Müslümanların fitnesi iktidarlar

Ahmet TURHALLI yazdı —

  • İslam din olarak, tarihte ve günümüzde sürekli bir biçimde fütursuzca iktidara alet edilmektedir. Bu durum biz İslam müntesiplerinin temel fitnesi olmaktadır. Şii Sünni, mezhep tarikat en büyük fitnemiz iktidara talip olmamızdandır.
  • İslam adına muktedir olanlar, Mülk Allah’ındır diye okumuşlardır ama, mülkün sahibini kendileri görmüşlerdir. Müslümanların en büyük fitnesi iktidar meselesidir. Tarihte bu böyle oldu gibi, günümüzde de bu sorun en büyük fitnedir.

İran’da gelişen olaylar, Şii Sünni fark etmeksizin kendilerine Müslümanım diyenlerin kurtulmaları gerektiği temel olguyu bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermektedir. Kendilerini İslam dinine mensup gören insanların en büyük açmazı, din adına iktidar olmaları, iktidarı hedeflemeleri ve iktidarların peşinden koşmaları olmaktadır.

Dikkat edilirse İslam din olarak, tarihte ve günümüzde sürekli bir biçimde fütursuzca iktidara alet edilmektedir. Bu durum biz İslam müntesiplerinin temel fitnesi olmaktadır. Şii Sünni, mezhep tarikat en büyük fitnemiz iktidara talip olmamızdandır. Peygamber döneminde muktedir olan Ebu Sufyan, İslam peygamberinin vefatından kısa bir süre sonrada, ailesi iktidara İslam adına gelmiştir. Onun karşısına dikilip bu zulmü ortadan kaldırmak isteyenler ise, onun taklidi olabilmişlerdir. Ebu Sufyan İslam’ın çıkışından gelişimine bir iktidar karakteridir. Bu karakter birkaç çetenin toplumu sömürme ve yönetimde kalma inadıdır. Ebu Sufyan’ın içinde ve bir parçası olduğu sistemlerde de istişare vardı, danışma kurulları, farklı kurumlar mevcut idi. Ama bunlar topluma ve ezici çoğunluğun rızasına dayanmıyor, bir elit tabakanın çıkarlarını esas alan kararlar alıyor ve uyguluyorlardı. İslam Hz Muhammed (sav) aracılığı ve vahyin öğretisi ile, buna karşı ‘Mülk Allah’ındır’ çağrısını seslendirmekteydi! Yani bir tabaka bir kesim mülkü kendi ellerinde bulunduramaz/bulundurmamalıdır. Yöneticilik bütün yönetilenlerin temel haklarını korumak ve kollamakla olabilir. Mülk Allah’ındır, her kes ve her şey Allah’ın emeği ile yaratılmıştır. Bütün hakları ile insan bir bütündür ve Yaratıcının mülkündedir. Hayat hakkı ile, dini ile, malı ile, nesebi ile korunmalıdır yaşatılmalıdır. İslam mutlak bir yönetim biçimi dayatmamıştır. Kur’an ve Peygamber bu konuda bazı ilkeler vaz etmişlerdir. 

Bu İlkelerden bazıları: 
a-  Hakkaniyet: her şeyi tabii yapısı içinde tutabilmek, miskali zerre dahi haktan ayrılmamak.
b-  Şura: yönetme yetenekleri olanların, ilgili bütün taraflarla fikir alışverişinde bulunmaları, o yöre hakkında alınacak kararların bütün taraflarca tartışılması ve ondan sonra bir kararlaşmanın yaşanması demektir. Topluma danışılıp karar alınması vahye göre farzdır. 
‘Onların iş ve yönetimleri kendi aralarında şura iledir.' Şura suresi 38.
‘İş ve yönetim konusunda onlarla istişare et.’ Ali imran 159.
 
c-  Adalet: Kur’an peygamberlerin asıl hedefi insanlar arasında adalet tesis etmektir, der. Adalet birey ve çevresi ile olan ikili ilişkiler olduğu gibi, esasında bir yönetme ilkesidir.
‘Ey inanlar! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için adaleti kollayıp gözetenler olun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun! Bu korunup sorumluluklarını yerine getirenler için daha iyidir.’ Maide 8.
 
d-   Liyakata göre görevlendirme: İşi bilen ve ehil olana yönetimi tevdi etme. Kur’an emanetin ehline verilmesini emreder. 
‘Şu bir gerçek ki Allah size insanlar arasında emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor.’ Nisa 58. 

e-   Merhamet: Bu ilke bütün yöneticiler için farizadır. Yönetime talip olanlar, yönetilenlere, dinleri, dilleri, cinsleri, renkleri ve sosyal statüleri ne olursa olsunlar, merhamet ile muamele etmek zorundadır.

Daha peygamberin vefatının ilk saatlerinde başlayan iktidar tartışmaları, aralıksız sürmüştür. Bu meseleden dolayı milyonlarca insan derbeder edilmiştir. İslam adına muktedir olanlar, Mülk Allah’ındır diye okumuşlardır ama, mülkün sahibini kendileri görmüşlerdir. Müslümanların en büyük fitnesi iktidar meselesidir. Tarihte bu böyle oldu gibi, günümüzde de bu sorun en büyük fitnedir.
İktidarı hedefleyenler, başkalarını tekfir edenlerdirler. İktidarlar ve karşı çıkanlar arasında kullanılan yegane sözcük ‘tekfirciliktir’ 
İktidara oturan Sünniler kendilerini Allah’ın yeryüzündeki gölgesi ilan ederek dokunulmaz kılmışlardır. Bunun karşısına dikilen Şiilerde İmam masumdur günah işlemez diyerek mutlak iktidarı kurumlaştırmışlardır. Kur’an da mülk Allah’ındır diye ayetleri okuyanlar, Allah’ı dahi kendi mülklerine iktidarlarına yaklaştırmamışlardır. 

Allah mülk benimdir der: ama herkesin farklı inanma özgürlüğü olduğunu söyler, kimseleri dini farklıdır diye öldürtmez. İnsanları öldürmeyin yaşatın der. Kimsenin elbisesine, inancına, rengine, diline, sınıf ve statüsüne bakarak sınıflandırma yapmamıştır.

Bugünde İslam diyarında tek fitne iktidarlardır. 

Kur’an: ‘fitne adam öldürmekten daha şiddetlidir’ der. Bakara 191. 

Bugün bu fitne Müslümanları kasıp kavurmaktadır. Şii’si ve Sünni’si ile bu fitneden kurtulmadan Müslümanlar rahat ve huzur bulamayacaklardır. Şii iktidarlar kendi din ve mezheplerine uymayanlara ‘küffar’ der ve yok eder. Sünni ise kendi iktidarına uymayana ‘küffar’ der bertaraf eder. 

Bizim istediğimiz elbise ve libasları giyinmediğin için öldürüleceksin. Bizim istediğimiz konuşmaları yapmadığın için öldürüleceksin. Bizim gibi inanmadığın için öldürüleceksin. Bizim istediğimiz gibi yazmadığın için öldürüleceksin. Bizim mezhebe, meşrebe ve tarikata inanmadığın için öldürüleceksin. Bizim lisanı konuşmadığın için, bizim ırktan olmadığın için öldürüleceksin. Bizim istediğimiz gibi yaşamaz isen sana hayat hakkı tanınmayacaktır demekte ve uygulamaktalar. Bundan daha büyük fitne yeryüzünde yoktur.

Bu zulme ve Tağuta karşı çıkanlar, ya dış düşmanların oyunlarına alet olmuşlardır, ya kafir olmuş, ya da terörist olmuşlardır. Şii ve Sünni diye ayrılan iktidarlar aslında birbirlerinin aynılarıdırlar. Hepsi iktidar olmak için Allah ve din adına Allah’a ve İslam’a iftira etmekteler. Allah hiç kimseyi İnancından, elbisesinden, dilinden, renginden ve cinsinden dolayı zorlamamızı istememiştir. Bu zulmü ve zorbalığı yapanlara karşı mücadele etmemizi emretmiştir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.