Toplumsal rolden politik özneye dönüşen anneler

Elif KAYA yazdı —

  • Annelerin adalet eksenli geliştirdiği mücadele geleneği, anneliği toplumsal bir konum olmanın ötesine taşıyarak, politik bir özneye dönüşmelerini beraberinde getirdi. Annelerin politik özneye dönüştüğü ortamlarda yaşam daha adil ve özgür temelde şekilleniyor.

Annelik, uzun yıllar boyunca üzerine çokça tartışılan, herkesin ideolojisi temelinde anlamlar yükleyip, tanımladığı bir olgudur. “ Ana evin direğidir”, “Cennet anaların ayakları altındadır”, “ Ana hakkı, tanrı hakkıdır” denilse de, hiçbir zaman söylem ile eylem birbirini tamamlayıcı nitelikte olmadı. Söylem hakikate işaret ederken, yaşanan kadının bedensel, düşünsel, duygusal emeğinin sömürülmesinden öteye gitmedi. Anne yaşamın öznesi konumundan çıkarılıp, soyutlaştırıldı, bedeni ve emeği üzerindeki sömürü normalleştirildi.

Diğer yandan kadın kimliğinin annelik kimliğine sıkıştırılmasına ve sömürülmesine tepki gösteren feministler, anneliğin temsil ettiği değerleri ve hakikati de reddeden bir yerde durdular. Annelik kimliğinin reddiyle yaşamın öznesine dönüşme çabası, anneliği tanımsız bıraktı ve kadını yaratım ve değerlerinden uzaklaştırdı. Bu durum annelik hakikatini görmemeyi ve savunmasızlığı beraberinde getirdi.

Anneler, tüm bu üst söylemlerden uzak bir şekilde kendi tanımlarını, yaşamın içinde kendi eylemleriyle koydular. Yaşamı savunma biçimleri bunu dile getirdiler. Tutuklu Anneleri, Cumartesi Anneleri, Plaza de Mayo Anneleri, Barış Anneleri… Öyle şatafatlı isimlerin arayışına girmediler. Eylem koydukları alanlardan ya da buluştukları günlerden isimlerini aldılar. Onların eylem kılavuzu yaşamdı: haklı olduklarının bilinciyle, mücadeleyi geliştirdiler. Bazen binler, bazen tek başınaydılar. Ama zulmün karşısında tek olduklarında bile bir ordu gibi örgütlü ve donanımlı olmayı bildiler.

Kaybettirilen, haksızlığa uğrayan çocuklarından başlayarak yaşamı savunmaya çalıştılar. Sömürgeciliğin bedeni salt fiziksel bedenle sınırlandırdığı yerde anneler, bedenin daha geniş bir tanımını ortaya koydular: Bedenin yaratılan değerlerle, çevre ve toplumsallıkla bağına işaret edip, yaşamı bu eksende savunmaya koyuldular. Savundukları sadece çocukları ve yakınlarının akıbeti değil, yaratmış oldukları toplumsallık değerleriydi. Bedenlerini yaratıp ürettikleri, içinde yaşadıkları çevre ile birlikte tanımladılar. Bu nedenle yaşamın tehlikede olduğu yerde zalimin karşısında ilk dikilen hep anneler oldu. 

Annelerin hakikat, adalet, vicdanla özdeş olmaları bu nedenledir. Kürtçede dad kelimesinin hem anneyi hem adaleti ifade etmesi bu hakikati ifade eder. Hukuk daha çok baba- erkek ile anılırken, adalet kadınla anlamını bulur, yaşatılır. Bundan olsa gerek faşizmin hakim olduğu her yerde hukuk zalimin elinde basit bir araca dönüşürken, anneler adaletin peşine düşüp, onu gerçekleştirmek için mücadele etmiştir. Engellemeler karşısında yaratıcı yöntemler geliştirerek, yaşamın yüreğine hitap eden bir dil kullanıp, zalimi yıldırıncaya kadar mücadeleyi sürdürmüşlerdir. Örneğin Plaza de Mayo Anneleri faşizmin kaybettirdiği çocuklarının akıbetini öğrenmek için başkanlık sarayının önünde eyleme başladıkları dönem, faşist rejimin üç kişinin yan yana durmasını yasakladığı bir dönemdir. Anneler bir daire halinde yürüyerek bu yasağı aşar ve eylemlerini sürdürürler. 7 yıl gibi çok da uzun olmayan bir sürede faşizmin yenilmesini ve faillerin yargılanmasına uzanan süreci anneler bu eylemleriyle öncülük eder.

“Bir daha asla” derler, “ Hafıza, hakikat, adalet” derler. Bunu sadece kendileri veya çocukları için değil tüm insanlar için isterler.

Cumartesi Anneleri de 26 yıldır, faşizmden hesap sormanın mücadelesini veriyor. Kimi anneler aramızdan ayrılıp, giderken “öbür dünyada da iki elim yakalarında olacak” diyerek ayrıldılar. Bu eylemler aynı zamanda bir oluş sürecini, özgürlüğün yaşam bulma anlarını temsil ediyor. Faillerin, tutuklanıp yargılanmadığı koşullarda bile anneler, toplumun vicdanında onların mahkemelerini kurdular. Toplumsal hafızanın canlı tutulmasını sağlayarak katilleri mahkum ettiler, kaybettirilenleri hafızasını oluşturarak yaşattılar.

Emine Şenyaşar, örgütlü zulüm karşısında, bir annenin milyonlara dönüşen adalet arayışı ve mücadelesinin hikayesi… Hukukun zalimden yana tavır koyduğu yerde adaletin yaşam bulması için mücadele başlattı. Sadece kendisi için değil, tüm topluma adaletin sağlandığı bir sistem istemiyle mücadelesini sürdürüyor.

Annelerin adalet eksenli geliştirdiği bu mücadele geleneği, anneliği toplumsal bir konum olmanın ötesine taşıyarak, politik bir özneye dönüşmelerini beraberinde getirdi. Annelerin politik özneye dönüştüğü ortamlarda yaşam daha adil ve özgür temelde şekilleniyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.