Suriye'de yabancı nüfuz ve egemenlik krizi

Dosya Haberleri —

Colani ve Donald Trump görüşme

Colani ve Donald Trump görüşme

  • HTŞ’nin iktidarında Suriye, bölgesel ve uluslararası aktörlerin mücadele alanı haline geldi. Yabancı güçlerin nüfuzu, sadece ekonomik ve siyasi alanlarda değil, aynı zamanda güvenlik ve istihbarat yapılarında da belirgin. Siyasi düzeyde, yeni iktidar, ulusal egemenlik ve ilkelerden ödün verme pahasına kontrolünü sağlamlaştırmaya çalışıyor.
  • ABD’nin hükümeti tanıma şartı olarak yabancı savaşçıların çıkarılmasını talep etmesi üzerine, sınırlı sayıda çeteyi “taviz” olarak sunmayı taahhüt etti. Bu, 14 Mayıs’ta Suudi Arabistan’da ABD Başkanı Donald Trump ile Colani arasında yapılan görüşmede tartışıldı. Bu durum, Suriye’nin iç işlerine dış müdahaleyi daha da derinleştiriyor.

ZEYNEP BORAN

“Hayat Tahrir el-Şam”ın (HTŞ) iktidara gelmesinden sonra Suriye gerçeği: Kötüleşen ekonomi, yabancı nüfuzu ve özgürlüklerin kısıtlanması oldu. Colani iktidarı, anayasal bir bildiriyle meşruiyetini pekiştirmeye ve Türkiye ile bazı Körfez ülkeleriyle yakın ilişkilerini kullanarak uluslararası toplumla iletişim kanalları açmaya çalışsa da, Alevi, Durzi gibi farklı inançlara sahip haklara yönelik gerçekleştirdiği katliamlar, saldırılar, ekonomideki düşüş ve iç çatışmalar ülkeyi belirsizliğin dehlizlerine itmeye devam ediyor. İktidardaki siyasi çekişmeler bir yana, Suriyeli yurttaşların yaşam koşullarının iyileşmesini ve güvenlik ortamının tahsis edilmesini istiyor. Ancak bu iki unsur, Beşar Esad rejiminin 8 Aralık’ta devrilmesinden bu yana hissedilemedi. HTŞ'nin ülkeyi yönetmeye başlamasının üzerinden geçen altı ay, özellikle devlet memurları için yaşam koşullarının ciddi şekilde kötüleştiğini ortaya koydu.

Şam’ın Mezzeh Mahallesi’nden devlet memuru Hüsam Hüseyin, hükümetin maaşlara yüzde 400 zam yapma vaadinin yerine getirilmediğini, zaten sembolik olan maaşların ödenmesinin de geciktiğini söylüyor. Mevcut maaşlar, yüksek enflasyon ve temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat artışları karşısında eridi. Örneğin, Şam’da bir kilo ekmeğin fiyatı 2024’te 2 bin 500 Suriye lirası civarındayken, 2025 Mayıs itibarıyla 7 bin liraya yükseldi. Bu, halkın satın alma gücünün dramatik bir şekilde düştüğünü gösteriyor.

Salgın riski kapıda

Şamlı bir başka yurttaş Muhammed Osman ise hizmetlerde büyük bir gerileme olduğunu, içme suyunda sıkı bir kota uygulandığını ve elektriğin neredeyse tamamen kesildiğini belirtiyor. Muhammed Osman’ın vurguladığı gibi, elektrik ve su gibi temel hizmetler neredeyse tamamen durma noktasında. Şam’da elektrik kesintileri günde 20 saate ulaşırken, içme suyu haftada birkaç saat sağlanıyor. Bu durum, sağlık ve hijyen koşullarını kötüleştiriyor; kolera gibi salgın hastalıkların yeniden ortaya çıkma riskini artırıyor. Bir dükkan sahibi olan Ebu Halid ise doların değerinin düştüğü söylentilerine rağmen fiyatların yükselmeye devam ettiğini sorguluyor ve hükümetin daha önce “kırmızı çizgi” kabul edilen ekmeğin fiyatını artırdığını vurguluyor. Ebu Halid’in işaret ettiği fiyat artışları, HTŞ’nin ekonomi politikalarının başarısızlığını yansıtıyor. Dolar kuru resmi olarak düşse de, karaborsa kurları hâlâ yüksek seyrediyor (1 USD ? 15.000 SYP, karaborsada 18.000 SYP’ye kadar çıkıyor). İthal mallara bağımlılık ve yerel üretimin çökmesi, gıda ve yakıt fiyatlarını sürdürülemez seviyelere taşıyor.

 

 

Yabancı nüfuz ve egemenlik krizi

HTŞ’nin iktidarında Suriye, bölgesel ve uluslararası aktörlerin mücadele alanı haline geldi. Yabancı güçlerin nüfuzu, sadece ekonomik ve siyasi alanlarda değil, aynı zamanda güvenlik ve istihbarat yapılarında da belirgin. Siyasi düzeyde, yeni iktidar, ulusal egemenlik ve ilkelerden ödün verme pahasına kontrolünü sağlamlaştırmaya çalışıyor. İsrail ile ilişkileri normalleştirmek amacıyla iletişim kanalları açmaya başladı ve Golan Tepeleri konusunda tavizler verdi. Golan, Suriye’nin kolektif kimliğinde sembolik bir önem taşıyor ve bu verilen taviz başta HTŞ içerisindeki çete gruplarında ve Suriye halkının büyük tepkisine yol açtı. Hatta bazı çete gruplarının HTŞ’den ayrışmasına neden oldu. Edindiğim bilgilere göre Colani’den ayrılan bir grup HTŞ üyesi, Colani’ye karşı ayrı bir yapı oluşturdu. Bu ayrılan üyeler, Lazkiye yakınlarındaki El-Besa hapishanesine, Colani karşıtı oldukları gerekçesiyle tutuklanan HTŞ üyelerini kurtarmak için Yarbay Hekim El-Dêrî’nin talimatıyla saldırı düzenledi. Bu olay, Colani’ye karşı olan HTŞ komutanlarının acil bir toplantı yapmasına neden oldu ve toplantıda HTŞ'den ayrılma talimatı verildi. Konunun hassasiyeti nedeniyle, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) İçişleri Bakanlığı’nı bilgilendirerek, bu suçun kanun dışı hareket eden kişilere yüklenmesi ve Heyet Tahrir el-Şam içindeki ayrışmadan bahsedilmemesi yönünde talimat verdiği öğrenildi.

HTŞ’den ayrılan ve hapishaneye saldıran üyeler:

-Muhammed Ziyad El Hüseyin, 1993 İdlib doğumlu.

-Ebid El Kerim Eymen Süleyman, 1996 İdlib doğumlu.

-İlvan Halid Ebid El Hadi, 1988 Hama doğumlu.

-Semir Refik Zivani, Necah, 1997 Humus doğumlu.

-Rida Ahmed Yasin, 1972 Halep doğumlu.

-Eli Cemil Abdo, 1981 Efrin doğumlu.

-Muhammed Ahmed Seydo, 1995 Efrin doğumlu.

-Faruk Halid El İsmail, 1991 Halep doğumlu. 

-Cemil Beşar Necar, 1981 İdlib doğumlu.

Dış müdahale derinleşiyor

Ayrıca Türk istihbaratının devlet kurumlarına, özellikle iletişim sektörüne sızmasına izin verdi. İletişim Bakanlığı’ndan özel kaynaklara göre, Türk mühendisler ve subaylar şu anda telefon görüşmelerini tamamen izliyor. Türk istihbaratının iletişim sektörüne sızması, sadece teknik bir denetim değil, aynı zamanda veri güvenliği ve mahremiyet açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor. Türk devletine bağlı çete grupları arasındaki birçok çetebaşı ise Savunma ve İçişleri Bakanlıklarında kilit pozisyonlara getirildi. Türkiye, özellikle Halep’i “82. vilayet” gibi görerek Suriye topraklarında nüfuzunu genişletmeye çalışıyor. Böylece Suriye topraklarını kendi sömürge alanları haline getirmeyi hedefliyor. HTŞ iktidara geldikten sonra yabancı çeteleri terk etmedi; aksine onlara Suriye vatandaşlığı verdi. Üst düzey DAİŞ emirlerinin bir kısmını MİT’in desteğiyle Suriye çölüne, bir kısmını da Türkiye üzerinden Libya’ya geçirdi. ABD’nin hükümeti tanıma şartı olarak yabancı savaşçıların çıkarılmasını talep etmesi üzerine, sınırlı sayıda çeteyi “taviz” olarak sunmayı taahhüt etti. Bu, 14 Mayıs’ta Suudi Arabistan’da ABD Başkanı Donald Trump ile Colani arasında yapılan görüşmede tartışıldı. Bu durum, Suriye’nin iç işlerine dış müdahaleyi daha da derinleştiriyor. 

 

 

Stratejik çıkarlar

Bölgeden edindiğimiz bilgilere göre, Savunma Bakanı Merhaf Ebu Kasra’nın, Colani’nin talimatıyla yabancı çetelere hassas görevler verdiğini ortaya koydu. Ürdün asıllı ve daha önce “Ebu Hüseyin el-Ürdüni” olarak bilinen Tuğgeneral Abdurrahman Hatip, Cumhuriyet Muhafızları’nın komutanlığına atandı. Şam Askeri Tümeninin liderliği ise Türk asıllı ve “Muhtar el-Türki” lakaplı Tuğgeneral Ömer Muhammed Ciftçi’ye verildi; bu isim HTŞ’nin Türk istihbaratıyla bağlantı noktası olarak biliniyor. HTŞ’nin yabancı çetelere vatandaşlık vermesi, Suriye’nin demografik yapısını değiştirme politikalarının ilk adımlarından. Suriye Sahili’nde yaşanan katliamların ardından, Colani iktidarı, uluslararası tartışmaları azaltmak için yabancı çetelerin hareketlerini kısıtlayan ve sosyal medyada görünmelerini engelleyen talimatlar yayınladı. Yabancı çeteler arasında bulunan Özbek, Tacik, Çeçen, Kafkas, Türkistanlı, Uygur, Mısırlı ve Faslı çeteler insanlık dışı suçlarını devam ettiriyor. HTŞ, uluslararası toplumun desteğini kazanmak için “ılımlı” bir maske takınarak imaj yaratmaya çalışıyor, ancak bu çaba, hem yerel halkın hem de bölgesel aktörlerin tepkisiyle karşılaşıyor. Türkiye, HTŞ’yi bir vekil güç olarak kullanırken, İsrail ve ABD gibi aktörler, Suriye’yi zayıf bir devlet olarak tutarak kendi stratejik çıkarlarını güvence altına almayı hedefliyor.

Toplumsal baskılar

Şeriatın uygulanması ve başörtüsünün zorunlu kılınması yönündeki baskılar halkın geniş çaplı tepkisiyle karşılaştı ve iktidar bazı vaizleri tutuklayarak geri adım attı. Ancak güvenlik ve askeri kurumlarda mezhepçi, etnik ve bölgesel söylemler hâlâ yaygın. Ve bu zihniyetle Alevi, Nusayri ve Durzi halkına yönelik katliam saldırıları devam ediyor. Öte yandan, gözlemciler ciddi insan hakları ihlallerinin devam ettiğini belgeledi. 2025’in başından itibaren, resmi verilere göre, Suriye’nin çeşitli illerinde 658 kişi sistematik işkencelere maruz kalarak öldürüldü; bunların 629’u erkek, 20’si kadın ve 9’u çocuk. Ayrıca 50’den fazla kadın kaçırıldı ve akıbetleri hâlâ bilinmiyor. Suriyeli kadınlar, mevcut muhafazakâr zihniyet nedeniyle eşi görülmemiş bir şekilde dışlanıyor; özgürlükleri kısıtlanıyor ve kültürel, sosyal ve siyasi hayatta etkin bir şekilde yer almaları engelleniyor. Kadınlar, haklarını talep edememe ya da itiraz edememe nedeniyle kendilerini daha önce alışık olmadıkları bir zayıflık içinde hissediyor. Şam’daki bazı kadınlar, kadın haklarını güçlendiren ve özgürlük ile onurunu garanti altına alan bir model olarak Kuzeydoğu Suriye’deki Özerk Yönetimi takdir ediyor. Şam’daki kadınların Kuzey ve Doğu Suriye’deki Özerk Yönetimi bir model olarak görmesi, HTŞ’nin kadın politikalarının halkta yarattığı rahatsızlığı net bir şekilde yansıtıyor. Özerk Yönetim, kadınların siyasi ve sosyal hayatta aktif rol aldığı bir yapı sunarken, HTŞ’nin yönetiminde kadınlar neredeyse tamamen dışlanıyor.

Suriye nereye gidiyor?

Suriye’nin yaşadığı derin dönüşümler karşısında, halk, meşruiyetten yoksun bir yönetim, artan ekonomik kötüleşme ve güvenlik ihlalleriyle karşı karşıya. Bölgesel güçler ülkede nüfuzlarını artırmaya çalışırken, temel haklarından, güvenlikten ve istikrardan mahrum kalan Suriyeli yurttaşlar en büyük kaybeden olmaya devam ediyor. Kadınlar, azınlıklar ve muhalif sesler giderek daha fazla baskı altında. Kuzey ve Doğu Suriye’deki Özerk Yönetim gibi alternatif modeller, halkın umutlarını canlı tutsa da, HTŞ’nin otoriter-mezhepçi yaklaşımı ve dış güçlere bağımlılığı, Suriye’yi istikrarsız bir geleceğe sürüklüyor. Siyasi bir çözüm ya da demokratik bir geçiş için net bir ufuk olmaması, şu soruyu akıllara getiriyor: Suriye nereye gidiyor?

Gelecek Senaryolar:

Suriye’nin mevcut durumuna bakarak gelecek birkaç olası senaryoyu sıralayacak olursak;

* Türkiye, İsrail ve diğer aktörlerin artan nüfuzu, Suriye’yi bir vekil devlete dönüştürebilir. HTŞ, bu senaryoda, bölgesel güçlerin çıkarlarını uygulayan bir yönetim olarak varlığını sürdürebilir, ancak bu, halkın güvenini tamamen kaybetmesine yol açacaktır.

* HTŞ’nin meşruiyet eksikliği ve ekonomik başarısızlıkları, kendi içerisindeki çeteler veya muhalif çete grupları arasında yeni bir çatışma dalgasını tetikleyebilir. Kürtler ve Arapların birlikte kontrol ettiği Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, görece olarak daha örgütlü ve daha denetimli bir pozisyondadır. Temsil ettiği modeli Suriye’nin geneline yayma fırsatına sahiptir.

* ABD’nin Suriye üzerindeki yaptırımları belli bir süreye kadar kaldırması ve diğer Batılı güçlerin, HTŞ’yi “terör örgütü” listesinden çıkarmayı değerlendirirse, HTŞ’nin dış güçlere daha fazla taviz vermesini gerektirir, bu da halk nezdinde tepkiye yol açacaktır.

* Ekonomik çöküş ve baskıcı politikalar, halkın geniş çaplı protestolar düzenlemesine neden olacaktır. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.