Mafyanın çekici olmayan yüzü: Gomorra


Kültür/Sanat Haberleri —

ZABEL MİRKAN

“Gomorra” 2008 yapımı İtalyan filmi. 61. Cannes Film Festivali Büyük Ödül’ü sahibi. Yönetmen yakın zamanda izleyebildiğimiz “Dogman” filmininin de yönetmeni olan Matteo Garrone.
Filmin ismi dinsel metinlerde günâhkâr kentlerden biri olarak geçen Gomora kenti ile Napoli mafyası Camorra’nın birleşimiyle ortaya çıkmış. Yönetmen Matteo Garrone, herkesin beğenisini kazanan “Godfather”, “Scarface” gibi filmlerin aksine, estetize etmeden ve yüceltmeden gerçek mafyayı işlemeyi tercih ediyor. Bunu yaparken en büyük yardımcısı ise filmin uyarlandığı kitabın yazarı Roberto Saviano. Kitabı piyasaya çıktığı andan itibaren İtalyan mafyasının hedefinde olan ve tehditler alan Saviano, koruma kararı bile çıkartmış.
Garrone, Dogman’den de alışık olduğumuz üzere, kendisine çok bıçak sırtı bir konu olan mafya sistemi ve mafyatik ilişkileri seçerken, bu ilişkileri ve örgütlenmeyi genelde en masum görünenler ya da “korunmaya muhtaç”lar üzerinden anlatıyor. Bu haliyle de, özellikle sinema ve edebiyatta, idealize edilen yahut herkese marjinal gelen mafyatik ilişkilerin ne denli kirli olduğunu gözler önüne sermiş oluyor.
Gomorra’da da tıpkı Dogman’deki gibi görece diğerlerinden zayıf ve güçsüz bir karakteri, bir çocuğu seçiyor bu kez olan biteni anlatmak için. Annesiyle birlikte küçük bir marketleri olan ve daha çok mahallenin “bakkalı” diyebileceğimiz bir dükkândan evlere sipariş götürüyor Totò. Babası cezaevinde olan Totò da mahallede yaşayan her erkek gibi bir çetenin üyesi olmak istiyor. Bunun içinse kendini kanıtlaması gerekli. Evlere sipariş götürdüğü için herkesin evine girip çıkması son derece kolay olan Totò, zamanla bunu kendini kanıtlamanın bir aracına dönüştürüyor.

Yüksek gelirli ‘atık gömme’ işi
Totò’nun olmadığı sahnelerde de diğer ilişkilerin ne denli kirli yürüdüğünü görmek mümkün. Örneğin “atık gömme” işi diye son derece yüksek gelirli bir iş, çoğunlukla İtalya’daki mafyalar tarafından yürütülüyor. Bu iş vasıtasıyla Avrupa ülkelerinin zehirli ve kimyasal atıkları, Üçüncü Dünya Ülkeleri’ne gömülüyor. Bunun için bir taşıma sistemi kurulmuş ve bu şekilde her şey doğru bir şekilde ilerliyor gibi görünüyor. Bazı işçilerin sağlıkları açısından taşımak istemedikleri bu atıkları taşımak için bazen de çocuklar devreye giriyor. Mahalleden çevrilen 10-15 yaşlarındaki çocuklar devasa kamyonları sürerek bu atıkları gömülmeleri için başka yerlere taşıyor.
Filmin çekildiği mahalle tam anlamıyla bir yoksul mahallesi. Her yanda yıkık dökük binalar, kocaları cezaevinde olduğu için çocuklarına tek başına bakmak zorunda olan kadınlar ve iki karşıt çete arasında sıkışıp kalan, dengeyi bulmaya çalışan ya da eninde sonunda bir tarafı seçecek olan insanlar devasa bir tablo sunuyor izleyiciye.

ABD’deki siyahlar gibi
Mahallede uyuşturucu satışı rutin bir şekilde yapılırken, polis baskını da aynı şekilde gerçekleşiyor. Burada şunu hatırlatmakta fayda var; İtalya’da tıpkı ABD’deki siyahlara uygulanan yöntem hâkim. Polis, özellikle Sicilya ve Napoli’deki bu mahallelerde kendini tehlikede hissettiğinde ve dur ihtarına uyulmadığında silahını kullanma yetkisine sahip. Haliyle pek çok ölüm gerçekleşiyor ve polisler çoğu zaman ceza dahi almıyor.
Yoksulluk içinde yaşayan, kendilerine başka bir kültür yaratan ve sadece kendi kanunlarını tanıyan bu insanları, olabildiğince açık ve yalın bir şekilde anlatıyor Matteo Garrone. Film bu yüzden biraz da belgesel tadında. Keza kullanılan mekânlar ve oyuncu seçimleri de filmi belgesel olmaya biraz daha yaklaştıran detaylar arasında. Böylesine kirli ve esasen erkeklerin dünyasına içkin bir konuyu bu denli sade ve duru anlatabilmek de şüphesiz Garrone’nin büyük başarısı…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.