuğu için yağmacılıkla suçlanıp şiddete uğrayan hem savaş hem deprem mağdurları… Bu okulun bahçesinde kalan göçmenlerin de çoğu ne Türkçe ne de Kürtçe biliyorlardı. Dil problemi ihtiyaçlarını dile getirmek ve karşılayabilecek mercilere başvurmanın da önünde ciddi bir engel. Kendilerine herhangi bir yardım ulaşıp ulaşmadığını sorduğumuzda gördükleri ilk kişilerin biz olduğumuzu söylediler. Peki ya başvuru? Bir yere başvurmuşlar mıydı?

Günden güne büyüyen ırkçı nefret ateşi, bu insanların ihtiyaçlarını dile getirmelerine bile engel olmuştu. Üşüyorlar, açlar, hastalıkla yüz yüzeler, her şeylerini kaybettiler ve korkuyorlar bizzat siyasetçiler tarafından körüklenen nefret onları da bulacak diye. Yine de birileri seslerini duysun istiyorlar; hiç olmazsa çocukları için.

‘Bize reva görülen bu’

Buradaki çadırlarda kalan 50’li yaşlarında bir amca mahcup bir tavırla bizi okulun arka bahçesine götürmek istedi. Burayı gösterdiğinde ağlamaya başladı. Görmeyi beklediklerimiz az çok tahmin edebiliyorduk ama gerçek fotoğraf karşısında insanın içinin burkulmaması mümkün değildi. Tuvaletleri yoktu ve tuvalet ihtiyaçlarını okulun arka bahçesinde gidermek zorundaydılar. Hem koku hem de görüntü oldukça rahatsız ediciydi. Rahatsız ediciliğinden daha fazla da tehlikeliydi. Çocukların neredeyse yalın ayak koşturduğu bu açık alan sayısız ölümcül hastalığa davetiye çıkarıyordu. Üstelik tuvalet için kullanmak zorunda oldukları bu alan uyudukları, bulabilirse yemek yedikleri, yaşamaya çalıştıkları çadırlara da oldukça yakın bir mesafedeydi. Bizi buraya getiren amca bir yandan ağlayıp bir yandan da Arapça bir şeyler söylüyordu. Türkçe bilen biri geldi yanımıza ve “Bak işte, bize reva görülen bu” dedi, “Biz burada soğuk ve açlıktan ölmezsek bile hastalıktan öleceğiz.”

Öldüler, linç edildiler, yalnızlar

Türkçe bilen kişi, aynı zamanda yayılan nefret dalgasından ötürü korktuklarını, bu korkudan dolayı da dağıtılan yardımlardan hiçbir şeyi yeteri sayıda talep edemediklerini, alamadıklarını söylüyordu. Akrabalarının, komşu ve arkadaşlarının çoğunu enkazda yitiren bu insanlardan sağ kalanların da bir kısmı hedef gösterilerek linç edilmişlerdi. Acımasızca darp edilmişlerdi. Nelere ihtiyaç duyduklarını sorduk, ihtiyaçlarını listeledik, vedalaşıp oradan ayrıldık. Durumu Adıyaman Yenimahalle Cemevi’nin kriz masasına bildirdik. HDP öncülüğünde yürütülen bu merkezde çalışan gönüllülerin, ihtiyaç listesinin karşılayabildikleri kadarını karşıladılar. Fakat mobil tuvalet ve çadır ihtiyacının ne kadar giderilebildiği muamma; çünkü bu ziyaretimizden kısa bir süre sonra Adıyaman Yenimahalle Cemevi’ndeki dayanışma merkezine artık kayyum atanmıştı.

İnsan onuru ve halk sağlığı

Bu izlenimi afet ve yıkım zamanlarında insanın fiziki ihtiyaçları kadar insan onuruna yaraşır koşulların sağlanmasının da gerekliliğine vurgu yapmak için yazdık. Çünkü insan, onuruyla yaşar ve insanlık onuruna sığmayan her şey aynı zamanda halk sağlığı sorunudur da; gerek fiziki gerek psikolojik. Adıyaman’daki bir okulun bahçesinde hayata tutunmaya çalışan bu ailelerin durumu duyurulursa ellerindeki cüzi imkanlardan da olabilirler. Ancak kendilerine reva görülen bu koşullar göçmen ve mültecilerin Türkiye’de nasıl bir muameleye maruz bırakıldığının açık bir fotoğrafını sunuyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.