Vedat hevalin çizgisi: Öleceksek, kendimiz için

Dosya Haberleri —

CIZGI VEDAT

CIZGI VEDAT

  • Avrupa’daki Kürtler, onu ‘Çizgi Vedat’ adı ile  tanıyor, seviyor. Kürt Özgürlük Hareketi’nin 40  yıllık emektarı ve tanığı, hafızasından gelen ve oraya işlenen mücadelesini anlatıyor ve ekliyor: “Artık başkası için ölmek yok. Eğer direniş ve ölüm olacaksa da kendi ülkemiz,  kendi onurumuz için olacak.” 

M. ZAHİT EKİNCİ

HAMBURG

 

Almanya’da yaşayan Kürtler, onu daha çok “Vedat heval” olarak biliyor. Kimlikteki adı, Mahmut Kaya. Kürdistan’ı özgürleştirme mücadelesinin 40 yıllık emektarı ve tanığı. Sadece Almanya’da değil, Avrupa’nın birçok yerinde Kürtler, onu tanıyor; bugüne kadar yüzlerce aileye misafir oldu, binlerce insana dokundu. En meşhur özelliği, ilkeli duruşu ve özgürlük mücadelesine bağlılığı; bu nedenle de çevresindekiler ona, “Çizgi Vedat” adını layık gördü.

Vedat heval, tek çizgisinin şehitlerin çizgisi olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Yurtseverim ve dürüstüm diyen herkesin bu çizginin sahibi olması gerekiyor.”

Kürt halkının Avrupa’daki bu ilgi çekici ve ilham veren bireyini daha yakından tanımak için uzunca sohbet ettik.

 

Çewlik’in Miyalan köyü

Vedat Heval, Çewlik’e (Bingöl) bağlı Miyalan köyünde dünyaya geliyor. Ailesi, bilmediği bir nedenden dolayı bundan 200 yıl kadar önce Amed’den göçüp Miyalan köyüne yerleşmiş. Çok nüfuslu, büyük bir aile. Köy ise “doğal toplumun” izleri ile dolu. Vedat heval, “Bir köylünün herhangi bir sıkıntısı olsa köylülerin yardımlaşmak için yarışa girdiğini hatırlıyorum” diyor ve ekliyor: “Belki yoksulduk ama çok mutluyduk. Kendi inancımızı yaşar, başka inanç yaşayan kimseye de kötü gözle bakmazdık. Devlete başvurmak diye bir şey yoktu. Çıkan sorunlar, toplumun ileri gelenleri vasıtasıyla çözülüyordu. Devletten gerçek anlamda nefret ediyorduk.”

 

‘Vita’ yağı ve Türkçe

Hikâyenin burasında Vedat hevalin aklına bir örnek geliyor: Köye markasından dolayı “Vita yağı” olarak anılan ambalajlı yağı ilk getiren kişiler, köyde dalga konusu olmuş. Bunun yanında, Türkçe konuşanlar ayıplanırmış ve şehirde okula gidip de yazın köye gelen öğrenciler, Türkçeyi kendi aralarında ve gizlice konuşurmuş. “Evet, orası Kürdistan’dı ama şakası değil, gerçeği. Her tarafta Kürdistan kokusu vardı” diyor Vedat heval.

 

Şêx Sait’ten bu yana

Orası Kürdistan’dı ama ne yazık ki karşıda bir de devlet vardı: Türk devleti. Devlet demek, bir yandan baskı ve zulüm, diğer yandan ise direnmek mecburiyeti demekti. Miyalan köylüleri, bunu yaşayarak öğrenecekti. Köylüler, daha 1925’te, Şêx Sait İsyanı’na katılmıştı; bundan dolayı köy askerler tarafından yakılmış; içinde Vedat hevalin akrabalarının da olduğu birçok köylü, köy meydanında kurşuna dizilmişti. Birçok aile ise isyan ardından sürgüne gönderilmişti. Dolayısıyla Miyalan köyü Türk devletini, Türk devleti de Miyalan köyünü iyi tanıyordu.

Vedat heval, “O günlerde oluşan toplumsal hafıza, halen canlılığını koruyor. Köyüm, halen de devlete güvenmez, devleti sevmez” diyor.

 

Bu devletin şapkasını bile…

Köyünden bahsetmeyi seviyor, Vedat heval. “Eğer” diyor, “kişinin karakteri doğup büyüdüğü yere göre şekilleniyorsa, ben de köyümü anlatırken aslında kendimi anlatmış oluyorum.” Bu duygunun da katkısı ile anlatmaya devam ediyor: Köyün direnişçi tutumu, daha cumhuriyetin ilk yıllarında, mesela şapka kanununa karşı bile göstermiş kendini. Şapka giyene, devletin ajanı gözüyle bakılmış; hiçbir köylü, şapka ile gezmemiş köyün içinde. “Şapka, TC devleti ve onun Kürdistan halkına yaptığı zulüm demekti” diyor Vedat heval.

Askeri darbe ardından 1982’de yapılan anayasa referandumunda da Miyalan, tavrını ortaya koymuş: 350 hayır oyuna karşı tek bir evet oyu.

 

Düşmanını tanıyan, kendisini de tanır

Vedat heval, sözü Kürt Özgürlük Hareketi ile nasıl tanıştığına getirince ise her şeyden önce, “Düşmanını tanıyan, kendisini de tanır” diyor ve devam ediyor: “Bir de, ‘Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim’ sözü var ve o da bir gerçeği ifade ediyor. Bunu tersten de söyleyebiliriz: Düşmanını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Ben halkımın ve kendimin düşmanını kaba anlamda tanıyordum ama bu düşmanla nasıl mücadele edilir, ona derinliğine hakim değildim. ‘Böyle gelmiş ama böyle gitmemeli’ düşünceleriyle boğuşurken, 1980’li yılların ortalarına doğu, imdadıma yiğit ve kahraman bir insan, Lezgin Bilgin yetişti.”

 

İnanan, inandırır

Daha sonra özgürlük mücadelesinde şehit düşen Lezgin Bilgin ile Vedat heval, uzun tartışmalar yapmış. “İnanan, inandırır” diyor Vedat heval ve ekliyor: “Lezgin arkadaş her görüştüğü ve tartıştığı kişiyi mutlaka Kürdistan’ın değerlerine bağlamıştır.”

 

Lezgin hevalle ilk eylem

Lezgin Bilgin ile birlikte yaptıkları ilk eylemlerden biri ise, kontrgerilla güçlerinin 1992 kışında Ahmet isminde bir yurtseveri katletmesi sonrasında olmuş. Bir bildiri hazırlayıp Çewlik esnafına dağıtmış, kepenk kapatma çağrısı yapmışlar. Kentteki esnafların tamamı, çağrıya olumlu yanıt vermiş ve iki gün boyunca hayat durmuş. Vedat heval, halkın bu tepkisinin devlete geri adım attırdığını ve o dönemde kentte kontrgerilla cinayetlerinin durduğunu anlatıyor.

 

Kendi sahasında, antrenörüyle

Vedat heval, 1990’da kurulan Halkın Emek Partisi’nde (HEP) de görev almış. Partinin Çewlik’teki kurucuları arasında yer alan ve İl Disiplin Kurulu’nda görev yapan Vedat heval, o günlerdeki çalışmaların Kürdistan’da önemli değişikliklere neden olduğunu belirtiyor ve bunu bir benzetme ile anlatıyor: “Özgürlük Hareketi’nin verdiği mücadele ile Kürt halkı, artık kendi sahasında ve kendi antrenörü öncülüğünde top koşturacaktı.”

 

Öleceksek kendimiz için

Birçok Kürt’ün Türk devleti için Kore ve Kıbrıs’ta “ölüme koştuğunu” da belirten Vedat heval, “Ama artık eğer direniş ve ölüm olacaksa Türk için değil, kendi ülkesi, halkı ve onuru için olacaktı” diyor.

 

Maskeli katiller tararken

İşte bu dönemde Türk devleti, tam da Vedat hevalin hatırlattığı “özgüç depolama” süreci nedeniyle, öfke ve panik içindeydi. Halkın Emek Partisi (HEP), saldırıların odağındaydı. Partinin Amed İl Başkanı Vedat Aydın, Temmuz 1991’de kontgerilla güçleri tarafından katledildi. Vedat heval, o günleri, mücadelenin parçası olan bir tanığı olarak yaşadı. Anlatıyor: “Çok iyi hatırlıyorum: Maskeli katiller, gündüz ortasında halkı tararken ‘Size tek bir metre toprak verilmeyecek’ diye bağırıyorlardı. Halk, katillerin taramasına inat, koro halinde, ‘Bijî Serok Apo’ ve ‘Bijî gerîla” sloganları atıyordu. Bu anlarda Türk devletinin özgürlük isteyen tüm Kürtlere düşman olduğu iyice netleşti. Ben de bu dönemde çok defa kontgerillanın hedefi oldum ama aldığım tedbirler sayesinde istedikleri sonucu alamadılar.”

 

Avrupa’nın dışı, içi

Vedat heval, 1993 yılının Şubat ayında Almanya’ya geliyor. “Avrupa’ya gelmeyi düşünmüyordum ama daha sonra şehit düşen İbrahim İncedursun’un öneri ve planlaması sonucu çıktım geldim” diyor. Almanya’ya geldiği andan itibaren de ülkedeki demokratik örgütlenme içinde yer almış. Derneklerde çeşitli görevler almış ve daha sonra yıllarca Avrupa Kürt Dernekleri Konfederasyonu’nun (KON-KURD) genel başkanlığını üstlenmiş. Konfederasyon, Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, İngiltere, İsviçre, İsveç, Danimarka, Avusturya, İtalya ve Norveç’teki yüzlerce derneği kapsadığı için Vedat heval de çok gezmiş, çok insanla tanışmış. “Deyim yerindeyse, Avrupa’nın tüm cadde ve sokaklarında ayak izlerim var” diyor ve Avrupa’ya, buradaki hayata ilişkin bazı gözlemlerini de paylaşıyor: “Avrupa, çok ikiyüzlü. Dışarıdan bakıyorsun, çok renkli ve gerçek anlamda demokratik görünüyor ama işin içine girince gerçeğin çok farklı olduğunu yaşayarak görüyorsun. Şüphe yok ki Fransız Devrimi ve aydınlanması, belli özgürlük taleplerini karşıladı; hukukta da ciddi gelişmeler yaşandı ama Avrupa’nın ekonomik ve siyasi çıkarları söz konusu olduğunda bu hukuk, bambaşka bir pratik ile ortaya çıkıyor. Biliyorsunuz, Kürdistan’ı Lozan’da parçalayan da Avrupa’nın kendisi. Avrupa’nın gerçek önceliği, insan hakları değil, ekonomik ve siyasi çıkarları.”

 

Hatırlıyorum...

Vedat heval, aklından çıkmayan bir mücadele hatırasını şöyle anlatıyor: “Yıl 1992; yer Ankara’da bir kongre salonu. Halkın Emek Partisi’nin kongresi var. Salon tıklım tıklım dolu. Konuşma sırası Musa Anter’e geldi, bir grup genç Apê Musa’yı elleri üstünde taşıyıp kürsüye götürüyor. Salondaki herkes ayakta ve tek sesle ‘Bijî gerîla’, ‘Bijî Kurdistan’ ve ‘Bijî Serok Apo’ diye slogan atıyorlar. Apê Musa, önce uzun süre hiç konuşmadan dinliyor ve yavaşça suskunluğunu bozuyor. ‘Ben konuşma yapmayayım da, size yaşanmış bir hikâye anlatayım’ diyor.

Bir anne kuşun birkaç yavru kuşu varmış. Anne kuş, bir gün yavrularına, ‘Artık büyüdünüz, bana ihtiyacınız kalmadı ama ayrılmadan önce size birkaç nasihat vereyim’ demiş: ‘Eğer siz yerdeyseniz ve karşıdan bir insan gelirse ve yere eğilip bir taş alırsa, hemen uçun, çünkü o mutlaka sizin düşmanınızdır!’ Bir yavru kuş, sormuş: ‘Anne, peki bir insan taşı cebinde taşıyorsa onun düşman olup olmadığını nasıl bileceğiz?’ Anne kuş, yanıt vermiş: ‘Bunu anladığınıza göre, artık bana gerçekten ihtiyacınız kalmadı.’

Apê Musa o gün, ‘Bijî Kurdistan’ ve ‘Bijî Serok Apo’ diyerek doğru yolda olduğumuzu gösterdiğimizi söylemişti; ‘Yürümeye devam edin, bu inanç ve kararlılık hepimizi özgür Kürdistan’a götürür’ demişti ve kürsüden inmişti. Ben halen bu inancın ve kararlılığın bizi özgür Kürdistan’a götüreceğine inanıyorum.”

 

Alman tipi tecrit: Koridorun pencerelerini bile kapattılar 

Vedat hevalin Avrupa’daki mücadele öyküsünde hapislik de var: Politik faaliyetleri dolayısıyla Hamburg’da dokuz ay boyunca cezaevinde, ağır tecrit altında kaldı.

Vedat heval, tutsak olduğu süre boyunca hiç kimse ile görüştürülmediğini, havalandırmaya yalnız çıkarıldığını, hatta o koridorda yürürken kapı ve pencerelerin kapatıldığını anlatıyor. Bu, öyle bir tecrit ki, yaşayan bazılarına konuşmayı unutturuyor.

Bu koşullar altında Vedat heval, irade, sağlık ve umudunu “şehitlere bağlılığı” ile korumuş. Yargılandığı iddianameyi Türkiye’deki KCK iddianamelerine benzeten Vedat heval, ekliyor: “Nefes alıp vermemizin dışında yaptığımız her şey, onların gözünde suçtu. Ben ama yaşamım boyunca bir sineğe bile bilerek ve isteyerek eziyet etmedim. İnanıyorum ki, diğer arkadaşlarım da öyledir.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.