Siyasal İslam şişede durmuyor

Ava Neşe KALP yazdı —

  • Bir öğretmenin kafasını 18 yaşında bir gence kestirebilecek kadar vahşi ve yıkıcı bir ideolojidir siyasal İslam.

 

Bu ideolojiyi dünyanın başına saranın ise neo-kolonyal bir sürecin inşasına soyunan Batılı devletlerin kendisi olduğunu da hatırlayalım. Burada nasyonalist İslamcıların ağzıyla konuşup her şeyi Batı’yı karalamak için kullanmak niyetinde değilim ama bunun adını da koymak lazım.

Dünyada sosyalist fikirlerin yayılma potansiyeline karşı, özellikle de 70’li yılarda koloni ülkelerde yayılan sol hareketi bertaraf etmek için derin ofis ortamlarında fermante edildi bu vahşi ideoloji.

Tarihe kısaca bakarsak; Sovyetler’in Afganistan’ı işgali 1979 sonu. İran’da şahın devrilerek yerine dinci rejimin inşası 1979. Türkiye’de sol ve emek hareketini silindir gibi ezen askeri darbe 1980. Irak’ta Saddam’ın ülkenin başına geçmesi 1979. Enver Sedat suikastı ve Hüsnü Mübarek’in iktidara getirilişi 1981. Aynı yıl İsrail Lübnan’ı işgal ediyor. Müslüman Kardeşler, 1979-81 yılları arasında Suriye’de başta Hama olmak üzere pek çok yerinde kargaşa çıkarıyor. 1979’da Suudi Arabistan’da 70’lerden beri devam eden toplumsal rönesansa, sanatçı ve aydınlara karşı Saudi Sahwa denilen bir saldırı cephesi açılıyor ve ülke gittikçe Vahabi karanlığına gömülüyor.

Bu liste daha da uzatılabilir. Bu kısacık özet bile bize on yıllar öncesinde başlatılan ve fermante edilen ideolojinin uzun erimli bir bölgesel mühendislik olduğunu gösteriyor. Bu mühendisliğin sonucunda:

* Türkiye’de olduğu gibi, bütün sol hareket ezildi. Amerika’da olduğu gibi sol kriminalize edilerek terörizmle eş anlamlı hale getirildi, böylece toplumdaki yayılımları önlendi.

* Sol ezilince haliyle emek hareketi de çökertilmiş oldu.

* Sol ve emek hareketin yayılmasını önlemek için siyasal İslam topluma enjekte edildi. Yani Batı için siyasal İslam, sol ve emek hareketinin gelişmesini engellemek için geliştirilen bir aşıydı.

* Sol çökertilince ve ortada engel kalmayınca özelleştirmelerle toplumsal kaynaklar sorunsuz olarak uluslararası şirketlere, getirilen kukla yönetimler tarafından peşkeş çekildi.

* Kontrolsüz kalan, yani denetleyecek bir muhalif mekanizma olmayınca bu otoriter yönetimlerin yolsuzluk dosyaları kabardı.

* Kabaran bu yolsuzluk dosyaları kullanılarak yöneticilere yapılan şantajlarla var olan hukuksal zeminler ihlal edilerek ya da yeniden düzenlenerek daha fazla kaynak bu uluslararası şirketlere verilmeye başlandı. Bunun en güzel örneklerinden biri Türkiye’deki tohum yasasıdır. Yerli tohumlarını imha eden, kullananı cezalandıran yasanın arka planı budur. 

* Ülkelerini cehenneme çeviren bu diktatörler, en eğitimli ve yetenekli kitlelerini Batı’ya sığınmaya zorlayarak, ülkenin en önemli kaynaklarımdan birini daha peşkeş çekmiş oldular.

* Daha sonra yoksullukla, yoksullarını da yasa dışı yollardan bu ülkelere zorlayarak oralara en ucuz işgücünü sağlamayı da garantilediler. Eskiden gidip Afrika’dan zorla ve gemilerle getirilen işgücü, artık kendisi geliyor. Üstelik taşıma, kalacak yer ve yemek yükümlülükleri olmadan. Kaymaklı kadayıf kıvamı yani.

* Yasa dışı olarak geliş biçimleri, sadece çalışabilecek kadar genç, sağlıklı ancak hiçbir pazarlık gücü olmayan bireyleri seçen mükemmel bir sistemdir haliyle. Sosyal Darwinizm. Full benefit…

Haliyle her şeyde olduğu gibi bu işin istemeyen yan tesirleri de vardır; son Paris cinayeti örneği gibi… Ashil Mbembe’nin tariflediği yaşam alanın ihlali; yani Ortadoğu, Afrika gibi ölüm alanlarında normal olan insan kafası kesmenin, Paris gibi Batı için sembolik anlamı yüksek olan yerde yapılması bir anomalidir.

Bu canavarlık ideolojisinin nasıl yayıldığını, bu canavarları bu kadar güçlü kılacak silahların kim tarafından verildiğini, göz göre göre bu cihatçı güruhu başta Kürtler olmak üzere insanların üzerine saldırtan Erdoğan gibi diktatörlerin bu cesareti nerden aldığını sorgulamadan bu işten kurtulamazsınız…

İslamofobia adı altında Batı’da bu İslamcı faşistlerin zulümlerinin sorgulanmasından nasıl kurtarıldıklarından da…

Müslüman ülkelerden gelen sol/sosyalist kesimler, Aleviler, Kürtler, Hristiyanlar, Êzîdîler, Bahailer vb. kesimler hariç, gelenlerin arasında 18 yaşında insan boğazı keseceklerin olduğu bir kitleyi sevk ve idareden alan cesaretle meydanlarda konuşarak el arttırıyor diktatör… Tek ayak üzerinde on yalan söyleyen siyasal İslam, bütün bu yalan ve hileleri ibadet olarak ambalajlayarak, bireyleri suç ortağı yapmayı beceren sinsi bir ideolojidir.

Bu işin liderliğini yapan diktatörlerle iyi geçinerek bu süreci atlatabileceklerini sanan Batılı ülkeler yanılıyor. Siyasal İslamcıların pratiklerine bakın. Güçlendikleri anda en yanındakinin boğazına sarılmaktan çekinmeyeceklerdir. O yüzden mesafenizi bir an önce almaya bakın.

En önemlisi de bu işin panzehiri Kürtlerdir. Kürtleri nasıl parçalayıp, Türklere, Araplara ve Farslara taksim ettiyseniz, onun geri toplanmasına destek verin ve göreceksiniz, bütün şantaj kaynakları ortadan kalkacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.