İşgal ve tecavüz

Forum Haberleri —

  • "Erkeğin hakkında en çok yalan uydurduğu varlık kadındır. Sevginin kaynağında büyük eylem, büyük terbiye, büyük yücelik var. Bunu kirletmeyeceğiz." A.Öcalan

 

Hüsnü ÇAVUŞ

Kadınlara yönelik bir devlet politikası olan tecavüz ve işgali daha iyi kavramak için kavramsal çerçevenin tarihine bakmamız gerekmektedir. Çünkü Kürtlere yönelik düşmanlığın kökleri oradadır. Yani günümüzde olanların maddi temelleri dünde gizlidir.

"Da" binlerce yıl önceye dayanan ve anne anlamında kullanılan bir kavramdır. Dil bilimci Ali Karduxos bu sözcüğün Eski Yunancada da aynı anlama geldiğini söyler ve bu konu üzerine derin araştırmalara imza atar. Ben de ondan yararlanacağım. Genel olarak insanlığın ve toplumların oluşum tarihini incelediğimizde, aynı zamanda doğanın da tarihini incelemiş oluruz. Çünkü insan doğanın içindedir. Yani bütünün bir parçasıdır ve ondan bağımsız tanımlanamaz. Bu nedenle tıpkı kaderinde olduğu gibi coğrafyanın da insanın bedensel durumu, psikolojisi ve karakteri üzerinde doğrudan etkisi bulunmaktadır. Alevilikte "Dar" kavramı toplum önünde aklanma ve arınma meydanıdır. Aynı zamanda Dar ağaç veya ağacın bir dalıdır. Pirin elinde Tarik diye dilimize yerleşmiş olan ama esasta "Darik" olan kavram ise pir’e bağlı olan talip’in sırtına üç kere vurularak bir tür kutsama işlevi görür.

Kirmançkî-Dimlikî lehçesinde Ma, Maye, de anne anlamındadır. Kurmançî lehçesindeki Dayik, Daye gibi. Bazı kulüplere asılan ‘Damsız girilmez( sözü de hem kadına hem de "dam" olarak eve yani yerleşik hayata işaret eder. Almancada Damen, Fransızcada Madam, Xoda, Hüda. Roman halkının dilinde vermek de "Da" ile başlar. Türkçe dilindeki "tane" Kürtçedeki "dane"dir. Birçok kelime gibi asimile edilmiştir. Avcı erkek avlanmak için ağaçtan koparttığı "Dal" ile hem kendini korur hem de avlanır. Buradaki Dal’da annenin manevi enerjisi vardır… Yani "Da" bir kök hücredir.

Görüldüğü gibi "Da” olarak söylenen kelimelerin kök hücresi annedir. Neden? Çünkü henüz daha toplumsal özellikler kazanmamış insan, yaşamını doğanın hareketlerini izleyerek organize etmeyi öğrenmektedir. Yağmurun insanı, toprağı, bitkileri ve tüm canlıları beslemesini, ağacın meyve vermesini gözlemleyip anneyle bağlantısını ve benzerliklerini keşfetmektedir. Da karşılıksız verendir. Yunanca meşale "dada"dır. Çünkü ısıtıyor. Demek oluyor ki, hem ısıtan ateş hem de annedir. Buğday o dönemlerdeki insanları doyuran temel besindir. Buğdayı veren topraktır. Toprak herkese adaletli olarak bütün canlılara karşılıksız besin veriyor. Yani toprak bütün canlılara can veren Annedir. Anne de enerjisini bu "büyük Anne"den almaktadır. Öyleyse buğday ve onu veren toprak da karşılıksız veren ve doyurandır. Bunu gören insan anneyi de toprak gibi kutsal görmüştür. Ana Tanrıça Mitra’da anne olan mitır’dan gelir. Bütün canlıları besleyen-doyurandır. Almanca Mutter, İngilizce Mater veya mother’da bu kökten gelmektedir. Tanrıça Ma’yı hatırlayalım. Bütün bu kavramların kökleri ise Mezopotamya’dan gelir. Bu kavramların köklerinin bulunduğu dil ise Kürtçedir. Yani Hint Avrupa dil grubunda yer alan dilleri besleyen esas olarak Kürtlerin dilidir. Çünkü bu dil, doğanın dilidir ve ilklerin başladığı coğrafyada yer alan Kürdistan’a özgüdür.

Bu bilgiler bize şunu ispatlamaktadır: Devletin ve ondan beslenen erkek egemen zihniyetin Kürtçeye yaklaşımıyla kadına yaklaşımı, tıpkı toprağın verimsizleştirilmesine, buğday tarlalarının yakılmasına, Efrîn’deki zeytin bahçelerinin talanına, ormanların yakılmasına yaklaşımıyla aynıdır. Bütün bunlar sömürgeci ve işgalci bir ruh ve bilinçle yapılmaktadır. Bu dil doğaya ve bütün canlılara barış ve kardeşlik gözüyle bakmaktadır. Adalet ve özgürlük, komünal, demokratik, paylaşımcı, misafirperver, yardımsever ve ahlaki politik özellikler taşımaktadır. Bu dili ve kültürünü; bu halkın ahlaki ve politik olan demokratik komünal değerlerini çocuklarına öğreten annenin sistem için tehlikeli olması bundandır. Bu nedenle, annenin düşürülmesi, yozlaştırılması, tecavüz edilmesi, kaçırılıp kaybedilmesi, ırkçı ve sömürgeci devletin geleceği için çok önemlidir.

Anne ülkedir, ağaçtır, buğdaydır, sudur, topraktır. Yaşadığı coğrafya gibi işgal ve talan edilmesi demek, pazarlarda satılarak sermaye yapılması, özünde bir bütün olarak toplumun ve onun toplumsal yaşamının sömürgeleştirilmesi demektir. Bu nedenle Kürdistan’ın sömürgeleştirilmesi klasik sömürgelerden çok farklıdır. Daha kapsamlı, daha derin ve daha acımasızdır. Bunun için Kemalist Cumhuriyetle birlikte Kürtçe unutturulmak istenmiş, konuşanlara cezalar kesilmiş ve zindanlarda “Türkçe konuş çok konuş" dayatmasında bulunulmuş, kültürel ve fiili soykırımlar yapılmıştır. Amaç Kürt’e ve onun ana kültürüne yaşam hakkı tanımamaktır. Çünkü Anne eksenli bu kültürün demokratik-ekolojik ve kadın eksenli bir özgürleşmeye dönüşmesi demek, sömürgecilerin saraylarının başlarına yıkılması demektir. Bu nedenle, kadın haklarına vurgu yapan "İstanbul Sözleşmesi"nden korkmaktadır. Kadınların mücadelesi adeta devletin korkulu rüyası olarak bir kabusa dönüşmektedir. Ama görünen odur ki, herkesi eşitlik ve adalet içinde beslemek, korumak, ısıtmak ve esirgemek için Da, Dayik, Daye olarak Ana Tanrıçalar yer yüzüne inmiştir.

ARTIK ZAFER KAÇINILMAZDIR VE ZALİMİN SONU YAKLAŞMAKTADIR!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.