Sözünün sırrına vakıftı Önder
Toplum/Yaşam Haberleri —

Sırrı Süreyya Önder
- Sırrı Süreyya Önder, siyasetteki üslubunu sanat ve edebiyatında da koruyan; anlamak ve tahammül etmek düsturunu korurken eleştiri ve itirazından sakınmayan biriydi.
Sırrı Süreyya Önder'in, babasının mirası sandıktan çıkardığı Bereketli Topraklar Üzerinde ve el yazması Hasretinden Prangalar Eskittim ile başlayan yazın serüveni, hayatının tüm zorlu anlarında da temel sığınağı, direnme gücü ve umudunun ışığı oldu. 'Beynelmilel' filminde, çapsız mühendisliğiyle topluma musallat olan Türk militarizmini ve resmi ideolojisini, mizahın gücünü de kullanılarak doğrudan eleştiriyor. Filme, Türk militarizminin yapay modernist gösterisini sahnelediği pavyondaki cumhuriyet ile silahını kullanmadaki rahatlığını cehaletle buluşturmasındaki kibrini hedef alıyor.
Babası eski Türkiye İşçi Partisi il başkanlarından, amcaları öğretmen sendikalarının önemli isimlerinden. Babasını 8 yaşındayken kaybettiğinden taşındığı dede/dayı tarafı ise dindar (Nurcu). Önder, bu iki atmosfer ve bunların üzerindeki devlet ile yaşadığı Semsûr'un (Adıyaman) etnik ve dini zenginliği içinde çocukluğunu geçirdi. Babasından miras kalan sandıktaki ilk kitap, Orhan Kemal'in Bereketli Topraklar Üzerinde romanı ve Ahmed Arif'in el yazması Hasretinden Prangalar Eskittim şiir kitabı, okuma ve yazma serüvenin temel taşlarından oldu. Giderek siyasal yapılar içerisinde yer almaya başladı. Mereş'teki katliamı protesto ederken gözaltına alındı. Daha sonra Ankara Siyasal Bilimler Fakültesi’ni kazandı. Bu dönem 1979-80 yıllarıydı ve toplumsal hareketlerin en yoğun olduğu bir dönemdi. 12 Eylül darbesi ile cezaevine girdi ve 12 yıl ceza aldı. Mamak, Ulucanlar ve Haymana'da tutuldu. 12 Eylül, sadece işkence edip zindanda tutmakla kalmayıp ömür boyu kamu hizmetlerinden faydalanamamak gibi ekonomik darbesini vurdu. İstanbul’a gelerek çeşitli işlerde çalıştı; kamyon şoförlüğünden yurt dışında işçi olarak çalışmaya kadar. Bu süreler içinde elden bırakmadığı tek etkinliği okuma, yazma ve sinemaydı. Daha sonra yazdıklarını bir senaryo tekniği ile daha iyi yapabileceğini düşündü ve Barış Pirhasan’a öğrenci oldu.
Kendi dilinde Beynelmilel
Beynelmilel, “O tozlar bu çamurları getirdi” adlı; 1915’lerde başlayıp 2000’lere kadar gelen bir Türkiye panoraması; bir kent ya da bir bölge üzerinde ülkenin ve insanlığın macerasını sorgulayan ve didikleyen roman çalışmasının son bölümünün senaryolaştırmasıdır. Beynelmilel (2006), Sırrı Süreyya Önder ve Muharrem Gülmez'in yönetmenliğini üstlendiği ilk filmidir. Önder'e göre; Türkiye'de yapılan ilk anti-militarist filmdir. Sözünü sakınmadan cümle kurabilen film, dar kışla mantığıyla bir hesaplaşmadır. Darbeyi yapanların meseleye yaklaşım biçimleri, halkın bu değirmene su taşımaya gönüllü oluşu, zorlayıcı havuç sopa ilişkisi, günlük hayata müdahale ediş şifreleri, sıradan insanın bu durum karşısında refleksleri gibi tümünü irdelemeye çalışan bir film. Beynelmilel'i 'diktatörlüğün budalalığını' teşhir eden bir yapım olarak tanımlayan Önder, filmdeki anlatımıyla darbe döneminin absürtlüğünü ve otoriterliğini eleştirmeyi amaçladığını; bu dönemde yaşanan acıların sadece bireysel değil, toplumsal bir mesele olduğunu vurguluyordu.
Pavyonda tango cumhuriyeti
Beynelmilel, Türk sinemasının genelde darbe sonrası bireyin bunalımı ve iç çatışma/çelişki çıkmazı ile pişmanlıklarını işleyen, devleti ve ordusunu sorgulamayan, aydın kategorisine giremeyen birey üzerinden görmeyen üretimine de itirazdır. Bir Kürt kentinde, toplumun en alt katmanında yer alanların aktörleştirildiği (gewendeler, pavyon çalışanları, küçük esnaf gibi) bir film. Askeri darbecilerin toplumsal mühendisiliği dayatırkenki pespayeliği, sakınmadan sergileniyor. Halk Evi'ni pavyona dönüştürebilen Türk ordusu, bu pavyonda eşlerini tangoya kaldırabilecek kadar da 'modernist'. 'Lorke lorke'yi yasaklayan ama orkestra ihtiyacı duyacak kadar 'ilerlemeci'; darbe şeflerini karşılama törenine kadar Enternasyonal Marşı'nı fark edemeyecek kadar cehalet içinde. Film, sadece militarizmin cehaletle bulamaç şiddet pervasızlığını, acımasızlık ve kötülüğünün sıradanlığını sergilemekle kalmıyor, sıradan insanın umudunu, hasretini, itiraz iradesini ve mizah gücünü de emanet ediyor. Mizah ve trajedi, dengede tutuluyor.
Beynelmilel, ulusal ve uluslararası film festivallerinde ödüller aldı. Önder, yönetmen, senarist, senaryo danışmanı ve oyuncu olarak sinema yolculuğunu bırakmadı. Kalpsiz Adam (senaryo danışmanı), Sis ve Gece (oyuncu), Mutluluk (uyarlama), O... Çocukları (senarist), Zombilerin Düğünü (oyuncu), Ejder Kapanı (oyuncu), Mar (oyuncu), Yeraltı (oyuncu), F Tipi Film (ortak yönetmen, senarist), Düğün Dernek (oyuncu), Ferahfeza (oyuncu), İtirazım Var (senarist, oyuncu), İçimdeki Ses (oyuncu), 14 Tirmeh (oyuncu), Manyak (oyuncu), Taş Yok Mu Taş (kısa film; yönetmen, senarist, oyuncu) projelerinde yer aldı.
Cezaevinde de durmadı
Önder, cumhuriyetin ilk 50 yılından zindan mukimleri çıkarıldığında şiir, roman, sinema ve düşün dünyasının bir hayli çoraklaştığı gerçekliğini; halkın cezaevlerine ‘Taş Medrese’ gibi bir adı yakıştırdığını biliyordu. Bunun tarihine vakıftı, güncelini de yaşıyordu. Cezaevinde okumak ve yazmaktan vazgeçmediği gibi Gültan Kışanak ile senaryo; Selahattin Demirtaş ile sinema kolektifi üzerine yazışıyordu.
Film ve kitap çalışmaları
Önder, Birikim, Birgün, Radikal, Özgür Gündem, T24 gib mecralarda yazdı; çeşitli televizyon programlarında yer aldı. Son söyleşilerinde, özellikle yas ve hafızaya vurgu yapan Önder, en az 5 film ve roman çalışması olduğunu söylüyordu. 1910'lar İstanbul'unu anlatanından Fırat'taki bir destana kadar bitirdiği ve bitirmek üzere olduğu çalışmalar. “Siyasetim sanattan, sanatım siyasetten beslenir. İkisi de halkın hikayesini anlatmak için bir araç” diyen Önder, özellike son dönem iktidar fabrikasyonu Türk dizilerini (Diriliş Ertuğrul, Kurtuluş Osman vb.) Türk halkına da hakaret olarak görüyordu. Cümbüş ve saz çalabilen Kürtçeyi de günlük hayatını sürdürebilecek kadar bilen Önder, otantik ve yöresel türkülerin iyi bir dinleyicisiydi. Güçlü hafızası ve ezber yeteneğiyle yüzlerce şiiri ve türküyü okuyabiliyordu.
Önder, barış emektarlığı gibi yazın ve sanat üretimini de emanet bırakıp ama tümünde yaşamaya devam edecek kıymetiyle veda etti. HABER MERKEZİ
* * *
Bir hafıza taşıyıcısıydı
Sanatçılar, Sırrı Süreyya Önder için sanal medya hesaplarından taziye mesajları yayınladı. Bazıları şöyle:
Mert Fırat: Çok üzgünüm. Yalnızca bir siyasetçi değil; bir anlatıcı, bir insanlık vicdanı, bir hafıza taşıyıcısıydı. Meydanlardan sinema perdesine, kalpten kalbe dokunan bir iz bıraktı.
Nazan Öncel: Her şey bi’ yana “Hayat bir türkü kadar kısa" dediği cümlesiyle hatırlayacağız onu.
Murathan Mungan: Kelimeleri olmayan bir kahır içindeyim.
Zülfü Livaneli: Namuslu yaşayıp namuslu ölen onur abidesi.
Ezel Akay: Benim için bundan sonra gezi parkının adı: SIRRI SÜREYYA PARKI’dır…
Gani Müjde: Fıkraların, kalbin, inandığın şeyi sonuna kadar güler yüzle savunan temiz yüreğin kaldı yadigar. Tanıdığım için bahtiyarım...
Erdal Kaya: Gelek xemgînim, serê malbatê sax be.. oxir be Sırrı Süreyya Önder..
Ferhat Tunç: Sabırla kazanılacağını söylediğin o Barış gelecekse, görmeyi de en çok sen hakettin. Bu gidişinle sadece bizi değil, beklediğimiz Barışı da boynu bükük bıraktın.
Kazım Öz: Oxir be Sırrı Süreyya Önder.
* * *
Kaydı ilk kez paylaştı
Gülten Kaya, "Ahmet’le dinleyin şimdi…" diyerek Sırrı Süreyya Önder’in Kürtçe söylediği ‘Adı Yılmaz’ şarkısının kaydını paylaştı
Paris'te 2000'de yaşamını yitiren sanatçı Ahmet Kaya’nın eşi Gülten Kaya Hayaloğlu, hayatını kaybeden Sırrı Süreyya Önder’in yıllar önce Kürtçe olarak seslendirdiği “Adı Yılmaz” adlı şarkının kaydını kamuoyuyla paylaştı. Sözleri Yılmaz Güney’e ithafen yazılan ve Ahmet Kaya tarafından bestelenen “Adı Yılmaz” adlı eser, Sırrı Süreyya Önder’in sesiyle Kürtçe yorumlandı. Özenle saklandığı belirtilen bu özel kayıt, Önder’in vefatının ardından Gülten Kaya Hayaloğlu tarafından yayınlandı. Hayaloğlu, şu sözlerle paylaştı: "Yıllar önceydi; çok sevdiğin bu eseri Kürtçe okumak istiyordun. Özenle sakladığımız bu kaydı, sesini, seni özleyenlerle paylaşma vakti geldi… Ahmet’le dinleyin şimdi…"
* * *
Londra Festivali adandı
14. Londra Kürt Film Festivali (LKFF), kapanışını “Özgürlüğe Dokunuş” filmi ve ödül töreniyle yaptı. Festival, Sırrı Süreyya Önder’e adandı.
Tören, Sırrı Süreyya Önder anısına saygı duruşuyla başladı. Festival Direktörü Ferhan Sterk, "Sırrı Süreyya, barışın ve özgürlüğün bir sembolüydü. Tüm yaşamında demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesine adadı. Kürt halkının mücadelesinin yanında durdu ve onların hakları için mücadele etti. Biz bu yıl ki festivali, barışın sembolü sevgili yoldaşımız Sırrı Süreyya Önder’e adıyoruz" dedi.
Festivalin ödül töreninde öne çıkan yapımlar şöyle oldu:
* Rojazer En İyi Uzun Metraj Film Ödülü, Ayşe Polat’ın “Kör Noktada” filmine verildi.
* Mehmet Aksoy En İyi Uzun Belgesel Film Ödülü, Berke Baş imzalı “Hold Still” filmine verildi.
* Taha Karimi En İyi Kısa Belgesel Film Ödülü, Aydın Gökmen’in “Ever Since, I Have Been Flying” filmine gitti.
* Yılmaz Güney En İyi Kısa Metraj Film Ödülü, “Agony” (Izdırap) filmiyle Borhan Ahmadi ve Leila Baghpira'ya verildi.
* Jüri Özel Ödülü, Fatin Kanat ve Önder İnce’nin “Bizim İsmail”i ile Aylin Kuryel ve Fırat Yücel’in “Ulysses Çevirmek” belgeseline layık görüldü.
* En İyi Kadın Oyuncu Ödülü, Silan Düzdaban’a (Buka Baranê).
* En İyi Erkek Oyuncu Ödülü, Korkmaz Aslan’a verildi.
* Onur Ödülleri, “Oğul” filminin yönetmeni Saman Hosseinpour ve “Güneşin Kızları” filmindeki rolüyle Êzîdî kadın Sarab Nayif Issa'ya verildi. Issa, ödülünü tüm direnen kadınlara adadı.