Reqa’nın özgür kadınları

Toplum/Yaşam Haberleri —

YPJ

YPJ

  • Reqa’da sokaklarda kadınlar çarşafsız özgürce dolaşıyor. Alışverişlerini kendileri yapıyorlar; yanlarında ne bir baba, ne bir kardeş, ne de bir erkek var.
  • Tebqa’da ilk durağımız Şehit Viyan Alayı. Kadın arkadaşların askeri kıyafetleri, saç örgüleri ve asaletlerinin yanında bir de yaşam içerisindeki yaklaşımları muhteşemdi.

FERAŞİN DEMHAT

Dağlarda yaptığım yolculuklarda gerillanın yaşam serüvenlerine tanıklık ettim. Şimdi ise devrim alanlarında silahlarını kuşanan kadınların yaşamlarına tanıklık edeceğim. İlk durağımız Reqa…

Hesekê’den Reqa’ya doğru ilerledikçe coğrafyanın yavaş yavaş yeşile bürünmesi dikkatimi çekiyor. Bu verimli yeşil alanların arasında, çoğu kerpiç ve taştan inşa edilmiş köy evleri yükseliyor; buradaki kültürün ne kadar köklü ve eskiye dayalı olduğunun sessiz birer simgesi gibi. Bir yandan da mısır tarlaları, gökyüzünün maviliğine selam duruyor.

Şehir merkezine yaklaşınca, buradaki insanların ne kadar emekçi olduklarını bir kez daha fark ettim. Esnaf bolluğu göz kamaştırıyor; her köşe başında bir ustalık, her dükkanda bir zanaat. Bir yanda hala akıllara kazınan DAİŞ çetelerinin korku saldığı o karanlık yıllar, diğer yanda ise YPJ savaşçılarının kenti özgürleştirmesi. Sokaklarda kadınlar özgürce dolaşıyor. Alışverişlerini kendileri yapıyorlar; yanlarında ne bir baba, ne bir kardeş, ne de bir erkek var.

 

 

Kız çocukları için

Reqa’ya iki yıl önce yine bir yolculuk yapmıştım. O zaman dikkatimi çeken ve hep aklımda kalan şey küçücük kız çocukların siyah çarşaflar içinde araba arkalarında bizimle güvenlik için hareket eden YPJ’li savaşçılara bakışlarıydı.

Bu çocukların büyükler gibi giydirilmesi ve parmaklarındaki yüzüklerle köleliğe hazırlanması, yanımızdaki savaşçıların şu cümleleri kurmasına yol açmıştı: “Hani diyorsunuz ya, neden bu silahı elinize aldınız da savaşıyorsunuz diye? İşte bir amacımız da bu kadere kurban edilen kız çocuklarını kurtarmak.”

Evet, söylediklerinde sonuna kadar haklıydılar; gerçekten de kadın ancak kadını kurtarabilir ya da kadın kendisini kurtarabilir. Aradan iki yıl geçmiş olmasına rağmen gözüme çarpan en çarpıcı şey, artık birçok kız çocuğunu çarşafsız, özgürce dolaşırken görmem.

Yanımızda hareket eden YPJ’li savaşçıların çoğu Arap kökenli ve Önder Apo’nun paradigması doğrultusunda mücadele yürütüyor. Reqa’da geçtiğimiz asayiş noktalarında kadın savaşçılar yol kontrolü yapıyor; bizi güler yüzleriyle, başlarındaki kefiyeleri ve güneşten yanmış yüzleriyle karşılayorlar.

Şehrin mimarisi çok eskiye dayanıyor; aynı zamanda savaştan kalan yıkık binalar ve mermi izleri, yaşanan çatışmaların yoğunluğunun sessiz birer simgesi gibi. Özellikle burada dini motifler her köşede ön planda; Reqa, tarihte hem ticaretin hem de dini kültürün önemli bir merkezi konumundaymış. Şehrin ışıklandırma sistemi bile bu derin tarihi ve manevi atmosferi insana hissettiriyor.

 

 

Tebqa’da Şehit Viyan Alayı

Reqa’dan sonra Tebqa’ya doğru yola koyulduk. Tebqa, Fırat’ın hemen kıyısında. Sonbaharın en güzel zamanlarından birine de burada da tanıklık ediyoruz. Yüksek ağaçlar, esen rüzgarla birlikte yapraklarını döküyor. Bu yapraklar, hem suyun hem toprağın yüzeyinde büyüleyici bir doku oluşturuyor. Eskiden bir ağacın gövdesinde yaprak görünce gider, onları temizlerdim. Çok sonradan fark ettim ki aslında büyük bir hata yapıyormuşum. Oysa yapraklar, ağacın köklerini soğuğa karşı koruyor ve yeni baharlara hazırlıyor. İşte bu yüzden kendi güzellik anlayışımı yeniden gözden geçirdim.

Tebqa’da ilk durağımız Şehit Viyan Alayı oldu. Kadın arkadaşlar bizi büyük bir heyecanla karşıladılar. Arkadaşların askeri kıyafetleri, saç örgüleri ve asaletlerinin yanında bir de yaşam içerisindeki yaklaşımları ilgimizi çekiyordu. Merakla soruyoruz, zamanınız nasıl geçiyor? Günün 24 saati mevzilerde misiniz? Eğitim sisteminiz ve yaşamınız nasıl?

Birlikte kaldıkça, verdikleri cevapların hepsini bizzat yaşadığımızı, gözlerimizle gördüğümüzü fark ettik. Örneğin özgün kalınan yerlerdeki askeri noktalar hem tertemiz hem de estetik bir şekilde tasarlanmıştı. Konumlanışlarında askeri mantık kadar estetik de hakimdi. Oturduğumuz tüm kamelyalar çiçeklerle sarmalanmıştı. Arkadaşların askeri malzemeleri ise en ince detayına kadar düzenli dizilmişti. Tüm yaşam kolektifti. Kimse tek başına çalışmıyor; kim elini bir şeye atsa, yanında bir yoldaşının hemen bitiverdiğini görüyorduk. İşte yaşamın tüm zorluklarına bu şekilde göğüs geriyorlardı.

 

 

Salıncakları bile vardı

Alay sistemi içerisinde tim, takım ve tabur sistemi var. Bizler öğlene doğru alay bünyesinde akademi olarak hazırlanmış 12 arkadaştan oluşan bir grup kadın arkadaşın yanına gittik. Ağaçların arasında konumlanmışlardı. Her şey askeri mantığa göre kamuflajlıydı. Selamlaştıktan sonra ateş üzerinde demlemiş oldukları çayı ikram ettiler. Bir tarafta yer altı ve yer üstü mevzileri bir tarafta ise spor ve komando sahaları vardı. Ayrıca yüksek bir ağaçta şeritle yapmış oldukları salıncakları vardı. Kadın özüyle buluştukça güzelleşiyordu. Burada kaba bir askerlik anlayışı yok aksine çok ince bir düşünme tarzı hakim. Kadın yeri gelince öz savunmasını yapabilmeli bu nedenle kadın asıl öz savunmasını ancak öz düşünce gücü ile yapabilirdi. Bu nedenle eğitim tarzlarında  göze çarpan yaşama bakış açılarının farklı olması, bir kadın topluluğu olarak felsefeden tarihe edebiyata sanata her şey tartışılıyor ve her şey yaşamın içerisinde yer alıyor.

Bir sosyalist gibi nasıl yaşanılır? Kadın savaşçıların en çok tartıştığı konu oluyor. Burada kadınların esasında sadelikleri ile ne kadar güzel olduklarını gördüm. Yine kadın aklının ne kadar yaratıcı olduğunu tanık oldum.

 

 

İki genç savaşçıyla sohbet

İki genç savaşçıyla sohbet etme fırsatı yakaladım. Ve bana son katılmış oldukları Tişrîn ve Qarakozax direnişinden bahsettiler. Savaş sırasında defterlerine yazdıkları hakikate dair duygularını paylaştılar. Onların yazdıklarından bir paragraf paylaşmak istiyorum: “An’ın parçalaması ne anlama geliyor? An üzerinde tartışma gerektiren önemli bir konu. Çünkü eğer an da yaşanan olay ve olguları parçalarsak veya parçalı yorumlarsak  yaşamımızdaki anları tanımlayamayız. Yani bizim anı yorumlamamız ve anlamamız için bütün duygularımızı eğitmiş olmamız gerekiyor. Ancak eğitilmiş politik duygularla anı anlamlandırabilir, o ana göre yaşayabiliriz.”

Burada, savaşçıların şahsında bir kez daha ölümsüzlük iksirinin insanın erişebileceği bir gerçeklik olduğunu anlıyoruz. Neden mi? Çünkü kısacık ömürlerine sığdırdıkları o derin yaşam tecrübelerinin tanıkları oluyoruz. Nasıl ki bir menekşe, bir nergis çiçeği bir baharı güzelleştirebiliyorsa; ya da tüm zamanlara akan ırmaklar, güneş ve toprakla kısa sürede olgunlaşıp yetişiyorsa, insanlar da öyledir. Önemli olan, yaşanılacak özgürlük olarak tanımlayabileceğimiz bir yaşamın altyapısının var olması. Bu yiğit savaşçıların hep yüzlerini dönmüş oldukları güneşle özdeşleşmiş Önderlik gerçeği; her gün onları yaşamın en güzel renkleriyle buluşturan su berraklığındaki yoldaşlık sevgileri ve toprak kudretindeki yurtseverlik duyguları, yaşamı daha anlamlı kılmanın temel gayesi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.