İttifakımız ortak mücadeleye davettir

Dosya Haberleri —

Perihan Koca

Perihan Koca

TÖP’ün sözcüler kurulu üyesi Perihan Koca:

  • Emek ve Özgürlük İttifakı olarak seçim güvenliğinin halk çalışmasını da gerçekleştireceğiz. Bunu havzalarda yapacağımız çalışmalarda bir örgütlenme gündemi olarak ele almanın koşullarını yaratmak için bir toplantılar planlıyoruz şu anda. Kurumlar ayrı ayrı kendi çalışmalarını başlatmış durumdalar. 
  • Bizim ittifakımız bir masa başı ittifakı olmayacak ya da egemen güçlerin yaptığı ittifakların bir sol bacağı olmayacak. Bu da bizim bir “seçim ittifakı” olmadığımızın turnusolüdür. Seçim beyannamesi hazırlamak, git bana oy ver demek başka bir şey, Türkiye’yi yeniden kuracak kurucu bir program önermek başka bir şey. 

ERDOĞAN ALAYUMAT

Türkiye'nin en kritik genel seçimlerine yaklaşırken Halkların Demokratik Partisi (HDP), Emek Partisi (EMEP), Türkiye İşçi Partisi (TİP) Emekçi Hareket Partisi (EHP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) bir araya gelerek Emek ve Özgürlük İttifakı’nı kurdu. 24 Eylül'de İstanbul'da Haliç Kültür ve Kongre Merkezi'nde açıkladıkları deklarasyon metni ile kuruluşunu ilan eden Emek ve Özgürlük İttifakı’nın desteğini almayan bir adayın cumhurbaşkanı olarak seçilemeyeceğini gösteren pek çok ankete göre Emek ve Özgürlük İttifakı 7 ay sonra yapılması beklenen seçimlerde “kilit” bir rol oynuyor. İttifakın seçimlerde nasıl bir tutum alacağına dair pek çok tartışma sürerken ittifakın bileşenlerinden TÖP’ün sözcüler kurulu üyesi Perihan Koca gazetemizin sorularını yanıtladı. 

Seçimlere savaş atmosferinde yaklaşıyoruz. En güncel ve sıcak olan gelişmeler ışığında ilk soruyu sormak istiyorum: Taksim’de gerçekleşen bombalı saldırı sonrası Kuzey Doğu Suriye ve Güney Kürdistan’a başlatılan hava saldırıları gündeme oturdu. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bu noktadaki tavrı nedir?

İttifakımız geçtiğimiz gün Kobanê’deki saldırılara ilişkin bir ortak açıklama yayınladı. Ben TÖP bileşeni olarak fikirlerimizi ifade edebilirim. AKP-MHP iktidarı faşizmi sadece sınır ötesi operasyonlarla değil, içeriye de savaşı sokarak kurumsallaştırıyor. Taksim’de patlayan bombadan Kobanê’deki saldırılara kadar yapmaya çalıştığı şey bu. Şebnem Korur Fincanı’nın tutuklanması ve çeşitli meslek örgütlerine kayyum atamanın adımlarını atması da bu kurumsallaşmanın ayakları sesleri. Siyasette zamanın hızlandığı ve yoğunlaştığı bir döneme giriyoruz. Siyasette pek çok olasılığın aynı anda devrede olduğu bir süreç yaşanıyor. Bu açıdan Taksim’de patlayan bomba ve sonrasında yaşanan süreçlere baktığımız zaman böylesi bir Türkiye’de görünen tabloya değil, görünenin ardına odaklanmak bizim açımızdan önemli olacak. Çok sisli bir sürecin içinden geçiyoruz. Bu sisin, pusun egemen güçler tarafından daha da yoğunlaştırıldığı bir süreç. Çünkü iktidarda kalabilmek için toplumun şok taarruzlarıyla bir bilinç bulanıklığına uğramasına ihtiyaçları var. 

Taksim’deki patlama sonrası sanal medyada en çok dile getirilen konulardan biri “acaba bu seçim süreci ikinci bir 7 Haziran 2015 sürecine doğru mu eviriliyor?” oldu. Bu konuda görüşünüz nedir? 

Taksim’de bombayı kim patlattı meselesi, toplumsal ve siyasal pek çok kırılmayı ve travmayı tetikleyen başka bir boyut. 7 Haziran-1 Kasım sürecinde oluşan siyasal atmosferi engellemek ve tersine çevirmek için o günün koşullarında iktidar koalisyonu ülkeyi bir bombalar cumhuriyetine dönüştürerek bu süreci bir savaş stratejisiyle tahkim etmeyi tercih etmişti. Bugün 7 Haziran’dan farklı bir süreç içinde olduğumuza işaret etmek isterim. Bugün gelinen noktada artık bütünsel bir asabiyetleri kalmadı, gardları düşmüş durumda. Sonuna kadar savaş iklimini zorlayacakları doğru. Bu açıdan Taksim’de patlayan bomba ile devlet içi bir hesaplaşmanın, devlet krizi gerçekliğinin başka bir boyutunun açığa çıktığını ifade edebiliriz.

Hemen ardından IŞİD barbarlığına karşı insanlığı savunan Kobanê’ye yapılan saldırıda yine devletin bekası söylemi, “vatan, millet, sakarya” propagandaları ile Taksim sürecinin yarattığı devlet içi çatlağı örtbas etmeye çalıştılar bizce. Taksim’de istenilen şey gerçekleştirilemedi. Kobanê, Qamışlo, Şehba ve diğer kentlere atılan bombalarla, sürekli sınır ötesi operasyonlarla, imha, inkar ve işgal politikalarıyla devlet şiddeti üzerinden devletin gücünü tahkim etmeye çalışıyorlar. Ama gelinen noktada eskisinden farklı olarak kimsenin, egemen güçlerin temsilcilerine inanmadığı, güven duymadığı bir süreç yaşıyoruz. Süleyman Soylu TBMM’de bütçe açıklamaları yaptığında Brecht’in “Herkes bunların yalan söylediğini biliyor” diye bir sözü var ya, öylesi bir gerçekliğin içerisindeyiz. 

“Yine bombalar patlamaya başladı, bu iktidar yine gitmeyecek” gibi bir algıya kapılmamak lazım. Evet, faşizmin kurumsallaşmasına el yükseltmiş durumdalar, ama her şeyi yapmaya muktedir değiller. 7 Haziran sürecindeki gibi bir bütünlükleri yok, o zaman birlikte yürüdükleri yol arkadaşları başka gemilerde hareket ediyor. Hepsi birbirine bıçak sokmanın fırsatını kolluyor. 7 Haziran- 1 Kasım süreci gibi değil, devlet içi bir kliğin yaptığı bir süreç olarak bu süreci okumak gerekiyor diye düşünüyorum. 

24 Eylül’de Emek ve Özgürlük İttifakı kitlesel bir etkinlikle yol haritasını açıkladı. Deklare edilen bildirgedeki ilkeler nasıl pratik bulacak? Bildirge açıklandığından bu yana ittifak içinde nasıl gelişmeler oldu?

O programın yaşama geçmesi, halkın özneleşmesini ifade ediyor. Emek ve Özgürlük İttifakı ortaya çıktığından itibaren bir mücadele ortaklığıdır, bir yol arkadaşlığıdır, bir halkın özneleşmesi hareketidir demiştik. Programın ilanından sonra bu programı nasıl yaşamın içinde harekete geçirebileceğimize, nasıl yaşamsallaştırabileceğimize ve toplumsallaştırabileceğimize dair yerel ve bölgesel düzeyde tartışmalar yürüttük. Yereller üzerinden, belirlediğimiz belli pilot bölgelerde çeşitli halk buluşmalarını yapacağız. O yerellerde halkın özneleşebileceği meclisleri oluşturmak için zemin yaratacağız. Bunun takvimini oluşturmaya başladık. Özellikle Kasım, Aralık ve Ocak ayı yola çıkışın yerelleşmesi açısından bizim için önemli. Bu kış programımızın toplumsallaşabilmesi, halkın özneleşmesi bakımından bir yürüyüş anlamına geliyor. Bu büyük ve hareketli bir yürüyüş olacak. 24 Eylül’dekine benzer halk buluşmaları yerellerde gerçekleşecek. Dört bölge üzerinden bu gerçekleşecek, İstanbul, İzmir, Çukurova-Adana, Van ve Dersim’de halk buluşmaları yapacağız. Bununla da sınırlı kalmayacağız. Bu süreç programı halka buluşturacağımız bir süreç olacak. Yayınladığımız bildirgeyi toplumun içinde kökleştireceğimiz ilçe, mahalle, semt buluşmaları yapacağız. Bu tematik buluşmalar kendisini büyük, kitlesel, görkemli mitinglerle taçlandıracak. Özellikle Ocak ayında halkın yakıcı ve acil ihtiyaçlarından oluşan programımızı, yani halkın çıkış stratejisini sokakla kitlesel olarak buluşturacağız. 

Merkezi bir ittifak koordinasyonumuz var. Bu koordinasyon mekanizmasını ki haftada bir düzenli olarak işletiyoruz. Bu koordinasyonun artık yerel ağları örülmeye başladı. Yerelde çeşitli kampanyalar yürüteceğiz. Bu kampanyaların özneleri de belli aslında: Kadınlar, işçiler, emekçiler, LGBTİ+lar, gençler, doğa ve yaşam savunucuları, Kürtler, Aleviler. Şu an çeşitli meslek örgütlerinde, sendikalarda, ekoloji hareketinde ve çeşitli emek örgütlerinde destek imza kampanyaları sürüyor, 24 Eylül’den bir gün önce edebiyatçıların ve sanatçıların böyle bir imza kampanyası olmuştu. Şimdi bunun benzeri imza kampanyaları bir ağ gibi yayılarak oluşturuluyor. Bizim muradımız bu destek imzalarının sözle sınırlı kalmaması, sokakla buluşması. Dolayısıyla biz halk buluşmalarını ve mitingleri iç içe geçmiş bir yol haritası olarak önümüze koyduk ve bunun adımlarını atıyoruz.

 

Sözünü ettiğiniz imza metinlerini kimlere ulaştırıyorsunuz, kimler imzalıyor? Bunu biraz açar mısınız?

Edebiyatçılar isim ve imzalarıyla desteklerini iletti. Çeşitli ekoloji örgütleri ve yaşam savunucuları benzeri bir destek imza metni hazırlıyor. “Mimar ve mühendisler Emek ve Özgürlük İttifakı’nı destekliyor” başlıklı bir imza metni açıldı. Belli mimar ve meslek odalarının temsilcileri tarafından bu metin oluştu. Hukukçular isimler üzerinden bir destek imza metni başlattı. Kimi yerlerde isimler üzerinden, kimi yerlerde kurumlar ve temsiliyetler üzerinden bu imza metinlerinin çoğaldığını ifade edebiliriz.

İttifakın genişletilmesi kapsamında ne gibi görüşmeler yapıyorsunuz? İttifak kurulmadan önce görüştüğünüz TKP, Sol Parti, Halkevleri gibi çeşitli yapılarla görüşmeleriniz gerçekleşiyordu. Bu yapılarla görüşmeleriniz devam ediyor mu? Bunlar dışında Sivil Toplum Kuruluşları, sendika ve meslek örgütleri ile görüşmeleriniz var mı?

24 Eylül’den itibaren emek ve meslek odalarını yeniden ziyaret ettik. Sosyalist Güç Birliği’nin temsilcilerini ve daha önceden ittifaka başvuruda bulunan çeşitli kurumları ziyaret ettik. İttifak’tan 25 Ağustos’ta geri çekilen Halkevlerini de yeniden ziyaret ettik. Şimdi bu görüşmeleri sistematik olarak ilerleteceğiz. Emek ve Özgürlük İttifakı’nda mücadele ortaklığının zeminini yaratmak bizim için çok önemli. Bunun yollarını her daim açmaya çalışacağız. Halkevleri bugün ittifakımız olmayabilir ama ortak mücadele yürüyüşümüzün devam edeceğiz kanalları sistematik görüşmelerimizle, yaptığımız ortak açıklamalarla, sokaktaki birlikte sağlamaya çalışıyoruz. TKP’den, Sol Parti’den arkadaşlarımızla seçim güvenliği platformunda yan yana geliyoruz. Faşizme karşı birlikte mücadeleyi güçlendireceğimiz ortak bir mutabakat ile görüşmelerimizi yapıyoruz. Bu süreçte Sosyalist Güç Birliği ile Emek ve Özgürlük İttifakı karşı karşı getirilmeye çalışıldı. Oysaki faşizmin kurumsallaşmasına karşı, sokakta ve emeğin hakları mücadelesinde, demokrasi mücadelesinde çok daha fazla yan yana gelmemiz gereken bir iklimin içerisindeyiz. Bunun bilincinde olarak bu görüşmeleri yapma gereği duyduk. 

İttifakımız elbette genişleyecek. Biz 24 Eylül’de dedik ki halkın tüm kesimlerini kenetlenmeye çağırıyoruz. Bu çağrıya icabet eden çeşitli kurumlar oldu. Onlarla birlikte genişleme hukukunu, birlikte nasıl bir yol ve yöntem geliştirebileceğimizi tartışıyoruz. Bu genişlemeyi tabandan yapabilmenin imkanlarını konuşuyoruz. Bu ilk buluşmalar sistematik olarak devam edecek.

Bizim ittifakımız bir masa başı ittifakı olmayacak ya da egemen güçlerin yaptığı ittifakların bir sol bacağı olmayacak. Siyasi kurumlarla görüşmelerimiz evet sürecek ama biz ittifakımızı bizatihi yaşamın içerisinde tabandan geliştireceğiz. Kadınlarla buluşacağız, kadın hareketinin farklı farklı özneleri var, tek bir öznesi yok, tüm bu öznelerle kucaklaşacağız. Havzalara ineceğiz, işçilerle emekçilerle buluşarak genişleyeceğiz. Bu da bizim bir “seçim ittifakı” olmadığımızın turnusolüdür. Seçim beyannamesi hazırlamak, git bana oy ver demek başka bir şey, Türkiye’yi yeniden kuracak kurucu bir program önermek başka bir şey. 

Bir seçim ittifakı olmadığınızı ifade ediyorsunuz, ama bir seçim atmosferi içindeyiz. Emek ve Özgürlük İttifakı seçim güvenliğine nasıl bakıyor? Seçim güvenliği noktasında ne gibi temaslar sürdürüyorsunuz?

Seçim güvenliği en önemli konulardan bir tanesi. Sandık ve seçim güvenliği meselesini sadece pusulaların korunması değil, bir yurttaşlık bilinci olarak ele alıyoruz. Emek ve Özgürlük İttifakı şu an kendisine has bir seçim güvenliği platformu oluşturmuş değil. Bir Türkiye seçim güvenliği platformu var ve ittifakımızın içerisinde bulunan altı siyasi örgütünün orada temsilcileri var. Seçim güvenliği platformu içerisinde çeşitli sol güçlerle ve siyasi güçlerle de ortaklaşan yan yana geldiğimiz bir zemini yaratıyoruz. 

Örgütlerimizin temsilcileri seçim güvenliği konusunda sistematik buluşmalar yapıyor ama bizim için böylesi bir savaş ikliminde seçim güvenliğinin de yerelleştirilmesi önemli. Emek ve Özgürlük İttifakı olarak seçim güvenliğinin halk çalışmasını da gerçekleştireceğiz. Bunu havzalarda yapacağımız çalışmalarda bir örgütlenme gündemi olarak ele almanın koşullarını yaratmak için bir toplantılar planlıyoruz şu anda. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın içindeki kurumlar ayrı ayrı kendi çalışmalarını başlatmış durumdalar. 

Tüm ittifaklarda bir “aday” tartışması var. HDP daha önce pek çok kez bunun “kişiler” ya da “isimler” değil, bir “ilkeler” tartışması olduğuna vurgu yaptı. Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bir çalışması olacak mı?

Yürüyüşümüzü de seçim öncesi, seçim süreci ve seçim sonrası bir yoldaşlık olarak ele alıyoruz. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı seçimleri de parlamento seçimleri de gündemimizde. Bu seçim süreci halkın özneleşme pratiğinin en çok hızlanacağı, en çok dinamikleşeceği süreçlerden biri olacak. Dolayısıyla en başından itibaren ittifak açısından seçimler gündemimizdedir. HDP’nin ifade ettiği isimler değil, ilkeler meselesi ittifakımızın ana görüşüdür. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bizim için belirleyici olan ilkeler açıklamış olduğumuz program belgesidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.