Tutsaklara teslimiyet davası

❏

  • Siyasi soykırım operasyonlarıyla cezaevlerini dolduran Türk hükümeti, tutsakları teslim almak için uyguladığı sistematik baskıyla yetinmeyerek cezaevi örgütlenmesi iddiasıyla yeni dava açarak şantaja başladı.

 

Urfa’da startı verilen soruşturma ve dava, zaten ağır hapis cezaları alan ve kimi 20 yıldan fazladır tutsak olan isimler hakkında bir kez daha tutuklama kararı verilerek, onlarca yıl hapis isteniyor.

Şanlıurfa Savcılığının, "PKK Zindan Komitesi/Cezaevi Yapılanması" içinde faaliyet yürüttükleri iddiasıyla Mart’ta haklarında soruşturma başlattığı 73 PKK’li tutsak hakkında iddianame hazırlandı. Tutsaklar hakkında 20 yıla kadar yeni cezalar isteniyor.

Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı, ‘gizli ve açık tanık ifadeleri ile değişik tarihlerde cezaevi aramalarında el konulan dokümanlar’ı gerekçe göstererek, PKK ve KCK’nin Türkiye’deki cezaevlerinde “Zindan Komitesi/ Cezaevi Yapılanması” oluşturduğu iddiasıyla 2019’da soruşturma başlatmıştı. 75 hükümlü, tahliye olan 31 kişi, 10 infaz koruma memuru ve 14 avukat olmak üzere toplam 136 kişi hakkında “Zindan Komitesi”nde faaliyet yürüttükleri veya yardım ettikleri iddialarıyla 12-15 Mart 2020’de tarihlerinde gözaltı kararı verilmişti. Duvar’dan Deniz Tekin’in haberine göre; PKK davasından 15 ile 28 yıl arasında ceza alan 21 cezaevindeki 75 hükümlü yeniden sorguya alındı. Açılan davada SEGBİS üzerinden ifade veren 75 hükümlüden 73’ü ile 1’i avukat 4 kişi “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklandı.

21 cezaevine gönderildi

Yeniden tutuklama kararı verilen tutsaklar arasında 15 Mart 2015’te İmralı Adası’na gönderilen ve 26 Aralık 2015’te Silivri Cezaevi’ne sevk edilen PKK davasından 27 yıldır cezaevinde olan Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran ile 22 yıldır cezaevinde olan Mehmet Sait Yıldırım da var. Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı, hükümlülerin tamamı hakkında “PKK üyesi olmak”, 16’sı hakkında ayrıca “PKK propagandası yapmak” suçlamalarıyla 7.5 yıldan 20 yıla kadar hapis istemiyle iddianame hazırladı. İddianameyi kabul eden Şanlıurfa 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 73 hükümlünün dava dosyalarını ayırarak, tutuklu oldukları Diyarbakır, Mardin, Urfa, Siverek, Hilvan, İzmir, Patnos, Kırıkkale, Kocaeli, Elazığ, Silivri, Mersin, Rize, Trabzon, Balıkesir, Afyon, Tokat, Van, Tekirdağ, Kayseri, Bayburt, Alanya ve Bolu cezaevlerinin bulunduğu ildeki ağır ceza mahkemelerine gönderilmesine karar verdi. Mahkemelerin iddianameleri kabul etmeleri durumunda, yargılamalar bu illerde yapılacak.

Avukatlar ve gardiyanlar da

İddianamede, soruşturma kapsamında elde edilen bilgiler, gizli ve açık tanık ifadeleri, cezaevlerindeki aramalarda el konulan dokümanlar üzerinden yapılan çalışmalar sonucunda cezaevlerinde “PKK Cezaevi Komitesi yapılanmasının” olduğunun anlaşıldığı öne sürüldü. Cezaevi örgütlemesinin “İç Koordinasyon” ve “Dış Koordinasyon” olarak ikiye ayrıldığı iddia edilerek, Dış Koordinasyon’un KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı bünyesindeki İdeolojik Alan Merkezi’ne bağlı hareket ettiği iddianamede yer aldı. Dış Koordinasyon’un cezaevi örgütlenmesi bünyesinde üst yönetim olduğu ve “Deniz Kaya” mahlası ile cezaevlerine eylem talimatları gönderildiği ileri sürüldü. İddianamede, avukatların İç Koordinasyon ve Dış Koordinasyon arasında doğrudan bilgi akışını sağladıkları, talimatları ilettiği öne sürüldü.

İddianamede, PKK ve KCK’nin Türkiye’deki cezaevlerindeki örgütlenmesinin, diğer örgütlere göre daha güçlü bir örgütsel geçmişe sahip olduğu belirtilerek, 1980’den günümüze kadar cezaevlerindeki örgütlenme çalışmaları ve faaliyetlerine yer verildi.

 

Tutsaklar reddetti

Aralarında Silivri Cezaevi’nde tutulan Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran’ın bulunduğu tutsaklar, iddianameye yansıyan ifadelerinde, gizli tanıkların beyanlarını kabul etmediklerini, örgütün cezaevi yapılanması hakkında herhangi bir bilgilerinin olmadığını, açlık grevi eylemine katılmak için kimseden talimat almadıklarını belirterek, üzerlerine atılı suçlamaları reddetti. URFA

Osmaniye’de açlık grevi sonuç verdi

Osmaniye 2 No'lu T Tipi Kapalı Cezaevi'nde tedavi hakkı için 6 Temmuz'dan bu yana açlık grevinde olan dört tutsağın eylemi sonuç verdi. Talepleri cezaevi idaresince kabul edildi.

Osmaniye 2 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi'nde kalan Nusaybin Davası’nda yargılanan Mehmet Faruk Engin, Baver Başar ve İbrahim Halil Karataş ile Akar İkbal tedavi haklarının engellenmesine karşı 6 Temmuz'da süresiz dönüşümsüz açlık grevi başlattı. Dört tutsağın talepleri, 27 Temmuz'da cezaevi idaresince kabul edildi. Bunun üzerine açlık grevi sonlandırdı.

Avukat engellendi

Isparta E Tipi Kapalı Cezaevi'nde ayakta sayım dayatmasını kabul etmediği için gardiyanlarca darp edilerek, hakkında disiplin soruşturması açılan ve tek hücreye konulan Cüneyt Gül, hak ihlallerine karşı 6 Ağustos'ta açlık grevine başladı. Tek hücrede tutulan Gül, önceki gün açlık grevini sonlandırdı. Gül'ün avukatı Özgür Yakut, bugün cezaevine giderek, müvekkili Gül'le görüşmek istedi. Ancak cezaevi idaresi "Dışarıya bilgi veriyorsunuz" diyerek Yakut'un Gül'le görüşmesini engelledi. Yakut, bu engelleme ve Gül'ün darp edilmesine dair Isparta Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu.

 

Beyanı var, tanık yok!

Hizan ilçesinde yaşayan Abbas Gürbüz, mahkemenin tüm araştırmalara rağmen ulaşamadığı gizli tanığın beyanları gerekçe gösterilerek 7 yıl 6 ay hapse mahkum edildi.

Bitlis’in Hizan ilçesinde yaşayan Abbas Gürbüz hakkında “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla yargılandığı davada, hayali gizli tanık ve daha önce takipsizlik kararı verilmiş olan tape kayıtları gerekçe gösterilerek, 7 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 12 Ekim 2017’de gözaltına alınarak tutuklanarak Bitlis E Tipi Kapalı Cezaevi'ne konulan Gürbüz, hakkında 1 yıl sonra "örgüt üyesi olmak" iddiasıyla dava açıldı. Gürbüz hakkında tanıklık yapan M.N.K. isimli şahıs, Emniyet’te kendisine gösterilen 550 farklı kişiye ait resimler arasından Gürbüz’ü teşhis etti. Gürbüz ile aynı şehirde yaşayan açık tanık, Gürbüz’ün PKK’lilere lojistik destek sağladığını iddia etti. Ancak aynı tanık mahkeme huzurundaki ifadesinde, Gürbüz'ü sadece aynı mahallede ikamet ettikleri için tanıdığını beyan ederek, diğer ifadelerin TEM’de düzenlendiğini ve kendisine ait olmadığını söyledi. Aynı şekilde Gürbüz aleyhinde beyanda bulunan dört kişi daha soruşturma aşamasındaki ifadelerinin kendilerine ait olmadığını belirtti.

 

Hayali gizli tanık

İddianamedeki bilgilere göre; “BL12A38N” kodlu gizli tanık, 13 Aralık 2016 günü, “örgütsel faaliyetler içerisinde yer alanlar hakkında bildiklerini beyan etmek” için Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu. Bunun üzerine tanık koruma programı kapsamına alınan gizli tanık, Gürbüz hakkında, “Hizan merkezde kahvehanesi vardır. Kırsal alanda bulunan örgüt mensuplarıyla irtibatlıdır. Örgüte yaşamsal malzeme götürüleceği zaman araç temin eder. Hizan merkezde gençleri eylem yapmaları yönünde örgütler” şeklinde iddialarda bulundu. Gürbüz ise ifadesinde gizli tanığın söyleminin aksine kahvehanesinin olmadığını belirtti. 

Yargılama aşamasında ise gizli tanığın mahkeme huzurunda dinlenmesi için ara karar çıkarıldı. Ancak iki duruşma boyunca yapılan tüm yazışmalara olumsuz yanıt verildi. Son olarak davanın karar duruşmasında mahkeme, “Tüm araştırmalara rağmen adresi tespit edilemeyen ve bu nedenle tanık olarak dinlenemeyen gizli tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmesine ve hazırlık soruşturmasındaki beyanı ile yetinilmesine” karar verdi. 

Mahkeme, soruşturma aşamasında beyanda bulunan ancak duruşma sırasında Gürbüz’ü tanımadıklarını beyan eden tanıkların ifadeleriyle ilgili de “sanığı suçtan kurtarmaya matuf beyanları olduğu iddiasıyla” itibar edilemeyeceğine kanaat getirdi. Ulaşılamayan gizli tanığın ifadesini baz alan mahkeme, Gürbüz'e “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla 7 yıl 6 ay hapis cezası verdi. 

 

33 baro başkanından çağrı

33 baro başkanı, adil yargılanma talebiyle ölüm orucunda bulunan avukatlar Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’a ilişkin çağrıda bulundu. Açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Meslektaşlarımız Aytaç Ünsal ve Ebru Timtik ‘Adil Yargılanma’ talebi ile başlattıkları açlık grevini 5 Nisan ‘Avukatlar Günü’nde ‘ölüm orucuna’ çevirdiklerini de hepimiz biliyoruz. ATK'nin yaptığı muayene sonucunda ‘hapishanede kalamaz’ raporu vermesine rağmen, İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi'nin tahliye yerine, hastanede zorla tutularak tedavi edilmelerine karar verdiğini de yaşadık ve gördük. Bu kararla birlikte her iki meslektaşımız halen hapishane koşullarından daha ağır koşullara sahip mahkum koğuşu denen, hava almayan hücrelerde iradeleri dışında tutuluyorlar.

Bugün artık biliyoruz; Ebru ve Aytaç hızlı geri dönülemez olana doğru gidiyorlar. Risk altında olan sadece Ebru ve Aytaç'ın hayatları değil, savunma hakkının ta kendisidir. Çünkü meslektaşlarımızın talebi tüm yurttaşların ihtiyacı/hakkı olan adil yargılanma hakkıdır. Bu nedenle de haklı ve yerine getirilmesi son derece basittir. Bugün ise vicdan sahibi herkes için Ebru ve Aytaç'ı yaşatmak bir sorumluluktur. Bizler baro başkanları olarak sorumluluk bilinciyle tüm yetkililere çağrıda bulunuyor: Adil yargılanma hakkının sağlanmasını, Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal'ın Adli Tıp Kurumu raporu uyarınca ivedi bir biçimde tahliye edilmesini talep ediyor ve tahliyeleriyle birlikte meslektaşlarımızın yaşamları hakkında aldıkları bu kararı yeniden değerlendirmeleri için ısrarcı olacağımızın teminatını veriyoruz.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.