Yarın çok geç olmadan!

Demir ÇELİK yazdı —

  • Türk devleti son yüzyıldaki katliamcı ve soykırımcı zihniyetini orta sınıfta rızalık üreterek sürdürmüştür. Yüzyıllık ulus devletin çözümsüz bıraktığı Kürt ve Alevi sorunun çözümsüzlüğündeki ısrarının sebeplerinden biri, bu her iki toplum kesiminde ürettiği rızalıktır.

Günümüz dünyasında toplumsal devrim inşa çalışmaları siyasal krizi aşacak düzeyde olmadığından, başta Avrupa olmak üzere tüm dünyada sağ popülizm ve faşizm iktidardadır. Sovyet sisteminin çözülmesi ve çökmesi sonrasında kapitalizm ebedi olduğunu söyleyerek mutlak iktidara giden yolun taşlarını döşemeye baktı. Bu amaçla dünya nüfusunun önemli bir kesimini oluşturan orta sınıfı kendisine yedeklemeye çalıştı. Yapısal ve tarihsel krizi aşmanın yolunu sağ popülizm ve faşizmi iktidara taşımada gördü. Devletçi hiyerarşik sistem ve onun ulus- devlet biçimi, daha çok orta sınıfı temel alarak toplumu bu sınıfın talep ve refleksleri ile yönetmeye bakıyor.

Kapitalist sistem, hem çok bencil ve ben-merkezci olduğu için hem de statükoyu esas alan, dolayısıyla değişime ve dönüşüme en kapalı toplum kesimi olduğu için orta sınıfı denetiminde tutmaya bakar. Mevcudu korumak ve kollamak, orta sınıfın sınıfsal karakterinin en belirgin ve önde olan özelliğidir. Orta sınıfı demokrasinin temel şartı görenlerin aksine, orta sınıf demokrasinin değil, faşizmin temel dinamiği, sistemin paramiliter gücü olma karakterine sahiptir.

Ulus- devlet, orta sınıf ve faşizmle ilişkisi

Kapitalist-emperyalist sistem orta sınıf üzerinden kan tazeler, kendisini derleyip yeniden örgütleme fırsatını bulur. Ulus- devlet ile orta sınıf ilişkisi ile orta sınıfın faşizmle ilişkisi yapısal ve sistemin sürdürebilirliğinin ilişkisine dayanır. Çünkü orta sınıf, kriz dönemlerinde alternatif sistemlere geçit vermemenin, statükoya dört elle sarılmanın zihniyetine sahip olup değişime ve toplumsal dönüşümlere direnmeyi kendi geleceği için olmazsa olmaz görür.

Ulus- devletin milliyetçilik, dincilik ve cinsiyetçilik ideolojisinin kuşatıcılığının etki alanında özgüvenini yitirmiş, olası değişimlerde elindeki küçük birikimleri kaybetme korkusunun esiridir. Alternatif üretemez, üretilen alternatif çözüm parametrelerine kuşku ile yaklaşmakla kalmaz, sınıf olarak kendisinin ve kutsadığı devletin ulvi çıkarlarının düşmanı projeler olarak görüp karşısında şiddet araçlarıyla durmayı da görev bilir. Kapitalist tekellerin faşizmle olan yapısal ilişkisi, orta sınıfın bu tepkiselliği ile buluşunca, toplumun öteki kesimlerinin teslim alınması için gerekli olan siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel ve askeri uygulamalarında toplumsal tabanını oluşturarak faşizme ‘meşruiyet’ gömleğini giydirir. Kapitalizm bu nedenle parlamentarizm uygulamasında esas olarak orta sınıfa oynar. Demokrasi oyununda, demokratik toplum güçlerine üstünlük sağlayarak demokrasinin içini boşaltır, alternatif sistemlerin gelişmesinin önüne geçmek üzere orta sınıfa siyaset alanını açarak kendisini güvenceye almaya çalışır. Meslekten insanlara seçimli demokrasinin olanaklarını sunarken, onları kendisine göbekten bağlar, biat olmayı dayatır.

Devlet, orta sınıfın savaş tanrısıdır

Kapitalizm, son yüz yılda toplumun demokratikleşme mücadelesi karşısında orta sınıfı kullanmada büyük deneyim kazanmıştır. Umut pazarlayarak, tavizler vererek, toplumun iktidar dışı kalmış kesimlerini sürekli korkutarak, iç ve dış düşmanlar yaratarak, milliyetçi politikalar geliştirerek, ideolojik aygıtlarıyla toplumu faşizmle yönetilmeye ikna eder, rızalık üretir. Ulus-devlet, orta sınıfı sistemin sürdürülmesi payandalığı sayesinde sömürü ve savaşçıl politikalarını yürütmede kendisine kitlesel taban oluşturur. Devlet, orta sınıfın Savaş Tanrısı konumundadır.

Ukrayna- Rusya, Türkiye- Kürt, İsrail- Filistin savaşlarında görüleceği üzere, devletçi sistem yapısal ve tarihsel krizini orta sınıfı milliyetçilik ve dincilik üzerinden ikna ederek Savaş Tanrısı rolünü oynar. Ulus- devletin orta sınıf üzerinden kutsayıp yoğunlaştırdığı savaşa karşı demokratik güçlerin kendi öz zihniyet ve eylemlerini yaratmaları bugünün en temel görevi olmaktadır. Bu temel ihtiyaç gelişmesin diye devletli sistem, orta sınıfı özgür yaşam seçeneğinden uzak tutmak için her tür yolu dener. Orta sınıfa göreceli olanak ve fırsatlar sunarak onu kendi mutlak iktidarının stepnesi yapar.

Devletin rızalık politikası

Türk devleti son yüzyıldaki katliamcı ve soykırımcı zihniyetini orta sınıfta rızalık üreterek sürdürmüştür. Yüzyıllık ulus devletin çözümsüz bıraktığı Kürt ve Alevi sorunun çözümsüzlüğündeki ısrarının sebeplerinden biri, bu her iki toplum kesiminde ürettiği rızalıktır.

Gerek Kürt toplumsallığını, gerekse bir bütünen Alevi toplumsallığını ele aldığımızda, orta sınıfın temel karekterini bu iki kesimde bariz görebiliriz. Bu iki kesimin önemli bir kısmı dilsel, kimliksel, kültürel ve inançsal taleplerinin meşruiyetine sahip çıkacaklarına, inkârcı, asimilasyoncu devlete ikna olma hali yaşamakta, diktatöryal rejime rızalık vermektedirler. Bundan güç alan devlet, bu nedenle Kürtlerin ve Alevilerin kolektif haklarını yok hükmünde görmekte, kabul etmemektedir.

Tekçi, inkârcı, katliamcı ve soykırımcı zihniyetten en büyük zararı gören bu iki toplumsal kesimin mücadele yerine mevcudu kabul etmeye ikna olmaları onların sınıfsal karakterleri ile ilgili olan bu duruma daha bilimsel verilerle yaklaşılmasının yerinde olacağını düşünüyorum.

Her iki kesim meşru demokratik mücadele yerine, ulus- devlet üzerinden kapitalist modernitenin yarattığı çarpık ilişkilere ikna edilmiş olmaları nedeni ile inkâr devam ediyor. Kapitalist modernitenin albenisi ile hareket etmenin, alışveriş merkezlerinin reyonuna bakmanın, oturup çay kahve içmenin özgürlük diye düşünenlerimizin sayısı her gün giderek artmaktadır. Dilimizin, kimliğimizin, kültürümüzün ve inancımızın elimizin altında bir bir kayıp gittiğinin farkında değiliz. Yarın çocuklarımıza, yeni nesillere aktaracağımız değerlerin kalmadığının farkında olduğumuzda, umarım iş işten geçmiş olmaz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.