Yüzyıllık Cumhuriyetin ‘ötekisi’ olan Aleviler-1

Dosya Haberleri —

FOTO: ADEM ALTAN/AFP

FOTO: ADEM ALTAN/AFP

  • Laik-anti laik anlayışı da Kürtler ve Aleviler söz konusu olunca stratejik belgelere, Türklük Sözleşmesi’ne uyacaklarına yemin ederler. Aslında burada devlet, Türklüğü de bir çerçeve altına almaktadır. Milliyetçiliğin dinselleştiği, dinin de milliyetçileştiği bir süreç başladı.

ZEYNEL KETE

 

Osmanlı'nın tedrisatından geçmiş, İttihat Terakki'nin kadroları tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 2023'te yüzüncü yılına girdi. 29 Ekim 1923 yılında M. Kemal tarafından bir gün önce "Yarın Cumhuriyeti Kuracağız efendiler" diyerek, bir gün sonra da Cumhuriyet ilan edildi.

Cumhuriyetin kurucu kadroları kimlerdi, hangi görevlerde bulunuyorlardı? Cumhuriyet öncesi hangi kurumlarda çalıştılar? Osmanlı imparatorluğunun son demlerinde hangi sorumlulukları aldılar? Yeni kurulan ulus - devlet formu hangi ittifaklarla kuruldu? Yeni kurulan Cumhuriyet modernitesi "herkesin" olabildi mi? Tüm toplumsal kesimlere "eşit mesafede" yer aldı mı? Bu topraklarda binlerce yıldır yaşayan farklı etnik yapılara, kimliklere, inançlara "değer" gözüyle baktı mı? Kuruluş aşamasında ittifak halinde olduğu toplumsal kesimlerle demokratik ilişkilerini yüzyıl boyunca devam ettirdi mi? Cumhuriyet modernitesinin "makbul vatandaş" tanımlaması demokratik teamüllere uygun muydu? Ya da demokratiklik ve çoğulculuk esas alındı mı?  Herkesin olması gereken Cumhuriyet rejimi niye belli bir kesimin tekeline geçti? Halkın tümünü "makbul vatandaş" olarak görmeyen ya da farklılıkların demokratik ilkelerle, eşit ve özgür yurttaş temelinde bütünleştirmeyen bir Cumhuriyet demokratik olabilir mi? Konuyla ilgili soruları çoğaltabiliriz.

Zamanın ve mekanın ruhu hesaba katılmadan gelecek inşa edilebilinir mi? An geçmişin birikimini, izini, içinde taşır. Ezel ve ebedin anda ikrarlaşması tarih demektir. Bu hakikatten dolayıdır ki, "yaşanan an değil tarihtir" kelamı zaman ve mekanın hakikatini dile getirir. Cumhuriyet modernitesinin "ötekileri, makbul olmayanları, millet-i mahkumeleri" bu hakikati bilmeden hakikat arayışında doğru raha girebilirler mi? Hakikat arayışı, demokrasi mücadelesi geçmişten bağımsız, kopuk gerçekleşmez. "Evel benem ahir benem" kelamı geçmiş hakikati, dem-i devranı hesaba katarak geleceğe revan olunacağının ifadesidir.

 

Osmanlı’dan Cumhuriyete kurucu elitler

Cumhuriyeti kuran kadrolar Osmanlı devletinin son döneminde yetişmiş, çoğu askeri kökenli ya da bürokrat elitlerden oluşmuş bir sınıfın temsilcileriydi. Özellikle Abdülhamit döneminde İmparatorluğu ayakta tutacak temel güç, millett-i hakime, İslam Sözleşmesi kapsamında olan kesimleri içeriyordu. Kürtlerde kendi bölgelerinde Mirlik statüsünde yüzyıllarca kısmen özgür yaşadılar. Alevi sürekleri bu görece özgürlükten hiç nasiplenmediler, bu haktan mahrum bırakıldılar. İslam dayanışması veya sözleşmesi devletin resmi mezhebi olan Sünniliği kapsıyordu. Osmanlının resmi inancının dışında kalan, Kızılbaş - Alevi - Bektaşi sürekleri tıpkı günümüzde olduğu gibi kültürel soykırıma tabi tutuldular. Alevi Bektaşi Kültür Cemevi Başkanlığı Abdülhamit projesinin güncellenmiş halidir. Cumhuriyetin kurucu elitlerinin çoğu bu dönemlerde okumuş, dönemin tanığı olan, Osmanlının son bakiyesini korumak için mücadele eden kesimlerdir. Çoğunluğunun Türklükle alakası olmayan Jön Türkler olarak tanımlanan daha sonrasında İttihat ve Terakki Cemiyetini kuracak masonik elitlerden oluşuyordu. Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı’nın son bakiyesi üzerine kurulmuştur. Başka bir ifade ile dağılan Osmanlı Devleti’nin yerine ulus - devlet formuyla Cumhuriyet devleti kuruluyor. İmparatorluktan Cumhuriyete geçişin belirleyeni olan M. Kemal de bir Osmanlı subayı olarak yetişmiş, İttihat Terakki Cemiyeti’nde görevler almış, İttihatçı anlayışla şekillenmiştir. Cumhuriyetin kurucu kadroları Osmanlı devletine karşı demokratik devrim mücadelesi vermediler, bu mücadele Anadolu ve Mezopotamya topraklarında yaşayan halkların mücadelesi ve istemiydi.  

 

Cumhuriyete geçiş süreci ve ittifaklar 

Bütün cümle can, evrenin ruhu, holistik ve simbiyotik ilişki içindedir. Nasıl ki birinci doğa ikrarlı ilişki içerisinde varlığını, birliğini, dirliğini devam ettiriyorsa, her varlık hakikati ile yaşam buluyorsa, demokratik toplum mücadelesi de ittifakla kemalet kazanır. Tarihteki ilk iktidarlaşma, devletleşme de bir ittifakla oluşmuştur. İktidar doğal toplumun bir kavramı değildir. Doğal toplumun başlangıç çevrelerinde tamamen eşitlikçi ilişkiler vardır. İktidar süreç içerisinde oluşmuştur. Yaşlı bilge, şaman, askeri şef (avcı) ittifakıyla iktidar oluştu. İktidar ve sınıflaşma toplumda sürekli çatışma anlamına geliyor. Ayrıca ilk hırsızlıkta avcı tarafından, ana kadının bilgeliğine ME’lere yapıldı. Askeri şef, avcı ana kadının bilgelerini çalarak ilk suçu işlemiştir. Bu yaşanmışlıktan dolayı olmalıdır ki, Aleviler Cem erkanına avcıyı almazlar. 

Cumhuriyetin ilanına gelinen aşama, özellikle 1919 - 1922 dönemi Kürtlere, inanç olarak Alevi süreklerine verilen sözler vardır. Özellikle Amasya Protokolü, Sivas ve Erzurum kongreleri bölgede güçlü durumda olan Alevi ve Kürtlerin katılımı, destek vermeleri, güvenlik önlemleri almaları sayesinde gerçekleşmiştir. 4-11 Eylül Sivas Kongresi’nden sonra M. Kemal'in 22-23 Aralık tarihlerinde Hacı Bektaş-ı Veli Dergahı’nı ziyaret ettiği, destek istediği biliniyor. Celebi Cemalettin Efendi, Dedebaba postunun temsilcisi Niyazi Salih Baba ile görüştü. Savaş kazanıldıktan sonra bu topraklarda yaşayan bütün farklı kimliklerin eşit ve özgür yurttaş temelinde yaşayacakları, bunun için destek talep ettiği biliniyor. Daha sonra Meclis’in açılması ile beraber Celebi Cemalettin Efendi'ye Meclis Başkan vekilliği görevi verildiği, ama verilen sözlerin yerine getirilmediğine olan tepkisinden dolayı bir gün bile meclise uğramadığı biliniyor. Resmi tarih bu protestoyu "hastalığından dolayı gelemedi" şeklinde açıklamaktadır. 

Benzer bir durum Dersim-Koçgiri bölgesi halk önderlerine 1920 yılında yazılan mektuplar önemli tarihi belgelerdir. Elbette bu belgelerin sayısını arttırabiliriz. Kürt aşiretlerinin ileri gelenlerine yazılan mektuplar, verilen sözler. 1926 yılında Ankara'ya çağrılan Dersimli aşiret reislerine verilen sözler ki bu toplantıya katılanların hemen hemen hepsi 1937-38'de katledildi. “Kardeşiz, birlikteyiz" retoriği olumlu karşılık bulmuştur. Dönemin etkili milletvekili olan aynı zamanda bir aşiret mensubu olan Dersim Vekili Hasan Hayri Bey, Lozan görüşmeleri esnasında İngilizlere karşı, Türkiye Cumhuriyeti’ni savunan etkili konuşmalar yapar. Ortak vatanda eşit ve özgür yurttaş olarak yaşamayı talep eder, ortak vatanda eşit ve özgür yurttaş temelinde yaşama dair verilen sözlerin yerine getirilmesi talep edildiği anda, yapılan hizmetlerin, ittifakların hiç bir kıymeti harbiyesi kalmadı Hasan Hayri idam edildi. 

Osmanlı bakiyesi üzerinde kurulan tekçi ulus-devlet formu, bu zihniyetin toplumu dikey olarak bölen resmi ideolojisi, hakim millet anlayışı, bugün de yaşanan sorunların temel nedenidir. Özellikle tekçi ulus-devlet anlayışının Cumhuriyet ilan edildikten sonra etnik, dini, inanç, farklı kimliklere ve bu kimlik mensuplarının haklı talepkarlıklarını "hain" ilan etme anlayışı sorunların temelini teşkil etmektedir. İslami talepkarlıklar "mürtecilik, dincilik, şeriatçı", Müslüman olmayan dini kimliklerin talepkarlıkları "kökü dışarda, dış mihrak", etnik kimliklere yönelik talepler ise "bölücülük" olarak resmileşmesi cumhuriyetin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engeli teşkil etmektedir. Devletin resmi söylem setinde "muteber olmayan vatandaşların" içeriğini belirlemek her zaman tedavülde olan bir resmi anlayıştır. Devletin bütün zor ve ideolojik aygıtları bu konuda stratejik davranma konusunda yemin etmişlerdir. Örnek verirsek Alevilerin ve Kürtlerin varlığı inkar edilmez ancak içeriği belirlenecek çerçeve içine alınır. Yüzyıllık ulus-devlet portresi Kürtleri "İslam kimliği" üzerinde tanımlarken, Alevi süreklerini ise "Türk Müslümanlığının" alt kültürü olarak kapsama alanını belirtmiştir. İşin özü Kürt ve Alevi süreklerine kendilerini ifade edecek bir inisiyatif tanınmamıştır, engellemiştir. Bu söylemler cumhuriyetin ilk yıllarında Türk olmayanların "kölelik" hakkının olduğundan bahsedilmiştir. 

Cumhuriyet modernitesinin ideoloğu olan, ulus devlet anlayışının huhuki alt yapısını oluşturan, İktisat vekilliği yapan, Teşkilat-ı Esasiye Kanununu hazırlayanlar arasında yer alan, M. Kemal tarafından kurulan Resmi Türkiye Komünist Fırkası'nın üyesi olan Mahmut Esat Bozkurt' un 19 Eylül 1930 tarihinde Hakimiyet-i Milliye gazetesinde söyledikleri son derece önemlidir; “Benim fikrim ve kanaatim şudur ki, dost da düşman da bilsin ki, bu memleketin efendisi Türk'tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsin." M. E. Bozkurt tekçi ulus - devlet anlayışının, resmi ideolojinin en ilerici, çağdaş, uygar, laik, seküler portresini oluşturmaktadır. Soyadı M. Kemal tarafından verilen bu şahsiyet tekçi ulus devlet anlayışının makbullarını ve mahkumların sınırını çizmiştir. Bu anlayışta kısmi esnemeler olsa da Tek parti ve çok partili dönemde resmi anlayış olarak devamlı geçerli oldu. İttihat Terakki'den devriye olan bu anlayış hala geçer akçe durumundadır. İttihat Terakki'nin Alevi Bektaşi çalışmalarını yürüten Baha Sait, kendisinden sonra yürütülecek ideolojik çalışmaların altyapısını hazırlamıştır. Bu çalışmaların temelini Alevi - Bektaşi inancının ‘Öz Türk’ inancı olduğu şeklindedir. Bu çalışmalardan hareketle şunu diye biliriz: "Söz konusu Aleviler olduğunda Cumhuriyet rejimi ile Osmanlı imparatorluğu arasında net bir kopuş yaşanmamıştır. Alevi sürekleri hem imparatorluk döneminde, hem de Cumhuriyet rejimi döneminde" ötekiler "sınıfındaydılar”.

Hakim millet anlayışı Türk - İslam kimliğini politik tahakküm aracı haline getirilmesi anlamına gelir. Belli bir kimlik meşruiyet kaynağı haline gelirken, farklı kimliklerin zamansız ve mekansız bırakmasının en büyük nedenidir. Bu hakim millet tasavvuru Kürtleri "dağ Türkleri" sıfatı ile tanımlarken, Alevi süreklerini, özellikle Reya Heq Kürt Alevi süreklerini "Horasan merkezli, Türk menşeli" şeklinde tanımlayarak, bu kapsamda resmi akademik çalışmalar yapılmıştır. Türk-İslam sentezci bakış açısı devletin resmi tezini oluşturmaktadır. 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ardından ordu, siyasi partiler, bürokrasi dönem dönem birbirleri ile devlet kurumları üzerinde iktidar kurma kavgaları yapsalarda belirli konularda sürekli fikir birliğine vardılar. Türkiye'de Müslüman olan herkesin Türk ulusu oluşturmak amacıyla Türkleştirilmesi, Alevi süreklerini Türk-Müslümanlığının bir kolu olarak tanımlanması, toplumsal muhalefetin yok edilmesi, farklı etnik yapıların, kültürlerin yurttaş olmaktan kaynaklı evrensel hukuktan kaynaklı talepkarlıklarının engellenmesi konusunda ortaklık içinde hareket ettiler. 

 

Alevilere yönelik toplum kırım politikaları 

Cumhuriyetin yeni toplumsal modeli olan ulus-devlet formu etnik ve inanç bakımından istisnalarla karşı karşıya idi. Anadolu ve Mezopotamya toprakları birer çiçek bahçesi gibiydi. "Eşrefoğlu al haberi /Bahçe biziz gül bizdedir. /Bizde mevlanın kuluyuz./Yetmiş iki dil bizdedir." Kelamı rıza toplumu süreklerinin tekleşmeden çokluğun ikrarlı birliğini esas aldığının en güzel ifadesidir. "Yetmiş iki dil" çok kültürlülüğü ifade etmektedir. "Kültür, insanın toplumsal gerçekliğine ahlak ve etik temelinde ışık tutan, bir sürekliliği olan ve o topluma has coğrafi koşullar, tarihi olaylar vb. çerçevesinde şekillenen ve birikerek ilerleyen değer yargıları, yaşam tarzıdır." Resmi ideolojinin tekçi anlayışı üzerinden şekillenen politikalarından dolayı" yetmiş iki dil - kültürel çeşitlilik "asimile edilerek tekleştirilme hedeflendi. Rıza toplumu süreklerinde halklar, etnik ve kültürel kimlikler, inançlar, mezhepsel kimlikler tekleşmeden birlik içinde özerk yapılarını koruyarak, iktidara bulaşmadan, ahlaki ve politik bir yöntemle varlıklarını devam ettirmişlerdir. 

Alevi sürekleri ki, büyük bir çoğunluğu Reya Heq Kürt Alevi inancını yaşamaktadır, Türkiye Cumhuriyeti’nin farklı kimliklerden oluşmasını Hakkın Emri Rızası olarak kabul etmiştir. Cumhuriyetin kurucu meclisinde ittifak içerisinde olup 1921 Anayasası bu çokluk esas alınarak oluşturuldu. Cumhuriyeti ilan eden elitler dönüp dolaşıp ittifak yaptıkları toplumsal kesimleri kontrol ve denetim altına almayı hedeflediler. 1924 Anayasası devletin "makul vatandaşını" tanımlarken "laik, Hanefi, Sünni, Müslüman, Türk" nitelikleri tek bedende birleştirdi. Artık Cumhuriyet rejiminin bir dini, mezhebi, tanımlanmış makbul vatandaşı yasal hale gelmişti. Din ile devlet işleri birbirinden ayrılmamış, din en güçlü ideolojik aygıt olarak devleti düzenleme güçüne erişmiştir. Demokrasinin en önemli belirleyeni olan laiklik ilkesi ihlal edilmiştir. Sistemin iyisi de kötü de, laik-anti laik anlayışı da Kürtler ve Aleviler söz konusu olunca stratejik belgelere, Türklük Sözleşmesi’ne uyacaklarına yemin ederler. Aslında burada devlet, Türklüğü de bir çerçeve altına almaktadır. Milliyetçiliğin dinselleştiği, dinin de milliyetçileştiği bir süreç başladı. Bu anayasa ile egemen sınıflar kendi uluslarını egemen devlet yapmanın resmi belgesini oluşturdular. Bu resmi ideolojiye itiraz eden, kendilerine verilen sözleri hatırlatmaları, haklarını talep etmeleri sonucunda toplumsal kesimlere yönelik "yok etme" uygulamaları başladı. Bu anayasa ile çoklu toplumsal yapı inkar edilmiştir. Alevi sürekleri yadsınmış, varlığı kabul edilmemiş, inancı inkar edilmiştir. 

Koçgiri katliamı ile başlayan süreç beraber yol yürüyenler, kurucu mecliste ittifak yapanlara yönelme süreci oldu. Peşinde 1925 yılında tekçi zihniyetin merkezileşmesine karşı çıkan Şeyh Sait ve arkadaşlarının isyanı, isyanın ardından çıkarılan "Takrir-i Sükun" yasası ve devletin stratejik belgesi olan "Şark Islahat Planı” devreye konulmuştur. Bu planla Fırat'ın batısında Türklerle birlikte yaşayan Kürt Alevilerin asimile edilmesi, demografik yapının değiştirilmesi, ekonomik kaynaklardan mahrum bırakılması amaçlanmıştır. Reya Heq Alevileri etnik olarak Kürt, inanç olarak Alevi olmalarından kaynaklı uğradıkları baskı katmerleşmiştir. Bir taraftan yasalar çıkarılacak tekleşme yasallaşırken diğer yandan farklı toplumsal yapılar kontrol altına alınmaya başlandı. "Tekke ve zaviyeler yasası, köy kanunu" Alevi sürekleri ve Kürt Şafiî süreğine yönelik toplumsal hafızanın, inanç mekanlarının, yol yürütücülerinin, zanîngahların, Tekkelerin kapatılmasına yönelik yasalardır. Günümüzde bile Aleviler cemxane yapmaya çalıştıklarında bu yasalara dayanarak red edilmektedir. Yıllarca devrim yasası olarak okutulan bu yasalar Aleviliği inkar eden resmi metinlerdir. Bektaşi süreğinin merkezi durumunda olan Hacı Bektaş Tekkesi bu yasa ile gasp edilerek bu kadim inanç "müze statüsünde" Kültür Bakanlığına bağlanarak, Bektaşilik müzelik olmuştur. 

Dersim katliamı ile Kürt-Alevilerin yoğun yaşadıkları "Fırat havzası" katliama uğrarken, Maraş merkezli iç Toroslar bölgesi de süreklilik arz eden bir şekilde  katliamlarla, asimilasyon politikaları ile etkisiz hale getirilmeye çalışılmıştır. 1967 Elbistan, 1975 Malatya, Sivas ve Maraş katliamları bölgede yaşanan yakın dönem katliamlarıdır. Koçgiri ve Dersim katliamları ile Fırat havası kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. 

 

Devam edecek...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.