Ölüm orucu yaşama tutunmak içindi

Sibel Balaç

Sibel Balaç

  •  Tutulduğu cezaevinde adil yargılanma ve hak gasplarının son bulması için 298 gün açlık grevinin ardından tahliye edilen öğretmen Sibel Balaç, adaletsizlik ve hayatı arasında tercihini adaletten yana yaptığını ve hayata tutunmak için ölüm orucuna girdiğini söyledi. 

 

Hak ihlallerinin sonlandırılması ve adil yargılanma talebiyle 298 gün boyunca ölüm orucunda kalan Sibel Balaç, “Adaletsizliğe karşı, örgütlenme hakkımızı savunduk” dedi. 

Antalya’da Zihinsel Engeliler Öğretmeni olan, sürgün ve mobbinge karşı 2018'de görevinden istifa eden Sibel Balaç, aynı yıl Kanun Hükmü Kararname’yle (KHK) ihraç edilen memur, öğretmen ve akademisyenlerin Ankara’nın Kızılay ilçesinin Yüksel Caddesi’nde gerçekleştirdiği “İşimi geri istiyorum” eylemlerine katıldı. Yüksel Caddesi’ndeki eylemcilerle birlikte 10 Aralık 2018’de gözaltına alınan Balaç, 18 Aralık’ta çıkarıldığı mahkemece “Örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklandı. 

37 kiloya düştü

 Yargılandığı dava kapsamında 8 yıl bir ay 15 gün hapis cezası verilen Balaç, tutulduğu Sincan Kadın Cezaevi’nde 29 Aralık 2021’de hasta tutsakların serbest bırakılması ve adil yargılanma talebiyle ölüm orucuna başladığını duyurdu. Balaç, ölüm orucunun 265. günü olan 7 Eylül'de durumunun ağırlaşması üzerine Ankara Yıldırım Beyazıt Dışkapı Hastanesi’ne kaldırıldı. Ölüm orucu eylemi boyunca 85 kilodan 37 kiloya düşen Balaç, yaklaşık bir ay hastanede kaldı. Balaç, 8 Ekim’de Etlik Şehir Hastanesi’ne götürüldü. İnfazının ertelenmesiyle ölüm orucunun 298. günü olan 12 Ekim’de de tahliye edildi.

 Tahliye edilmesiyle birlikte ölüm orucunu sonlandıran Balaç, haklı talepleri için verdiği direnişi, MA'dan Zerrin Sargut'a anlattı. 

'Biz seni atarız' diyorlardı

 Balaç, tutuklanmasından ölüm orucuna kadar gelen süreci şöyle paylaştı: “Öğretmendim ve kamuda çalışıyordum. Olağanüstü Hal (OHAL) sürecinde, ‘Yüksel direnişi’ başladığında istifa edip direnişine katıldım. Onlarca arkadaşım zaten hiçbir sebep yokken ihraç edilmişti. ‘Yüksel direnişi’ benim için bir çare ve bir dönüşümdü. Çalışan öğretmenin istifa etmesi, büyük bir suçtu. ‘Biz seni atarız, sen istifa edemezsin’ diyorlardı. Bir dijital delil bulgusuyla tutuklandım. Dosyada fiziki olarak bulunmayan bir SD karta dayanılarak, 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildi. Elde ediliş biçiminden mahkeme aşamasına kadar her şey hukuksuzdu. Bir gün ailemin yanına giderken, AŞTİ’de otogarın bir odasına sürüklendim. Orada ters kelepçeyle, çıplak aramayla bir kart bulduklarını iddia ettiler. Geçen bir yılın ardından ise tutukladılar. Bunu onlarca insan yaşıyor. Ortada dijital deliller var, gizli tanıklar var. Devlet itirafçı kültürü yaratmaya çalışıyor. Komployu polis ve emniyet kurmuştu. Öyle bir adaletsizlik, öyle bir hukuksuzluk var ki, savunma yapmama bile engel oluyorlardı. Öyle ki bir suç işlemişseniz, onu bilme hakkınız bile yok. Bu adaletsizliğe daha fazla dayanamadım ve üç yıl sonra ölüm orucuna başladım.” 

Ölüm orucu, yaşama tutunmak içindi

 Ölüm orucuna başlamasının ardından yaşadığı hak gasplarının arttığını söyleyen Balaç, şöyle devam etti: “Hakkımızı savunuyorduk, her insanın adaletsizliğe karşı bir başkaldırısıydı. Cezaevine girdiğimizde, kitap dergi hakkımızı istiyoruz. Sohbet hakkımızı istiyoruz, tekli ringe binmeyi kabul etmiyoruz. İnsanca tedavi olmak ve hasta tutukluların serbest bırakılmasını istiyoruz. Bu haklı taleplerimi dile getirdiğim için sürekli ceza ve tutanak yedim. Benim 700 gün boyunca hücre cezam ve aylarca görüş yasağım var. Bunları istediğim için bir yerden sonra adaletsizliğe karşı direnme kararı aldım. Sahte delillere karşı ‘bedenim delilimdir’ dedim. Neden? Başka yollar denenmiyor, bunun yolu kesiliyor. Yargıtay’a onlarca dilekçe verdik. Onlarca başvurumuz var ve hiçbirine yanıt verilmiyor. Ölüm orucu, yaşama tutunmak için seçtiğimiz bir yoldu.” 

Ölmemizi bekliyorlar

 “Hasta tutuklulara karşı talebimizde fazlasıyla haklıydık” diyen Balaç, şunları dile getirdi: “Bize saldırıyor, bizim üzerimizden halka bir gözdağı vermeye çalışıyorlarsa biz de halka direneceğimizi anlatmalıyız. Onlar doğalarına uygun davranıyor. Operasyonlarda küfürler ediyorlar, kendilerine yabancı değil bu yaptıkları. Hastane sürecinin her adımında, hasta tutsakların neler yaşadıklarını gösterdiler. Tutsaklar, bilinçleri kapalı inliyor, gözetmek için sürekli bir mazgal ve ışık var. Tamamen insanlık dışı koşullarda tutuluyorlar. ATK’ye gidip gelene kadar hasta tutsakların neler yaşadığını gördüm. Onlarca hasta tutuklu, ATK’nin verdiği karardan dolayı hayatını kaybediyor. Hastanelere gidiyoruz, kelepçeli muayene dayatılıyor. Ölmemizi bekliyorlar. ATK’nin verdiği rapor sadece ‘dışarıda ölebilir’ diyedir, insanca tedavi için verilen raporlar değil. Her tutuklunun insanca tedavi hakkı var. Tedavisi olan bir hastalığın, sırf cezaevinde diye tedavi edilmemesi büyük bir adaletsizliktir. Bu bir işkencedir, bu yüzden hasta tutsakların bir an önce serbest bırakılması gerekiyor.” 

Adalet ve hayat arasında tercih 

 “Adaletsizlik ve hayatımız arasında bir tercihte adalet, yaşamaktan çok daha önemlidir" diyen Balaç, adaletsizliği ve dayatılan onursuzluğu kabul etmediğini vurguladı. Ölüm orucu süresince dayatılan hiçbir şeyi kabul etmediğini kaydeden Balaç, şöyle konuştu: "Kalbiniz de yüreğiniz de özgür. Hastanede olduğum süre boyunca, başımda sürekli asker ve gardiyanlarla bekletildim. 298 günlük ölüm orucumda ‘umut’ sayesinde ayakta kaldım, umut olmazsa dayanamazdım. Bizi çok beklettiler ve halk bizi ölümün kıyısından aldı. Sizi düşüncelerinizden vazgeçirmeye çalışan bir yer cezaevleri. Bizim açlığımızın hiçbir yanı yok. Halk da bunu biliyor ve yaşıyor. Onlar için de direndiğimizi biliyor. Adaletsizliğe karşı örgütlenme hakkımızı savunduk. Bizim üzerimizden, halka gözdağı vermeye çalışıyorlar. Bugün dışarıdaysam ve özgürsem halkın sayesindedir. Halk bizi sahiplendi.” 

Faşizm çaresizce saldırıyor 

Yaşanan hukuksuzluklara karşı direnmenin büyük bir önem taşıdığını vurgulayan Balaç, şunları ekledi: “Son dönemde tutuklanan Özgür Basın emekçileri susturulamaz. Görüntüleri herkes izledi ve o görüntüler, çaresizliğin yansımasıdır. Son süreçte de artan baskılar, tamamen faşizmin çaresizliğiyle alakalı bir durumdur. Ağır bedeller ödüyoruz ve bunu anlatmak zorundayız. Halk, gücünün farkına varmalı. Biz yılmadan devam edeceğiz. Tüm hasta tutsaklar serbest bırakılmadan mücadeleden ödün vermeyiz.”  ANKARA

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.