Wolfgang'ın Kürt Hareketi ile 38 yılı

Dosya Haberleri —

Wolfgang Struwe

Wolfgang Struwe

  • PKK’nin ayrıcalığı herkesin fikrini önemsemesidir. Burada fikrinin değerli olduğunu hissediyorsun. Kapitalizm diplomanı sorar, PKK ise fikrini. PKK’de insan olduğunu anlıyorsun fakat kapitalizm sana bunu unutturmaya çalışıyor.
  • Biz PKK’nin yasaklanmasına hep karşı çıktık. PKK hala yasaklı olabilir ama bu yasağa karşı biz de varlığımızı sürdürdük. Alman devleti ve NATO, PKK’yi yok etmek istese de biz eskisinden daha güçlüyüz, toplumsal olarak daha bilinçliyiz

DENİZ BABİR

Almanya’nın Gütersloh kasabasında doğan Wolfgang Struwe, 69 yaşında ve Kürt Özgürlük Hareketi’yle 38 yıldır süren bir yolculuğu var. Struwe, gençlik yıllarındaki politik arayışlarını, Almanya’da faşizm ve anti-faşist mücadelelerle şekillenen yaşamını, Kürt halkıyla olan ilk temasından başlayarak Kürdistan’da geçirdiği zamanlara kadar uzanan hikayesini anlatıyor.

Almanya’nın Ostwestfalen eyaletine bağlı Bielefeld şehrine yakın Gütersloh adında küçük bir kasabada doğup büyüyen Struwe, gençlik yıllarını bu küçük yerleşim yerinde geçirir. Struwe, okuluna bir süre ara verdikten sonra arkadaşlarıyla birlikte ortak bir yaşam kurmayı tercih eder. Komün hayatını benimseyen Struwe ve arkadaşları, zamanla bu yaşam tarzını politik bir zemine taşır. Bu süreç, onu Almanya’nın politik geçmişine ve mücadelelerine yönlendirir. Struwe, o dönemi şöyle anlatıyor: “Almanya’nın tarihine bakıldığında kuşkusuz politik durumu çoğu topluma göre demokratiktir. Fakat görünenin aksine durum tam tersiydi; gerçekte bir faşizm söz konuydu. Örneğin, 1945’ten sonra faşist yönetime teslim olan yargıçlar ve yöneticiler zamanla iktidardaki partilerin içerisine girdiler, kimileriyse işveren oldu.”

RAF dönemi ve anti-faşist mücadele

Struwe’nin gençlik dönemi, Almanya’daki faşist yönetimlerin etkileriyle ve buna karşı oluşan direniş hareketleriyle şekillenir. Struwe, 1970’lerde ortaya çıkan Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) gibi grupların faşist düzene karşı mücadelesini yakından takip eder. RAF’ın bir şehir gerilla hareketi olduğunu vurgulayan Struwe, şöyle devam ediyor: ''Örgüt zamanında Almanya’da şehir gerillası savaşı veriyordu. 1970-1977 yıllarında RAF’ın birçok eylemine tanık olduk. Devletin demokrasi maskesi, bu direnişle birlikte düştü.”

 

 

Kırılma noktası

O dönemde Almanya’da polis kuşatmaları ve baskılar yoğunlaşır, sokaklar barikatlarla çevrilir. RAF üyelerinin tutuklanmaları, gördükleri işkenceler ve açlık grevlerinde hayatlarını kaybetmeleri dönemin seyrini değiştirir. Struwe, Almanya’da büyük grevlerin başladığını ve toplumun direnişe yöneldiğini ifade ederek şöyle devam ediyor: “O süreçte RAF’a mensup olmayanlar dahi kurşunlandı. Burada en can alıcı kısım ise, tutuklanan şehir gerillaların durumuydu. Gördükleri işkenceler ve girdikleri açlık grevleri sonucu yaşamını yitirenler oldu. 1977’de Stammheim Cezaevinde RAF’lı bir gerillanın öldürülmesi sol hareketleri doğrudan etkiledi. Devlet bu olay ile büyük bir korku saldı. Daha önce iş yasağı olanlar ve işten atılanlar, gelişen tepkiler üzerine tekrar işe alındılar. Bu olaylar Almanya devleti açısından bir kırılma noktasıydı.”

1980’ler sonrası büyük grevler

Bir süre devam eden sessizliğin ardından 1980’lere gelindiğinde sol yapılar yeniden toparlanmaya başlar. İlk büyük hareketlilik ise 1984’te ülke genelinde gelişen büyük açlık grevi eylemiyle olur. Struwe o süreci şöyle dile getiriyor: “Sol hareketler açısından bu süreçte yeni kültürler keşfedildi, ev ev dolaşılıp insanlar bilgilendirildi. Böylece anti-emperyalizme karşı bir birliktelik oluştu. RAF örgütü tutukluları ve diğer tutuklulara yapılan işkencelere karşı olan insiyatif gruplar oluştu. Benim de bağlı olduğum bu gruplar yoğun bir mücadele verdi. Bu çalışmalar neticesinde sesimizi duyurabildik. Biz enternasyonal bir mücadele gurubuyuz. Dolayısıyla mücadele eden başka gruplar ve halklarla ilişkilendik. PKK de bu gruplardan biriydi.”

Kürt halkıyla ilk tanışma

Struwe’un Kürt halkıyla ilk tanışıklığı, 1987’de Frankfurt’ta yapılan bir anti-emperyalist organizasyonda gerçekleşir. Bu etkinlikte Kürt Özgürlük Hareketi’ni tanıma fırsatı bulan Struwe, o dönemde PKK’ye karşı yoğun bir anti-propaganda yürütüldüğünü fark eder. İlginç olanın bu propagandanın sol gruplar tarafından yapılması olduğunu söyleyen Struwe, bu haksızlıklara karşı PKK ile dayanışmayı esas aldığını belirterek Kürt hareketiyle ilişkilerini derinleştirmeye nasıl karar verdiğini şu sözlerle anlatıyor: “Büyük bir tahammülsüzlük vardı. Sol örgütlerin yayın organları da bu saldırı konseptini izleyerek yayınlar yapıyorlardı. Salonda konuşma sırası PKK’ye geldiğinde tartışmalar başladı ve hatta bu tartışmalar saldırıya dönüştü. Bu durum karşısında PKK ile daha fazla ilişkilenmeye karar verdik. Hangi şehirlerde dernekleri varsa ilişkilenmeye çalıştık.”

 

 

Beka’ya giden ilk grup: Beate ve Robert

Reel sosyalizmin çöküşü Almanya’daki sol yapılar içinde büyük bir etki yaratır ve nasyonalist çizgi yeniden ortaya çıkar. Kazananın Doğu ya da Batı Almanya değil, kapitalizm olduğuna işaret eden Struwe, bu durum karşısında enternasyonal hareketlerin de arka arkaya çöktüğünü dile getiriyor. Struwe şöyle devam ediyor: “Faşist yapılar güçlenmeye başladı. Mülteci kamplarına dönük saldırılar gelişti. Çok az bir karşı çıkış oldu. Sol cepheler tamamen bitmiş durumdaydı. Protestolar vardı fakat bir bütünlük yoktu. Tüm bunlar olurken biz, Kürdistan hareketiyle ilişkilerimizi güçlendirdik. Bu birliktelik ve dayanışma sonucunda ilk gurubun Beka’ya gitmesine karar verildi. İlk grupta Robert ve Betta vardı. Robert 2020 Ekim ayında Beate ise 2019’da vefat etti. İki arkadaşımız da Almanya’da Kürdistan mücadelesine gönül vermişti. Robert ve Beate delegasyon olarak Beka’ya gittiler ve PKK akademisinde Rêber Apo ile ilk kez karşılaştılar.”

Botan’a yolculuk ve savaşın gerçek yüzü

1993 yılında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ateşkes ilanını bir fırsat olarak gören Struwe de Kürdistan’a gitme kararı alır. Önce Başur’a ardından da Botan’a gider. Botan’ın Besta bölgesine geçtiğinde, ateşkesin sona erdiğini ve savaşın şiddetlendiğini görür. Ormanların, köylerin yakıldığını, doğanın yok edildiğini ve insanların öldürüldüğünü anlatan Struwe anlatmaya devam ediyor: “Besta özgürdü, bize aitti ama halk yoktu. Bütün köyler yakılmıştı, yok edilmişti. Savaş üzerine çok konuşup tartışırdık ama ben ilk defa savaşın ne demek olduğunu orada görmüştüm. Bizler yıllarca Almanya’da bir tür psikolojik savaş yaşadık ama gerçek savaşı Kürdistan’da gördüm. Bombalarla yerle bir edilmiş topraklar, yanmış köyler, öldürülen insanlar… Doğanın yok edilişini gördüm”.

Bu süreçte Şehit Erdal (Engin Sincer) ile karşılaşmasını unutulmaz bir anı olarak aktaran Struwe, uzun zaman sonra yeniden birbirlerini görmüş olmanın kendisini ne kadar mutlu ettiğini anlatıyor.

 

 

Bakış açım değişti

Savaş gerçekliğinin yanı sıra Botan’da gerillaların yaşamını, dayanışmasını ve mücadele azmini yakından gözlemleme şansı da bulduğunu söyleyen Struwe, bu deneyimin hayata bakış açısını tamamen değiştirdiğini şu sözlerle anlatıyor: “Gerillaların yaşamını, gülüşlerini, birlikteliklerini, mücadelenin güçlülüğünü, açlığı, tokluğu, yas ve sevinçleri gördüm. Bu süreç benim için çok değerliydi. Tabii zorlandığım zamanlar da oldu. Ben Kürt Özgürlük Hareketi’ni Almanya’da temas ettiğim kadar tanıyabilmiştim, onlar da Avrupalıları tanımıyordu. Düşünme biçimlerimiz farklıydı, zaman zaman iletişimde zorluklar yaşanıyordu. O dönem kadınlar ne kadar güçlü olsa da hareket içinde tam anlamıyla kabullenilmemişlerdi. Başlarda çok kızıyordum, huysuzdum ama her gittiğim yerde hep yoğun ilgi ve sevgiyle karşılandım. Hiçbir zaman PKK’nin sorunlarını benden saklamadılar, hep şeffaftılar.”

Kapitalizm diplomanı, PKK ise fikrini sorar

Bir süre Heftanîn’de de kalan Struwe, orada yaşadığı bir anıyı ise şöyle anlatıyor: “Heftanîn’e gittiğimin ilk günü bir çocuk gelmişti. Gerillaya ‘Ben de size katılmak istiyorum’ dedi. Gerilla kabul etmedi. Çocuk ısrar edince gerilla çocuğa ‘Sen buraya nasıl geldin’ diye sordu. Çocuk, ‘Biz odun toplamaya geldik. Babam namaza durunca ben de kaçıp yanınıza geldim’ dedi. Daha sonra çocuğun babası ve amcası çocuklarını almaya gerillaların yanına geldiler. Çocuk ısrarla ‘Hayır, ben sizinle eve gelmeyeceğim’ dese de baba çocuğunu alıp gitti. Onlar gittikten sonra gerillalar bu durum karşısında fikrimi sordular, önemsediler. PKK’nin ayrıcalığı herkesin fikrini önemsemesidir. Burada fikrinin değerli olduğunu hissediyorsun. Kapitalizm diplomanı sorar, PKK ise fikrini. PKK’de insan olduğunu anlıyorsun fakat kapitalizm sana bunu unutturmaya çalışıyor.”

 

 

Bir insan nasıl böyle olabilir?

Struwe o dönem Şehit Sara (Sakine Cansız) ile de tanışır. O dönem Şehit Sara cezaevinden yeni çıkmış ve özgürlük dağlarında ilk yıllarıdır. O dönem birbirlerini tanımaya çalıştıklarını söyleyen Struwe, bir yandan da savaş gerçekliğine alışmaya çalıştığını şu şekilde anlatıyor: “Korkularım vardı, daha önce savaşı tanımıyordum. Bombaların patlaması, çatışmaların olması benim için çok yeniydi. Savaşın korkunç yüzünü ilk kez gördüm. Savaş pilotlarının yüzlerini görüyor ve anlayamıyordum, bir insan nasıl böyle olabilir. Tabii bu durumlar karşısında nasıl kolektif olarak mücadele edebiliriz, nasıl daha çoğalabiliriz ve nasıl daha güçlü olabiliriz diye tartışıyorduk. Kürdistan’ın kış aylarından çok korkuyordum. Hava aydınlandığında Herekol’a bakardım. Karın yağışını izlerdim. Muhteşem bir yerdi. Artık yavaş yavaş Botan’dan Gabar’a gitme vakti gelmişti. Gabar’dan sonra Şırnak’a geçtim. Ardından bana bir izin çıktı ve Şam’a, Akademi’ye geçtim.” 

Şam’daki Akademi ve Öcalan’la tanışma

1994 kışında Şam’a giden Wolfgang Struwe, Kürt Özgürlük Hareketi’nin önemli bir dönemine tanıklık eder. Şam’da bir eve yerleşen Struwe, ilk akşam kapısının çalınmasıyla Düsseldorf’da PKK davasından yargılanan Ali Haydar Kaytan ve Duran Kalkan ile karşılaşır. Ali Haydar Kaytan yakın zamanda cezaevinden çıkmıştır. Ertesi gün Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan eve gelir. Bu, Struwe için unutulmaz bir andır. Struwe şöyle anlatıyor: “Yanımda kalan arkadaşlar Öcalan’ı uzun süredir görmemişti. Çok duygu dolu bir karşılaşma oldu. O akşam orada bulunan arkadaşlarının özgürlüklerini kutlamak için büyük bir sofra kurdurdu.”

 

 

 

Öcalan’a yakın olmak farklı bir duygu

Struwe, Öcalan’la buluşmasının ertesi günü Mahsum Korkmaz Akademisi’ne gider. Öcalan’ın verdiği uzun ve derin seminerler, onun düşünce dünyasını anlamasında önemli bir yer tutar. Struwe o anları şöyle anlatıyor: “Öcalan’a yakın olmak, tamamen farklı bir yoldaşlık ve mücadele duygusunu anlamak demekti. Akşamları oturduğumuzda gün içerisinde yaşadıklarımızın üzerine tekrar konuşuyorduk. Öcalan sıklıkla farklı temalar üzerine seminerler veriyordu. Verdiği seminerler uzun ve anlaşılması biraz da güç olan konulardı. Ben akşamki tartışmalarımızı ilginç buluyordum. Çünkü Öcalan seminerlerde konuşurken biz dinleyiciydik. Fakat akşamları, Kürdistan’ın her tarafından ve Avrupa’dan gelenlerin dahil olduğu tartışmalar yaşanıyordu. Bu Akademi, Kandil’deki kadar büyük değildi ama Akademi’deki günlük yaşam da kolektif bir dayanışmayı yansıtıyordu. Sabahları sporla başlayan gün, bahçe işleri ve tartışmalarla devam ediyordu. En güzeli ise ev işlerini erkeklerin yapması ve kadınların bu işlerden muaf tutulmasıydı”.

 

 

Eskisinden daha güçlüyüz

Struwe, 1994 yılında Almanya’ya geri döndüğünde, PKK’nin Almanya’da yasaklandığını görür. O ise buna karşı Almanya’da Kurdistan Enformasyon Merkezi (ISKU) ve Kurdistan Report için çalışmaya başlar. Kürt hareketiyle birlikte çalışmanın devlet nezdinden her zaman suç olarak görüldüğünü söyleyen Struwe, bu yasağın dayanışmayı daha zor bir hale getirdiğini dile getiriyor. O günden bugüne yasağa karşı mücadele ettiklerini belirten Struwe, “Biz PKK’nin yasaklanmasına hep karşı çıktık. PKK hala yasaklı olabilir ama bu yasağa karşı biz de varlığımızı sürdürdük. Alman devleti ve NATO, PKK’yi yok etmek istese de biz eskisinden daha güçlüyüz, toplumsal olarak daha bilinçliyiz” diyor.

PKK insanlık hareketidir

69 yaşındaki Struwe, artık sağlık sorunları nedeniyle eskisi kadar aktif değil fakat buna rağmen Kürt Özgürlük Hareketi’yle arasındaki gönül bağı hala çok güçlü. Struwe son olarak, PKK’nin mücadelesinin 2005’te ortaya konulan Demokratik Konfederalizm paradigmasıyla yeni bir boyut  kazandığını ve bu paradigmanın özellikle Rojava’daki direnişle anlam kazandığını belirterek şunları söylüyor: “Eskiden Rojava bilinen bir yer değildi. Arap Baharı ardından gelen Rojava Devrimi, sivil halkın savunmasını üstlenen bir hareket olarak sadece Kürtler için değil, tüm dünya için yeni bir perspektif sundu. Kadın savaşçılar, Kürt özgürlük hareketinin ne kadar güçlü olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Kürt Özgürlük Hareketi yalnızca bir direniş değil, aynı zamanda bir insanlık projesidir.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.