Öcalan barış içinde yaşam fırsatı sunuyor
Dosya Haberleri —

Jeremy Corbyn
Britanya önceki dönem İşçi Partisi lideri, eski Başbakan, Britanya Parlamentosu Bağımsız Milletvekili Jeremy Corbyn ile konuştuk.
- Ben, parlamentoda çok sayıda Kürt seçmeni temsil etmekten mutluluk ve gurur duyan birisi olarak, onların acısını ve barış, adalet taleplerini hissediyorum. Bu talepler her yıl Newroz'da bir kez daha güçlü şekilde dile getiriliyor. PKK tarafından yapılan son açıklama da oldukça önemliydi.
- Sayın Öcalan, PKK’nin askeri faaliyetleri durdurduğunu ve Kürt halkı için siyasi yollarla çözüm arayacaklarını belirtti. Ancak buna rağmen Öcalan serbest bırakılmadı, halen cezaevinde. Halbuki, PKK'nin faaliyetlerini askıya almasına karşılık olarak, siyasi mahkumların serbest bırakılması gerekiyordu.
- Öcalan'ı hapiste ziyaret etme hakkı için uzun yıllardır çağrılar yapıyoruz ve O'nun serbest bırakılmasını barış ve tanınma sürecinin önemli bir adımı olarak görüyoruz. Öcalan’ın yaptığı açıklamayı kesinlikle küçümsememeliyiz. Bu açıklama, her yönüyle oyunun kurallarını değiştirmiştir. Ve barış içinde yaşama fırsatı sunmuştur.
EREM KANSOY
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”, Kürdistan ve Türkiye başta olmak üzere tüm dünyada tartışılmaya devam ediyor. Çağrının üzerinden yaklaşık iki ay geçmesine rağmen Türk devletinin bu konuda bir adım atmaması ise tepkiyle karşılanıyor. Özellikle dünya genelinden tanınmış isimlerin de aralarında olduğu yüzlerce aydın, yazar, siyasetçi ve gazeteci Sayın Öcalan'ın bu çabasını Nobel Barış Ödülü'yle taçlandırılması gerektiği önerilerinde bulunuyor. O isimlerden biri de Britanya önceki dönem İşçi Partisi lideri, eski Başbakan ve şimdi Britanya Parlamentosu Bağımsız Milletvekili Jeremy Corbyn oldu. Sorularımızı yanıtlayan Jeremy Corbyn, Sayın Öcalan'ın artık fiziki özgürlüğünün bir an önce sağlanması gerektiğine vurgu yapıyor.
Birleşik Krallık siyasi sistemi, özellikle Ortadoğu’daki çatışmalarda ve Kürt meselesinde nasıl bir rol oynuyor?
Genel anlamda Ortadoğu meselesine baktığımızda, İngiliz hükümetinin bu süreçteki rolünden fazlasıyla hayal kırıklığına uğradığımı söylemeliyim. Filistin’in tanınması meselesi çok eskiye dayanıyor; on yılı aşkın bir süre önce, bağlayıcı olmayan bir kararla Avam Kamarası, Filistin’i tanıma yönünde oy kullanmıştı. O zamandan bu yana -bu Ekim 2023’ten önceydi- çok sayıda Filistinli, özellikle de çocuklar, esir alındı ve İsrail’de hapse atıldı. Batı Şeria’daki işgal devam etti. Yerleşim politikası sürdü ve Hebron başta olmak üzere çeşitli bölgelerdeki Filistinli köylülerin tacizi de devam etti. Batı Şeria’daki insanlar, uzun zamandır askeri işgal altında büyüyor.
23 Ekim’den sonra, o dönemde yaşanan olaylara İsrail güçlerinin devasa bir bombardımanla ve Gazze işgaliyle karşılık vermesi sonucu 60 binden fazla insan hayatını kaybetti. Aynı zamanda Batı Şeria’daki işgal yoğunluğu da arttı ve bu da pek çok ölümle sonuçlandı. Üstelik bu halen devam ediyor. Birçok kişi, Birleşik Krallık hükümetine İsrail’e silah sevkiyatını askıya alma çağrısında bulundu.
Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararları ışığında, İsrail’e silah tedarikinin devamı için yasal veya başka bir gerekçe bulunmuyor. Ancak hükümet yine de tedarike devam etti. Dışişleri Bakanı David Lammy bazı lisansları askıya almış olsa da, F-35 jetleri için gerekli parça sevkiyatı sürdü ve bu jetler Gazze’de yıkıcı bir şekilde kullanıldı. Ateşkes çağrısında bulunduğumuz her aşamada, Britanya hükümeti çok geriden geldi ve halen de geride.
Bu yüzden gösteriler ve talepler devam ediyor. Şu anda Gazze’de Filistin halkına yönelik soykırım niteliğinde eylemlerle karşı karşıyayız. Aynı şekilde, İsrail’in Batı Şeria’daki işgalci güç olarak yürüttüğü korkunç faaliyetler de Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’ni ihlal ediyor. İşgalci güçlerin işgal altındaki halka nasıl davranması gerektiğini düzenleyen bu sözleşmeye tamamen aykırı davranılıyor.
Bu bağlamda, Britanya hükümetinin pozisyonu çok kötü olmuştur. İsrail ile çok sıkı bir şekilde hizalanmış ve barış için arabuluculuk rolü oynamamıştır. Parlamentoda, Filistin halkının barış, adalet ve küresel tanınma içinde yaşama hakkını talep etmeye devam ediyoruz.
Peki, tüm bu kaos Türkiye ve Kürt meselesine nasıl yansıyor? Bunu da kısaca anlatır mısınız?
Kürt halkının hakları meselesinde de Britanya’nın tutumu uzun zamandır Kürtleri desteklemekten çok uzak. Bu, 1919’da Birinci Dünya Savaşı sonrası, Britanya’nın Kuzey Irak’taki Kürt bölgelerine hava bombardımanı düzenlemesine kadar dayanıyor. Ardından, Kürdistan’ın kısa süreli tanınması oldu, fakat bu da 1923’te geri çekildi. Britanya, Kürt halkının dil ve kültürel haklarının tanınması konusunda her zaman yetersiz olmuştur. 1980’lerde, PKK'nin 1984'te Türk güçlerine karşı askeri faaliyet kararı almasının ardından, Britanya Kürt halkının haklarını savunma konusunda pek etkili olamadı. 1988’deki Halepçe Katliamı sonrası, Britanya Kürtlerin nasıl vahşice muamele gördüğünü en azından kabul etmek zorunda kaldı. Daha sonra 1991 Körfez Savaşı'nın ardından Kuzey Irak Kürt Özerk Bölgesi’ni tanıdı. Ancak açıkçası, Britanya'nın genel anlamda Kürt halkının haklarını desteklediğini veya tanıdığını söylemek büyük bir abartı olur.
Gerçek şu ki, Britanya hükümeti bunu yapmıyor. Ve bence, bu konuda daha fazla talepte bulunmamız gerekiyor. Kürtler, yaşadıkları tüm ülkelerde -Irak, İran, Türkiye ve Kuzey Suriye- kötü muamele gördüler. Özellikle Suriye’deki büyük değişimler yaşanırken ve Kürt hakları için talepler yükselirken, Batı hükümetlerinin bölgedeki tüm devletlere “Kürt halkının kimlik haklarını ve ihtiyaçlarını tanımalısınız” demesi gerekir. Ne yazık ki bu konuda ciddi bir eksiklik var. Ben, parlamentoda çok sayıda Kürt seçmeni temsil etmekten mutluluk ve gurur duyan birisi olarak, onların acısını ve barış, adalet taleplerini hissediyorum. Bu talepler her yıl Newroz'da bir kez daha güçlü şekilde dile getiriliyor. PKK tarafından yapılan son açıklama da oldukça önemliydi. Öcalan, PKK’nin askeri faaliyetleri durdurduğunu ve Kürt halkı için siyasi yollarla çözüm arayacaklarını belirtti. Ancak buna rağmen Öcalan serbest bırakılmadı, halen cezaevinde. Halbuki PKK'nin faaliyetlerini askıya almasına karşılık olarak, siyasi mahkumların serbest bırakılması gerekiyordu. Bunun gerçekleşmemiş olması gerçekten şaşırtıcı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın mesajını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öcalan'ı hapiste ziyaret etme hakkı için uzun yıllardır çağrılar yapıyoruz ve O'nun serbest bırakılmasını barış ve tanınma sürecinin önemli bir adımı olarak görüyoruz. Nihayetinde, Öcalan'a ziyaretlere izin verildi, ancak uzun yıllar boyunca izole edilmiş şekilde, neredeyse tamamen tek başına tutuldu. Sonrasında PKK'nin faaliyetlerini askıya aldığına dair dramatik açıklaması geldi. Bunu Kuzey İrlanda örneğiyle paralel düşünebiliriz. Kuzey İrlanda’da IRA, hem siyasi hem de askeri faaliyetler yürüteceklerini ilan etti. 1994 ve ardından 1997’de iki ateşkes oldu. Bu ateşkesler, siyasi ilerlemelerle desteklendi: Yayın yasağı kaldırıldı, seyahat yasakları sona erdi, Cumhuriyetçi hareketin temsilcileriyle doğrudan görüşmeler yapıldı. 1997’deki ikinci ateşkesten sonra Belfast Anlaşması imzalandı. Bu, Kuzey İrlanda Meclisi'nin kurulmasına ve tüm halkın temsil edilmesine yol açtı. Mahkumların serbest bırakılması ve şikayetlerin soruşturulması için süreçler başlatıldı. Yani, kapsamlı bir güven artırıcı paket ortaya kondu. Ancak Öcalan’ın yaptığı açıklamaya ve Kürt toplumu tarafından yapılan siyasi taleplere rağmen, şu ana kadar çok az ilerleme kaydedildi. Ben barış istiyorum. Siz de barış istiyorsunuz. Kürt olsun olmasın herkes barış içinde yaşamak istiyor. Ama bölgedeki tüm devletlerin, oradaki çeşitliliği tanıması gerekiyor. Kürtlerin temsil hakkı ve kimliklerinin tanınması gerekiyor. Fakat Öcalan’ın yaptığı dramatik hamleye rağmen, buna karşılık verilen bir adım henüz atılmadı. Bu çok şaşırtıcı.
PKK ve Sayın Öcalan şimdi Türkiye’den olumlu bir adım bekliyor. Sizin Türkiye’ye kısa bir çağrınız ne olurdu?
Mesajım şu: Yaptığınız tarihi önemdeki açıklamayı tanıyorum. Barışçıl ve siyasi bir çözüm getirme isteğinizi tanıyorum. Kürt halkının şikayetlerinin ve haklarının küresel ölçekte tanınması için mücadele eden bizler, sizinle görüşülmesi ve serbest bırakılmanız çağrısını yapmaya devam edeceğiz. Çünkü yaptığınız açıklama çok önemli bir adımdır ve karşılık görmelidir.
Avrupa Birliği Kürt sorununun barışçıl çözümüne nasıl yaklaşıyor? Birleşik Krallık hükümetinin Sayın Öcalan'ın barış yaklaşımına henüz açık bir destek vermediğini de görüyoruz. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Britanya devleti, Kürt halkına veya Kürt kimliğinin tanınmasına hiçbir zaman destek vermedi. Bu yüzden parlamentoda Kürt halkını temsil eden bizler, bu talepleri dile getirmeye devam edeceğiz. Bir ulus, çeşitliliğini tanıdığında daha mutlu olur. Çeşitlilik bir zayıflık değil, bir güçtür. Türkiye’de, Amed Belediye Başkanı’nın sadece Kürtçe konuştuğu için yargılandığı davaya gitmiştim. O dava, mantık dışı bir şekilde absürdtü. Bu yüzden bu taleplerimizi sürdürmeye devam edeceğiz. Avrupa Parlamentosu’nda, Avrupa Konseyi’nde ve başka platformlarda da bu haklar için mücadele edeceğiz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, insanların kendi dillerini konuşma ve kültürel kimliklerini koruma hakkını güvence altına alıyor. Bu sözleşmeyi savunan ve Avrupa Konseyi önünde düzenli olarak gösteri yapan herkese de saygılarımı sunuyorum. Öcalan’ın yaptığı açıklamayı kesinlikle küçümsememeliyiz. Bu açıklama, her yönüyle oyunun kurallarını değiştirmiştir. Ve Türkiye için, kendi içinde barış içinde yaşama fırsatı sunmuştur.