Londra’da Kürt sinema rüzgarı

Kültür/Sanat Haberleri —

Londra Kürt Film Festivali

Londra Kürt Film Festivali

  • Salgın nedeniyle iki yıl aradan sonra bu yıl yüz yüze gerçekleştirilen 13. Londra Kürt Film Festivali hak ettiği ilgiyi görüyor. 15 uzun metrajlı, 16 kısa film ile belgesellerin gösterildiği, panellerin organize edildiği festival 30 Eylül’e kadar sürecek. 

SUNA ALAN/LONDRA

Londra Kürt Film Festivali, Wood Green Vue Cinema’da 23 Eylül akşamı düzenlenen gala ile başladı. Festival açılış resepsiyonuna filmleri gösterilecek yönetmenler Mano Xelîl, Anna M. Bofarull, Arsalan Amiri, Veysi Altay, oyuncular İsmail Zagros, Aziz Çapkurt’un da aralarında bulunduğu 350’yi aşkın davetli katıldı. 

Film Festivali’nin direktörü Ferhan Stêrk bu yılki festival ile sanatın başkenti Londra’da, Kürt filmlerini sinemaseverlerle buluşturmanın heyecanını yaşadıklarını belirtti. İranlı ve Kürt Kadın Hakları Örgütü’nün (IKWRO) kurucusu kadın aktivist Diana Namini ise konuşmasında İran ve Doğu Kürdistan’daki halk ayaklanmasına dikkat çekerek, Jin Jiyan Azadî sloganıyla gerçekleşen serhildanın esin kaynağının Rojava’daki Kürt kadınları olduğunu belirtti. İsyanın büyük olduğunu ifade eden Namini tüm engellemelere rağmen halkın sokaklarda olduğunu vurguladı. 

Açılış Cîran’la

Festival, yönetmen Mano Xelîl’in ‘Cîran’ (Komşu) filmi ile açılışını yaptı. Cîran, 1980’li yılların Qamişlo’sunda, Kürt, Asuri, Ermeni ve Yahudi toplumlarının gündelik hayatını, Baas öncesi ve sonrası komşuluk ilişkilerini irdeliyor. Xelîl filmini şu sözlerle anlattı: “Bu film 25. yıllık hayalimdi. Qamişlo’nun hikayesidir; Rojava’nın hikayesidir. Kürdistan’ın dört ülke arasında bölünmesinin hikayesidir. Sınırın aşağısı ve yukarısının (Serxet û Binxet) hikayesidir.’’

Festivalin ikinci günü 24 Eylül’de 5 kısa ve 3 de uzun metrajlı film gösterildi. Kısa filmlerden ilki Cengiz Akaygün’ün ‘Aysha’ filmi oldu. Filmde, asi ve küçük bir kız çocuğu olan 10 yaşındaki Aysha ile 11 yaşındaki kız kardeşi, Rojava’nın bahçelerinden birinde çarşaflı bir kadın tarafından kimliği ve korkularıyla yüzleşeceği bir sınava tabi tutuluyor. 

Ajotin

Muhammed Seyyid Yıldız’ın ‘Ajotin’ (Araba sürmek) isimli kısa filminde ise mülteci bir Kürt genci Londra'ya gitmek için hayallerinin arabasını ödünç alır. Yola çıkarken karşısına çıkan talihsizlikler özgürlüğünü tehlikeye sokar. Bu durum onu önemli bir karar vermeye zorlayacaktır.

Zagros’un Yedi Senfonisi

Perwîz Rostemî’nin ‘Heft Sîmfoniyên Zagrosê’ (Zagros’un Yedi Senfonisi) filminde Zagros halkının hayatındaki en eski nefesli çalgı olan Şamşal’ın yedi müzik makamının felsefesi anlatılıyor. Bu Yedi Makam, hayatının 65 yılını Şamşal (bir Kürt üflemeli çalgısı) çalarak geçiren yaşlı bir adamın monologu üzerinden anlatılıyor.

Benim adım Dekan

Ala Hoshyar’ın ‘My Name Is Dekan’ (Benim Adım Dekan) isimli kısa filminde ise Süleymaniye’de genç kız Dekan'ın cesedi kimse sahiplenmeyince iki ay Adli Tıp’ta tutulur. Sonunda Dekan, ‘namus cinayetine’ kurban giden kadınların defnedildiği isimsiz bir mezarlığa gömülür.

Uzaklardan bir ses

Kısa filmlerin sonuncusu ise Shakhawan Abdulla’nın ‘A Voice From Far Away’ (Uzaklardan Bir Ses) oldu. Filmin kahramanı Zakir, mahkumlara yazılan mektupları günlük olarak sansürlemekle görevli bir gardiyandır. Monoton hayatına renk katmak için bir yazı kursuna kaydolur. Bir gün sansürlemekle meşgul olduğu bir mektupta, mahkumun eşi Selma'nın fotoğrafını görür. Sonra, hiç görmediği Selma hakkında kurgusal bir hikaye yazmaya girişir.

Üç kuşak üç kadın

Uzun metrajlı filmler bölümünün ilki yönetmen Serpil Turhan’ın ‘Köy’ adlı filmi oldu. Filmin odağında üç kuşaktan üç Kürt kadınının kendi kökleriyle buluşma hikayesini izliyoruz. Kürdistan’dan gelerek Berlin'e yerleşen ve birbirini hiç tanımayan Hêvîn, Saniye ve Neno’nun hikayesi bu. Kendi kaderini tayin mücadelesi ve aidiyet söz konusu olduğunda üç hikaye de birbirine bağlanıyor.

Rojin’in önemli sınavı

Shawkat Amin Korki’nin ‘The Exam’ (Sınav) adlı uzun metrajlı filmi ise savaşın gölgesinde geçiyor. Hikayemizin genç kahramanı Rojin, üniversite sınavında başarılı olmazsa, babası tarafından zorla evlendirilecektir. Eğer üniversiteye girerse özgür olacaktır; babası öyle der. Rojin’in aynı yollardan geçen ablası ise ne pahasına olursa olsun kardeşi Rojin’e yardımcı olmaya kararlıdır.

Ali ve Zin’in dansı

Günün son uzun metrajlı filmi ise Mehmet Ali Konar’ın ‘The Dance of Ali and Zin’ (Ali ve Zin'in Dansı) oldu. Filmde yönetmen, oğlunu kaybeden bir annenin hayatına odaklanıyor. Ali, henüz küçük bir çocukken öldürülür ve ailenin hayatı altüst olur. Oğlu Ali'nin ölümünü kabullenemeyen annesi Zin, onun hiçbir zaman göremeyeceği düğünün halayını kurmaya karar verir. Zin'in bu fikri aile içinde de anlaşmazlıkların yaşanmasına neden olur.

Sinjar

25 Eylül günü ise yönetmen Anna M. Borafull’in ‘Sinjar’ isimli uzun metrajlı filmi gösterildi. Sinjar, 2014'te DAİŞ'in soykırım yöntemiyle işgal ettiği Şengal'den üç Êzidî Kürt kadının hikayesini anlatıyor. Hadia, üç çocuğuyla birlikte köleleştirilir ve esir tutulur. Genç Arjin kaçar ve eve dönmeye çalışır. Barselona'da Carlota, kaybolan oğlunu arar. Bu kadınlar sevdiklerini kurtarmak için ne kadar ileri gidebilecektir?

Dileklerin Cudi’si

Aynı gün dört kısa film daha gösterime girerken ilk film yönetmen Semiha Yıldız’ın ‘Cudi of the Wishes’ (Dileklerin Cudi’si) adlı kısa animasyon filmi oldu. Yönetmenin eteklerinde doğduğu Cudi Dağı'nı ses efektleriyle anlattığı ilk animasyon filmi, Almanya ve Türkiye’de ödül aldı. Yıldız, filmde kullandığı görüntüleri de annesinin kumaşlara işlediği nakışlardan aldı. Filmde neden ses kullanmadığını anlatan Yıldız, “Filmde kullandığım görüntülerin neredeyse tamamı annemin nakışlarından. O nakışları filme aldım" dedi.

‘Faili meçhuller’in ardından

Dana Karim’in ‘The Wind Girl’ (Rüzgarın Kızı) filmi yalnız başlarına, tenha bir yerde yaşayan, çocuksuz, yaşlı bir çiftin hayatına odaklanıyor. Çiftin sahip olduğu tek şey bir inektir. Yaşlı çiftimiz bir gün çiftlikte çalışırken, 90'lardaki faili meçhuller döneminde öldürülen insanların kemiklerini bulurlar. Hikaye ondan sonra başlar.

Parmak İzi 

Zanyar Mihemmedînikû’nun ‘Fingerprint’ (Parmak izi) filminin hikayesi ise İran’da geçiyor. Çalışıp geçinebilmek için iş başvurusu yapan Zara’nın bir sorunu vardır. Kimlik kartını kaybetmiştir. Sorunu çözmek için nüfus müdürlüğüne giden Zara’yı daha büyük bir şok beklemektedir, sistemde adına kayıtlı parmak izi yoktur. Zara bunu çözmek için acele etmek zorundadır, çünkü işe bir an önce başlamak için kaybedecek çok vakti yoktur.

Zalava’nın inanç çatışması

Uzun metrajlı filmlere gelince yönetmen Arsalan Amiri’nin ‘Zalava’ filmi göze çarpıyor. Zalava isimli ücra bir köyde 1970’lerin sonunda geçen hikayede, şeytanın insanları ele geçirdiği söylentilerini araştıran bir subay, şeytani ruhları köyden uzak tutmak için çabalayan karizmatik bir şeytan kovucuyla tanışınca, kendi inançlarını da sorgulamaya başlıyor.

Zero Nine bir aksiyon film

Bakhtyar Fatah’in ‘Zero Nine’ (Sıfır Dokuz) adlı aksiyon filminde ise kahraman dedektif kendisine verilen görev için yola çıkar ve biricik kızını ardında bırakmak zorunda kalır. Olaylar baba-kızı, bir organ kaçakçılığı çetesiyle karşı karşıya getirir. Bu olaylar sırasında hayatını tehlikeye atan baba, bir yandan kızıyla olan sorunlu ilişkisini de düzeltmek zorundadır.

Böğürtlen Zamanı

Bugün ise Kürt kadın gözüyle Kürt sineması üzerine bir panel düzenlenecek. Ardından Baştan Başlamak isimli animasyon filmi ve yazar Murat Türk’ün romanından uyarlanan Böğürtlen Zamanı gösterilecek.

29 Eylül Perşembe günü ise bir Londra Kürt Film Festivali’ne özel bir parti verilecek ve partiye özel davul zurna eşliğinde, Kürt kültürünün olmazsa olmazı halaylar çekilecek.

* * * 

Mehmet Aksoy anıldı

Festivalin kurucularından Mehmet Aksoy için de dün bir panel organize edildi. Aksoy’un arkadaşları onu ve hayatından tanık olduğu hikayeleri dinleyicilerle paylaştı. 

* * * 

Tam da istediğimiz gibi

Festival direktörü Ferhan Stêrk ise festivalin şimdiye kadar planladıkları gibi gittiğini belirterek, “Gösteriler iyi gidiyor, yüzde 80 oranında doluluk oranı var. Katılımdan memnunuz. Daha iyi olabilirdi. Ancak salgından sonra yaptığımız ilk festival olması açısından önemli. Soru cevap bölümlerinde seyirciler tarafından tartışılması ve konuşulması heyecan veriyor. İzleyici ve yönetmenlerin bu filmlerin yapılma nedenlerini tartışması kadar güzel bir görüntü yok. Hedeflediğimiz tam da buydu” dedi. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.