Sözde Cumhurbaşkanı

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Yalan, dolan ise bu demokrasiyi besleyen ana damarlardır. Kısacası, efsanevi dolandırıcı Sülün Osman düzenidir, Türk tipi demokrasi. Tatlı vaadlerle gelirler. Egemenlik kurunca da, üstüne oturdukları bütün enerjiyi karşıtlarına eziyet, işkence etme, işledikleri cinayetleri örtme yolunda harcıyorlar.

 

 

TC’de, hiç bir zaman, hiç bir şey "hakiki", kendisi olamadı. Her şey sahteydi. Ülkenin tarihi yalandı. Coğrafyası, kimlikler yalan, yeminler sahte...

TC tarihinin, "yedi düvele karşı ulusal kurtuluş savaşı" masalı olan başlangıcın kirli, karanlık ve kanlı dolambacını atlayarak geçelim.

"Demokrasi" denilen çok partili sisteme baktığımızda, baştan başa her şeyin yalan-dolan dolambacı olarak önümüze serildiğini görüyoruz.

Demokrasi dediler. Demokrat Parti (DP), diktatörlükten geçişin ilk iktidarıydı.

Ama zemininde demokrasi yoktu. Faşizmin ayakları üstünde dikeliyordu Türk tipi demokrasi.

Çünkü, "Türk tipi demokrasi" halkın arzusu, şiddetli bir isteğinin sonucu değildi. Kurulacak Birleşmiş Millet örgütünden yer alıp Amerikan yardımından faydalanmak, demokrasi dedikleri çok partili sisteme geçtiler. Ve yardımları aldılar.

Ama demokrasi olgusu, yıllar yılı korku unsuru düşmanlık olarak lanse edildiği için, çok kişi korkudan ürpererek ne olduğunu anlamaya çalıştı.

Ayrıca Anayasal ve hukuksal bir alt yapısı da yoktu. Diktatörlüğün, İtalyan Faşist rejiminden aldığı ceza yasası yürürlükte ve hayatın açılımlarını belirliyordu. Düşünmek ve düşünce açıklamak, bu faşist yasalar çerçevesinde serbestti. Yani, yasaklar sahnesinde demokrasicilik oyunu oynanıyordu.

Eşitlik, hak, hukuk ve adalet kavramları var, ama işçi, emekçiden söz edip onlara güvence istemek suç, mazallah cezası 6 sene 8’dan başlayan Komünizm propagandası demekti.

Kürt yok, herkes Türk ve bir Türk "maşallah dünyaya bedel"di.

Onun için, "haklar, özgürlükler ve adalet" diye diye gelen DP iktidarı, bir süre sonra, Mussolini yasaları zemininde aslına dönüyor, "milli birlik, beraberlik ve bütünlük" adına demir pençeli zorbalığa dönüşüyor, sonunda askeri darbeyle gidiyordu.

Daha sonraki seçimsel iktidarların tümü "DP’nin paltosundan" çıktı. Yüzler, isim ve tabelalar değişti, ama öz aynı kaldı. Sindirilmiş demokrasi kültürü olmadığı karşıtları düşmandı. Düşmanla savaşıp alt etmek, iktidarı ele geçirenlerin hakkıydı.

Türk tipi Faşizan demokrasinin, ama değişmezliği budur. Ve bugün, bunlar yaşanıyor. DP ve daha sonra onun varisi olarak gelen Demirel‘in AP’sinin de en alt kesimi, ayak takımı, başka bir deyişle lümpen güruhu olan AKP alışılmış üzere, karşıtlarıyla savaşıyor. Baş düşman Kürtlerdir. Bu düşmanlık Atatürk’ten mirastır.

İktidarı ele geçirenin karşıtlarını ezmeyi hak bilmesi ve uygulamaya geçmesi, bu bakımdan Türk tipi demokrasinin özüdür: Diktatörler tahterevallisi, bu minval üzere inip çıkıyor.

Onun için, zavallı halk baştakinden kurtulmayı, nihai kurtuluş sanıyor. Diktatöre tapınmanın genlere yerleştiğini asla anlamadan...

Yalan, dolan ise bu demokrasiyi besleyen ana damarlardır. Kısacası, efsanevi dolandırıcı Sülün Osman düzenidir, Türk tipi demokrasi. Tatlı vaadlerle gelirler. Egemenlik kurunca da, üstüne oturdukları bütün enerjiyi karşıtlarına eziyet, işkence etme, işledikleri cinayetleri örtme yolunda harcıyorlar.

Değişmeyen döngü budur, TC’de.

Günün cumhurbaşkanı, dinci-ırkçı varoşların çocuğudur. Sokaktan gelme bir mesleksizdir. İlk çıkışında normal demokrasi ile de yetinmiyor, "ileri demokrasi" vadediyor ve dahası elini havada döndürerek evlilik yüzüğünü gösteriyor, "bundan fazlasına sahip olmak hırsızlıktır" diye bağırıyordu.

Ama parmağında alyansıyla, gecekondudan fırlayıp gelen bu kişi, bugün, kızları, damat ve oğullarıyla dünyanın en zengin ailesini listesinde. Aile serveti, ta Amerikan Kongresinde yankılanıyor.

Ülkede milyonlarca kişi aç. Kılıçdaroğlu’nun açıkladığına göre açlar, yiyecek bulmak için gün boyu çöplükleri eşeliyor. Recep beyin emrinde ise tastamam 10 tane köşk, saray ile halkın parasıyla satın alınmış 8 tane süper lüks makam uçağı.

Dünyanın en zengin ülkesi olan Amerika’da Başkanın bir uçağı var. Almanya Başbakanı, sıradan yolcu uçaklarını kullanıyor...

Ve bu adam, bir partinin başı, ama aynı zamanda, herkese karşı tarafsız davranacağına dair namus ve şerefi üzerine yeminli Cumhurbaşkanıdır. "Tarafsızlıktan dönersem, namus ve şerefim pay u mal olsun anlamlıdır yemini.

Gelgelelim, ağzını açtığında namus ile şeref kavramı bir, kendisi bir yana savruluyor. Namus ve şeref değeri havaya karışıyor, bu durumda Kılıçdaroğlu’na göre kendisi "sözde cumhurbaşkanı" olarak orta yerde kalıyor.

Ve Türk tipi demokrasinin olmazsa olmazı seçimdir. Recep Tayyip demokrasiyi koruyup kollayarak yücelteceğine dair yemin etmiştir. Ama Kürtlerin seçimle kazandığı belediyeler onun emriyle gasp edilmiş, milletvekilleri ona bağlı adiye tarafından hapishanelere doldurulmuş, Kürtlerin oy verdiği partinin çalışmaları polis gücüyle kuşatma altına alınmıştır.

Bütün bu anlatılardan sonra, "Recep Tayyip giderse" diyenler var. Hayır, hiç bir şeycik değişmeyecek. Resmen ilan edilmiş dinci-ırkçısı veya Kemalisti fark etmiyor. Menderes-Bayar ikilisinden beri, seçimle gelen herkes, gideni aratıyor, aratmıştır.

Mesela Recep bey, çok müslüman ve de dindardı. Gördünüz, seyrediyorsunuz, işte...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.