Lavrio'nun hikayesi

Dosya Haberleri —

Lavrio Kampı

Lavrio Kampı

  • Savaşların, katliamların hiç bitmediği Lavrio halkların tekrardan bir araya geldiği bir mekan konumunda. Binlerce Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimci, Lavrio Kampı’nda komün yaşam oluşturdu.

BARIŞ BALSEÇER

Bu hızlı bellek, sevgi yitimi çağında insanın gün geçtikçe birbirine kör, sağır olduğu bugünlerde her şey çok hızlı akıyor ve yaşamımızda olduğunu düşündüklerimizi daha solumadan kaybediyoruz artık. Kaydetmiyor, unutuyoruz; yazmıyor unutuyoruz.

Yunanistan’a doğru yol alırken “yol nedir?” diye sormuştum kendime. Bir trene binersin ve tren hızlandıkça dışarıdaki her şey aynılaşır. Yol benim için, trenin durduğu anda dışarıya bakıp gördüğüm o son fotoğraftı artık. Bu unutkanlık, hafıza yitiminde yine de insana dokunarak bir fotoğraf yakalamaya çalışıyordum, bu hıza son verip insanda durmak için. Yunanistan’dan çıkışımda aklımda kalan son fotoğraf Lavrio Kampı olmuştu. Binlerce Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimcinin ayak bastığı Lavrio Kampı’nda oluşturdukları komün yaşamda tanıştığım her insan aklımda kalmış, en azından bir süreliğine de olsa durabilmiştim onlarda.

İçinde yoldaşlıkla kurulu komün yaşamı dışarıdaki halkla bütünleştirerek; dışarıdaki halkın kanatları altına alarak koruduğu, kentin bütününü tamamlayan Lavrio Kampı’nı, kentin tarihiyle yazarak yolculuğuma dair bir son fotoğrafı yazdım. 

Emek hareketlerinin ilk çıktığı yer

Lavrion kelimesi, Yunanca "lavra" kökünden geliyor. Cadde anlamına gelen kelimenin Homeros'un şiirlerinde koridor, geçit anlamında kullanıldığı biliniyor. Adı gibi bir geçit olan Lavrio, faşizmden, baskıdan, katliamdan dolayı toprağından koparılanların yeni bir yaşam kurma umuduyla Avrupa'ya geçişinde bir koridor niteliği taşıyor.

Yunanistan’ın Doğu Attika Bölgesi’ne bağlı Lavreotiki Belediyesi’nin merkezi olan köy, başkent Atina’nın güneydoğusunda yer alıyor. Köy aynı zamanda emek hareketlerinin ilk ortaya çıktığı yer.

Konstantin Kavafis, Helenistik çağın Urfa şehri hakkında şöyle yazar: “Biz burada bir alaşımız, Asuriler, Rumlar, Ermeniler, Medler.” Savaşların, katliamların hiç bitmediği bu coğrafyada Lavrio ise aynı halkların tekrardan bir araya geldiği bir mekan konumunda. 

Meydandaki Madenci Anıtı

Lavrio, yaklaşık olarak 19. yüzyılın ortasında Yunanistan’daki endüstriyel kapitalizmin, kapitalist modern dönüşümün geliştiği bir yer oldu. Bölgenin maden zenginlikleri Fransız ve İtalyan şirketler tarafından yıllarca sömürüldü. İtalyan-Fransız şirketleri yıllarca metal ocaklarında çeşitli halklardan işçileri çalıştırdı. Binlerce İtalyan, Sırp, Yunanlı ve Ermeni işçinin kölelik şartları ve insanlık dışı koşullarda çalıştırıldıkları maden ocakları günümüzde ise işlevsiz ve kapalı halde. 116 yıl emekçinin kan ve terinin sömürüldüğü dönemi ise Lavrio Kamariza Meydanı’nda bulunan Madenci Anıtı bizlere özetliyor.

 İlk direniş 1896’da başladı

“Burada, Kamariza’da erkek, kadın, çoluk çocuk sert koşullarda çalıştık. Çoğumuz galerilerde öldü. Gençler haklarımız için savaştı.” Farklı kültürden halkların emeklerinin sömürüldüğü maden ocaklarında yerin metrelerce derinliğinde insanlar sadece “sömüren - sömürülen” olarak iki sınıfa ayrılırken, sömürülenler ise ortak mücadelede bir tek kimliğe kavuştu. 

Sermayenin acımasız sömürüsüne karşı ilk direnişler 1896 senesinde Lavrio’da başladı. Emek mücadelesinin bastırıldığı ilk grevde iki maden işçisi katledildi. Emek mücadelesini bastırmak için Lavrio madenlerine yerleştirilmek istenen askeri birlik ise emekçilerin büyük direnişi sonrasında bertaraf edildi. Emekçilerin sermayenin terörizmi altında çalıştığı bu dönemde, Balya madenlerinde işçiler mensup oldukları dine göre mahalleler oluştururdular ama onlar bu köyde ortak bir kültür geliştirdiler. 

Ermeni ve Rum madenciler katledildi

İnsanlık dışı şartlarda çalışan gayrı müslim işçilerin sömürülmesi ve katledilmesi, Yunan-Türk Savaşı’nın (Ağustos-Eylül 1922) sona ermesinden sonra da devam etti. Bölgedeki 700 Ermeni ve Rum madenci ve fabrika işçisi, Eylül 1922’de kemalist ordular tarafından aileleri ile birlikte katledilip şehir dışına gömüldüler. 

Kemalizmin Rumların ve Ermenilere dönük bu katliamı Rene Pio tarafından “Smyrna’nın Son Günleri” kitabında şu şekilde anlatılmıştır: “Ayın 20’sinde, Balya madenlerinin üst düzey kadroları da dahil olmak üzere Pontos Rumları ve Ermeniler toplatıldı ve sözde ülkenin doğusuna sevk edildi. Balya’dan 5 km uzaklıktaki Çakallar denilen yöreye geldiklerinde, sayıları yaklaşık 700 olan tüm Hristiyanlar, bir gün önceden hazırlanan mezarların yanında süngü darbeleriyle öldürüldü. Cesetler ateşe verildi ve askerler her şeyi yakana ve gömene kadar üç gün bölgede kaldılar.”

Dayanışmayı da beraberinde getirdi

Liman ve sanayisiyle iş olanaklarını barındırmasından dolayı, adalardan ve diğer bölgelerden çok göç almış bir yer aynı zamanda Lavrio. 1975-80 arasında köyde ip ve şeker fabrikası bulunuyormuş. Fabrikalarda çalışmak amacıyla adalardan, yakın bölgelerden insanlar buraya gelmiş ve zamanla Lavrio’ya yerleşmişler. Yaşadığı topraklardan göç etmeleri ekonomik temelli olsa da, topraklarından uzaklaşmanın o kırılgan hissini belleklerinde taşıyan insanlardan oluşuyor Lavrio. Taşınan bu bellek, topraklarından göç etmeye zorlanan Kürtleri anlamalarını ve onlarla dayanışma içerisinde olmayı da beraberinde getirmiş.

Avrupa’ya ilk adım

Önemli bir tarihi içinde barındıran köyün, Kürtleri ilgilendiren en önemli özelliği ise Lavrio Mülteci Kampı. İki bloktan oluşan kamp 1980’lerin başında Türkiye’de yaşanan askeri darbe sonrası Kürdistan ve Türkiye’den gelen politik mültecilerin mekan edindiği önemli bir yer. PKK’nin tarihsel direnişinin ortaya çıktığı ilk yıllardan sonra ise kamp; köyleri yakılan, kökleri topraklarından koparılan, mezarı bile olmayan, bir istatistiğe dönmek istemeyen Kürt halkının Avrupa’ya adım atarken yerleştiği önemli bir durağı temsil ediyor. 

Georgiadis’un büyük emeği var

Kampın kuruluşunda Türk devlet terörünün Kıbrıs’taki kurbanlarından birisi olan Theofilos Georgiadis’un büyük bir emeği var. Kürdistan ve Türkiyeli devrimcilerin dostlarından Georgiadis, Kıbrıs Kürdistan Dayanışma Komitesi Başkanı’yken 20 Mart 1994 akşamı evininin önünde kurşunların hedefi oldu. Georgiadis, Helen halkları ile Kürtlerin ortak mücadele şehidi olarak Kürdistan tarihine geçen önemli birisi. Brüksel’de 12-13 Mart 1994 tarihleri arasında düzenlenen Kürt konferansına katılan Georgiadis, Kıbrıs’a döndüğünde Newroz kutlamalarına katılacakken çocukları ve eşinin gözleri önünde katledildi. Georgiadis birçok kez posta ve telefon yoluyla “Türk İntikam Tugayları” imzalı tehditler almıştı.

BM denetiminden çıktı

2015 tarihine kadar BM denetiminde olan kamp, Syriza hükümeti döneminde Türk devletinin baskıları sonrası bu statüden çıkarıldı. Kurulduğu ilk günden bugüne yüzbinlerce insanın ayak bastığı kamp, içerisinde kurduğu komün yaşamla mültecilerin tüm ihtiyaçlarını eksiksiz sağlayan, alternatif yeni yaşamın izlerine her an tanıklık edilen bir yer aynı zamanda. 

Kampın arkasındaki anne heykeli

Kamptaki dayanışma ve komün yaşamın kökleri, tarihiyle doğrudan bağlantılı. Helen halklarıyla olan dayanışmanın izlerine her an denk gelinen köydeki ve Lavrio Kampı’ndaki dayanışma ve birlikte yaşam; köyün toplumsal, ekonomik, siyasi tarihiyle sentezlenmiş adeta. 

Emek direnişlerinin, sol hareketlerin örgütlenme yeri olan Lavrio’da, mülteci kampının hemen arkasında bir anne heykeli bulunuyor. ‘Gözleyen anne’ isimli bu heykel, 1967-1974 Yunanistan Askeri Cuntası döneminde (Albaylar Rejimi olarak da adlandırılan dönem) binlerce komünistin hapsedildiği ve katledildiği Makroniso Adası’na gönderilmiş çocuklarının arkasından bakan anneleri tasvir eder. 

“Taş nedir?” sorusuna Michelangelo şöyle cevap vermiştir: “Mermerin içine sıkışmış bir melek gördüm. Ve onu ortaya çıkarana kadar taşı oydum.” Taş kazınarak Kürtlerin, Türkiyeli ve dünyadaki devrimcilerin tüm ortak acılarının kalbi ortaya çıkarılmış. Zira işkenceden geçirilen, kaybettirilen, katledilen çocuklarının yolunu gözleyen anne heykeli, Cumartesi Anneleri’nden Barış Anneleri’ne, Plaza de Mayo Anneleri’nden dünyanın birçok yerinde sağ, faşist cunta rejimlerinin halklara, annelere, kardeş ve sevgililere çektirdiği büyük acıları da özetliyor. Heykelin baktığı yer işkenceyi, vahşeti ve kaybettirmeyi özetlerken, heykelin arka tarafında bulunan kamp ise annelerin çocuklarını emanet etmek istediği korunaklı yaşamı temsil ediyor adeta. 

Bir diğer taraftan mitolojinin ülkesinde heykel bir mit ile de günümüze taşınmış. Rivayete göre adada oğlu ve eşi işkenceden geçirilen bir kadın, şu an heykelin bulunduğu noktada sevdiklerini beklerken yaşama veda etmiş. Halk, ada ile Lavrio arasındaki denizin bu annenin gözyaşlarından oluştuğunu söylüyor artık. Heykel tüm annelerin acılarına kalp açarken acının dilinin, dininin, inancı ve ideolojisisinin olmadığını tekrar tekrar hatırlatıyor. 

Halkının özgürlük mücadelesi için dağa çıkan, faşizmin hapishanelerinde bir ömür geçiren, hapishanelerde katledilen çocuklarını beklerken, tek bir defa bile çocuklarının yüzünü görmeden hayata veda eden binlerce Kürt annesinin heykelini yapsak koskocaman Kürdistan sadece heykel ve annelerimizin gözyaşları bir araya gelse, okyanus sarar tüm yeryüzünü diye düşünüyorum heykele bakarken. 

İşkence aletlerinin yerinde durduğu ada günümüzde sivil halkın girişine yasaklanmış durumda. Bir müzeye bile çevrilmemiş ada bu anlamda “Yunan halkının” boynuna asılmış bir utanç tablosunu taşıyor zamana.  

Makroniso Adası Diyarbakır’a dönüşüyor

Coğrafyalara çizilmiş sınırların yapay olduğunu burada da görmek mümkün. Yıllar sonra Lavrio’ya yerleşen Kürtler de yapay sınırların diğer tarafında gerçekleşen diğer bir askeri cunta döneminde işkenceden geçirilmiş, katledilmişlerdi. Tüm bunlar Lavrio’nun ve içerisinde bulunan kampın tarihini ortak bir paydada buluştururken, Makroniso Adası da Diyarbakır Cezaevi’ne dönüşüyor. Kamp adeta Kürtlere “tarihini unutma” diyor. 

Kamp Syriza’nın iktidarda olduğu 2015 yılında kapatılmaya çalışılırken BM de sosyal yardımlardan, hastane yardımlarına, çocukların eğitimine, yemeğe kadarki tüm yardımları kesmiş. Bu süreçte Lavrio halkı anneler öncülüğünde imza toplayarak kampı sahiplenmiş. Büyük bir dayanışma sonrası Lavrio halkı tüm ihtiyaçları karşılayarak kampı ayakta tutmuş. O dönemde fırınlar halka ekmek satmayıp, yaklaşık 600 kişinin barındığı kampa ekmek dağıtmış. Oteller hiç kullanmadığı çarşaf, yorgan, yastıkları alıp kampa taşımış. Kamp şu an hâlâ BM’nin mülteci kampı statüsünde değil. “Her mağdur, mağlup değildir” cümlesi, bütün bu ortak tarihe sahip Lavrio halkı ile Lavrio Kampı sakinlerini ezilenlerin birlik mücadelesinde de aynı paydada buluşturmuş durumda.

Yaşama tutunmaya çalışan mülteciler

Kamp şimdilik Avrupa’daki insan hakları aktivistlerinin, sosyalist, demokrat yapıların, enternasyonal dayanışmacıların destekleriyle mültecilerin ihtiyaçlarını karşılıyor. Bireyler ve ailelerin ihtiyaçları kamp içerisindeki düzenden sorumlu kişilerce 15 günde bir lojistik merkezi tarafından dağıtılıyor. Ortak bir yemekhanede pişen yemekler olduğu gibi evinde yemek yapmak isteyenlere de ihtiyaçları dağıtılıyor. Lavrio Kampı yönetimi artık başka yerlerdeki mülteci kampların ihtiyaçlarını da belirleyerek, yaşamın kıyısında yaşama tutunmaya çalışan mültecilere destek sunuyor.

Irkçılığa kapalı yer 

Yunanistan’ın birçok yerinde ırkçılıkla karşılaşan mültecilerin ırkçılıkla asla karşılaşmadığı yer Lavrio. Kampta yaşayan Kürtler mücadele değerlerini, yaşam değerlerini, Kürdistan’da yaşanan savaş gerçekliğini duvarlara kadar kazıyarak, işleyerek mekanı bir bilince kavuşturmuş. Ailelerin, çocukların, kadınların, gençlerin barındığı kampta, genel yaşamı kontrolde tutan bir disiplin oluşturulmuş durumda. Ayrıca kamp yönetimi dayanışmacıların getirdiği kıyafetlerden oluşan bir mağaza da açmış durumda. Kamp sakinleri para ödemeden istedikleri kıyafetleri beğenip, ihtiyaçları doğrultusunda alabiliyorlar.

Aileleriyle kampta kalan çocuklar eğitimlerine devam ediyorlar. Manevi değeri Kürtler için büyük olan kampta yemekhane dışında kütüphane, çocuk parkı, sinema salonu, revir ve kafeterya da bulunuyor. 

Lavrio’ya gittiğimde, bir yanım orada kalmamı istiyordu. İçerisinde kurulan yaşamın etkisinin her an hissedildiği kampta; birbirine sarılarak, geleceğin toplum yapısı da pratiğe yansıtılmıştı. Bir tarihi bünyesinde barındıran kamp, aynı zamanda içerisinde bulunduğu kentin tarihinin bir yansıması olduğunu da kısa sürede hissettiriyor insana. 

 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.