Zazakî için anayasal güvence şart 

Dosya Haberleri —

.

.

  • “Anadilinde eğitim hakkı tanınmadığı müddetçe, farklı dil ve kültürler Anayasal güvenceye alınmadığı, uluslararası metinlerde belirtilen hak ve özgürlükler sağlanmadığı takdirde o dilin korunduğunu ve tehlikede olmadığını söylemek yerinde değildir”

MIHEME PORGEBOL

AB uyum yasaları çerçevesinde yapılan değişiklikler ile yasal olarak anadil önündeki engeller kaldırılmış gibi görünse de fiiliyatta herhangi bir değişiklik yok. Ulus devlet mantalitesinin yarattığı sistem ve ona bağlı yapılanma, Zazaki gibi kırılgan ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan dil ve lehçeleri tehdit etmeye devam ediyor.

Köyden kente göçler ile eğitim dilinin Türkçe olmasından kaynaklı çocukların anadillerini oyun ve yaşamda kullanmamasının kültürlerinden de kopuş anlamına geldiğini dile getiren Göç ve İnsani Yardım Vakfı'nın Başkanı Çiğdem Ertak, “Zazaca’nın geldiği aşamada yalnızca anlamak ve konuşmaktan öte anadilinde yazan ve okuyan kişi sayısının artmasına yol açacak bir programa ihtiyaç olduğu kesin” diyor. 

Değişen sosyolojik koşullar ile değişmeyen siyasetin Zazaki üzerindeki etkilerine değinilen söyleşinin ikinci bölümünde Çiğdem Ertak tehlikenin büyüklüğüne dikkat çekiyor. 

“Eşit, ücretsiz ve ayrımsız eğitim temel hak iken sadece özel okullar tarafından Kürtçe eğitim
verilebildiği için -ki bunun da pratikte hayata geçirilemediğini biliyoruz- anadilinde
eğitim görmek isteyen çocuklar haklarından faydalanamıyor.”

Gerek Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler gerekse de Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde Türkiye tarafından kabul edilen kimi maddeler tehlike altındaki dilleri korumaya dönükken, Zazaca gibi risk altındaki dillerin kaybolma tehlikesi neden giderilemiyor?
AB uyum yasaları ve bir dönem çatışmasızlık süreci, çözüm süreci ya da demokratikleşme dönemi gibi çeşitli adlandırmalarla yaşadığımız dönemde çeşitli olumlu söylemler geliştirildi, adımlar atıldı. Bunlardan bir tanesi ‘Yaşayan Diller ve Lehçeler’ dersinin seçmeli ders olarak 2012 yılında müfredata girmiş olmasıdır. Yine 2014 yılında getirilen bir düzenleme ile Kürtçe eğitim veren okulların açılmasının yasal zemini oluştu. Fakat bugün bu düzenlemelerin pratikte bir anlamı var mı? ona bakmak gerekiyor. Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelerden biri olan Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme başta olmak üzere, uluslararası sözleşmelerde düzenlenen anadilinde eğitim hakkı kapsamında devletin yükümlülüklerini izlediğimiz araştırmalarda görüyoruz ki bu düzenlemeler anadilde eğitim haklarına erişimi sağlamıyor. Zazaca için de geçerli olan bu durumun nedeni açıktır. Bu düzenlemelerin gerçekçi, adil ve eşitlikçi bir sistem inşasından uzak, anadilin eğitimde kullanılmasına ya da çok dilli eğitim sistemine uygun olmayan düzenlemeler olmasıdır. Saha çalışmalarımızda görüyoruz ki, çocukların seçmeli ders olarak anadillerine ilişkin dersleri seçmeleri için ya çocuklar bilgilendirilmiyor ya da fiilen seçmeleri engelleniyor. Veya derslerin açılması için yeterli kontenjan olsa bile dersi verecek öğretmen kadrosu bulundurulmuyor. Eşit, ücretsiz ve ayrımsız eğitim temel hak iken sadece özel okullar tarafından Kürtçe eğitim verilebildiği (ki bunun da pratikte hayata geçirilemediğini biliyoruz) için anadilinde eğitim görmek isteyen çocuklar haklarından faydalanamıyor. Özetle ifade etmek gerekirse çeşitli uyum yasaları veya demokratikleşme paketi olarak lanse edilen düzenlemeler Türkçe dışında bu coğrafyada yaşayan dil ve kültürler için koruyucu ve kapsayıcı olmaktan uzak. Adil ve hak temelli olmayan, eşitliğe ve gerçekliğe aykırı olduğu için ayrımcılığın devam ettiğini bugün hala Zazaca’nın ve başka lehçe ve dillerin güvensiz diller arasında olduğunu konuşuyor, geleceğe dair kaygılarımızı ifade ediyoruz.

Söz konusu sözleşme ve yasaları Türkiye imzaladığı halde kimi çekince ve şerhleri de koyduğu biliniyor. Bunların ulus devlet yapılanmasıyla ilgisi nedir? Türkiye bu şerh ve çekinceleri neden koyuyor?
Ulus devlet sistemi, egemen bir sınıf ya da ulusu yüceltilerek sınırlar içindeki diğer halkların yok sayılmasını esas alan bir anlayışa sahiptir. Ulus devlet sisteminde birlikte yaşama kültüründen ziyade hakim ideolojiye sahip olan ulusun ve değerlerinin yüceltildiğini, korunduğunu diğer halklara ve kültürlere yaklaşımda eşit vatandaşlık ve eşit haklardan ziyade ayrımcılığın esas alındığını, farklı etnik kökenlere sahip halkların dillerinin yok sayıldığını biliyoruz. 

Türkçenin kabulü ve yaygınlaştırılması ile diğer dillerin kuşatılmasına ilişkin politika ve uygulamalar Cumhuriyet’in ilanı ile başlayıp uzun yıllar devam etmiştir. Az önce de ifade ettiğim üzere 1999 yılında Türkiye’nin AB tam üyeliğine aday olarak kabul edilmesini takip eden süreçte değişikliğe gidilmiş. Ancak bugün bile Türkiye dil haklarını kapsayan pek çok sözleşmeye taraf olmamış, taraf olduğu sözleşmeleri de çekince koyarak imzalamıştır. Bu çekinceler de sözleşmelerde belirtilen hakların bütüncül ruhuna aykırılık oluşturduğundan ayrımcılık temelinde uygulamaları beraberinde getiriyor. Anadil haklarını düzenleyen bu metinler devletlerin negatif yükümlülüklerinden ziyade pozitif yükümlülüklerini vurguluyor. Bu ne demek, devletin farklı dil ve kültürlere ilişkin yasaklamaların ötesine geçerek o dilleri koruyacak, bireylerin bu haklarına erişimlerini sağlayacak gerçekçi tedbir ve uygulamaları yerine getirmesi demek. Ancak Zazaca lehçesinde olduğu gibi bu tedbirler ya yok ya da engelleyici, hakka erişimi zorlaştıracak düzenlemeler ve uygulamalar nedeniyle tehlike altında olmaya devam ediyor. Bütün bunların arkasında anadilleri, farklı dil ve kültürleri yok sayan, asimilasyoncu yaklaşım yatıyor.

“Uyum yasaları veya demokratikleşme paketi olarak lanse edilen düzenlemeler Türkçe dışında
bu coğrafyada yaşayan dil ve kültürler için koruyucu ve kapsayıcı olmaktan uzaktır.”

Dil üzerine çalışan herkesin hemfikir olduğu bir gerçek olarak anadil eğitimin önemi yadsınamaz. Kaybolmakla yüz yüze bir dil olan Zazaca için anadilde eğitimin gerekliliğinden bahseder misiniz? 
Bir dilin yok olmasının önüne geçebilmenin ve yaşayabilmesinin en önemli faktörlerinden biri kuşaktan kuşağa aktarılmasının sağlanmasıdır. Saha çalışmamız ve raporumuzun aslında temel odak noktası da anadili Zazaca olan çocukların dil ile bağlarını analiz etmekti. 

Sosyo-politik tüm etkenler dilin varlığına yönelik aleyhte bir ilerlemedeyken bunu durdurabilmekte başat rol eğitimde anadilin kullanılmasındadır. Dilin yaşamsal olmasının ve sürdürülebilirliğini sağlamanın en önemli ayaklarından biri olan anadilinde eğitim ile çocuklar dili, dolayısıyla kültürü bunun da etkisiyle kimliklerinden uzaklaşmadan kendilerini gerçekleştirme haklarına da sahip oluyorlar. Yapılan araştırmalar da gösteriyor ki anadilinde eğitim hakkından mahrum bırakılmak, çocuklar üzerinde doğrudan ve derinden etkiler bırakıyor. Zazaca’nın bugüne kadar yaşayabilmesine sebep olan koşullar bugün bulunmuyorken ya da önemli oranda değişmişken kapsamlı bir politikaya ihtiyaç duyulduğu bir gerçeklik olarak önümüzde durmakta. Bu programın ana hattı da dediğim gibi eğitimde anadilin kullanılması ile çocukların anadilleri ile yetişmelerinin sağlanmasıdır. Zazaca’nın geldiği aşamada yalnızca anlamak ve konuşmaktan öte anadilinde yazan ve okuyan kişi sayısının artmasına yol açacak bir programa ihtiyaç olduğu kesin. Tekrar etmek gerekirse bunun için de anadilinde eğitim hakkının teslimi şart.

Raporunuzda da belirttiğiniz gibi Zazaca ilk yazınsal metin 1899 yılında Molla Ahmed el-Hasi (Mela Ehmedê Xasî) tarafından Diyarbakır’da Kürtçe Mevlüd (Mewlidê Kirdkî) olarak yayımlanmış. Kuzey Kürdistan ve bütün olarak Anadolu'ya baktığımızda egemen dil dışındaki dillerde yazınsal üretimlerin çok geç başladığını görüyoruz. Bunun sebebi nedir?
Bunu dilbilimci ya da dil üzerine araştırma ve çalışmalar yapanlar daha iyi cevaplandıracaktır. Ancak kısaca belki şunu ifade edebilirim ki en başta konuştuğumuz UNESCO’nun 9 ölçütü arasında sayılan hususlar beraberinde bunu da getiriyor. Dil üzerine baskı ve yok sayan politika ve yasaklamalar, o dili kullanan bireylerin/topluluğun sayısı ve birlikte yaşadığı coğrafyadaki diğer topluluklara oranı gibi nedenler sayılabilir, diye düşünüyorum. Zazaca’ya ilişkin olarak ayrıca belki sözlü geleneğe sahip bir temele dayanması da buna gerekçe olarak gösterilebilir. 

“Türkçenin kabulü ve yaygınlaştırılması ile diğer dillerin kuşatılmasına ilişkin politika ve uygulamalar
Cumhuriyet’in ilanı ile başlayıp uzun yıllar devam etmiştir.”

Raporunuzda dikkatimi çeken ilginç istatistiklerden biri de anadilini daha iyi konuşmak isteyen ebeveyn ve çocukların oranı. Anadilin daha iyi konuşmak isteyen çocukların oranı ebeveynlere göre daha az. Bir başka dikkat çekici oran ise kır ve kent nüfusu arasındaki fark. Kentleştikçe anadilini daha iyi konuşma isteği azalıyor. Bu verileri nasıl okumak gerek?
Biz saha çalışmamızı yapmak için yola çıktığımızda bu çalışma ve sonucunda hazırlanacak raporun çocuk bakış açısı odaklı olmasına özen gösterdik. 6-9, 10-13 ve 14-17 olmak üzere 3 ayrı gruba yönelttik sorumuzu. 6-9 yaş aralığındaki çocuklar bu soruya %52 oranında anadilini öğrenmek ve daha iyi konuşabilmek istediğini belirtmiştir. Bunun dışındaki çocuk grupları ve ebeveynlere baktığımızda ise %80’in üzerinde bir istek olduğunu gördük. Buradaki farkın bu yaş grubundaki çocukların gelişim düzeyleri ile ilgili olduğunu düşünüyoruz. Anadilini öğrenmek ve konuşmak istemek anadilin öneminin farkında olmakla ilişkilidir. Somut düşünme evresinde olan bu yaş grubunun yeterli farkındalığa ve bilgiye sahip olmaması beklediğimiz bir durumdu. Fakat bunun anadilinin yaşaması ve yok olmaması için yapılacak çalışmalarda esas alınması gereken, dikkate değer bir bilgi olarak akıla tutulması gerekir. Zazaca’nın yok olmasının, unutulmasının önüne geçmek için yapılacak çalışma ve programlarda ebeveynelerin ve yetişkinlerin bu noktada farkındalığının arttırılması, erken yaşta çocukların farkındalığının arttırılmasının dikkate alınması gereken bir durum olduğunu vurgulamak önemlidir. 

Köyden kentlere göç ile birlikte anadilini konuşmanın gündelik yaşamda azaldığını biliyoruz. Burada devletin anadile yaklaşımı ve bunun bireyler üzerindeki etkisi, sosyolojik ve teknolojik farklılıkların anadilini bilme ve konuşmaya dönük olumsuz tutum ve çekinceler yaratması sayılabilir. 

Çocuğun fiziksel, ruhsal, toplumsal ve karakter gelişimi için oyunun önemi yadsınamaz. Diğer yandan bir dilin hayatta kalması için de çocukların bu dili hayatın hangi alanlarında kullandığı da önemli etmenlerden biri. Kentli Zaza çocukların %91.4'ünün oyun oynarken Türkçe konuştuğu sonucu var raporunuzda. Bu korkunç gerçeğin gelecekteki olası sonucu nedir ve bunun önüne nasıl geçilebilir?
Çocuğun yaşadığı dünyayı ve toplumu anlamlandırdığı, fiziksel ve ruhsal olarak gelişimine çok önemli katkı sunduğu, varoluş sürecindeki vazgeçilmez bir hak olarak oyun, bir anlamda çocuğun anadilidir. Bu temelde çocuğun anadili ile çocukluğunu yaşaması, kendisini ifade etmesi hem çocukluk hem de yetişkinlik sürecinde pek çok olumlu katkı sunar. Çocukların oyun hakkına bile erişiminin olmadığı ya da kısıtlı olduğu bir durumda bir de kendi anadilinden uzaklaşarak çocukluk dönemi geçiriyor oluşu, kendi kültüründen değerlerinden de mahrum bırakılması anlamına geliyor. Kentlerde yaşayan çocukların oyun oynarken Türkçe dilini kendi anadilinden daha fazla konuşuyor olmasına sebep olarak çocukların eğitim ortamındaki resmi dil ile ilişkili olduğunu söylemek mümkündür. Ancak burada ne tek başına eğitim dilin Türkçe olması ne çocuk ne de ebeveyn olarak göstermenin doğru olmadığı kanaatindeyim. Baskın sebebin farklı dil ve kültürlere ilişkin politika ve eğitimde anadilinin kullanılmaması olarak belirtmek gerekir ancak burada anadiline ve kullanımına ilişkin farkındalık ve kapsayıcı bir programa ihtiyaç olduğuna inanıyorum. 

Dilin korunması ve anadilinin önemi konusunda değinilmesini gerekli gördüğünüz başka hususlar var mı?
Dilin bilinmesinden, kullanılmasından, öğrenilmesinden ne anladığımız da burada önemli bir nokta. Anadilini bilmekten ve yaşatmaktan anladığımız şeyin kişinin anadilini anlaması ve konuşabilmesi ise tek başına bu, dili korumaya yeterli olamayacaktır. Güvencesiz bir statüde olduğunu bildiğimiz, sözlü gelenekle kuşaktan kuşağa aktarılan ve bugüne kadar yaşayabilen Zazaca’nın çokça söylediğimiz gibi metropoller/megapollerin değiştirdiği yaşam şekilleri, bu değişimlerin bireyler üzerindeki etkileri, eğitimde anadilinin esas alındığı eğitim sisteminin yokluğu gibi etkenler ile dilin tehlike altında olduğunu vurgulamak gerekir. Özetle anadilinde eğitim hakkı tanınmadığı müddetçe, farklı dil ve kültürler Anayasal güvenceye alınmadığı, uluslararası metinlerde belirtilen hak ve özgürlükler sağlanmadığı takdirde o dilin korunduğunu ve tehlikede olmadığını söylemek yerinde değildir diye düşünüyorum. Bu temelde çocukların dil haklarına ilişkin anadilinde eğitim hakkının teslimi başta olmak üzere hak temelli yaklaşım ve politikalar ile birlikte dilin mevcut durumunu düzeltmek adına özellikle çocuklar için farkındalıklarını arttıracak anadillerine ilgilerini pekiştirecek programların hazırlanması ve uygulamaya koyulmasının elzem olduğuna inanıyorum.

RAPOR: https://www.giyav.org.tr/icerik/detay/&c=turkiyede-zazacanin-konusuldugu-bolgelerde-dilin-kullanimi-ve-gelecege-dair-ongoruler-analiz-raporu

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.