Kontrgerilla aklı sahnede!

Dosya Haberleri —

Türkiye'de devlet terörü

Türkiye'de devlet terörü

  • Hak savunucuları itiraz ettikleri hak ihlallerinin mağduru olduklarını söyleyen Hafıza Merkezi Hukuk Çalışmaları Program Koordinatörü Özlem Zıngıl: "Çözüm için güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç var."
  • Hafıza Merkezinde Projeler Koordinatörlüğü görevini yapan Burcu Bingöllü: "İnsan hakkı savunucularının rahat çalışabileceği koşulların oluşması için hükümetin acil adımlar atması gerekiyor."
  • Uluslararası Af Örgütü Türkiye Kampanyaları ve İletişim Direktörü Tarık Beyhan: "Türkiye’de gördüğümüz en büyük sıkıntılardan biri yasaların kötüye kullanılması ve bazı tanımların muğlak bırakılması."
  • İHD Eşbaşkanı Eren Keskin: "AKP-MHP ya da AKP-derin devlet uzlaşmasından sonra 90’ların bütün aktörleri Mehmet Ağar, Tansu Çiller, Korkut Eken, Aladdin Çakıcı yani o dönemin kontrgerilla aklını oluşturan kişiler yeniden sahneye çıktılar."

ERDOĞAN ALAYUMAT/İSTANBUL

Türkiye'de insan hakları savunucuları, devletin hedefi olmaya devam ediyor. Hak savunucularının faaliyetleri çeşitli yasa ve yönetmeliklerle engelleniyor. İnsan hakları savunucularına karşı kullanılan bu yasa ve yönetmelikler arasında “Terörle Mücadele Kanunu”, kamu düzenine ilişkin yasalar, dernek ve vakıflarla ilgili yasalar ile basın yasaları bulunuyor. Bu yasalarla birlikte hak savunucuları dernek kurma özgürlüğü, toplantı ve gösteri özgürlüğü ile ifade özgürlüğüne ilişkin haklar tamamen baskı altına alınmış durumda. 

Mevcut yasa ve yönetmelikler hak savunucularının özgürlük, kişi güvenliği ve adil yargılanma gibi haklarının ihlal edilmesiyle sonuçlanırken, hak savunucularının faaliyetlerine ilişkin yasalardaki geniş kısıtlamalar devlet görevlilerine, keyfi olarak gözaltına almak, kovuşturmak ve faaliyetlerini yasaklamak gibi baskı uygulamak için birçok bahane yer alıyor.

Türkiye’deki insan hakları savunucuların mücadelesini ve maruz kaldıklarını Hafıza Merkezi Hukuk Çalışmaları Program Koordinatörü Özlem Zıngıl, Hafıza Merkezi’nde Projeler Koordinatörlüğü yapan Burcu Bingöllü, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Kampanyaları ve İletişim Direktörü Tarık Beyhan ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Eşbaşkanı Eren Keskin ile konuştuk. 

Özlem Zıngıl

Mağdur ediliyorlar

Türkiye’de hak savunucularının en temel haklarının bile hiçe sayıldığını dile getiren Özlem Zıngıl, Türkiye gibi baskıcı rejimlerin olduğu ülkelerde hak savunucuları ayrı bir öneme sahip olduğunu belirterek, “Hakları ihlal edilen insanlar için ayağa kalkıyorlar yaşanan haksızlıklara itiraz ediyorlar. Ancak kendileri yoğun hak ihlaline maruz kalıyorlar. Hak savunucuları itiraz ettikleri hak ihlallerinin mağduru oluyorlar” dedi.

Siyasi iradeye ihtiyaç var

Türkiye’de hak savunucularının yaşadığı hukuki zorluları had safhada olduğuna dikkat çeken Zıngıl, “Yargısal süreçler çok yavaş ilerleyen uzun zamana yayılan süreçlerdir. Bir hak savunucusu tutuklanıp birinci derece mahkemede ceza aldığında istinaf, Yargıtay süreçleri yıllara yayılıyor. Buradan karar çıkana kadar hak savunucusuna verilen cezada ya bitmiş oluyor ya da çok az bir süresi kalmış oluyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) süreci de böyle ilerliyor. Burada önemli olan insan haklarına daha fazla değer verilmesiyle bir çözüm elde edilebilir. Bunun içinde güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç var” diye konuştu.

Burcu Bingöllü 

Acil adımlar atılmalı

Uzun yıllardır Hafıza Merkezinde Projeler Koordinatörlüğü görevini yapan Burcu Bingöllü ise hak savunucularının taciz, gözdağı ya da kovuşturma endişesi duymadan meşru eylemlerini yapabilmeleri gerektiğini söyledi. İnsan hakkı savunucularının rahat çalışabileceği koşulların oluşması için hükümetin acil adımlar atması gerektiğini söyleyen Bingöllü, ancak hükümetin daha çok yasalar yoluyla sivil alanın daraltılması hak savunuculuğunun faaliyetlerinin engellenmesine dönük müdahalelerde bulunduğunu ifade etti. 

Yargı, polis, medya kıskacı

Hak savunucularının bir yandan yargı eliyle kıskaca alındığını söyleyen Bingöllü, öte yandan da çalışma yaşamında sicilinin bozulması, çalıştığı yerden bir şekilde ilişiğinin kesilmesi, gayri meşru bir şekilde takip edilme, taciz ve tahdit gibi yöntemlerle susturulmak istendiğini dile getirdi. Bingöllü, hak savunucularının sahada en çok yaşadığı sorunları şöyle sıraladı: “Toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkının kullanımında ortaya çıkan yasaklamalar, kamu makamlarının hassas bulduğu konularda yapılacak toplanmaların engellenmesi, polis ve jandarma tarafından müdahale edilmesi, kamu otoriteleri tarafından karalama kampanyaları, medya organları üzerinden hedef gösterilme gibi öne çıkan ihlaller bunlar.” 

Tarık Beyhan

Türk otoriterleri saldırıyor

Dünya’da bir çok devlet insan hakkı savunucularını kendilerine tehdit gördüğünü aktaran Uluslararası Af Örgütü Türkiye Kampanyaları ve İletişim Direktörü Tarık Beyhan, Türk otoritelerinin kendilerine tahdit olarak gördüğü hak savunucularına amansızca saldırdığını ifade etti. “Açık bir şekilde hak ihlali yapıp hukuku çiğneyip buna rağmen hak savunucularıyla uğraşmayan herhangi bir iktidar yoktur” diyen Beyhan, “Türkiye’de gördüğümüz en büyük sıkıntılardan biri şu, yasaların kötüye kullanılması ve bazı tanımların muğlak bırakılması. Özellikle ‘Terörle Mücadele Kanunundaki’ ‘terör’ tanımı hak savunucularının aleyhine çok sıklıkla kullanılıyor ve bunlar çok ağır cezalandırmalar ile sonuçlanıyor. Türkiye’de bir insanı ‘terörle’ suçladığınız zaman çok uzun süreler herhangi bir hüküm giymese bile tutuklu kalabiliyor ve bu kişiye herhangi bir suçlama yapmanız bile gerekmiyor” diye konuştu. 

Dünya örnekleri

Dünyada yaşayan herkesin eşit düzeyde insan haklarından yaralanması gerektiğini vurgulayan Beyhan, “Bunlardan bazıları kanunla kısıtlanabilir. Kişi bir suç işlediyse özgürlüğünden mahrum bırakılır ama bu insana işkence yapılamaz, kötü muamele yapılamaz” diye konuştu. 

Dünyanın her yerinde hak savunucularının Türkiye ile benzer hak ihlallerine maruz kaldığını aktaran Beyhan, hak savunucularının yaşadığı baskıların dünya örneklerini şöyle sıraladı: 

* İran: İran da özellikle kadın haklarını savunanların başına gelmeyen şey kalmıyor. Başörtüsü zorunluluğuna karşı mücadele veren kadınlar fuhuşa teşvikle suçlanıyorlar ve benzer başka suçlamalarla birlikte ajanlık suçlaması ile de karşı karşıya kalıyorlar. İran’da bu şekilde hapis yatan çok fazla hak savunucusu kadın var. 

* Avrupa: Avrupa her ne kadar kendini insan haklarının beşiği gibi gösterse de orada da durum farklı değil. Özellikle mültecilerle ilgili çalışan hak savunucuları çok ciddi baskı ve hukuki tacize maruz kalıyorlar. Dernekler kapatılmaya çalışılıyor. İnsanların hayatını kurtaran hak savunucuları insan kaçakçılığı ile yargılanıyor.

* Amerika Kıtası: Hem Latin Amerika’da hem Kuzey Amerika’da benzer örnekler var. Latin Amerika’da çevreyle ilgili çalışmalar yürüten hak savunucuları çok ciddi baskı altına anlıyor. Latin Amerika’daki doğal kaynakların çıkarılması yönünde çalışan firmalar aslında bazen de hukuku da aşarak faaliyetler yürütüyorlar.  Bunlara karşı çıkan hak savunucular hem bu şirketler tarafından taciz ediliyor hem devletler tarafından baskıya maruz kalıyor.

* Kolombiya: Kolombiya’da sıklıkla hak savunucularına dönük suikastların yaşandığını görüyoruz. Hak savunucularının kaçırılıp işkenceye uğraması zorla kaybedilmesi sadece devlet eliyle de değil çıkarları çatışan diğer guruplar tarafından yapılması devletin bunlara müdahale etmemesi gibi durumlar sıklıkla görülüyor.

* Asya: Asya kıtasında özellikle Çin’de herhangi birinin hak savunuculuğu faaliyeti yürütmesi nerdeyse imkansız hale geldi. Hatta en son çıkan ulusal güvenlik yasası nedeniyle azda olsa özerk faaliyet yürün Hon Kong’ta insan hakları örgütleri kapılarını kapatmaya başladılar.

* Afrika: Afrika’da hak savunucularının durumu çok daha kötü. Özellikle çatışma bölgelerinde hak savunucularının sıklıkla kaçırıldığına işkenceye maruz kaldığına dair bilgiler geliyor bize.”

***

Eren Keskin

143 dava açıldı 26 yıl hapis cezası

İHD Eşbaşkanı Eren Keskin hakkında toplam 143 dava açıldı. Açılan davalardan toplam 26 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Özgür Gündem Ana Davasından “Örgüt üyeliği” suçlaması ile aldığı 6 yıl 3 aylık hapis cezası istinaf mahkemesi tarafından onandı. Keskin’in diğer davaları devam ederken aldığı cezalar Yargıtay tarafından onandığı takdirde cezaevine girmekle yüz yüze kalacak. 

Birçok tehdit ile karşı karşıyayım

Ancak tüm baskılara rağmen mücadelesinden vazgeçmeyen Eren Keskin, Türkiye’de insan hakkı savunucularının “kelle koltukta” çalışmalarını yürüttüğünü söyledi. Pek çok hak savunucusunun devlet tarafından katledildiğini hatırlatan Keskin, İHD’nin kurulduğundan bu yanan birçok üyesinin katledildiğini onlarcasının da cezaevlerine girdiğini hatırlatarak şöyle devam etti: “Vedat Aydın işkenceyle katledilmesi ile başlayan süreç daha sonra en kanlı şekilde devam etti. Akın Birdal katledilmek istendi, ben iki kere silahlı saldırıya uğradım. 1990’lı yıllardan 2000’li yılların başına kadar hak savunucularına dönük fiziki saldırılar çok yoğundu. Bizlerde hem fiziki saldırlar yaşadık hem de hep ceza tehditleri altındaydık. Ben 1990’dan bu yana yargılanmadığım hiçbir yıl yok. Bir dönem 200’ün üzerinde hakkımda dava açılmıştı. 1995 yılında cezaevine girdim şimdi de birçok ceza tehdidi ile karşı karşıyayım.” 

Yaşamları tehdit altında 

Devletin politikalarından kaynaklı hak savunucularının yaşamı sürekli tehdit altında olduğunu sözlerine ekleyen Keskin, “Bu coğrafyada biat etmeyen yüzde 15’lik bir kitle var bugün insan hakları mücadelesi devam ediyorsa bu yüzde 15’lik kitlenin sayesinde devam ediyor. İnsan hakları savunucularının korunmasına yönelik Birleşmiş Milletlerin program ve karaları var. Ama Türkiye birçok uluslararası sözleşmeye imza attığı halde hak savunucularının korunması yönünde maalesef hiçbir adım atmıyor” dedi.

Devlet aklı hiç değişmedi

1990’lı yıllardan bu yana devlet aklında hiçbir şeyin değişmediğine işaret eden Keskin, “Özellikle AKP-MHP ya da AKP-derin devlet uzlaşmasından sonra 90’ların bütün aktörleri Mehmet Ağar, Tansu Çiller, Korkut Eken, Aladdin Çakıcı yani o dönemin kontrgerilla aklını oluşturan kişiler yeniden sahneye çıktılar. Kürt meselesi, Ermeni Soykırımı ve Kıbrıs meselesi söz konusu olduğunda devlet aklında hiçbir değişiklik yok. Sadece yöntemler değişti. 90’larda fiziksel saldırlar ön plandayken, şimdi ifade özgürlüğü ihlalleri çok yoğun yaşanıyor” dedi. Türkiye'de muhalif olan herkesin adli kontrollü olduğunu sözlerine ekleyen Keskin, hak savunucularının her anı devlet tarafından kontrol edildiğini belirterek, kendisinin 5 yıldır yurtdışı yasaklı olduğu için yurtdışına çıkamadığını ifade etti.

Avrupa Türkiye’nin ortağı

AB Türkiye’nin tüm insan hakları ihlallerinin ortağı olduğunu vurgulayan Keskin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye AB ülkeleriyle birlikte birçok uluslararası sözleşmeye ortak imza atmış. Türkiye imza attığı bütün uluslararası sözleşmeleri ihlal ediyor. Bu sözleşmelerin denetim mekanizmaları var ve maalesef ki Türkiye’ye karşı hiçbir mekanizma işletilmiyor. Örneğin Osman Kavala davasında AİHM kara verdi Avrupa Konseyi süreç başlattı ne oldu bir şey yaptılar mı, hayır ama Türkiye Osman Kavala’ya müebbet verdi tüm Gezi sanıklarını da tutukladı. Cumhurbaşkanının “biz AİHM kararı tanımıyoruz” demesi “Ben uluslararası sözleşmeleri takmıyorum” demektir. Açık açık uygulamıyorum diyor ve hiçbir şey olmuyor hukukta böyle bir şey olabilir mi. Sadece sığınmacılar üzerinden Türkiye’nin bütün suçlarını Avrupa aklıyor.” 

AİHM 90’lardan daha geride

İfade özgürlüğü konusunda Türkiye’nin 90’lardan daha geri bir noktada olduğunu vurgulayan Keskin, “2016 yıllında Kürdistan’da başlayan sokağa çıkma yasakları dönemleri Türkiye’nin en zor dönemleriydi. O kadar büyük acılar karşısında insan hakları savunucuları çok büyük çaresizlik hissetti. 90’lı yılların aynısını yaşadık. Bütün bunların AİHM’e göre Türkiye’nin acil yargılamalarla mahkum edilmesi gerekiyor. 90’lı yıllarda AİHM çok daha iyi çalışıyordu. Şu anda AİHM’de çok kötü bir durumda. O nedenle hepimiz 90’ların ilk zamanlarına döndük” dedi.       

***

Dünyanın Kürt halkına borcu var

Avukat Eren Keskin, 1989 yılında üye olduğu İnsan Hakları Derneği’ne uzun yıllar yöneticilik yaptı halende Eşbaşkanlık görevini sürdürüyor. 1990’ların ilk yarısında, olağanüstü hal rejimiyle yönetilen, Kürdistan kentlerinde koruculuk, köy boşaltmalar, yargısız infazlar ve zorla kaybetmeler devlet politikası haline geldiğinde, bölgede yaşanan ağır insan hakkı ihlalleriyle mücadele etmek amacıyla oluşturulan heyetlerde yer aldı. Bölgeye yaptığı ziyaretler sırasında sözlü ve silahlı saldırılara hedef oldu. 1990’lı yıllarda hakkında 200’e yakın dava açıldı. 1995 yılında Özgür Gündem gazetesinde yayımlanan “Dünyanın Kürt halkına borcu var” başlıklı yazısında ‘Kürdistan’ sözcüğünü kullandığı için altı ay hapis yattı. Mücadele yürüttüğü alanlardan biri de kadına yönelik cinsel istismar oldu. 1995 yılında girdiği cezaevinde kaldığı koğuşta, birçoğu eski müvekkili olan kadınların neredeyse hepsinin gözaltındayken cinsel istismara maruz kaldığını öğrendi ve 1997’de cezaevinden çıktıktan sonra, bu konuya eğilmek amacıyla, Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu’nu kurdu. Faaliyetlerine halen devam eden büroya, 20 yıl içinde yüzlerce kadın başvurdu.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.