Şırnak'ta ağaç katliamları

Dosya Haberleri —

Ağaç kesimi

Ağaç kesimi

  • Geçmiş yıllarda köyleri zorla boşaltılıp, binlerce insanın göçe zorlandığı Şırnak bugün de benzer baskılarla yüzyüze. Bugün yine dayatılan şey doğal alanların sermaye birikimine eklemlenerek bölgenin insansızlaştırılması sürecidir.
YUSUF GÜRSUCU

Sevgili Gültan Kışanak 2014 yılında Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığı günlerde verdiği bir röportajda kullandığı “petrolden pay istiyoruz” sözleri neredeyse infial yaratmıştı. Hem sağdan, hem “sol”dan, hem devletten, hem de sermayeden yükselen salvolarla “yok daha neler” diyen sesler birbirine karışmıştı. Kışanak’ın ifadeleri içinde buhar olansa; yaşam alanlarının ve doğanın tüm varlıklarının sermaye birikimine bağlanıp çalınmasıyla yaşamsal olanın kirletilmesi ve bölgede kurulu bulunan enerji santrallerinin elektrik üretirken bölge halkının karanlıkta yaşadığı gerçeğine vurgu yapan sözleriydi.

Enerji ve maden işgali

Şirketler Türkiye’nin her bölgesinde yaptığını burada misliyle gerçekleştiriyor. Geçmiş yıllarda köyleri zorla boşaltılıp, binlerce insanın göçe zorlandığı Şırnak bugün de benzer baskılarla yüzyüze. Bugün yine dayatılan şey doğal alanların sermaye birikimine eklemlenerek bölgenin insansızlaştırılması sürecidir. Orman yangınları ve ağaç kesimleri ile köyler tehdit altında. Öte yandan Termik santraller, HES’ler derken maden işletmeleri her geçen gün genişlerken, örneğin Uludere yüzölçümünün yaklaşık yüzde 75’i tek seferde yapılan ihaleyle sermayenin hizmetine koşuldu.

Uludere’nin yüzde 75’i maden sahası

21 Aralık 2021 günü Şırnak Uludere coğrafyasında 54 bin 009,77 hektar yani 540 bin 097,7 dönüm doğal alan üzerinde 250 bin ton kapasiteli kurşun ve çinko ile 2 milyon 400 bin ton bakır için ihale yapılmıştı. Şırnak Uludere’nin yüzölçümü 73 bin 100 hektar olması ve 54 bin hektar alanın Uludere coğrafyasının yüzde 75’inin maden sahası olarak işgal edilme adımları bölgeye dair birçok ip ucu barındırmakta. Diğer yandan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Şırnak’ın Merkez, Cizre, Uludere, İdil, Beytüşşebap ve Silopi ilçelerindeki 22 ayrı bölgede ÇED raporuna gerek görmeden maden arama izni vermiş olması bölgede açık bir yağma yaşandığının göstergesi.

Yakmak yerine kesmek bir tercih

Şırnak’ta operasyon gerekçesiyle ormanlarda büyük yangınlar çıkarılmış ve söndürmeye bile gerek duymamışlardı. Asker ve korucuların birlikte organize ettiği ağaç kesimleri ise 3 yıla yakın süredir aralıksız sürerken, onbinlerce ağaç katledilip pazara taşınarak korucular eliyle satıldı. Bu uygulama tipik bir kolonyalist uygulama olarak öne çıkarken, orman ekosistemeleri ise yerle bir oluyor. Bir yandan ormanlar yakılıp kesilirken diğer yandan aynı bölgeler üzerinde maden sahalarının ortaya çıkması her adımın hesaplanarak atıldığına işaret ediyor. Ormanı yakıp yok etmek yerine kesip yok ederek, koruculara yağma alanı açmayı tercih ettikleri anlaşılmaktadır.

Çinko çalıştayları!

Şırnak’ta yaşanan doğa yağmasının arka planını, Hakkari’de uzun yıllardır ‘Türkiye Kurşun, Çinko Çalışma Grubu’ Valilik ve Bakanlıkların desteğiyle ‘çalıştaylar’ düzenliyor olmasında aramak gerekiyor. Hakkari’de çinko madenlerinin MTA eliyle ortaya çıkarılması sonrası kurulan ‘Türkiye Kurşun, Çinko Çalışma Grubu’nun Başkanı Prof. Dr. Öztürk geçen yıl yapılan çalıştayda, Hakkari bölgesinin Türkiye'de kurşun ve çinko üretiminde ayrı bir yeri olduğunu söyleyerek, "Türkiye'de bugün yaklaşık 900 bin ton çinko üretimi var. Bunun 100 bin tonu buradan çıkıyor. Demek ki her 9 ton çinkonun 1 tonu Hakkari'den çıkıyor” demişti.

Hakkari’den Şırnak’a 110 Km!

Prof. Dr. Öztürk, “Bu bölgedeki madenler diğer bölgelerdekine göre daha büyük gözüküyor. Bunların devamlılıkları çok daha uzun. Hakkari’den Şırnak'a kadar yaklaşık 110 kilometre atlaya atlaya devam eden yataklar görüyoruz" ifadesini kullanmıştı. 2019 yılında yaptığı bir konuşmada ise, "Bu cevherleri bu bölgede kurulacak bir izabe tesisinde işleyip metal haline dönüştürebilir miyiz, tabii ki bu mümkün. Bu bölgedeki cevherleri biz uluslararası camiada tanıttık. Burayı 15 yıldır araştırıyoruz. Çok özel bir bölge burası. Yüksek dağlarda pırıl pırıl atmosferde keşfedilmeyi bekleyen bir coğrafya var. Zap Suyu kenarında buradaki şirketin kurduğu laboratuvar var. Kurşun ve çinkonun ölçümlerini yapıyorlar. Bu, burası için bir hayaldir aslında. Buradaki madenlerin ve madenciliğin son durumu ile ilgili tespitlerimizi raporlayacağız” sözleri bölgeye dair uzun yıllardır yerli-yabancı sermaye tarafından abluka altına alındığını gösteriyordu.

Tesis işe başladı

Siirt’te 2020 yılı Ocak ayında temeli atılan, 2021 yılı Mayıs ayında inşaatı başlayan ve Aralık sonunda AKP’li Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan tarafından açılışı yapılan ‘Çinko İzabe Tesisi’ başta Hakkari olmak üzere Şırnak ve Van’a kadar uzanan bölgede çinko madenlerinden çıkarılacak olan cevheri işleyecek. Mayıs 2021’de Siirt Organize Sanayi Bölgesinde inşaatına başlanan tesiste ilk fazda yıllık 50 bin ton külçe çinko üretimi yapılacak. Ayrıca yılda 132 bin ton ‘Sülfürik Asit’ üretiminin yapılacağı tesis inşaatı ise geçtiğimiz Mart ayında başlamıştı. 

Lineer Metal!

Uzun süredir Hakkari coğrafyasında süren çalışmaların sonucunda hayata geçirilmeye karar verilen fabrika yerinin önceleri Van ile Hakkari arasında bir yerde olacağı belirtiliyordu. Ancak üretim sahaları bakımından orta noktada olduğu belirtilen Siirt, fabrika için daha uygun bulundu. Lineer Metal Sanayi ve Ticaret A.Ş., AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana endüstriyel kimyasal ürünlerinden poliüretan pazarında yer tutmaya başlayan Derkim Grup şirketlerine bağlı olarak 2019 yılında ‘Katar’ ortaklığı ile kurulan şirketin fabrika inşaatı tamamlandı.

300 bin m2’lik gölet!

Şirketin WEB sitesinde, “Türkiye’nin başlıca oksitli çinko maden bölgelerinden birisi olan Hakkari bölgesi başta olmak üzere, Hakkari’den Malatya’ya kadar Güney Anadolu ve Doğu Anadolu bölgesi maden ocaklarından sağlanacak çinko minerali, zenginleştirme ve işleme amacıyla Siirt’e getirilerek entegre tesiste işlenip çinko külçeye dönüşecektir” ibaresi yer alıyor. Ayrıca tesisin su ihtiyacı için oluşturulacak 300 bin metrekarelik göletin, bölgenin ekolojisine önemli katkı sağlayacağı ve güzellik katacağı iddia edilirken, saklanan gerçek ise bölgedeki su kaynaklarının bu fabrikaya bağlanarak zehirli atık sularının bölgeye miras bırakılacağı gerçeğidir.

***

Kapitalizm ve yaşama yabancılaşma

Uzun süredir bilerek ve planlanarak binlerce hektar ormanlık alan yakıldı ve yakılmaya devam ederken ağaçlar kesimlerle katledilme süreci ağırlık kazandı. Bu yangınları, kesimleri ve kesilen ağaçların onlarca TIR’la pazara taşınmasını genellikle kamera görüntüleri ya da fotoğraflardan izliyoruz. Görüntüler üzerinden bir aidiyet kurmak ise her insan için mümkün olamıyor. Bu nedenle de yeterince tepki ortaya çıkmadığı gibi inanılmaz bir aymazlık içinde yaşamımıza devam edebiliyoruz. 

Bizleri ağaç katliamları karşısında umursamazlığa alıştıran sistemin bunu nasıl sağladığını öncelikle kavramamız gerekiyor. Dünya artık bir iletişim dünyası. Ancak bu iletişim dünyasını kontrol eden ise kapitalizmin ta kendisi. 24 saat açık olan yüzlerce TV kanalı ile inanılmaz bir dezenformasyon bombardımanı altındayız. Tüketim eksenli süren bu bombardıman yine tüketim süreçlerinden yararlanan aynı çevrelerce algılar yaratılmakta ve neyle ne kadar ilgileneceğimiz bile bu yönlendirmeler ile sağlanmaktadır.

Yalan ve gerçek!

Kapitalizm ve onun devletleri ölüp giden bir şey. Ölürken, insanlığı da kendi karanlığı içinde inanılmaz boyutta kirletti, aklımızı esir alarak bir yok oluşa doğru sürüklemeye başladı. Oluşturdukları algı ile önümüze konulan sanrılar üzerinden ve yoksun bırakılmış olan aklımızla hep birlikte o karanlığın, yok oluşun bir parçası haline getirildik. Yaşama o kadar yabancılaştırıldık ki, yalan ile gerçeği ayırt edebilme yeteneğimiz adeta köreldi. Foucault, hangi koşullar altında hangi iktidar mekanizmalarının, hangi bilgiyi ürettiği ve bu bilgiyi isimlendirip onu nasıl doğallaştırmakta olunduğunu aktarırken, bugün doğal gibi gösterilen çok şeyin aslında çürüyüp yok olandan ibaret olduğu gerçeğini, ancak gerçek bilgiye ulaşarak fark edebileceğimize işaret etmektedir.

***

Rıza üretme mekanizmaları

Kapitalizm yalana her dönem ihtiyaç duydu ve dünyayı bugüne kadar yalanlarla yönetti. Geleceğini yalan üzerine kuran ve bu durumu sürdürmek isteyen kapitalizm, insanlığı sanal ortamlara taşımayı başardı. Kapitalizmin kontrol ettiği sanal alanları bir mücadele odağı olarak görüp sanal platformlar üzerinden örgütlenmelere gitmek, tepkilerin buradan toplumsallaşacağını sanmak sadece yel değirmenleriyle savaşmak anlamına gelmektedir. Oysa kapitalizm toplumun nabzını bu platformlardan takip edip duruma göre politikalar belirlerken, tüketim toplumunu bu alanlar üzerinden canlı tutmaktadır.

STK’lar ve FON’lar

Neoliberalizmin doğurduğu ‘Sivil Toplum Kurumları’nda (STK) sanayicilerden onların örgütlerine kadar, ekoloji örgütlerinden her renkten siyasi partilere kadar tamamını aynı torbaya atarak aynılaştırılmaktadır. Birçok STK’de çalışanlar kapitalizmin birer çalışanı ve toplum üzerinde birer “rıza üretme” aracından başkaca bir işleve sahip değildir. Bu gerçeğe rağmen anti-kapitalistlerin söylemlerine de yapışabilen STK kavramı, mücadeleleri güçsüz kılmaktadır. STK yapılarına fonlar aracılığıyla paralar aktarılıp buralarda “rıza üretme” görevinin özellikle başında olanlara yüksek ücretler ödenerek bu durum sürdürülmektedir. Bu örgütleri temsil eden ve en çok sesi duyulan kişiler vasıtasıyla, kapitalizmin sarmalında gerçeklerin görünmez kılınmasını sağlamayı amaçlarlar.

STK’li uzmanlar!

Bu durum hem ekoloji mücadelesi içinde hem siyasi partilerde hem de diğer birçok kurumda kendisini gösterir. Bu kesimleri sarmalın farklı dişlisi haline getiren kapitalizm, karmaşık gibi görünen bu süreçte istediğini almaya devam etmektedir. Demokratik Kitle Örgütleri ile Sivil Toplum Kuruluşları basit sıradan bir ayrışma değildir. Bu ayrışmanın ilk adımları 90’lı yıllarla atılmış ve ağızlarımıza pelesenk edilip birçok kötülüğe ‘bilim’ adına rıza gösterme eğilimleri beslenmiştir. İsimlerinin önüne bir dizi unvan bulunan ‘uzmanlar’ yaşananların temel nedenlerini gizleme işlevi görmektedirler. Elbette bu durum halkların, emeğin ve doğanın yanında saf tutan bilim insanlarını içermiyor. Bu ayrımı yapmanın birçok göstergesine sahibiz, ancak ‘Kürt’ sözcüğü hiçbir veriye ve göstergeye ihtiyaç duymadan ikiyüzlüğü net olarak ortaya seren turnasol kağıdı gibi her şeyin net görülmesini sağlıyor.

Kötülüğü yaratan kapitalizm

Küresel boyutta büyük bir ekolojik kriz yaşanırken bunun müsebbibinin kapitalizm ve onun üretim ilişkileri olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Kapitalizm tüm dünya yerle bir olsa aşırı üretim ve tüketim politikalarından yani büyümeden asla geri basmaz. Kapitalizmin tek derdi ‘hammadde’ diye nitelediği doğal alanlara ucuz ve sorunsuz biçimde ulaşmaktır. Bunun için halkları bombalarla katletmek dahil her türlü kötülüğü yapar. Bunun yanında adlarını doğa, çevre veya ekoloji gibi sözcüklerle süsleyen örgütleri kurdurarak arka planda yağma hedeflerine ilerler. Tüm bu nedenlerden dolayı ezilen halkların yaşamı ileriye taşıyabilmek için doğayı koruma görevini de sırtlarında öncelikli ve ağır bir yük tuttuğu gerçeğini, halklara hatırlatmak ve kavratmak gerekiyor.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.