Kürdistan’da olağanüstü bir uygarlık

Dosya Haberleri —

Göbeklitepe

Göbeklitepe

  • Kuzey Kürdistan’daki arkeologlar şu anda vahşi, büyük, sanatsal açıdan tutarlı, inanılmaz derecede tuhaf, şimdiye kadar bilinmeyen bir cevaba ulaşacak şekilde Göbekli Tepe'yi kazıyorlar. On bin yıldır Mezopotamya'da gömülü olan dini bir medeniyetin ve hepsi kasıtlı olarak molozla kapatılıp gömüldü.

SEAN THOMAS - Çeviri: Serap Güneş

Ana kayadan oyulmuş ve açık bir oda içinde, 2,5 m yüksekliğinde, turuncu-kırmızı renkte yaklaşık bir düzine sütuna bakıyorum. Yine ana kayadan yontulmuş garip bir oyma kafa (bir adam, iblis, rahip ya da Tanrı?), fallik totemlere bakıyor - ilkel bir çörten gibi. Taştan kafanın ifadesi, yüz buruşturma noktasına kadar kederli, sanki bu adam ya da kadın, gördüğü şeyi, yani göğün altında her şeyin çırılçıplak olmasını ve 13 bin yıldır ilk kez dünyaya ifşa olmasını onaylamıyor. Evet, tam 130 yüzyıl. Çünkü bu sütunlar, bu tuhaf oda ve Karahan Tepe olarak bilinen ve şu anda Kuzey Kürdistan’daki Harran'ın tozlu ovalarından yükselen bu şaşırtıcı yer, hayret verici ölçüde eski. 11 bin ila 13 bin yaş arası olduğu tahmin ediliyor.

Sütun odası

Bu tarihleme o kadar eskiye gidiyor ki, insanın aklı almıyor. Karşılaştırma yaparsak, Giza'daki Büyük Piramit 4 bin 500 yaşında. Stonehenge, 5 bin yaşında. Brittany'deki Cairn de Barnenez mezar kompleksi, belki de Avrupa'nın en eski dikilitaşı, 7 bin yaşında olabilir. Dünyanın en eski megalitik ritüel anıtının her zaman Malta'daki Ggantija olduğu düşünülüyordu. O da belki 5 bin 500 yaşında. Yani Karahan Tepe ve sütun odası ve odayı açıklanamaz bir şekilde çevreleyen her şey - türbeler, hücreler, sunaklar, megalitler, seyirci salonları ve diğerleri - karşılaştırılabilir her şeyden çok daha eski ve tarımdan önce, muhtemelen hayal edilemez bir zamanın derinliklerinden geliyor; normal çömlekçilikten önce, bir zamanlar insan 'uygarlığının' basitçe imkansız olduğunu düşündüğümüz bir zamandan. Ne de olsa avcı toplayıcılar - çakmaktaşından ok uçları olan mağara adamları - düzenli tahıl stoğu olmadan, evcil hayvanların düzenli et ve sütü olmadan, su sistemleri olan tapınak kasabaları inşa edemezler. Yoksa ettiler mi?

İnsanlık tarihindeki en büyük keşif

Karahan Tepe hakkında şu anda görebildiğimiz hemen hemen her şey, son iki yılda olağanüstü bir kolaylıkla ustaca gün ışığına çıkarıldı. Ve mezardan çağırılacak daha çok şey olmasına rağmen, bize şimdiden öğrettiği şey, zihnimizi esnetmemiz gerektiği. Yaşı, karmaşıklığı, gelişmişliği ve derin, yankı uyandıran gizemi ve şimdi topluca Taş Tepeler olarak bilinen ve Harran Ovaları'nda gün ışığına çıkarılmakta olan birçok kardeş yeri ile birlikte ele alındığında, hardal kırmızısı yarı çölün sert esen rüzgarlarında çok sessiz, düşünceli ve tetikte olan bu oymalı kayalar, insanlık tarihindeki en büyük arkeolojik keşif olabilir. Karahan Tepe'nin ve neredeyse tüm Taş Tepeler'in son iki yılda ortaya çıkması emsalsiz değil. Ben uğursuzca surat asan kafanın acilen fotoğraflarını çekerken, Necmi Karul omzuma dokunuyor ve güneşten yanmış ve dalgalı ovalarda arkada bir yeri işaret ediyor.

Göbekli Tepe

İstanbul Üniversitesi'nden Necmi, tüm yerel kazılardan - tüm Taş Tepeler'den sorumlu baş arkeolog. Bu bölgedeki en son bulguları görmem için beni buraya davet etti, çünkü yıllar önce buraya gelip Taş Tepeler'in kökeni hakkında yazan ilk batılı gazetecilerden biriydim. Aslında, Tom Knox mahlasıyla, 'Taş Tepeler'in ilki hakkında heyecan verici bir gerilim kitabı yazdım - Türkçe de dahil olmak üzere birçok dile çevrilen Yaratılış Sırrı adlı bir roman. 16 yıl önce ziyaret ettiğim o yer Göbekli Tepe'ydi. Bu oyma, hardal kırmızısı kayalar, insanlık tarihindeki en büyük arkeolojik keşif olabilir. Göbekli çok önemli. Çünkü Karahan Tepe ile Taş Tepeler ve bugün ne anlama geldikleri, Göbekli Tepe'nin birincil bağlamı olmadan anlaşılamaz. Ve zamanda, en azından birkaç on yıl, geriye gitmemiz gerektiği kafamıza dank etmeden...

Kürt çobanın keşfi 

Göbekli Tepe'nin modern hikayesi, 1994 yılında, bir Kürt çobanının, yerlilerin 'kutsal' olarak gördüğü tek bir dut ağacının yanından geçerek, ıssız, verimsiz yamaçlarda sürüsünü takip etmesiyle başladı. Koyunlarının üzerinde asılı duran çanlar sessizlikte çınladı. Sonra bir şey fark etti. Yere çömeldi, tozu silkeledi ve büyük, dikdörtgen bir taşı ortaya çıkardı. Sağa sola bakındı: Kumların arasından bakan benzer taş çıkıntılar gördü. Tepede köpeğini bırakıp köye inen çoban, bulduklarını birilerine haber verdi. Taşlar önemli olabilirdi. Ve yanılmadı. Tek başına bu Kürt adam, 1994 yılının o yaz gününde, geri dönüşü olmayan derin bir keşifte bulunmuştu - bu, sonunda Karahan Tepe'nin sütun sütunlarına ve insanlığın tarihöncesine dair bildiğimiz her şeye tekrar tekrar meydan okuyan bir arkeolojik anomaliye yol açacaktı.

İnsan ve hayvan tasvirleri

Dut ağacının yanındaki karşılaşmadan birkaç hafta sonra, taşların 13 km güneybatısındaki Urfa antik kentinde, çobanın bulduğu haber, müze küratörlerine ulaştı. İstanbul'daki Alman Arkeoloji Enstitüsü ile temasa geçtiler. Ve 1994'ün sonlarında Alman arkeolog Klaus Schmidt, Avebury veya Stonehenge'in dikilitaşları gibi, genellikle çember şeklinde düzenlenmiş çok sayıda, tuhaf, muazzam T-taşlarının yavaş ve özenli kazılarına başlamak için Göbekli Tepe'ye geldi. Bununla birlikte, Avrupa'daki dikilitaşların aksine, Anadolu’daki eski megalitler genellikle karmaşık bir şekilde oyulmuştu: yerel faunanın görüntüleri ile. Bazen taşlar turnaları, yaban domuzlarını veya yaban kuşlarını tasvir ediyordu: hepsi de av yaratıkları. Ayrıca bol miktarda leopar, tilki ve akbaba da vardı. Bazen bu hayvanlar insan başlarının yanında tasvir edilmişti.

'Göbekli Tepe her şeyi değiştiriyor'

Korumak istercesine kollarıyla kasıklarını kapatan erkek figürleri de dahil, birkaç kaba veya ürkütücü figürün dışında, ayrıntılı insan tasvirlerinin eksikliği özellikle ilgi çekiciydi. Sütun takıntısı aşikar - dahası, şimdi Karahan Tepe ve diğer kazı alanlarının sağladığı geriye dönüp değerlendirme avantajına sahibiz. Şimdiye kadar Taş Tepeler'den çok az kadın temsili ortaya çıkarıldı; muhtemelen doğuran bir kadının müstehcen bir karikatürü var mesela. Bu tapınak kasabalarına ilham veren şey, iyi huylu bir anaerkil kültür değil. Belki de tam tersi.

Daha erken değilse eğer ilk olarak MÖ. 10.000'de dikildiği düşünülen Göbekli Tepe'nin tarihi, bir miktar şüpheciliğe neden oldu. Ancak zamanla arkeoloji uzmanları önemini kabul etmeye başladı. Stanford Üniversitesi'nden Ian Hodden şöyle diyor: 'Göbekli Tepe her şeyi değiştiriyor.' Johannesburg'daki Witwatersrand Üniversitesi'nde saygın arkeoloji profesörü David Lewis-Williams da katılıyor: 'Göbekli Tepe dünyanın en önemli arkeolojik alanı.'

Dünyayı değiştirecek buluntu

Yine de doksanlarda ve 1990'ların başlarında Göbekli Tepe genel kamuoyunun ilgi odağı olmadı. Nedenini bilmek zor. Çok mu uzak? Telaffuzu mu çok zor? Yerleşik tarih öncesi teorilerine uymayacak kadar eksantrik mi? Sebep ne olursa olsun, 2006'da bir hevesle gittiğimde yakınlardaki büyük şehir Urfa'nın yerlileri bile orada, çoraklarda ne olduğuna dair hiçbir fikre sahip değildi. Dünyanın kendilerinden haberi olmayan arkeologlar, dünyayı değiştirecek buluntular üzerinde arı gibi çalışıyor. Ne yazık ki 2014'te ölen Klaus, bir saat boyunca bana siteyi gezdirdi. Onun, taşların ve işçilerin fotoğraflarını çektim, başka hiç turist olmadığı için epey rahattım. O sıcak öğleden sonra çektiğim birkaç fotoğraf daha sonra ikonik hale geldi. Aslında bu kadar ünlü olmalarının sebebi başka kimsenin gelip fotoğraf çekmeye tenezzül etmemesiydi.

'İnsanlık tarihine bakışımızı alt üst ediyor'

Turdan sonra, sıcaktan korunmak için çadıra çekildik, burada ellerimizde zarif çay bardakları ile, Klaus sitenin önemini açıkladı. Kendi ifadesiyle, 'Göbekli Tepe, insanlık tarihine bakışımızı alt üst ediyor’du. ‘Her zaman önce tarımın, sonra medeniyetin geldiğini düşündük: Çiftçilik, çömlekçilik, sosyal hiyerarşiler. Ama burada durum tersine döndü, görünüşe göre önce ritüel merkezi geldi, sonra yeterli sayıda avcı toplayıcı insan ibadet etmek için toplandığında - yani bence - insanları beslemeleri gerektiğini anladılar. Bu da çiftçilik demekti.' Çevredeki tepeleri gösterdi, ‘Bereketli Hilal'deki bu aynı tepelerde erkek ve kadınların önce yerel yabani siyez otunu evcilleştirmeleri, buğdaya dönüşmeleri ve aynı zamanda domuzları, inekleri ve koyunları da evcilleştirmeleri tesadüf değil. Burası, Homo sapiens'in meyveyi ağaçtan koparmaktan toprağı işlemeye ve ekmeye başladığı yer.'

Cennet’teki bir tapınak

Klaus beni uyarmıştı. İnsanlar bunu halihazırda konuşmaya başlamıştı: Eğer Cennet Bahçesi mitosuna Neolitik Devrim'in bir alegorisi olarak bakarsak (avcı-toplayıcılığın göreli kolaylığından çiftçiliğin göreceli zorluklarına geçiş, çünkü çiftçiliğe ilk başladığımızda hayat daha da zorlaştı, daha uzun saatler çalışmak zorunda kaldık ve evcilleştirdiğimiz hayvanlardan hastalık kaptık), o zaman Göbekli Tepe ve çevresi muhtemelen bunun gerçekleştiği yer. Klaus Schmidt’in buna itirazı yoktu. Bana gayet bilinçli bir şekilde şöyle dedi: 'Göbekli Tepe'nin Cennet’teki bir tapınak olduğuna inanıyorum.' İnsanlar Klaus’un sözlerini motomot anladığı için bunu tekrar aktarıyorum. Aslında doğrudan bunu kastetmemişti. Sadece alegorik anlamda konuşuyordu.

Klaus bana daha şaşırtıcı şeyler de söyledi:

'Hiçbir ev, hiçbir insan kalıntısı bulamadık. Herkes nerede, festivaller için toplanıp sonra dağılıyorlar mıydı? Dinlerine gelince, gerçek bir fikrim yok, belki de Göbekli Tepe ölülerin kemiklerinin akbabalar tarafından tüketilmesi için bir mezarlık yeriydi, bu yüzden cesetler yok. Ama şunu kesinlikle biliyorum: MÖ. 8000’ler civarı, Göbekli Tepe'nin yaratıcıları, büyük yapılarını tonlarca molozun altına gömdüler. Onu gömüp kapattılar. Nedenleri üzerine sadece spekülasyon yapabiliriz. Suçluluk mu hissettiler? Öfkeli bir Tanrı'yı yatıştırmaya mı ihtiyaçları vardı? Yoksa sadece gizlemek mi istiyorlardı?' Klaus ayrıca bir şeyden de oldukça emindi. 'Göbekli Tepe’nin eşi benzeri yok.'

Turistik bal küpü

Göbekli Tepe'den hem heyecan hem de şaşkınlıkla ayrıldım. Bazı makaleler ve ardından gerilim kitabımı yazdım ve benimle birlikte birçok yazar, akademisyen ve film yapımcısı, sorunlu Türkiye-Suriye sınırına yakın bu şatafatlı ve şaşırtıcı yere bazen tehlikeli bir yolculuk yaptı ve ünü yavaş yavaş büyüdü. Bugüne geri dönelim. 2022'de Necmi, ben ve Urfa Kültür ve Turizm Müdürü Aydan Aslan - Karahan Tepe'de arabaya atlıyoruz ve bugünkü haliyle Göbekli Tepe'yi görmeye gidiyoruz. Bugünlerde Göbekli Tepe sadece ünlü bir arkeolojik sit alanı değil, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan ve yılda bir milyon ziyaretçi çekebilen bir turistik bal küpü. Her şey fütüristik bir yüksek teknoloji ürünü çelik ve plastik yazılarla çevrili. Klaus'la bir zamanlar derme çatma bir çadırda yalnız başına çay yudumladığımız yerde, şimdi büyük bir ziyaretçi merkezi var - Göbekli'yi ilk bulan çobanın torununa rastladığım yer. Klaus'un fotoğrafını çektiğim taşı arıyorum ama en fazla 20 metre yakınına yaklaşmama izin var. İlk ziyaretimdeki serbestlik bitmiş.

‘Urfa Adamı’

Göbekli Tepe temalı restoranları ve Göbekli Tepe T-taşı buzdolabı-mıknatıs hediyelik eşya dükkanlarıyla Urfa'da öğle yemeğinden sonra Necmi bana bölgenin en büyük buluntularını barındırmak için inşa edilmiş pırıl pırıl müzeyi gösteriyor. Müze, Urfa merkezinin altından çıkarılmış ve belki de dünyanın en eski gerçek boyutlu oyma insan figürü, tam 11 bin yaşında. Urfa'nın o zamanki bakımsız belediye müzesinde merdiven altında bir yangın söndürücünün yanında bu dokunaklı heykeli ilk gördüğüm anı hatırlıyorum. 2006'da 'Urfa Adamı' ve onun nasıl daha iyi tanıtılabileceğini, yılda üç kişinin ziyaret ettiği bir müzenin karanlık bir odasında saklanmaması gerektiğini yazmıştım. Urfa Adamı’nın artık Türkiye'nin en büyük arkeoloji galerilerinden birinde kendine ait sessiz bir salonu var. Daha da önemlisi, Urfa Adamı’nın, Göbekli'deki (ve birçok Taş Tepe'deki) T şeklindeki insan sütunlarıyla aynı vücut duruşuna sahip olduğunu görebiliyoruz: Kolları önünde, sütununu koruyor. 11 bin yıl önceki kadar parlak olan obsidiyen gözleri, seyirciye hâlâ özlemle bakıyor.

'Yeni bir yorumuna yaklaşıyorum'

Müzede dolaşırken Necmi daha çok oymaya, leopara, akbabaya, sütuna işaret ediyor. Arkeologlar, sayısız kazı alanında, leopar heykelleri bulmuşlar: İnsanların üstüne binen, onları süren ve hatta pençeleri insanların gözlerini kapatmış vaziyette onlara ‘tecavüz eden’ leoparlar. Bu arada Aslan bana Göbekli'deki arkeologların daha yakın zamanda alkolün cezbedici kanıtlarını nasıl bulduklarını anlatıyor: Fermantasyona dair kimyasal kalıntılar içeren devasa oluklar, belki de güçlü ritüel şölenlere işaret ediyor. Göbekli Tepe ve Taş Tepeler'in çok önemli yeni bir yorumuna yaklaştığımızı hissediyorum. Ve bu, Klaus Schmidt'in 2006'da bana verdiği perspektiften çok farklı.

Bu yerler, Taş Tepeler, avcı toplayıcıların av için ovalara dönmeden önce yılda birkaç kez dikilitaşlara tapınmak için geldikleri münferit tapınaklar değildi. İnşa edenler burada yaşıyordu. Avladıkları hayvanları burada yiyorlardı. Burada uyuyorlardı. Ve görünüşe göre, cilalı taştan şekillendirilmiş ilkel ama şiirsel bir çömlek formu kullanıyorlardı. Muhtemelen yarısına kadar sıvılarla dolu olan Karahan Tepe sütun odasında, detaylı erkeklik ritüelleri yapıyorlardı. Ve belki de sonra içkili ziyafetlerle kutlama yapıyorlardı. Yine de çağdaş tarıma dair hiçbir işaretimiz yok; öyle görünüyor ki, avcı toplayıcılardı, ama sinir bozucu biçimde de sofistikeydiler.

Birkaç kafatası

Bir başka sinir bozucu tuhaflık, altı parmaklı insanları gösteren ilginç sayıda oyma. Bu sembolik mi yoksa gerçek bir deformasyon mu? Belki de garip bir kabilenin işareti? Yine, cevaplardan daha fazla soru var. Bununla birlikte, bu insanların gerçek dinine ilişkin önemli ara ipuçlarına sahibiz. Göbekli Tepe'de birkaç kafatası bulundu. Derileri ve etleri soyulmuş ve - muhtemelen - asılıp sergilenebilmeleri için dikkatlice delinmişler. Kafatası kültleri eski Anadolu'da bilinmeyen bir şey değil. Taş Tepeler'de böyle bir kült vardıysa eğer, insan kafalarıyla 'oynarken' resmedilen ölü akbabaları açıklayabilir bu. Kafataslarının nasıl elde edildiğine gelince, (henüz buna dair bir kanıt olmasa da) bir çatışmanın ardından ele geçirilmiş olabilirler, kafataslarının insan kurban edilerek elde edilmiş olması oldukça muhtemel. Yakındaki, biraz daha genç bir alanda, Çayönü'nün Kafatası Binasında, muhtemelen korkunç bir kurban töreninden kalma insan kanıyla kaplı sunakları biliyoruz.

Göbekli Tepe'yi keşfeden çoban

Sütun odasını ve antrelerini gezerken Necmi'nin Karahan Tepe ile ilgili söylemek istediği bir nokta daha var. Karahan Tepe baş döndürücü büyüklükte. 'Şimdiye kadar' diyor, 'alanın belki yüzde 1'ini kazdık' - ve bu kadarı bile etkileyici. Ona burada kaç tane sütun - T taşı - gömülü olabileceğini soruyorum. Rastgele kuru otların üzerine bakan dikdörtgen bir kayayı işaret ediyor. 'Muhtemelen şurada, kazılmayı bekleyen başka bir megalit var. Çevremizde muhtemelen binlercesi daha var. Henüz yolun başındayız. Ve yüzlerce kilometreye yayılmış, henüz bulamadığımız onlarca Taş Tepe olabilir.'

Bir açıdan Klaus Schmidt kesinlikle haklı çıktı. Göbekli Tepe'nin kasten gömüldüğünü, yani kendi yaratıcıları tarafından tuhaf bir şekilde kapatıldığını ilk kez öne sürdükten sonra, şüpheci bir tepki dalgası almıştı. Bazıları, görünür dolgunun yalnızca binlerce yıllık rastgele erozyonun sonucu olduğunu öne sürüyordu, yağmur ve nehirler megalitler arasına enkaz yığarak yavaş yavaş onları gizlemişti. Herhangi bir dini toplum, inşa edilmesi on yıllar almış olması gereken kendi ibadethaneleri neden gömsündü ki?

Mezopotamya'da bir medeniyet

Taş Tepeler'in ihtişamlarından biri de o kadar eskiler ki, kimse bir şey bilmiyor. Dolayısıyla sıradan bir insanın tahmini bir uzmanınki kadar isabetli olabilir. Yine de şu anda çok iyi bir tahmin, en dikkat çekici cevaba götürüyor ve o da şu: Arkeologlar şu anda vahşi, büyük, sanatsal açıdan tutarlı, inanılmaz derecede tuhaf, şimdiye kadar bilinmeyen bir cevaba ulaşacak şekilde kazıyorlar: On bin yıldır Mezopotamya'da gömülü olan dini bir medeniyet. Ve hepsi kasıtlı olarak molozla kapatılıp gömüldü.

https://www.spectator.co.uk/article/does-an-unknown-extraordinally-ancient-civilisation-lie-buried-under-eastern-turkey-

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.