Son parasıyla Kobanêli çocuklara oyuncak aldı

Dosya Haberleri —

Suruç şehitleri

Suruç şehitleri

  • Kobanê'deki çocuklar için yola çıkan 33 düş yolcusu 20 Temmuz 2015 yılında DAİŞ'in bombalı saldırısında katledildi. Katliamda yaşamını yitirenlerden Vatan Budak'ın babası Murat Budak, "Şimdi bu misyonu yüklenme görevi bana düştü. Mücadele ediyoruz, hem de epey bir mücadele ediyoruz" dedi.
  • Cebindeki son parasıyla Kobanêli çocuklara oyuncak aldı. Bende de para yok. Cebinde sıfır para ile yola çıktı. 'Akbilim var, zaten herkes ne yiyorsa biz de onu yeriz' dedi. Orası biraz sıkıntılı, istiyorsan gitme’ dedim. 'Baba biz oraya eylem falan yapmaya gitmiyoruz, oyuncak götürüyoruz. İnşaatlarda ben elektrik işlerini yapacağım.'

ERDOĞAN ALAYUMAT /İSTANBUL

DAİŞ 13 Eylül 2014 tarihinde tarihin de Kuzey-Doğu Suriye kentlerinden Kobanê’ye 3 koldan saldırı başlattı. Kobanê'ye saldıran DAİŞ kenti kısa sürede ele geçireceğini sandı. O güne kadar Musul, Reqa, Şengal ve daha bir çok kentte giren DAİŞ karşısında bir direniş görmezken, Kobanê’ye geldiğinde karşısında tarihin en büyük direnişlerinden birini görecekti. İlk önce Kobanê kırsalına saldıran DAİŞ adım adım yüzlerce köyü ele geçirdi. Kobanê kapılarına kadar gelen DAİŞ hiç görmediği bir direnişle karşılaştı. O güne kadar girdiği tüm kentlerden elde ettiği ağır silahlarla Kobanê’ye ağır bir saldırı başlatan DAİŞ’e karşı ferdi silahlarla ve çelikten bir iradeyle genci, kadını ve yaşlısıyla tüm Kobanê halkı karşı koydu.

Direniş hayranlık uyandırdı

Aylarca süren saldırılar DAİŞ için sonun başlangıcı olurken, tüm dünya Kobanê’de yaşanan direnişe hem şaşkınlıkla hem de hayranlıkla izliyordu. Direniş karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen Türkiye gibi egemen güçler Kobanê’nin düşmesi için avuçlarını ovuştururken, direnişi hayranlıkla izleyen dünya halkları ise YPG ve YPJ savaşçılarına destek olmak ve DAİŞ karanlığını yenmek için her yerde Kobanê’ye akın etmeye başladı. 

Tüm dünyaya DAİŞ’in yenilmez olmadığını gösteren YPG ve YPJ savaşçısı canları pahasına kenti savundu ve adım, adım Kobanê kentini DAİŞ barbarlarından temizledi. Takvim yaprakları Mart 2015’i gösterdiğinde ise DAİŞ Kobanê’de tarihin en büyük yenilgisi yaşamış ve geri püskürtülmüştü. 

Yeniden inşa için seferberlik

Kentin yüzde 70 harbeyi andırmazken Kobanê’yi savunmak için dünyanın birçok yerinden kente gelenler bu kez kenti yeniden inşa etmek için kolları sıvadı. Kobanê’nin inşası için destek sunanlar ise Türkiye’nin her tarafından Kobanê’li çocuklara oyuncak toplayan ve Kobanê’nin inşası için kampanya yürüten Sosyalist Gençlik Dernekler Federasyonu (SGDF) oldu. “Birlikte savunduk birlikte inşa edeceğiz” şiarıyla yola çıkan SGDF üyelerinin başlattığı kampanyaya Türkiye’nin her yerinden destek geldi. 19 Temmuzu 20 Temmuz'a bağlayan gece aynı anda Kürdistan ve Türkiye’nin her yerinden yola çıkan onlarca genç 20 Temmuz sabahı Urfa’nın Suruç ilçesine vardı. O dönem Suruç Belediyesine bağlı Amara Kültür Merkezi bahçesinde bir araya gelen gençler diğer arkadaşlarının da kendilerine katılmayı beklemeye başladı. Kahvaltılarını yapan gençler yanlarında getirdikleri oyuncaklar ve yardım malzemeleri ile yola çıkmadan önce amaçlarının ne olduğunu Kobanê’nin inşa sürecini anlatmak için kısa bir açıklama yapmak için Kültür Merkezi bahçesinde toplanan gençlerin açıklama yaptığı sıra Türkiye tarihinin en büyük katliamlarından biri yaşandı. 33 düş yolcusu yaşamını yitirdi.

Vatan Budak

Vatan Budak 22 yaşındaydı

Katliamda yaşamını yitirenlerden biri de Vatan Budak, henüz 22 yaşındaydı. Devrimci fikirlerle liseli yıllarında tanışan Budak, üniversiteye başladığı yıllarda devrimci mücadele içinde aktif yer alır. Ülkenin içinde bulunduğu koşullar, Kobanê ve Gezi direnişleri de eklenince ön saflarda mücadelede yerini alan Budak, her haksızlığa karşı hep en önde olur. Kobanê’nin inşa süreci başladığında ise inşanın dışında “kalamam” diyerek Suruç’a giden Budak bir daha geri dönmedi. Gencecik yaşına çok şey sığdıran Vatan Budak, çevresine duyarlı ve yaşına göre çok olgun bir genç olduğunu Budak’ı babası Murat Budak, katliamdan sonra yaşamlarının nasıl değiştiğini, oğlunu ve dava sürecini ve 7 yıldır sürdükleri adalet mücadelesini gazetemize anlattı. 

Baba oğul değil yoldaştık

Oğlunu anlatmakla başlayan baba Budak, oğluyla arasındaki ilişkiyi şu sözlerle anlatıyor: "Vatan bana hiç baba demezdi, ağabey derdi, ben de ona ağabey derdim, yoldaştık, hep arkadaştık. Hayat felsefesini kendisi belirlerdi, o iyi bir yoldaştı. 1 Mayıslara, Newrozlara beraber katılırdık" diyor. 

Murat Budak

Welat'tan Vatan'a!

Oğluna neden Vatan ismini verdiğini anlatan baba Budak, Oğlunun 1993 yılında doğduğunda Welat ismini vermek istediğini ancak 90’lı yıllarda yaşanan devlet terörü ve baskıların yoğun olmasından kaynaklı nüfus memurunu ikna edemediğini anlattı. Memurun, “Murat Ağabey bu ismi verirsen başınız ağrır biz en iyisi başka bir isim bulalım” dediğini aktaran baba Budak, “Ben de bunun üzerine Welat’ın Türkçe karşılığı olan Vatan ismini verdim. Vatan’ın kardeşi Özgür’e de Azad ismini verecektim ancak aynı nedenlerden kaynaklı Özgür ismini verdim” diye konuştu. 

Vatan'ın mücadelesini sırtladı

Katliamla birlikte hayatının değiştiğini söyleyen Budak, "Ben katliamdan önce aktif mücadelenin içinde değildim. Aileme bakmak için yüklendiğim sorumluluklar vardı, çalışıyordum. Vatan, üniversite okuyordu. Yaşamımız böyleydi. Ama şimdi bu misyonu yüklenme görevi bana düştü. Mücadele ediyoruz, hem de epey bir mücadele ediyoruz" diye belirtti. Katliamdan sonra bu travmayı atlatmak için 45 sene oturdukları evden taşındıklarını anlatan baba Budak, "Arkadaş çevrelerimizi değiştirdik. Kendi semtimizde tanıdığımız o kadar insan vardı şu anda hiçbiriyle görüşmüyoruz. Vatan'ın bir yatağı vardı, onu da yeni taşındığımız eve götürdük. Kardeşi hala üstüne yatamıyor" sözleriyle bu süreci açıkladı. 

Vatan'ın katliamdan önce Bolu İzzet Baysal Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü'nü bitirdiğini aktaran baba Budak halen gidip diplomayı almaya hazır hissetmediklerini paylaştı. 

Vatan Budak

İlk aldığı maaşı annesine vermişti 

Aylık 500 lira göndererek Vatan'ı okuttuklarını söyleyen Budak, "Oğlum çok kaliteli bir insandı. 300 lira yurda veriyordu, kalan 200 lirayla bir ay idare ediyordu. Boş para harcamazdı. Lisede 2 lirayla okula giderdi. 1 lirasını yola verir, dönüşte kalan 1 lirayı kumbarasına atardı" dedi. Vatan'ın yaz aylarını çalışarak geçirdiğini anlatan Baba, Vatan'ın ilk maaşıyla ilgili hiç unutmadığı bir anısını şöyle anlatıyor: "İlk aldığı maaş 562 lira, çok iyi hatırlıyorum. 562 lirasını getirip annesine verir. Biz dalga geçmiştik, insan 500'ü verir, 550'yi verir, 12'sini alır demiştik, gülmüştük." Vatan'ın çocukları çok sevdiğini anlatan baba Budak, “Cebindeki son kuruşu kadar çocuklara dağıtır ve okula yürüyerek giderdi” diye konuştu.

Bir bayram Roboski'de, bir bayram Soma'da... 

Vatan'ın kişiliği ve yaşamı ile gurur duyduklarının altını çizen baba Budak, "İyi ki böyle bir evlat yetiştirmişiz. Vatan her yerdeydi. Hiçbir bayram yanımızda olmadı, biz de onu sıkıştırmıyorduk, çünkü biz de bayram kutlamazdık. Sonradan hep öğrendik ki bir bayram Roboski'ye gitmiş, bir bayram Soma'ya gitmiş" diye ekledi. 

Vatan'ın Suruç'a gitmeden 15-20 gün önce kendisini haberdar ettiğini anlatan baba, döndükten sonraya dair Vatan'ın yaşamıyla ilgili pek çok planı olduğunu aktardı. Baba Budak, "Katliamdan bir hafta sonra dikey geçiş sınavı vardı. 25'inde dönecek, 26'sında sınava girecekti. PTT Topkapı şubesinde işe başlamıştı. Aslında gitmemesi için pek çok da sebebi vardı ama o gideceğim dedi. Biz de onu destekledik" diye belirtti.  

Son görüşme!

Vatan'ın Suruç'a gitmeden önce cebindeki son parasıyla Kobanêli çocuklara oyuncak aldığını söyleyen Budak şöyle devam etti: "Parasının hepsini oyuncaklara harcamıştı. Bende de para yok. Cebinde sıfır para ile yola çıktı. 'Akbilim var, zaten herkes ne yiyorsa biz de onu yeriz' dedi.” Gitmeden bir gün önce oğlu ile beraber olduklarını söyleyen baba Budak, oğlu ile son sohbetini şöyle aktardı: "Orası biraz sıkıntılı, istiyorsan gitme’, dedim. 'Baba biz oraya eylem falan yapmaya gitmiyoruz, oyuncak götürüyoruz. İnşaatlarda ben elektrik işlerini yapacağım. Bize bir şey yapmazlar' dedi. Sabah kalktı, vedalaştık." 

 Devleti 'şaşırtan' aileler 

Dava süresince Suruç ailelerine "suçlu muamelesi" yapıldığını söyleyen baba Budak, "Mahkeme cezaevi kampüsü içindeydi. Mahkeme de demeyelim, tiyatro diyelim, tam bir tiyatro sahnesiydi" diyerek hukuki sürecin çarpıklığını eleştirdi. Baba Budak, devletin Suruç ailelerine yönelik algısının "Bunlar bir mahkemeye gelir, iki mahkemeye gelir sonra bırakırlar" şeklinde olduğunu söyledi. "Ama bunun bu kadar kolay olmadığını onlara gösterdik" diyerek bu algıyı paramparça ettiklerini açıklayan Budak, şöyle konuştu: "Biz aileler olarak devamlı üstlerine gittik ve onları bayağı bir şaşırttık. Bizden bu kadarını ummuyorlardı. Biz gittikçe onlar saldırganlaştı. Şu anda yedi aile hakkında dava açtılar" diye belirtti.

Katile 'beyefendi' ailelere dava! 

Yakup Şahin'e verilen cezayla Suruç davasının hızla kapatılması hakkında "Beklediğimiz bir sonuçtu, çünkü bizi hiç konuşturtmuyorlardı" diyen Budak, şöyle devam etti: "En son mahkemede hakimler Yakup Şahin'e "Konuşmak ister misiniz beyefendi?" dedi. Bir ailemiz 'Katile beyefendi diyemezsin' dediği için mahkeme başkanı 'Henüz hüküm giymemiş bir insana katil diyemezsiniz' diyerek dava açtı." 

Tüm bu yaşananlar Suruç ailelerinin adalet duygusunu nasıl etkilemişti peki? Zaman zaman derin bir iç çekişle sözlerinin arasına hassas bir sessizlik ekleyen Budak'ın yanıtı kısa ve öz: "Olmayan şey bir etki yaratmaz." 

***

7 yıldır adalet mücadelesi veriyoruz

Sultan Yıldız

Suruç Katliamı'nda yaşamını yitiren Cemil Yıldız’ın eşi Sultan Yıldız, Suruç davasının ilk duruşmasından son duruşmasına kadar mahkeme salonunda adalet talebini haykırdı. 7 yıldır adalet mücadelesi veren Yıldız, gerçeklerin ortaya çıkmaması için davanın kapatıldığını söyledi. Karar duruşmasında mahkemede sarf ettiği sözlerden kaynaklı hakkında “mahkeme heyetine hakaret ettiği” gerekçesiyle dava açılan Yıldız, son görülen duruşmada mahkeme heyetine “Burada bir yargılama yapılmıyor. Burada bir tiyatro oynanıyor” diye tepki gösterdiğini ifade etti. Yıldız, “Her mahkemede binlerce kilometre yol gitmemize rağmen bizim hiçbir talebimiz kabul edilmedi. Son mahkemede heyet katliam mağdurlarını dinlemeyeceğini söylemesi üzerine bizde ‘bu acele neden’ 21 duruşma boş sanık sandalyelerine savunma yaptık. Mahkeme heyetinin bu tavrına karşı bizde tepkimizi ortaya koyduk” dedi.

Biz 33 insanımızı kaybettik

“Bizim canımızdan can aldılar” diyen Yıldız, mahkeme boyunca sanık sandalyesinde bir tane insan dinleyemedik. Bu insanların kim olduğu belli. Neden mahkemeye getirilmediler. Bizim talebimiz bunlardı. 

Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun, “Ben 7 Haziranla 1 Kasım arasında yapılanları anlatsam bazıları insan içine çıkamaz” sözünü hatırlatan Yıldız şöyle devam etti: “Biz diyoruz getirin bu insanı ne anlatacak. Ama her seferinde bu talebimiz reddedildi. Biz 33 insanımızı kaybettik. Hala acılarımız tazedir. Her gün aynı acıyı yaşıyoruz.”

***

Sanık sandalyeleri her duruşma boş kaldı

Çağla Seven

Katliamda yaralı kurtulan Çağla Seven, adalet mücadelesinin mahkeme salonlarına sığmadığını söyledi. Katliamda yaralananlar için devletin hiçbir şey yapmadığını tam tersi onlarca kişiye dava açıldığını ve kimilerinin ise tutuklandığını belirten Seven, Suruç katliamı önlenmediği için Ankara Gar Katliamı'nın gerçekleştiğini ifade etti. Davada asıl suçluların yargılanmadığını ifade eden Seven, suçlular yerine ailelerin yargılanmak istendiğini dile getirdi. Son yapılan duruşmada mahkemede çıkan karar tepki gösterdikleri için kendisi dahil 10 kişiye dava açıldığını aktaran Seven, şöyle konuştu: “Biz en baştan itibaren mahkeme heyetinden daha çok adalete inanmaya çalıştık o yüzden her duruşma oradaydık. Ancak hiçbir şekilde failler ortaya çıkarılmadı. Sanık sandalyeleri her duruşma boş kaldı ve bütün taleplerimiz reddedildi.”  

Mahkeme heyetini suçladıkları konulardan birinin 18 ay boyunca gizlilik kararının kaldırılmaması olduğunu dile getiren Sever, dosyanın toplumdan kaçırıldığını ve bunun sonuçları da ülke için çok ağır olduğunun altını çizdi. Katliamı gerçekleştiren canlı bombanın geçmişi dahil araştırılmadığını sözlerine ekleyen Sever, “Gizlilik kararından kaynaklı bizler dosyaya ulaşamazken soruşturduklarını söyledikleri dosyada katilin ağabeyi dahil araştırılmamış aradan 3 ay geçmeden Ankara Katliamı gerçekleşti. Gizlilik kararı alanlarda bu kişiyi yakalamayanlarda suçludur. Heyete karşı söylediğimiz sözlerimiz bunlardı” ifadelerini kullandı. 

Dosyalar birleştirilmedi

Katliamda kullanılan patlayıcıları temin eden kişiyi yargılayan heyetle Suruç Katliamı ceza davasını yöneten heyetin aynı heyet olmasına rağmen bu dosyaların birleştirilmediğine dikkat çeken Sever, “Bu dosyalar birbirileri ile tamamen bağlantılı dosyalar olmasına rağmen birleştirilmediği için avukatlarımız diğer dosyaların içeriğine ulaşamadı. Hiçbir talebimiz kabul edilmeden 21 duruşmaya kadar geldik ve sonunda bizler kabahatli olduk” dedi. 

***

Dosya kapatıldı

Katliamın yaşandığı ilk saatlerde başlatılan soruşturmaya gizlilik kararı getirildi. Katliam olduktan 18 ay sonra dava açılır ve ilk duruşma ise katliamdan 21 ay sonra görülür. Bugüne dek 21 duruşma görülen davada herhangi bir aşama kaydedilmezken, dava süreci boyunca mahkeme heyeti aile ve avukatların tüm talepleri reddedildi. Katliama dair cevap bekleyen onlarca soru varken Yakup Şahin nezdinde görülen davanın 21. duruşmasında kararını veren mahkeme davanın tek tutuklu sanığı Yakup Şahin’e 34 kez ağırlaştırılmış müebbet, bin 900 yıl hapis cezası ve 40 bin TL para cezası vererek dava dosyayı kapattı. Katliamın failleri ve devlet bağlantıları ortaya çıkarılmazken davanın bu şekilde kapatılmasına tepki gösteren ailelere ise “Mahkeme heyetine hakaret” suçlaması ile dava açıldı.  

Sezin Uçar

Aileler cezalandırmak istendi

Katliamın üzerinden geçen 7 yıla rağmen davada bir arpa boyu yol alınmadığını dile getiren Suruç Aileleri İnisiyatifi Avukatlarından Sezin Uçar, mahkeme dosyayı alelacele kapatarak aileleri cezalandırmak istediğini ifade etti.  Uçar, “Mahkemede ailelerin ve avukatların ‘Burada bir tiyatro oynanıyor. Biz taleplerimizin kabul edilmesini istiyoruz, taleplerimizi kabul etmeyerek, katliam faillerini araştırmayarak suç işliyorsunuz ve bu davanın peşini bırakmayacağız.’ sözleri heyet tarafından ‘hakaret ve tehdit’ olarak algılandı ve ailelere dava açıldı” diye konuştu.

Talep etmek doğal bir hak

Yakup Şahin adlı DAİŞ’linin yargılanmasına bakan Urfa 5. Ağır Ceza Mahkemesi heyetini reddettikten sonra heyetin davayı bir an önce kapatmaya çalıştığını dile getiren Uçar şu ifadeleri kullandı: “Katliam gerçekleri ortadayken, araştırılması gereken yeni deliller varken bizim reddi heyet talebimizi kabul etmeyip karar verdikten hemen sonra aralarında itilaf olduğu gerekçesiyle davaya bakmaktan çekildi. Şu an 2. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti 5. Ağır Mahkemesi sıfatıyla davaya bakıyor. Urfa 5. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin delilleri araştırmadan bu kadar hızlı şekilde davayı kapatmış olması davanın tarafı olan kişilerin mahkemeye dönük eleştiride bulunması ve mahkemeden talepte bulunması kadar doğal olan bir sürecinde suç olarak değerlendirmesi yargının katliamla kurduğu ilişkiyi gözler önüne seriyor. 7. yılına giren katliamda ailelerin acıların hala tazeliğini koruyor. Suruç ailelerinin adalet mücadelesi sürerken, en büyük talepleri ise Suruç için adalet mücadelesi yürütenler üzerindeki baskıların son bulması asıl faillerin yargı önüne çıkarılması. 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.