Yaşamı ören kadınların diyarı: Cindîres

Dosya Haberleri —

Emine Hesen -fida

Emine Hesen -fida

  • Dersim Uğur Kaymaz, Efrînliler arasında gezdi, işgal sırası ve sonrasından insan hikâyelerini derledi. İşgalin yıldönümü vesilesiyle bu hikâyelerden ikisini, iki ananın hikâyesini yayımlıyoruz. Elif Ana, devrimi ilmek ilmek ören yıllarda devrimcilere kapısını açtı, onlara kulak verdi. Emine Ana, Cindirês’in kadın özgürlüğüyle ilgisini, ilk kez devrim sayesinde öğrendi.

 

DERSİM UĞUR KAYMAZ

Emine o gün de özenerek giyinip kuşandı. Onca yaşına rağmen hala bakımlı olan saçlarını tarayıp topladı. Başına ince bir kefiye alarak montunu giydi. Bugün bütün gün nöbet tutacaktı; bu yüzden de sıkı giyinmesi, kendini koruması gerekirdi.

Evden çıkmadan önce duvarda asılı olan oğlunun fotoğrafını öperek, “Başarı sizinle olsun oğlum” dedi.

Bu, oğlu Hamude’nin fotoğrafıydı. Hamude, Rojava Devriminin başından bu yana YPG saflarındaydı. Şu an cephede, memleketi Efrîn’i savunuyordu.

Evinin kapısını kapatıp görevli olduğu HPC noktasına doğru ilerledi. Bugün öncelikle sınıra yakın olan Xelîla köyünde devriye atacaklardı.

Noktaya ulaşıp tekmillerini aldıktan sonra görev arkadaşı Semira ile birlikte yola çıktı. Önce Xelîla köyünde, sonra da Dêrbelîke köyünde kontrol yapacaklardı.

Semira uzun siyah saçlı, esmer güzeli genç bir kadındı. Babası öldükten sonra annesi ve o yalnız kalmıştı. Bir yıla yakındır da Emine ile HPC saflarında görev alıyorlardı.

Aralarındaki yaş farkına rağmen Semira ile Emine iyi birer arkadaş olmayı başarmışlardı.

Yolda ilerlerken Semira, Emine’ye dönüp, “Geçen yılki eğitimimizi hatırlıyor musun?” diye sordu.

Cindirês ne anlama geliyor?

Özsavunma güçleri dönem dönem kendi içlerinde eğitim faaliyetleri yürütüyordu. Bu, onlar için hem iyi bir yoğunlaşma hem de kendi güçlerinin farkında olmayı sağlıyordu. İşte o zaman Semira, Emine Ana’ya şu soruyu sormuştu: “Emine ana, sen Cindirês nahiyesindensin, söylesene Cindirês ne anlama geliyor?”

Susmuştu Emine.

O güne değin ne böyle bir soruyu ne de bunun cevabını aklından geçirmişti.

Bunun üzerine Semira, “Biliyor musun, Cindirês Kirmanckî’de ‘cin kadın’ demektir. Resandin ise örmek, üretmektir. Bu yüzden senin memleketin kadının ürettiği, kendini var ettiği bir diyar demek. Bugün Efrîn’de devrim bu kadar etkiliyse, bu kadın devriminin köklerinin burada yatıyor olmasından kaynaklı, bunu unutma. Bunu bilmek çok önemli. Bunu bildiğimizde kadınlar olarak kendimize çok daha fazla güven duyabiliriz. Sen de bu güven ile çalışmalara katıl.”

O anlar ikisinin de gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçti.

Emine gülerek, “Bu kızılca kıyamette nereden geldi aklına şimdi?” dedi.

Gerçekten de Emine, o güne kadar hiç böyle bir şeyi düşünmemişti: “Geldi işte. Baksana, kadın diyarı Cindirês’in kalbine nasıl da saldırıyorlar.”

“Doğru söylüyorsun” dedi Semira: “Bu düşman belki de Efrîn’e bu yüzden böyle hoyrat saldırıyor.”

 

Bekir’den gelen telefon

Emine yolda ilerlerken bu sohbetin de yarattığı etkiyle düşüncelere daldı.

Rojava Devrimi, yani kadın devrimi ile bu diyarda çok şey değişmişti. Buna tanık olmuştu. Devletin zulmü bitmiş, halk kendi kendini yönetmeye, kendi örgütlülüğünü yaratmaya başlamıştı.

Kadınlar ise yaşamın her alanında kendini var etmeye başladıkça Efrîn’de devrimin ve yaşamın rengi daha bir güzelleşiyordu.

Bunları düşündüğü sırada telefonu çaldı. Arayan, çalışma arkadaşlarından Bekir’di: “Hemen, Cindirês merkezine gelmeniz gerek.”

Bekir’in sesi oldukça net ve keskindi.

Emine ve Semira neden diye sormadan harekete geçti. Telefonda soru sormanın çok doğru olmayacağını düşündüler. Merkeze ulaştıklarında görev arkadaşları onlara, “Olası bir duruma karşı bu yakınlarda bulunan bir mağarayı temizleyip düzenleyeceğiz, yapamayacak durumda olan varsa başka bir göreve gönderelim.”

 

Ebu Rifa mağarası

Kim "yapamayız, hazır değiliz" diyebilirdi ki? Böylesi zamanlarda her şeye hazırlardı.

Emine ve Semira ile birlikte tam yedi kişi, Cindirês’te bulunan Ebu Rifa mağarasına gittiler. Yaklaşık iki yüz elli – üç yüz kişinin girebileceği mağaraya her şeyden önce elektrik çekildi. Gün boyu orada kaldılar, temizlik yaptıktan sonra lazım olabilecek temel ihtiyaçları getirerek mağaraya yerleştirdiler.

Yirmi dört gün boyunca iki yüz elliye yakın insan bu mağaranın içinde kalarak kendini korumaya çalıştı. Emine ve kızı da aralarındaydı.

Mağaraya gittikleri ilk günden itibaren kızı her gün tüm tehlikeleri göze alarak koyunları otlatmaya götürüyordu. Hayvanların sütünü sağdıktan sonra sütlerini mağaraya getiriyor, ihtiyacı olan annelere veriyordu.

Saçları görüp geçirmiş olmanın ağırlığıyla beyaza bürünmüş olan yaşlı bir amca, “Kızım, sen korkmuyor musun, yorulmuyor musun, her gün gidip bu koyunları otlatıyorsun?” diye sordu, Emine’nin kızı yanıt verdi: “Başka ne yapabilirim amca? Baksana şu izbe mağarada yüzlerce insan var. Büyükler açlığa dayanır da bu küçük bebeler dayanamaz. Hem ben büyük bir istekle yapıyorum, sen merak etme. İçeride süt içmesi gereken onlarca çocuk var, onları aç bırakamayız. Ne olursa olsun gideceğim.”

Yaşlı amca başını salladı: “Demek böyle günleri de görecekmişiz. Kürdün talihi değişmezmiş demek. Dersîm’de binlerce insan katliamdan korunmak için mağaralara sığındı. Güney Kürdistan’da Enfal’den korunmak için de öyle… Şimdi biz de Çiyayê Kurmênc’in bağrında Erdoğan denilen illetten korunmak için mağaralara sığınmışız.”

Gözleri dolu dolu oldu amcanın. Ne söylenecek söz kalmıştı geriye, ne anlatacak derman.

O mağaradaki yirmi dört gün, yirmi dört yıl gibi geçti.

Cindirês’de savaş öyle yoğunlaştı ki, yirmi beşinci gün bulundukları yeri boşaltmaları gerektiği söylendi.

Önce Cindirês’den çıktılar.

Sonra Şîtka’dan.

Sonra Efrîn merkeze geldiler.

On güne yakın da Efrin Merkez’de bir sığınakta, onlarca insanla bir arada kalarak yaşadılar.

Üçüncü ayın on üçünde Emine, oğlunun Milîka’da yaralandığını ve kimyasaldan yoğun etkilendiğini öğrendi. Kalkıp gitmek, oğlunu görmek istedi ama biliyordu, bunun hiç yolu yoktu. Oğlunun yokluğunu, acısını dindirmek istercesine kızına sarıldı.

“Bu nasıl bir kaderdir, nasıl bir alın yazısıdır?” diyerek yakar etti Tanrıya...

***

Tarih 16 Mart.

Adım adım ilerliyor göç yolcuları.

Adım adım ilerliyor Emine.

Yaralanan oğlu Hamude’ye ne olduğunu bilmeden, kalbinde çivilendiği bir çarmıh ile ayrılıyor gül bahçesi Cindirês'ten…

 

https://www.ozgurpolitika.com/haberi-nilovnadan-elif-anaya-devrimin-ve-evladinin-pesinde-9340

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.