Mülteciye bu dünyanın yol kenarları ve mezarlıkları düştü

Dosya Haberleri —

  • Gazeteci Kaplan: Mülteciler yol kenarlarında kalıyor, yangından son anda kurtarabildikleri battaniyeleri mezarlıklara serip geceyi orada geçiriyorlar. Avrupa demokrasisi bu insanları kabul etmedi, o mezarlıklar kabul etti.

 

BARIŞ BALSEÇER

Yunanistan’da bulunan mülteci Kürt gazeteci Çağdaş Kaplan, Midilli adasındaki Moria Mülteci Kampında çıkan yangını ve Yeni Demokrasi Partisinin mülteci politikasını değerlendirdi, izlenimlerini aktardı.

Kampta çıkan yangınla ilgili özellikle ırkçı bazı gruplar tarafından “Mülteciler yaptı” iddialarının dolaşıma sokulduğunu ifade eden Kaplan, “Bu, baştan savma bir iddia. Kampın yandığı gün şiddetli rüzgarlar vardı. Anavissos, Palia Fokia ve Sounion’da da aynı gün çok şiddetli yangınlar oldu. Bu yangınlar yerleşim birimlerine de sıçradı. Yanan arazilerin tümü, turizm arazileriydi” dedi.

Yunan basınına yansıyan bir iddiaya göre kampın bölgenin imara açılması için de yakılmış olabileceğini aktaran Kaplan, yangın sonrası durumu ise şu sözlerle özetledi: “Kamp tamamen yok olmuş durumda ama yangın sonrasında mültecilerin tamamen kül olmuş kamptan çıkmalarına bile izin verilmedi. Mülteciler yol kenarlarında kalıyorlar, yangından son anda kurtarabildikleri battaniyeleri mezarlıklara serip geceyi orada geçirdiler. Avrupa demokrasisi bu insanları kabul etmedi, o mezarlıklar kabul etti.”

15 bin insan, 1 ATM: Koronavirüs kuyruğu

Yunanistan’da koronavirüs salgınının başlaması ardından önce kamplar da dahil olmak üzere bütün ülkede “hareket kısıtlaması” uygulandığını hatırlatan Kaplan, bu yasakların neredeyse bütünüyle kaldırılması ardından bile kamplara özel muamele uygulandığını belirtti ve devam etti: “Ülke bir anda turizme açıldı ve Yunanistan’a bu süreçte üç milyona yakın turist geldi ama kamplarda ‘hareket kısıtlaması’ halen devam ediyor. Yani mülteciler, adeta cezaevindeymiş gibi kamplardan çıkamıyor. Hükümet, sanki pandeminin sebebi mültecilermiş gibi davranıyor. Mültecilerin şehir merkezine inmesi yasaklanmıştı ama kampta da para çekmek için sadece bir ATM bulunuyor. Kamptaki mültecilerin yaklaşık yüzde otuzu Birleşmiş Milletler’in 150 Euroluk nakdi yardımından faydalanabiliyor, bu yardım ise iltica başvurusundan yaklaşık 6-7 ay sonra ödeniyor. Düşünün: 15 bin insan kalıyor ve sadece bir ATM var. Koronavirüs kısıtlamalarına rağmen binlerce insan, ATM önünde sıraya girip para çekmeye çalışıyordu. Günde üç öğün olmak üzere 2 bin kişiye de yemek veriliyordu. Üç noktada verilen bu yetersiz yemek için de her öğün 2 bin insan kuyrukta bekliyordu.”

‘Çocuklar için acilen adım gerekli’

Kampta kalan mültecilerin çoğunun çocuk, bunların bir bölümünün ise refakatsiz olduğunu aktaran Kaplan, “Çocukların bir kısmını Almanya, Finlandiya ve Hollanda aldı. Çocuklar, BM denetiminde Selanik’e götürüldü. Biz gazeteciler daha sonra nereye götürüldüklerini, nerede barındırıldıklarını ve iltica süreçlerinin nasıl işletildiğini bilmiyoruz, denetleyemiyoruz. Öte yandan çocukların bir kısmı alınarak bu sorunun çözülemeyeceği de ortadadır. Bu çocuklar için acilen adım atılması gerekiyor.”

Moria’yla sınırlı değil

Mültecilerin Yunanistan’da yaşadıklarının Moria Kampıyla sınırlı olmadığının da altını çizen Kaplan, diğer adalarda ve Atina’da da da durumun aynı olduğunu belirtti. “İnsanların yatacak yerleri bile yok” diyen Kaplan, devam etti: “Yüzlerce mülteci, Atina’da Victoria Meydanında kurdukları çadırlarda uyuyor, çoğunluğu Afgan mülteciler. Her üç gecede bir polis çadırlara baskın yapıyor ve bazılarını cezaevine koyuyor. Maalesef Yunanistan’da durum budur.”

 

İltica sözleşmeleri uygulanmıyor

Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mültecileri bir tehdit aracı olarak kullanması ardından binlerce insanın Meriç Nehri ve adalar üzerinden Yunanistan’a geçtiğini belirten Kaplan, mültecilere yönelik Yunanistan’ın hak gasplarını şu sözlerle özetledi:

“Tüm mültecilerin siyasal haklarını ellerinden aldılar ve iltica süreçlerini bir ay süreyle dondurduklarını açıkladılar. Ne Dublin Sözleşmesi ne de Avrupa Birliğinin diğer göç ve ilticaya dair sözleşmeleri uygulandı. Hatta bu süreçte Yeni Demokrasi Hükümeti, ‘Yunanistan’a giren tüm mültecileri tutuklayacağız’ açıklaması yaptı.

Dublin Sözleşmesi gereği Yunanistan’a gelip sığınma başvurusunda bulunan her insan, yasal bir sürece tabii tutulmak zorunda. Oysa bu bir ay süresince hiçbir mülteci, bu haktan faydalanamadı. Daha sonra sığınma başvurularını işleme aldılar ama o zamana kadar binlerce insanı iade ettiler ya da tutukladılar, bazıları halen tutuklu.

80 Kürt Türkiye’ye ‘atıldı’

Türkiye sınırından binlerce insan Yunanistan’a giriyor. Ağırlıklı olarak Kürtler, Afganlar, Pakistanlılar ve Suriyeliler. Atina Demokratik Kürt Toplum Merkezinin verilerine göre sadece geçen yıl 80 Kürt mülteci Yunanistan’a geçiş yaptıktan sonra Yunan askerleri veya polisleri tarafından yakalanıp botlara bindirilerek Türkiye tarafına atılmış. Daha birkaç gün önce de altı Kürt mültecinin de Yunanistan’a geçmelerine rağmen sığınma başvuruları alınmadı; eşyalarına ve paralarına el konulup darp edildikten sonra Edirne’ye atıldılar, şimdi Türkiye’de gözaltındalar.

Bu politikalar sadece Yeni Demokrasi Hükümeti dönemine has da değil. Mesela bahsettiğim 80 Kürt, SYRIZA döneminde yakalanıp Türkiye’ye atılmış. Sol bir iktidar olmasına rağmen maalesef SYRIZA da bu uygulamaların ortağı olmuş. Olumlu bazı adımlar da atmış olabilirler ama bugün yaşanan insanlık dışı uygulamalar, o gün de yaşandı.

Irkçılık: Benzinlikler su bile satmıyor

Mültecilerin mahkum edildikleri sefalet koşullarının yanı sıra ırkçılığa da maruz kaldıklarını belirten gazeteci Çağdaş Kaplan, saldırıların boyutlarını ise bir örnekle açıklıyor: “Pandemiden önce mülteciler Midilli kent merkezine inip durumlarına ilişkin bildiri dağıttığında onları polisten önce Midilli Belediye Başkanı karşılamış, sözlü ve fiziki saldırılarda bulunmuştu.”

Mülteciye su bile yok!

Yunan gazeteciler ve sivil toplum örgütlerinden aldığı bilgileri de aktaran Kaplan, devam etti: “Yol kenarlarında perişan halde uyuyan mülteciler, benzinliklerden su ya da çocukları için bisküvi, gıda malzemesi almak istemişler. Yeni Demokrasi Hükümetinin sağ popülist politikaları nedeniyle öyle bir yabancı düşmanlığı oluşmuş ki, benzinlikler su bile satmamış. Bahsettiğimiz bir Avrupa ülkesi, Avrupa’nın en büyük mülteci kampı yanıyor ve insanlar mezarlıklarda, yol kenarlarında yatıyor; çocuklarına bir bisküvi almak istiyorlar ve benzinlikler bunu bile satmıyor.”

Su 10, şarj 20 Euro

Mültecilere satış yapan benzinliklerde de düşmanca tutumun değişmediğini belirten Kaplan, “Mesela suyu 10 Euro’dan satıyorlar. Büyük bir dramla karşı karşıya olan mülteciler telefonlarını şarj etmek istediklerinde 20 Euro para talep ediyorlar. Bu bir insani felakettir. Avrupa ve sözümona Avrupa demokrasisi için bundan daha büyük felaket olabilir mi?” dedi.

Kamptaki yangınlar sonrası yapılmak istenen yardım çalışmalarının bir bölümünün de hem polis hem de adadaki ırkçılar tarafından engellendiğine dikkat çeken Kaplan, buna bir direnişin olduğunu da aktardı: “Atina’da mültecilerle dayanışma amacıyla büyük bir yürüyüş düzenlendi. Hükümetin yabancı düşmanı ve mülteci karşıtı politikalarına rağmen binlerce insan, ‘Yunanistan mültecilerin evidir’ ve ‘Mültecilerin uluslararası korunma hakları var’ diyerek eylem düzenledi.”

Yeni Demokrasi Hükümeti düşmanlığı körükledi

Yeni Demokrasi Hükümetinin mültecilere yönelik saldırganlığın artmasında büyük payı olduğu tespiti yapan gazeteci Çağdaş Kaplan, şunları söyledi:

“Geçtiğimiz yılın Haziran ayında yapılan seçimle iktidara gelen hükümetin, adadaki mülteci sayısının artmasında, ülke genelinde mülteci karşıtlığının yükselmesinde ve mültecilere yönelik insanlık dışı uygulamalarda payı büyük. Zaten iktidara gelirkenki seçim propagandası başlıklarından biri ‘mülteciler’di ve seçim öncesinde mülteciler için cezaevlerini andıran kamplar kuracaklarını söylüyorlardı.

SYRIZA süreci yönetemedi

SYRIZA iktidardayken de Yunanistan’daydım. SYRIZA mülteciler için olumlu adımlar attı ama Avrupa yasaları çerçevesinde tam anlamıyla çözümler geliştiremedi ve süreci iyi yönetemedi. Yeni Demokrasi Partisi, SYRIZA’nın bu yönetememe durumunu değerlendirdi ve seçim propagandasını bunun üzerine kurarak iktidara geldi. İktidara gelir gelmez de mülteci karşıtı politikaları hayata geçirmeye başladılar. İlk olarak SYRIZA döneminde kapatılan Göç ve İltica Bakanlığı yeniden kuruldu. Göçten Sorumlu Bakan Notis Mitarakis, mültecilerin başvuru süreçlerini hızlandıracaklarını duyurmuş ve bunun için mültecilerin tümünü kapalı gözaltı merkezlerinde tutacaklarını söylemişti. Göreve geldiği gibi de zaten 10 bin mülteciyi hızlıca Türkiye’ye iade etmekle tehdit etti.

Bu politikalar, Avrupa Birliğinin genel mülteci politikalarından bağımsız değil. AB sorunu çözmeye dönük bir politika izleseydi, Yunanistan’da bugün sayıları 100 bine yaklaşan mülteciler sessiz bir ölüme terk edilmezdi.”

 

Abdulkerim’in ayaklarını fareler yedi

Prof. Dr. Trabert: Burada bedenlerinde ağır yaralar olan çok sayıda çocuk var. Manzara çok kötü, öfke de giderek büyüyor. İnsanların artık gücü kalmamış durumda. İkinci bir Moria asla ve asla oluşmamalı.

 

44444
FOTO: Alea Horst

NİHAL BAYRAM

Almanya’da Sağlık ve Yoksulluk Derneği Başkanı Prof. Dr. Gerhard Trabert, bir süredir Midilli adasında bulunuyor ve mültecilerin sağlık hakkından faydalanabilmesi için çalışmalar yapıyor. Trabert, adadan izlenimlerini gazetemize anlattı:

“Yanarak yok olmuş Moria Kampına gittik, burada bedenlerinde ağır yaralar olan çok sayıda çocuk var. Manzara çok kötü, öfke de giderek büyüyor. Yangından kaçan mülteciler, bir köşede kendi imkanlarıyla bir yerleşim alanı kurmuşlar, orada da çok fazla yaralı var. Kendi imkanlarımızla kurduğumuz bir geçici muayene çadırında hemen acil tedavi ettik. Başta su olmak üzere bu insanların hiçbir sağlık, hijyen ve gıda ihtiyacı karşılanmıyor; her şey ilkel ve yetersiz.

Yeni kamp çözüm değil!

Şimdi kurulmaya başlanan mülteci kampına da gittik. Hızlı bir biçimde yeni bir Moria kuruluyor ve ilk çadırlar yerleştirilmiş durumda. Bu asla çözüm değil. Bu insanlar yeni bir kampa sıkıştırılmamalı, aksine tahliye edilip kurtarılmalı. Yeni kamp da bu binlerce insanı kaldıramaz, insanlar yine sokaklarda yaşayacaklar. Almanya’nın şu koşullarda sadece yetişkin olmayan bir miktar çocuğu kabul etmesi, yangına karşı tek bir damla sudur. Oysa buradaki insanların artık gücü kalmamış durumda; yorgun ve bitkinler, acil yardıma ihtiyaçları var.

Buradaki herkes kurtarılmalı

Başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri, derhal harekete geçmek zorunda. Almanya, dünyanın en zengin ülkelerinden biri, bu insanları kabul edebilir ve etmelidir. Sadece yetişkin olmayan çocuklar değil, buradaki herkes kurtarılmalı. Tek mantıklı çözüm budur. Bir örnek vereyim: Abdulkerim isimli genç bir mülteci. Ayaklarını fareler yemiş, vücudunda kurşun yaraları ve kronik hastalıkları var. Tek başına ve yaşamını artık sürdüremiyor. Uzun süredir bu gencin yaşamını kurtarmak için mücadele ediyorum. Davası şimdi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde. Abdulkerim ve diğerleri, bir an önce bu cehennemden kurtarılmalı.

Hepimiz aşırı şekilde yorgunuz ama aynı zamanda aşırı şekilde öfkeliyiz, yine de elimizden geleni yapıyoruz. Belirtmek istediğimiz en önemli şey şudur: İkinci bir Moria asla ve asla oluşmamalı.”

Hastane kabul etmedi, bebeğini parkta doğurdu

Prof. Dr. Gerhard Trabert: Haftasonu bir protesto eylemi düzenlendi. Polis eylemcilere karşı yolları kapatmış. Moria’da uzun süredir yaşayan insanlar bu eylemleri düzenliyor ve Yunan polisi göz yaşartıcı gazlarla müdahale ediyor. Bu insanlar, özellikle hamile mülteci kadınların kötü şartlarını protesto ediyor. Mesela bir kadın, doğumuna az bir zaman kala intihar etti; ikinci bir hamile kadın bebeğini açık havada, bir parkta dünyaya getirmek zorunda kaldı, çünkü Covid-19 test sonucu belgesi olmadığı için hastane onu kabul etmedi. Moria’nın yerlileri, özellikle kadınlar da bu duruma ilişkin eylemlerde yer aldı.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.