Hep beraber demenin zamanıdır!

Demir ÇELİK yazdı —

  • ‘Yol Bir, Sürek Binbir’ söylemimiz, ulus devletlerin her şeyi tek tipleştirip, aynılaştırmaya çalıştıkları son yüzyılın siyasal, kültürel ve sosyal travmalarına karşı alternatif yaşam seçeneğidir.

Genelde Alevi inancı, özelde Raya(Rêya) Heq inancı, devlete ve iktidara bulaşmadığı için insanlığın kök hücresi değerlerini kendi toplumsallığında yaşatmaya devam etmektedir.

Eleştiriye açık, değişim potansiyeline sahip olan inancımız, kendisini tarih boyunca mekana, coğrafyaya ve döneme uygun olarak yeniden örgütleyebilmiştir. Bunu da ahlaki ve politik değerleri sayesinde başarmıştır.

Devletlerin ve iktidarların kuşatıcılığına karşı, kendisini yeniden örgütleyebilmesi, politik süreçlerde özne olması ile mümkün olmuştur. Bu sayede zalimlere karşı mazlumun sesi ve çığlığı olmuş, direnişçi çizginin bugünlere taşınmasında tarihi rol oynamıştır.
Devlet, iktidar ve hiyerarşi dışı kalmayı, demokratik siyaset sayesinde başarmıştır.

Ocaxlar sistemine dayalı toplumsallığını öteki halklara ve inançlara dayatmadan hak, adalet, eşit ve özgür olma talepleri ile yetmiş iki millete bir nazarda bakmış, savaşa karşı barışı savunmuş, kin ve nefret yerine sevgi ile herkese ve her kesime yaklaşmışlardır.

Yaşamı sürdürmenin, baskı ve zulme karşı kendilerini ve inançlarını yaşatmalarının yolu olan dikey olmayan yatay Ocax sistemi demokratik siyaset olmaksızın sürdürülemezdi.

Siyaset yapmak, politik öncü olma hakkı toplumun ve toplulukların en temel hakkıdır.

Egemenlikçi sistem, politikayı elit siyaset üzerinden toplumu yönetimine rıza üreten araca dönüştürdüğünden, toplum politikaya yabancılaşmakla kalmamış, ondan uzak durulması gerektiğine iknâ edilmiştir.

Sorunu kendi meşru demokratik zemin ve platformlarında tartışmak ve çözüme kavuşturmak yerine, kendisi adına politika yapanlara sorunu havale ettiğinden beri, sorun çözümsüz kalmıştır.

Halbuki inanç sahipleri siyasal, sosyal, inançsal, kültürel ve ekonomi başta olmak üzere her tür sorunlarını inancın etik ve ahlâki kuralları ile demokratik tarzda çözüme kavuşturmanın iradesine sahiptiler.

Cem ve cemaatlerinde, kadın-erkek herkesin eşit oy hakkına sahip oldukları meclislerinde, tarih boyunca bireysel, toplumsal, siyasal ve kültürel sorunlarını devletçi sistemin yargısına ihtiyaç duymadan, toplumun etik kuralları ile evrensel değerler ekseninde nasıl ki çözüme kavuşturmuşlarsa, bugün de dergâhlarımızda etik ve ahlaki kurallara dayalı çözüm iradesi geliştirebiliriz. 

İnanç sahiplerinin devlet ve iktidar dışı kalarak, yaşattıkları bu insan toplumsallığı, uğruna mücadele verdiğimiz demokrasinin kendisi olmaktaydı.

Egemenlikçi sistem bu nedenle bu toplumsallığı dağıtmakta, devlet ve iktidar dışı yaşam alternatifini seçenek olmaktan çıkarmaya çalışmaktadır.

Bu nedenle toplumu politikadan uzak tutmakta, toplumu politik süreçlerin nesnesi durumuna düşürmeye çalışmaktadır. Yetinmeyip demokrasiyi, devletin ve iktidarın uzantısı olduğunu topluma dayatmış, politika yapmayı toplumdan alıp siyasal partilere devretmiştir.

Politika yapma hakkı elinden alınan Aleviler, kendileri hakkındaki her tür sorunun kararlaşması süreçlerine dahil edilmemekte, siyasi partiler onlar adına karar alma, siyaset yapma hakkını kullanmaktadırlar.

Politika kendisinden uzak durulması gereken, siyasettin zararlı olduğu anlayışı ulus devlet tarafından topluma empoze edildiğinden, toplum bu hakkından feragat etme durumunda bırakılmıştır.

Bu hakkını kullanmaktan alıkonan Aleviler, toplumsal aydınlanmayı yaşama, kendi hakikati ile yüzleşme, tarihsel gerçekliğini açığa çıkarmayı başaramadıkları için egemenin siyasetine, kültürüne ve sosyal değerlerine açık hale getirilmişlerdir.

Bunu fırsat bilen iktidar sahipleri, her gün Alevi Cemxanelerinde, Dergâhlarında siyaset yapmakta, dilsel, kimliksel, inançsal ve kültürel asimilasyonu yaşatmaktadırlar. 

Dilsel, kimliksel, inançsal ve kültürel asimilasyon ve kırıma karşı siyasal araçlar ve demokratik siyaset olmaksızın, inanç kendi hakikatini yaşayamaz, kendisini sürdüremez.

Dikey olmayan yatay Ocaxlar sistemi dağıtılmış, Pir-Rayber-Talib zinciri kopartılmış, ideolojik aygıtlarla her gün asimilasyona açık hale getirilmiş iken, devlet denilen siyasal organizasyona karşı, kendisini ve inanç değerlerini öz gücüne dayanmaksızın korumamız ve toplumsallaştırmamız mümkün görünmüyor. O halde yeni bir yol bulmak zorundayız.

Alevilerin gerek ülkede, gerekse kıta Avrupasındaki yaygın örgütlü gücünü, çağımızın ruhuna uygun şekilde harekete geçirmeliyiz. İnancın yaşanması ve yaşatılmasında stratejik düşünmek zorundayız. Günü kurtaran, günübirlik koşuşturma yerine, daha nitelikli, uzun erimli çalışmalarla bu süreci karşılamak durumundayız.

Bize yaşatılmak istenen inançsal, kültürel, siyasal ve sosyal kırımın önüne hep birlikte geçmeyi başarmadığımızda, bugünden çok daha derinlikli sorunlar yumağı ile karşı karşıya kalabiliriz.

O nedenle henüz vakit varken, bireyci ve benmerkezci davranışlar yerine, tarihsel hakikatimizin Yol gerçeğine uygun davranmak zorundayız.

‘El Ele, El Hakk’a düsturumuza uygun olarak, tüm Alevi hareketlerinin, kurum, yapı ve şahsiyetlerin sürecin görev ve sorumlulukları bilinci ile hareket etmeleri tarihi zorunluluk olmuştur.

‘Yol Bir, Sürek Binbir’ söylemimiz, ulus devletlerin her şeyi tek tipleştirip, aynılaştırmaya çalıştıkları son yüzyılın siyasal, kültürel ve sosyal travmalarına karşı alternatif yaşam seçeneğidir.

Toplumun çoklu kimlikli ve çoklu kültürlü olduğu hakikatini en iyi formüle eden bu Alevi hakikati, günümüz devletçi sisteme alternatif insan toplumsallığını ete kemiğe büründürmenin de yolu olmaktadır.

Devlete ve devlet dinlerinin tek tipleştirmesine karşı, toplumun çoklu kimliğini ve çoklu kültürünü korumanın ve geliştirmenin siyasal yol haritası, Alevi inancının tarihsel hakikatinde yaşatıldığında, Aleviler tarih boyunca yüzlerce kez katliam ve soykırımlardan geçirilmişlerdir.

Bugün yeni bir soykırım riski ile karşı karşıyayken birlik olmak, birlikte hareket etmek zorundayız. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.