Her ev bir okul olmalı

Dosya Haberleri —

Ana dil eylem

Ana dil eylem

MED-DER gönüllüsü ve üyesi yazar Musa Şanak, 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı vesilesiyle gazetemizin sorularını yanıtladı

  • 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı’nı biz yalnızca sembolik bir gün olarak değil, toplumsal farkındalık yaratmaya yönelik kapsamlı bir eylem süreci olarak ele alıyoruz. Amacımız, toplumun her kesimine ulaşarak ana dil konusunda bilinç oluşturmak ve Kürtçeye yönelik ilgiyi canlı tutmak.
  • Kendimizden başlayarak ailemize, ailemizden mahallemize, oradan da toplumun geneline yayılacak bir dil mücadelesi yürütmemiz şart. Her ev bir okul gibi düşünülmeli, her birey bir dil gönüllüsü gibi davranmalı. Kürtçe gündelik yaşamın dili haline gelmedikçe, bu mücadelenin kazanılması mümkün değil.
  • Halk bu mücadelede yalnızca dili konuşan değil, onu koruyan, öğreten, örgütleyen ve savunan bir özne olarak konumlandırılmalıdır. Kurumlar ise bu hareketin taşıyıcılarıdır ve aynı zamanda Kürtçeye toplumsal ve kamusal statü kazandıran çalışmalar yürütmelidir.

ERKAN GÜLBAHÇE

15 Mayıs Kürt Dil Bayramı. SAMER’in 21 Şubat Dünya Ana dil Günü’nde paylaştığı verilere göre, 10 yaş altı çocukların yalnızca yüzde 8’i evde ana diliyle yetiştiriliyor. Bu da demek oluyor ki, 100 çocuktan 92’si ev ortamında Kürtçeyi ya hiç öğrenmiyor ya da çok sınırlı düzeyde kullanıyor. Özellikle Kirmanckî lehçesinde bu oran daha da düşük. Mezopotamya Dil ve Kültür Araştırma Derneği (MED-DER), yürüttüğü çalışmalarla Kuzey Kürdistan’daki Kürt dilini yaşatma ve geliştirme mücadelesinde önemli bir rol oynuyor. Geçen yıl 24 Eylül’de Amed’deki binasının kapısı polisler tarafından kırılıp baskın düzenlenen MED-DER’in çalışanları da gözaltına alındı ve tutuklandı. MED-DER, Kurmancî ve Kirmanckî lehçelerinde çok aşamalı atölyelerden çocuklara yönelik pedagojik programlara, gönüllülük esaslı öğretici yetiştirme çabalarından toplumsal farkındalık kampanyalarına kadar çok yönlü bir mücadeleyi kısıtlı imkanlarla verme çalışıyor. MED-DER gönüllüsü ve üyesi, aynı zamanda şair, yazar Musa Şanak ile Kürtçenin güncel durumu, dil mücadelesinin zorlukları, oto-asimilasyon tehlikesi, öğretmen eksikliği, sembolik günlerin etkisi ve kamusal görünürlüğün artırılmasına dönük stratejiler üzerine konuştuk.

 

 

MED-DER nasıl bir ihtiyaçtan doğdu ve kuruluş süreci nasıl gelişti? Bugün hangi temel ilke ve amaçlarla yoluna devam ediyor?

MED-DER, Kürt dili üzerindeki baskıların ve asimilasyon politikalarının yoğunlaştığı bir dönemde, ana dilde eğitim ve dilin kamusal hayatta yaşatılması ihtiyacına yanıt vermek amacıyla kuruldu. Kurdî-Der başta olmak üzere birçok dil kurumunun kapatılmasıyla oluşan boşluk, bizi örgütlü bir dil mücadelesi yürütmeye yöneltti. Bu zeminde MED-DER yapılandı. Dernek olarak hem Kurmancî hem de Kirmanckî lehçelerinde dil öğretimi yapmayı, Kürtçeyi toplumsallaştırmayı ve kamusal görünürlüğünü artırmayı hedefliyoruz.

Kurmancî için dört, Kirmanckî için üç aşamalı bir öğretim modeli uyguluyoruz. Kurmancîde beşinci, Kirmanckîde dördüncü aşama olan “mamostetî” yani öğretmenlik düzeyi, katılımcıların öğrendikleri dili başkalarına aktarabilecek yeterliliğe ulaşmalarını amaçlıyor. Eğitimlerimizi hem yüz yüze hem de çevrim içi olarak sürdürüyoruz. Başvuruları her üç ayda bir alıyoruz. Katılımcıların çoğu 18 yaş üstü bireylerden oluşuyor. Her dönemde 300 ila 500 arasında başvuru alıyoruz. Ders içerikleri konuşma, okuma ve yazma becerilerini geliştirmeye odaklıdır. Öğretmenlik aşamasında ise ders verme yetkinliğini kazandırmaya yönelik özel eğitimler sunuyoruz.

Her eğitim döneminin sonunda katılımcılara sertifika veriliyor. Bu belgeler resmi öğretmenlik için geçerli değil ama bazı adli tercümanlık başvurularında ve bazı kurum ve derneklerde yürütülen dil çalışmalarında kullanılabiliyor. Çalışmalarımızı Amed merkezli olarak sürdürüyoruz. Silvan’da bir temsilciliğimiz aktif durumda. Bismil’de daha önce faaliyet yürüttüğümüz temsilciliği yeniden aktif hale getirmek için çalışmalarımız devam ediyor. Talep doğrultusunda farklı bölgelerde geçici atölyeler açıyoruz. MED-DER olarak faaliyetlerimizi gönüllülük esasına dayalı insan kaynağı ve sınırlı maddi imkanlarla sürdürüyoruz. Amacımız, ana dilde eğitimin yasal bir hak olarak tanınması için toplumsal farkındalık yaratmak.

Çocuklara ve gençlere yönelik düzenlediğiniz Kürtçe atölyeler nasıl bir içerik ve araçla yürütülüyor? Tatil dönemleri dışında bu çalışmaların devamlılığını nasıl sağlıyorsunuz?

Çocuklara yönelik Kürtçe atölyeleri ağırlıklı olarak tatil dönemlerinde düzenleniyor. Bu atölyelerde çocukların yaş grubu ve ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiş, konuşma temelli bir program uyguluyoruz. Oyunlar, şarkılar ve temel okuma-yazma çalışmalarıyla dili eğlenceli ve doğal bir süreç içinde öğrenmelerini sağlamaya çalışıyoruz. Kullandığımız pedagojik araçlar da bu amaca hizmet edecek şekilde seçiliyor.

Tatil dönemleri dışında çocuklara yönelik çalışmalarımız daha sınırlı. Bu dönemlerde daha çok yetişkinlere yönelik eğitim programlarımız ön planda. Yine de çocuklarla ilgili faaliyetleri yıl boyunca sürdürmek için dönemsel kampanyalar ve farkındalık çalışmaları yürütmeye devam ediyoruz.

 

 

Evde Kürtçe konuşulmaması ve genç kuşakların ana dillerini öğrenmeden büyümeleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu ciddi oto-asimilasyon eğilimine karşı ne tür önlemler öneriyorsunuz?

Bizim açımızdan, evde Kürtçe konuşulmaması, Kürt halkının karşı karşıya olduğu en tehlikeli asimilasyon biçimi olan oto-asimilasyonun en somut göstergesidir. Bu sadece dış baskıların sonucu değil, aynı zamanda içselleştirilmiş bir reddedişin ürünüdür. Bugün genç kuşaklar ne Türkçeyi tam olarak öğrenebiliyor ne de ana dillerini yaşayabiliyor. Bu çift taraflı yoksunluk, nesillerin hem kendilerini ifade etme gücünü hem de kimlikle olan bağlarını ciddi şekilde zayıflatıyor. Sonuç olarak Kürtçe, yaşamın dışına itilmiş oluyor. Bu nedenle biz, ilk ve en temel adımın evde atılması gerektiğini düşünüyoruz. Kendi evimizden başlamalıyız: ana dilimizle konuşmalı, yazmalı, okumalı; çocuklarımızı bu dille büyütmeliyiz. Dil mücadelesinin en güçlü temeli budur. Bu nedenle biz MED-DER olarak, bu gidişata karşı bir seferberlik ruhu öneriyoruz. Kendimizden başlayarak ailemize, ailemizden mahallemize, oradan da toplumun geneline yayılacak bir dil mücadelesi yürütmemiz şart. Her ev bir okul gibi düşünülmeli, her birey bir dil gönüllüsü gibi davranmalı. Kürtçe gündelik yaşamın dili haline gelmedikçe, bu mücadelenin kazanılması mümkün değil. Aksi halde, iki kuşağın ana dilden kopması, bu dilin yok oluşunu hızlandıracak tarihsel bir kırılmaya dönüşebilir.

Kürtçenin Türkiye’deki mevcut statüsünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Seçmeli dersler, Kürdoloji bölümleri gibi uygulamalar sizce sorunu çözüyor mu yoksa ötelenmesine mi neden oluyor?

Bizim açımızdan Türkiye’de Kürtçenin mevcut statüsü, yüzeysel bazı düzenlemelere rağmen hala yapısal bir inkar politikasıyla çevrelenmiş durumdadır. Seçmeli dersler ve üniversitelerde açılan Kürt dili bölümleri, ana dilinde eğitimin temel bir hak olarak tanınmasını sağlamıyor. Aksine, bu tür adımlar genellikle sorunun ötelenmesine, bastırılmasına hizmet ediyor. Ortaokul düzeyinde haftada sadece iki saat olarak sunulan seçmeli dersler ne pedagojik ne de toplumsal açıdan yeterli bir çözüm olabilir. İlkokullarda hiç yer almaması ve çocukların evde ana dilini öğrenmeden büyümesi gibi bir zeminde, bu iki saatlik derslerle herhangi bir eksikliğin kapatılabileceğini düşünmek gerçek dışıdır.

Kürdoloji bölümleri ise uzun yıllar süren mücadeleler sonucu açılmış olsa da, bu bölümlerden mezun olan arkadaşlarımızın sahada görev alamaması, kamu kurumlarında istihdam edilememesi büyük bir sorundur. Ayrıca, bu yapılar bazen devletin kendi Kürt’ünü yaratmaya dönük kontrol mekanizmalarıyla işlevselleştirilmekte, bu da bu kurumların işlevselliğini tartışmalı hale getirmektedir. Biz MED-DER olarak, bu uygulamaların çoğu zaman uluslararası baskıları hafifletmek ve içerideki muhalefeti bölmek ya da zayıflatmak için kullanılan araçlar olduğunu düşünüyoruz. Elbette her çaba değerlidir, her kazanım kıymetlidir, ancak bizce Kürtçenin anayasal ve yasal güvence altına alınmadığı, eğitim dili haline getirilmediği sürece bu tür düzenlemeler kalıcı bir çözüm sunamaz. Aksine, asıl çözümün sürekli ertelenmesine ve gündem dışı tutulmasına neden olur.

 

 

Kürtçe öğretmeni yetiştirme konusunda Kürtler nasıl bir kapasiteye sahip? Eğer ana dilde eğitim hakkı bugün tanınsa, buna yanıt verecek nitelikli insan gücü hazır mı?

Ne yazık ki bugün ana dilde eğitim hakkı tanınsa dahi buna hızlı ve nitelikli biçimde yanıt verecek yeterli sayıda Kürtçe öğretmen bulunmuyor. Öğretmen yetiştirme sürecini biz MED-DER olarak “mamostetî”, yani öğretmenlik aşaması şeklinde tanımlıyoruz. Kurmancî ve Kirmanckî lehçelerinde eğitim alan bireyleri bu seviyeye taşımayı hedefliyoruz. Ancak bu programlar gönüllülük esasına dayanıyor ve oldukça sınırlı imkanlarla sürdürüldüğü için, mevcut haliyle yeterli değil. Kapasite bakımından temel eksikliklerimiz iki yönlü. Birincisi, sayı olarak yeterli sayıda eğitmenimiz yok. İkincisi ise, mevcut eğitmenlerin önemli bir kısmı akademik formasyondan yoksun. Üniversitelerin Kürt dili bölümlerinden mezun olan sınırlı sayıdaki arkadaşlarımızın bir kısmı başka alanlara yöneliyor ya da çeşitli sebeplerle bu mücadelenin dışında kalıyor. Bu da elimizdeki potansiyelin doğrudan sahaya yansımasını zorlaştırıyor. Yine de biz MED-DER olarak, mevcut gönüllülerin çeşitli kurs ve atölyelerle eğitilerek zamanla eğitmenliğe hazır hale getirilebileceğine inanıyoruz. Eğitim-Sen gibi sendikal yapılar içinde Kürtçeye duyarlı öğretmenlerin bulunması da bizim için umut verici bir kaynak. Ancak bu potansiyelin harekete geçirilebilmesi için güçlü, kapsamlı ve planlı bir seferberliğe ihtiyaç var. Sonuç olarak bugün için nitelikli öğretmen gücümüz yeterli seviyede değil, ama bu eksiklik hızlı ve kolektif bir hazırlık süreciyle aşılabilir. Biz de bu amaçla hem mevcut gönüllülerin eğitimine hem de alandaki kurumsal iş birliklerinin geliştirilmesine dönük çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

15 Mayıs Kürt Dil Bayramı vesilesiyle yürüttüğünüz kampanya ve etkinliklerde ne tür bir toplumsal karşılık alıyorsunuz? Bu tür sembolik günler sizce kalıcı farkındalık yaratıyor mu?

15 Mayıs Kürt Dil Bayramı’nı biz yalnızca sembolik bir gün olarak değil, toplumsal farkındalık yaratmaya yönelik kapsamlı bir eylem süreci olarak ele alıyoruz. Bu kapsamda sadece kendi bünyemizde değil, diğer dil kurumları, sivil toplum örgütleri ve gönüllü gruplarla ortaklaşarak şehirlerden köylere uzanan, geniş katılımlı kampanyalar yürütüyoruz. 2024 yılında bu etkinlik sürecini 4 Mayıs’tan 1 Haziran’a kadar planladık. Bu bir aylık süre boyunca çeşitli farkındalık faaliyetleri gerçekleştiriyoruz. Amacımız, toplumun her kesimine ulaşarak ana dil konusunda bilinç oluşturmak ve Kürtçeye yönelik ilgiyi canlı tutmak.

Bu tür günler, Kürtçenin kamusal alandaki görünürlüğünü artırmakla kalmıyor, aynı zamanda dilin taşıdığı tarihsel, kültürel ve politik anlamları da toplumun gündemine taşıyor. Ayrıca ulusal birlik fikrinin dil üzerinden inşası için önemli bir zemin oluşturuyor. Bu yüzden 15 Mayıs gibi günlerin yalnızca sembolik değil, örgütleyici ve dönüştürücü bir güce sahip olduğunu düşünüyoruz.

 

 

***

Yeni olanaklar ortaya çıkacak

 

 

Kürtçenin statü kazanması ve eğitim dili olması için mücadele nereden başlamalı? Bu mücadelede halkın, kurumların ve siyasetçilerin rolü nedir?

Kürtçenin statü kazanması ve eğitim dili olabilmesi için ilk adım, bireysel düzeyde dili gündelik yaşamın merkezine yerleştirmekle atılmalıdır. Dil mücadelesi yalnızca siyasal taleplere bırakılmamalı. Her birey kendi evinde, ailesinde, çevresinde Kürtçeyi yaşatarak sürece katkı sunmalıdır. Unutulmuşsa yeniden öğrenilmeli, az biliniyorsa güçlendirilmeli ve mutlaka çocuklara aktarılmalıdır. Bu bireysel sorumluluk mahalleye, köye, kente yayıldığında toplumsal bir harekete dönüşebilir.

Halk bu mücadelede yalnızca dili konuşan değil, onu koruyan, öğreten, örgütleyen ve savunan bir özne olarak konumlandırılmalıdır. Kurumlar ise bu hareketin taşıyıcılarıdır. Dernekler, dil atölyeleri, kültürel yapılar ve medya organları sadece dil öğretmekle kalmamalı, aynı zamanda Kürtçeye toplumsal ve kamusal statü kazandıran çalışmalar yürütmelidir. Bu anlamda MED-DER’in uyguladığı pedagojik modeller ve gönüllü ağı bizce örnek teşkil etmektedir. Siyasetçilerin rolü ise bu toplumsal mücadeleye anayasal düzeyde yanıt vermektir. Eğitim dili olabilmesi için Kürtçenin yasal ve anayasal güvence altına alınması, devletin çok dilli bir yapıyı benimsemesi gerekmektedir. Siyasal irade değişmeden, yapısal engeller kaldırılmadan Kürtçenin resmî statüye kavuşması mümkün değildir.

Biz MED-DER olarak Kürt dili ve kimliğine yönelik inkar politikaları ile tecrit ve şiddet uygulamaları arasında doğrudan bir bağ olduğunu vurguluyoruz. Sayın Abdullah Öcalan’ın "Demokratik Toplum ve Barış" çağrısıyla birlikte dil mücadelesinde de yeni olanakların ortaya çıktığını düşünüyoruz. Bu çağrıya katılmanın en anlamlı yolunun da ana dili mücadelesini büyütmek olduğuna inanıyoruz.

Son olarak "Statûya Kurdî, Perwerdehiya bi Kurdî" şiarıyla tüm Kürtlerin ve Kürdistanlıların 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı’nı kutluyor, herkesi bu mücadeleyi büyütmeye davet ediyoruz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.