Vicdansız müteahhitler, üç kuruşa razı mühendisler

Dosya Haberleri —

6 Şubat depremi/Foto:MA/Elbistan

6 Şubat depremi/Foto:MA/Elbistan

  • Depreme Allah’ın takdiri dendi ama arkasında zincirleme yolsuzluk var. Vicdansız müteahhitler ve üç kuruşa çalışmaya razı mühendisler, denetimleri formaliteden öteye götürmüyor. Kolonların sürekli olarak kesilmesi, kaçak ve güvensiz binaların artmasına yol açtı. Bu, dibe doğru ölümcül bir yarıştı.

CONSTANZE LETSCH/Çeviri: Serap Güneş

Türkiye ve Suriye'de meydana gelen yıkıcı depremlerde ölenlerin sayısı 40 binin üzerinde. On binlerce insan hala kayıp ve sosyal medya, kumdan kaleler gibi yıkılan ve sakinlerini enkazın altına gömen yeni inşa edilmiş konut komplekslerinin örnekleriyle dolup taşıyor. Bu binaların birçoğu "en son deprem güvenliği standartlarına uygun" lüks konutlar olarak satıldı.

Sorumlu müteahhitlerden bazıları Türkiye'den kaçmaya çalıştı. Güvenlik kurallarının ihlal edildiği iddiasıyla 130'dan fazla kişi hakkında yakalama kararı çıkarıldı ve çok sayıda inşaat şirketi sahibi tutuklandı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, "kusuru olan herkesin hesap vereceği" sözünü verdi.

Açgözlülük, vurgunculuk

Ancak bu tür bir açgözlülük ve bariz vurgunculuk, şahsi işlenen suçlar değildir. Bu konut kompleksleri, devlet tarafından verilen inşaat izinleri ve ruhsatları olmadan, bağımsız (olması gereken) yapı denetçilerinin onay imzaları olmadan ve inşaat malzemelerinin kalite kontrolünü yapan laboratuvarlardan gerekli raporlar alınmadan inşa edilemezdi. Hükümetin inşaat ve emlak mevzuatında yaptığı ve hepsi de yıkıcı ve doyumsuz bir inşaat sektörünün balon gibi şişmesini kolaylaştırmayı amaçlayan çok sayıda değişiklik olmasaydı bu inşaatlar devam edemezdi.

Bu, Türkiye'de yıkıcı depremlerin yolsuzluğa bulaşmış, aciz bir hükümeti ifşa ettiği ilk olay değil. Ancak AKP 20 yılı aşkın bir süredir iktidarda. AKP’nin, yolsuzluklarıyla nam salmış inşaat sektörüyle mücadele etmek, sorumsuz müteahhitleri dizginlemek ve deprem riski taşıyan bir ülkede tüm vatandaşlara güvenli, sağlıklı konutlar sağlamak için zamanı ve imkanları vardı. Bunu yapmamayı tercih etti.

Bunun yerine, toplumsal ve çevresel maliyetleri ne olursa olsun, ekonomik büyümenin ana motoru olarak devasa altyapı ve inşaat projelerine odaklandı. Hükümet 2004 yılından itibaren inşaat, emlak, yerel yönetim ve konut finansmanı alanlarında önemli yasal ve kurumsal reformlar gerçekleştirdi. Bu reformlar arasında büyükşehir ve ilçe belediyelerine kentsel dönüşüm projeleri uygulama, özel şirketlerle ortaklıklar kurma ve kamuya ait arazi ve varlıkları özel müteahhitlere satma gibi yeni ve kapsamlı yetkiler verilmesi de yer almaktadır.

Yıllardır uyarıyorlar

Sonuç olarak, on binlerce insan - genellikle marjinalleştirilmiş veya yoksul olanlar – kentsel dönüşüm bahanesiyle evlerinden zorla tahliye edildi. Topluluklar ve dayanışma ağları, lüks konutlara ve diğer yüksek kârlı gayrimenkullere yer açmak için yok edildi. Kentsel dönüşüm, konutları depremlere ve diğer afetlere karşı dirençli hale getirme konusunda çok az şey yaptı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 2018 yılında yayınlanan rakamlara göre, Türkiye'deki binaların yarısından fazlası - yaklaşık 13 milyon binaya eşdeğer - inşaat ve güvenlik yönetmeliklerini ihlal ediyor. Yerel politikacılar ve uzmanlar yıllardır şehirlerin ve kasabaların şiddetli sarsıntılara dayanamayacağı konusunda uyarılarda bulundu, ancak sesleri duymazdan gelindi.

Sadece bu da değil. Devlet yetkilileri sınırsız imar ve inşaatı teşvik edip usulsüzlüklere göz yumarken, AKP tüm bağımsız uzman denetimi mekanizmalarını ciddi biçimde zayıflattı. Meslek odaları, inşaat kusurlarını ortaya çıkardıkları ve sorunlu ya da tehlikeli projelere karşı dava açtıkları için sürekli olarak oyunbozan, vatan haini, hatta terörist olarak aşağılandı. 2011 ve 2013 yıllarında çıkarılan yasalar -ki bu sonuncusu muhtemelen meslek odası liderlerinin Gezi protestolarına karışmasının intikamıydı- inşaat mühendisleri, mimarlar ve şehir plancıları gibi meslek odalarını inşaat projelerinin onaylanması ve denetlenmesi sürecinden özellikle dışladı. Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği'nin (TMMOB) önde gelen üyelerinden ve AKP hükümetini uzun süredir eleştiren mimar Mücella Yapıcı, avukat Can Atalay ve şehir plancısı Tayfun Kahraman düzmece komplo suçlamalarıyla hapse atıldı.

Sürekli olarak kesilen kolonlar

Bu arada hükümet, güvenli ve düzenli inşaat sağlama sorumluluğunu serbest piyasa güçlerinin keyfine bıraktı. Yapı denetimleri özelleştirildi ve uzmanlık yerine kâra öncelik verildi. Vicdansız müteahhitler ve üç kuruşa çalışmaya razı mühendisler, denetimleri formaliteden öteye götürmüyor. Kolonların sürekli olarak kesilmesi, kaçak ve güvensiz binaların artmasına yol açtı. Bu, dibe doğru ölümcül bir yarıştı: Uzun süredir işsiz olan mühendis ve mimarlar, üniversite diplomalarını en yüksek teklifi verenlere, genellikle de bürokrasiyi aşmak ve inşaat projelerini uzman görüşü "engeli" olmadan ucuza tamamlamak isteyen taşeronlara kiralamaya başladılar.

Tüm yapılara ruhsat verildi

Dahası, mevcut binalar imar aflarından yararlandı. İlk olarak 1984 yılında kayıt dışı konutlara yaygın olarak uygulanan ve hükümetin vatandaşlarına bir "hediyesi" olarak çerçevelenen bu resmi aflar, (hükümete ödenen bir ücret karşılığında) yasadışı olarak inşa edilmiş veya değiştirilmiş tüm yapılara ruhsat verdi. Bu afların sonuncusu 2018 yılında, genel seçimler öncesinde çıkarıldı. AKP tarafından cumhuriyet tarihinin en büyük imar affı olarak lanse edilen bu uygulama yaklaşık 7,4 milyon yapıyı kapsadı ve 24,19 milyar TL (o dönemde yaklaşık 4,2 milyar dolar) devlet geliri elde edilmesini sağladı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na göre bu paranın binaların depreme daha dayanıklı hale getirilmesi için kullanılması gerekiyordu.

Hükümet, bu afların düşük gelirli ve küçük ölçekli ev sahiplerine evlerini belediye altyapısına bağlamak için yasal yol sağladığını savunuyor, ancak uzmanlar bu afların güvensiz ve düzensiz konut yapımını teşvik ettiğini söylüyor. İmar afları tek katlı bir gecekondu ile 18 katlı lüks bir site arasında ayrım yapmıyor.

Hesap sorulmalı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin üst düzey yetkililerinden şehir plancısı Buğra Gökçe'nin erişime açtığı rakamlara göre, geçen hafta meydana gelen depremlerden etkilenen bölgede 294.000 kadar binaya imar affı çıkarılmış. Depremlerin yaşandığı 6 Şubat tarihinde, bir başka af yasa tasarısı daha meclis onayını bekliyordu.

Ölümle sonuçlanan binalardan kaçının af kapsamına alındığı henüz belli değil. Uzmanlar, depremlerin ardından bağımsız hukuk komitelerinin yıkılan binalardan beton, kiriş ve çelik destek çubukları örnekleri toplamasının ve belediyelerden binaların izin ve ruhsat belgelerinin yanı sıra taşeronların mevcut tüm bina güvenliği standartlarına ve yönetmeliklerine uyduğuna dair kanıt talep etmesinin zorunlu olduğu uyarısında bulundu. Deprem bölgesine gönderilen avukatlar, meslektaşlarını ve kamuoyunu bu tür kanıtları ortadan kaldırma girişimlerine karşı şimdiden uyardılar.

Bu felaketin tüm sorumlularından hesap sorulacaksa, öncelikle bu yolsuzluk, adam kayırma ve açgözlülük ağının çözülmesi gerekiyor.

Kaynak: www.theguardian.com

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.