Kederli değiliz

Zozan SİMA yazdı —

  • Geride bıraktığımız yılda faşizme, küresel kapitalizme, ekolojik yıkıma, erkek egemenliğine, hak gasplarına karşı yükselen kadın mücadelesi kadim zamanların tanrıçalarının ışığı doğurma mücadelesine benziyor. 

21 Aralık’tan Ocak’ın ilk haftasına kadarki dönem birçok kültür ve inançta karanlıktan çıkışın, güneşin doğumunun kutlandığı bereket ritüelleri ve yeni yıl olarak anlam bulur. En uzun gecenin sonunda güneş, bakire bir tanrıçadan doğar. Tanrıça Nahid Anahita Mithra’yı, İsis Horus’u, Astarte Baal’ı, Semele Dionysos’u, Nana Attis’i, Devaki Krishna’yı, Mylitta Temmuz’u, Semiramis Nimrud’u, Meryem İsa’yı doğurur. Bakire bir tanrıçadan doğan ve güneşi simgeleyen oğul tanrılar aynı zamanda aydınlığın karanlığı yenmesi olarak görülür. Kışın başlaması ile zor zamanların içine girildiğinden umudu korumak için güneşin kutsanması gerekirdi.

Hıristiyanlık öncesi pagan inancında bu bayramlara Yule, Jule, Geol, Yole, Jiuleis, Juul denilir ve bu kavramlar neşe, mutluluk, bayram anlamına gelirdi. Kışın zor zamanlarının başlamasının yarattığı hüzün ve kederin karşısında umutlu olmayı simgeleyecek biçimde bu bayramda şöyle bir söz söylenirmiş; Kederli değilim, çünkü kış gelse de tanrıçamız güneşi doğurdu. Hıristiyanlık öncesi Roma’da Saturnalia, brumaila, yenilmez güneşin doğumu (dies natalis invicti solis) olarak bilinir. Çinliler Dong Zhi, Japonlarda Tuji bayramı Ukrayna’da dazh boh, Rusya’da Sviatki aynı amaçla ve benzer biçimde kutlanan bayramlardır. Alevilerin Gağand’ı, Êzîdîlerin Batızmi’si, Süryanilerin Yaldo’su da aynı içeriktedir.

Kadim zamanlarda karanlık doğal bir afet, kıtlık veya dünyanın döngülerindeki değişimlerle sınırlıydı. Doğayı yakından gözlemlediklerinden en uzun gecenin sabahına kadar uyanık kalarak, bereketi arttıracak, dayanışmayı güçlendirecek ritüellerle bu karanlığın üzerinden gelinmeye çalışılırdı. Güneşin doğumunu ve karanlığı yenmesini kutsamanın ifadesi olacak biçimde yeni yılda kutsal yerlerde yakılan ateşler, mabedlerde yakılan mumlarla, yerin altına çekilmiş ya da kurumuş ağaçlara karşılık yeşil kalan dallar ve ağaçlarla bu mücadeleye destek verilir.

2021 yılına girmeye hazırlandığımız şu günlerde ise karanlığın birçok sebebi olduğundan tanrıçanın güneşi doğurabilmesi için çekmesi gereken sancılar, katlanması gereken acılar daha fazla. Geride bıraktığımız yılda faşizme, küresel kapitalizme, ekolojik yıkıma, erkek egemenliğine, hak gasplarına karşı yükselen kadın mücadelesi, kadim zamanların tanrıçalarının ışığı doğurma mücadelesine benziyor. Bu yüzden Afganistan’da Ferişte Kohistani’nin öldürülmesinde ve Türkiye’de Leyla Güven’in tutuklanmasında olduğu gibi bir kez daha önce direnişçi kadınlar hedefleniyor. Faşizmin ve erkek egemenliğinin kırdığı umutları özgürlük mücadelesi yürüten kadınlar yeşertiyor.

Leyla Güven’in ‘içeride ya da dışarıda mücadele etmeye devam edeceğim’ sözü umutlu olma nedenimiz olarak çınlamalı kulaklarımızda. Faşizmi yenecek olan bu kararlı ve direnişçi tutumdur. Bu çağın bakire tanrıçaları hiçbir egemenliği tanımamış kadınlardır. Devletin, erkek egemenliğinin, kapitalizmin, baba-koca, patron ya da yaşamımızı ipotek altına almaya çalışan kişi ve kurumları aşarak xwebûn olabilmek bakire kalabilmektir. Bekaretin anlamı değişerek egemenliğin üzerinde hakimiyet kuramadığı özgür kadın kimliğine dönüşmüştür. Güneşi doğurmak özgür ve eşit bir dünyayı örgütlü gücü, direniş eylemi ve özsavuma gücüyle yaratmak ve savunmaktır. İşte bu yüzden kederli değiliz, tanrıçalarımız güneşi doğuruyor direnişleriyle. 2021 yılı bu direnişin zaferine tanıklık ettiğimiz bir yıl olsun…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.