Suruç'a adaletin gölgesi bile uğramadı

Dosya Haberleri —

Suruç Katliamı anma

Suruç Katliamı anma

  • Suruç Katliamı'nın üzerinden 10 yıl geçti. Ancak ne gerçek failler yargılandı ne de kamuoyu vicdanını tatmin eden bir adalet süreci işletildi. Suruç’ta katledilen Nazegül Boyraz’ın kızı Yasemin Boyraz, "Suruç’a adalet gelirse, herkese adalet gelecek” diye vurguluyor.
  • Yasemin Boyraz’ın içindeki öfke de özlemi kadar büyük. “20 Temmuz bana sadece öfke bıraktı. Ben hala kendimi Amara’daki o ağacın altında gölge arayan biri gibi hissediyorum. Sanırım adalet gelinceye kadar Amara’daki o ağacın altında kalmaya devam edeceğim” diyor. 
  • 33 Düş Yolcusu'ndan Vatan Budak'ın babası Murat Budak, "Her adım, bir duvara çarpıyor. Çocuklarımızın isimlerini yaşatmak için elimizden geleni yapacağız. Çünkü Vatan artık sadece bir isim değil. Bir hikaye. Bir direniş. Bir babanın yüreğinde bitmeyen bir yolculuk” diyor.  

ERDOĞAN ALAYUMAT

Takvim yaprakları 20 Temmuz 2015’i gösterdiğinde Türkiye’nin dört bir yanından gelen 400’e yakın genç, Urfa’nın Suruç ilçesindeki Amara Kültür Merkezi bahçesinde bir araya geldi. Amaçları, savaşın harabeye çevirdiği Kobanê’ye geçip oradaki çocuklara oyuncak, kitap götürmek ve harabeye dönen kentin inşa çalışmalarına katkı sunmaktı. Barış için yola çıkmışlardı. Ancak o gün, saat 11.50’de bir canlı bomba kalabalığın ortasında kendini patlattı; 33 ‘düş yolcusu’ hayatını kaybetti, 100’den fazlası yaralandı.

Katliamın üzerinden 10 yıl geçti. Ancak ne gerçek failler yargılandı ne de kamuoyu vicdanını tatmin eden bir adalet süreci işletildi. Suruç Katliamı davasında tek sanık Yakup Şahin, duruşmalara SEGBİS aracılığıyla katıldı; saldırının DAİŞ bağlantıları ve istihbarat zafiyetleriyle olan ilişkisi hiçbir zaman tam anlamıyla ortaya çıkarılmadı. Üstelik katliamdan sağ kurtulan gençler ve yakınlarını kaybeden aileler defalarca gözaltına alındı, bazıları hala yargılanıyor. Katliamdan 6 yıl sonra Yasemin Boyraz’a, Suruç’ta katledilen annesi Nazegül Boyraz’a ait birkaç eşya teslim edildi. O gün gelen paketi açtığında, içinden yayılan toprak kokusuyla birlikte annesinin yokluğu yeniden tüm evi sardı. Murat Budak ise 22 yaşındaki oğlu Vatan Budak’ı yitirdiği günden bu yana ne evde onun adını yüksek sesle anabildi ne de tek bir hatıra fotoğrafına sarılabildi. Çünkü birlikte hiç fotoğraf çektirmemişlerdi.

 

 

‘Adalet bize hiç uğramadı’

“Adalet bize hiç uğramadı” diyor Yasemin Boyraz. Ne evlerine ne sokağa ne de katledilen annesinin toprağına… Adalet, annesi Nazegül Boyraz’ın ardından açılan davalara da Suruç’un karanlık dosyalarına da bir türlü uğramadı. Yasemin, “Annem yaşama insanla değil, doğayla bir bütün bakan bir kadındı. Şimdi hayatta olsaydı, zeytin ağaçlarının kesilmesine, ormanların talan edilmesine, çocukların yoksulluğuna, kapatılan fabrikalara, her birine tek tek kahrolurdu” diyor.

Suruç’a adalet geldiğinde…

Yasemin Boyraz’a göre Türkiye 10 yıldır çok ağır dönemlerden geçti. 10 yılda barış kelimesi ağızlara bile alınmadı. Konuşulsa bile içinde adaletin yer almadığı hiçbir barış, onlar için anlam taşımıyor. “Suruç’a adalet ne zaman gelirse, ancak o zaman gerçek barıştan söz edebiliriz” diyen Boyraz, bu nedenle 10 yıldır hep aynı cümleyi tekrar ediyor: “Suruç’a adalet gelirse, herkese adalet gelecek.”

 

 

Hepsi birbiriyle bağlantılı

Suruç Katliamı dosyasının Ankara Gar Katliamı ile birleştirilmesini de bu yüzden önemseyen Boyraz, faillerin isimleri ilişkileri ve arka planın çoktan bilindiğini dile getiriyor: “Suruç’u gerçekleştiren kişi ile Ankara Katliamı’nı yapan kişi kardeş. Antep düğününde çocuklar öldü, Reina ve Sultanahmet saldırıları yaşandı, hepsi birbirine bağlı ama hiçbir fail gerçekten ortaya çıkarılmadı.” Boyraz’a göre bu saldırılar çözülürse, sadece bir suç değil, bu ülkenin yakın tarihi de aydınlanacak. 

Annemin sırtında taşıdığı umut

Barışı tarif ederken gözleri uzaklara dalan Boyraz, “Barış annemin sırtında taşıdığı bir umuttu. Cebrail Günebakan’ın cebindeki bir not, Cemil Yıldız’ın bisikletindeki düştü” diyor. Barışın su gibi, ekmek gibi yaşamsal bir ihtiyaç olduğunu söyleyen Boyraz, “Annem, Kobanê özgürleştirildiğinde, DAİŞ’ten kurtarılan kadınların çarşaflarını çıkarıp renkli elbiseleriyle yürüdüğünü gördü ve o an, ‘İşte bunun için, Êzîdî kadınların kurtuluşu, direnen herkes için gitmek gerekiyor’ dedi. O an annemin yüzünde gördüğüm kararlılığı hiç unutmadım” diye devam ediyor. 

 

 

Aileler cezalandırılıyor!

Yasemin Boyraz’ın adaletle sınavı yalnızca mahkeme salonlarında değil; o salonlara ulaşmaya çalıştığı her bir adımda hissediliyor. Urfa’nın yakıcı yaz sıcaklarında, cezaevi kampüsü içindeki mahkeme binasına ulaşmak için uzun güvenlik aramalarına maruz kalıyor. Boyraz, “Mahkeme salonuna girerken, iç çamaşırlarımızı bile çıkarmak zorunda kalıyoruz. Hasta olanlar ilaçlarını bile içeriye alamıyor. Her duruşmada kantin kapalı, klima çalışmıyor. Ancak değil 10 yıl, yüz yıl bile sürse, biz adalet yerini bulana dek mücadele edeceğiz” diyor. 

20 Temmuz 2015’te kaldık

Yasemin Boyraz, 10 yıllık davanın sonunda boş bir sanık sandalyesine karar verilmesini ise hayatındaki en büyük adaletsizliklerden biri olarak tarif ediyor. “Hiçbir talebimiz kabul edilmedi. Bir çocuk doğursaydım, şimdi 10 yaşında olurdu. Ama biz hiç büyüyemedik. Hep 20 Temmuz 2015’te kaldık. Biz büyüyemedik ama içimizdeki adalet isteğini büyüttük” diyerek bu ülkeye dair umudunu diri tutmaya çalışıyor.

 

 

Özlemim sokağın tavanı kadar…

Nazegül Boyraz’ın hayata karşı duruşu, kızı Yasemin’in tüm mücadelelerinde hala yol gösterici bir pusula. Boyraz, annesini “Anadolu hümanizmini üzerinde taşıyan bir kadın” olarak tanımlıyor. Dik, kararlı, duyarlı… Ve sevgi dolu ama sevgisini sessizce gösteren bir anne. “Beni 33 yaşıma kadar büyüten oydu” diyen Boyraz, annesizliğin yarattığı boşluğu ise hiçbir kelimenin tarif edemeyeceğini söylüyor: “Hani bir şair der ya, ‘Özlemin sokağın tavanı kadar…’ Benim özlemim anlatılmayacak kadar büyük. Bazen yazıyorum ama hiçbir cümle yetmiyor. Çünkü bazı acılar kelimelere sığmıyor.”

Boyraz’ın içindeki öfke de özlemi kadar büyük. “20 Temmuz bana sadece öfke bıraktı. Ben hala kendimi Amara’daki o ağacın altında gölge arayan biri gibi hissediyorum. Sanırım adalet gelinceye kadar Amara’daki o ağacın altında kalmaya devam edeceğim” diyor. 

Bir paketten dağılan toprak ve koku

Katliamdan altı yıl sonra Yasemin Boyraz, annesine ait birkaç parça eşyayı dava süreci sonunda teslim alabildi. Onca yıl sonra eve gelen o paket sadece eşyaları değil, Amara Kültür Merkezi’ndeki kanlı toprağı beraberinde getirdi. Boyraz, “Paketi açtığımızda, Amara’daki toprakların hepsi salonun ortasına serpildi. Annemi defnederken üstünde bir koku vardı, o kokuyu asla unutamam. Paketi açtığımda da o koku da eve doldu” diyor. 

 “Annem çok güzel bir kadındı ya” diyerek uzun bir suskunlukla duran Boyraz, ardından sessizce ekliyor: “Onsuz büyümek bilmiyorum… Her şeyim yarım… Hikayelerim yarım… Ben annemi çok özledim.”

 

 

Dünyanın görmediği bir vahşet

Boyraz, annesinin hayatındaki duruşunu, sadece kişisel değil, toplumsal bir ilham kaynağı olarak taşıyor. Bugün adalet arayışında her adımda onu yanında hissediyor. “Annem yaşasaydı, bu mücadelemle gururlanırdı ama aynı zamanda çok da eleştirirdi. Toplumun diğer kesimlerine neden ulaşmıyorsunuz, neden toplumun geneli yanınızda yok?” diye sorardı, diyor Boyraz. 

Annesinin eleştirileri kadar sevgisinin de kendine has bir dili olduğunu söyleyen Boyraz, “Sarılmazdı kolay kolay, sevgisini içten yaşardı. En çok ne isterdim biliyor musunuz? Sarılmak ve ona ‘Seni çok seviyorum’ demek. Ama cenazesine bile sarılamadığım bir çocuk olarak, o boşluk içimde hala dolmadı” diye belirtiyor. 

Suruç’taki 33’lerin hayalleri şimdi Boyraz’ın yürüdüğü yolun pusulası. “Onların düşleri bizim hayallerimiz oldu. Biz onların aileleri ve arkadaşlarıyız. Yaşatmak, mücadele etmek bizim boynumuzun borcu” diye ekliyor.

 

 

Annem en öndeydi

Yasemin Boyraz’ın hafızasında yer eden en canlı sahnelerden biri ise Berkin Elvan için yapılan bir eylemde yaşandı. “Arkadaşlarla birlikte eyleme gitmiştik” diye başlıyor o anıyı anlatmaya. Kalabalığın en önünde bir kadın vardı, elinde bir ekmekle yürüyordu. Boyraz ilk başta tanıyamamış, birden, o kadının annesi olduğunu fark etmiş. “O eyleme anneme söylememiştik ama o bizi görünce, ‘Siz bana söylemezsiniz, ben ekmeğimi alır gelirim’ dedi” diyor. O anı hiç unutmamış. Çünkü annesi hep en önde yürürmüş. Bu görüntü Boyraz’ın hafızasına kazınmış, yüreğinde bir yara gibi kalmış.

Hafızasında saklı anıları yazıyor

Yasemin Boyraz için annesi sadece bir anne değil, aynı zamanda bir yoldaş, bir öğretmen, bir vicdan aynasıydı. Bugünlerde onu daha çok yazmaya çalışıyor, hafızasında saklı kalmış anılarını yeniden gün yüzüne çıkarıyor. Ama ne kadar denese de o özlemi yazıya dökmek kolay olmuyor. “Bazen çok isterim anlatmayı ama ne kadar denesem de olmuyor. Çünkü hangi cümle bu özlemi anlatır bilmiyorum. Kelimeler kifayetsiz kalıyor” diyor.

 

* * *

Oğlumu değil yoldaşımı yitirdim

 

 

Murat Budak, “Ben Vatan Budak’ın babasıyım” diye başlıyor söze. Ama hemen ardından gelen cümle, evlat kaybının çok ötesinde bir anlam taşıyor. “Ben oğlumu değil, bir yoldaşımı kaybettim” diyor. Baba-oğuldan çok yoldaş gibi yaşamışlar; birbirlerine “abi” diye hitap etmişler. Duygusal olarak parçalanmış olsalar da, Vatan’ın ölümünü bir acı değil, bir onur olarak anıyor Murat Budak. “İnsanlar doğar, yaşar ve ölür. Ama asıl mesele yaşarken ne yaptığınız” diyor. Suruç’a doğru yola çıkan gençlerin yaşlarına değil, yüreklerine bakmak gerektiğini hatırlatıyor. “Onların 20, 22 ya da 16 yaşında olmalarının bir önemi yok. Asıl büyük olan, taşıdıkları vicdan ve cesaret” diye belirtiyor. 

Gaz bombaları altında direniş

Saldırıdan sonraki ilk dakikalarda yaşananlar Murat Budak’ın zihninde ilk gün ki gibi canlı. Patlamanın ardından yere düşen bedenlere yardım etmek isteyenlere biber gazı sıkıldığını anlatıyor. “Birçok arkadaşımız gaz bombaları yüzünden öldü diyor. O anlar, devletin Suruç’a bakışının aynası olmuş adeta. 10 yıl geçmiş üzerinden… Ama devletin yaklaşımı bir gram bile değişmemiş. “Türkiye’de adalet aramak, samanlıkta iğne aramaktan zor” diyen Murat Budak, “Ama en azından samanlıkta iğne olduğunu bilirsin. Türkiye’de ise adaletin var olup olmadığından bile emin olunamıyor artık” ifadelerini kullanıyor.

 

 

Yargılamada katiller korundu

Dava süreci boyunca sanıklar yerine aileler yargılandı. “Gözaltına alınmayan, hakkında dava açılmayan aile kalmadı” diyen Murat Budak anlatıyor: “Yaralı kurtulanlar bile tutuklandı. Evlatlarını yitiren anne ve babalar ‘Katil SEGBİS ile değil, mahkeme salonunda hazır bulunsun’ dediği için hala yargılanıyorlar. Mahkeme salonlarında adalet yerine inkarla karşılaştık. Duruşma boyunca tek sanık Yakup Şahin ekranın diğer ucundaydı. Patlamayı yapanlar da yaptıranlar da belli.”

Evde konuşulamayan acı

Vatan’ın ardından durmamışlar. Çünkü mücadele, onlara bir miras gibi kalmış. “Biz bu mücadeleyi onların bıraktığı yerden sürdürüyoruz” diyor baba Budak. Vatan Budak’ın evinde üç kişi yaşıyor babası, annesi ve kardeşi. Ancak evde Suruç hiç konuşulmuyor. Kimse açamıyor konuyu. Herkes kendi odasında, kendi sessizliğinde yaşıyor acısını. Baba Budak, “Yüreğimizde kopan şey çok büyük bir acı” diyor. Vatan’ın hatırası, her odada ama hiçbir cümlede yer bulamıyor. Acı, evin duvarlarına sinmiş ama kimse birbirine o duvarı gösterecek gücü bulamıyor.

 

 

Birlikte hiç fotoğrafımız olmadı

Biraz durup derin bir nefes alıyor Murat Budak. “Bizim onunla hiçbir fotoğrafımız yok” diyor sesi kısılarak. “Oğlun şu anda burada olsaydı çektirir miydin” diye sorduğumda gözleri doluyor, ağzından sadece “Çektirirdim” cümlesi dökülüyor. Sonra ekliyor: “Ama o çektirir miydi, bilmiyorum…”

Murat Budak, “Bu sistemden ne adalet ne de çözüm bekliyoruz.  Roboskî’de, Maraş’ta, Gazi’de olduğu gibi… Suruç’un ilk olmadığını, son da olmayacağını biliyoruz. Ama başka Suruçlar olmasın diye susmuyoruz. Çünkü vazgeçmek, unutmak olur. Unutmak ise ikinci bir ölüm” ifadelerini kullanıyor. 

İsimlerini her yerde yaşatacağız

Murat Budak, 33 düş yolcusunun isimlerini yaşatmak verdikleri mücadelede karşılarına çıkan engelleri ise şöyle özetliyor: “Kasım Deprem’in ismini bir sokağa vermek istedik, ama izin vermediler. Türkiye’de kayıpların adlarını yaşatmak bile mücadele gerektiriyor. Her adım, bir duvara çarpıyor. Çocuklarımızın isimlerini yaşatmak için elimizden geleni yapacağız. Çünkü Vatan artık sadece bir isim değil. Bir hikaye. Bir direniş. Bir babanın yüreğinde bitmeyen bir yolculuk.” 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.