114 şair ve yazar tutsak

Dosya Haberleri —

Tutsak yazarlar

Tutsak yazarlar

  • Türkiye en çok yazar, gazeteci ve sanatçı hapseden ülke. En az 114 yazar ve şair bulunuyor. Bu insanların çoğu politik sebeplerden tutsak. Ya eserleri gerekçe gösterilerek hapsedildiler ya da hapsedildikten sonra mücadelelerini yazarak sürdürdüler.

 

MIHEME PORGEBOL

Türkiye’de hapishaneler, cumhuriyetin kuruluşundan beri resmi ideolojinin ve dönemine göre kılık değiştiren sürekli faşizmin en yoğun yaşatıldığı alanlar oldu. İşkenceler, katliamlar, tecrit ve bin bir türlü kötü uygulamayla her dönemin başat gündem konularından biri oldu hapishaneler. Buralarda Abdullah Öcalan örneğinde olduğu gibi kişiye özel olanların yanında kadınlar, LGBTİ+'lar, çocuklar, yaşlılar, Kürtler ve daha birçok farklı toplumsal kesime dönük özel uygulamalar mevcut. Öte yandan Türkiye aynı zamanda en çok yazar, gazeteci ve sanatçı hapseden ülke olarak da biliniyor.

Mevcut koşullarda Türkiye hapishanelerinde en az 114 yazar ve şair bulunuyor. Bu insanların çoğu politik sebeplerden tutsak ediliyor. Ya eserleri gerekçe gösterilerek hapsedildiler ya da hapsedildikten sonra mücadelelerini yazarak sürdürdüler. Otuz yıla yakın süredir hapiste tutulan yazar sayısı ise 50'yi geçiyor. Aralarında; eserleri farklı dillere çevrilmiş, sanatın farklı disiplinlerine uyarlanmış, ulusal ve uluslararası ölçekte verilen ödüllerle kalemlerinin gücünü kanıtlamış birçok isim var. Öykü, roman, şiir, tiyatro, senaryo gibi sanat ve edebiyat odaklı eserler üretenlerin dışında düşünsel, felsefi ve politik eserler kaleme alan yazarlar da mevcut. Kimi yazarlar da sanatsal ve edebi bir itiraz olarak yayınevleriyle çalışmayı reddedip eserlerini alternatif mecralarda (dergi, fanzin, gazete vb.) yayımlıyor.

Kısıtlı koşullarda üretim

Türkiye Cumhuriyeti devleti hapishanelerinde yazar ve sanatçılara dönük baskıcı uygulamalar tarihin hiçbir zamanında, hiçbir yerde görülmediği kadar ileri boyutta. Öyle ki kalem tutamasın diye parmaklarına işkence yapılan yazarlardan eserleri parçalanan, kaybedilen, yakılan yazarlara kadar birçok kişiden bahsedebiliriz. Şair, yazar ve sanatçıların tutsak edilmesi zaten başlı başına bir sorunken yazınsal üretimlerine dair karşılaştıkları sorunlar da had safhada. Türkiye hapishanelerinde tutulan yazarların başlıca sorunlarını dinlediğimizde aslında ne kadar zor bir işin üstesinden gelerek ürettiklerine şaşırmamak elde değil. En başta, yazarlar kendileri için temel gereklilik olan kaynaklara (kitap, dergi, gazete, fanzin vb.) ulaşamıyor. Kimi zaman kendi eserlerini dahi ellerine alamıyorlar. Kargo, mektup, faks gibi iletişim araçlarını kullanamıyor, kullanabildikleri zaman da bu araçlardan pahalı, geç ya da yetersiz yararlanabiliyorlar. Donanımsal ihtiyaçlarının (bilgisayar, yazıcı, fotokopi, kalem, kağıt, defter vb.) çoğu temin edilmeyen yazarlar, tüm eserlerini elle yazmak zorunda kalıyor. Hatta sık sık yapılan koğuş/oda/hücre aramalarında eserlerine el konduğu ve bir daha geri verilmediği için aynı eseri birçok defa yeniden yazmak zorunda da kalabiliyorlar. Bu aramalarda el konup nadir de olsa geri verilen eser ve çalışma materyalleri eksik, tahrip edilmiş veya değiştirilmiş oluyor.

Okuyucuyla buluşamamak

Tutsaklık; yazar için sadece egemenin dayatmaları yüzünden değil yazın alanının imkanları yüzünden de üretiminin önüne engel olabilmekte. Yazarlar eserlerini en ilkel yöntemlerle (kağıt-kalem ve el yazısı) üretmek zorundalar. Bu da eserin yayımlanma aşamasını zorlaştırmakta. Üretilen eserlerin dijital ortama aktarılması, yazarın onayına gönderilmesi, yazarın kontrol edip tekrar dışarıya göndermesi, editöryal düzenlemelerin yapılıp yazara tekrar gönderilmesi, yazarın son kontrolünden geçirilip tekrar yayınevine gönderilmesi, dizgi aşaması, tasarım aşaması ve yayın-dağıtım süreçlerinde yazarın dahiliyeti seneleri bulabiliyor. Bu da yayınevlerinin, tutsak yazarların eserlerine yer verme olanağını oldukça düşürüyor. Böylece yazar bir nevi ölüme terk ediliyor. Tutsak yazarlar, kendi üretimlerinin okuyucuya ulaşma sürecinde ve sonrasında bulunamadığı için yazarın kendi eserinin akıbetine dair bir yabancılığı söz konusu oluyor. Okuyucunun, günümüz iletişim ve teknoloji dünyasının kolaylıklarını kendisine sunan yazarı tercih ettiği bilinen bir gerçek. Oysa tutsak yazarların okuyucuyla doğrudan veya dolaylı bir interaktif ilişkisi söz konusu değil. Okuyucu, bu imkanı kendisine sunmayan yazarı daha az tercih edip onu yalnızlığa itebiliyor. Farklı dillerde yazan yazarlar hapishanelerdeki tercüman sorunu sebebiyle eserlerini dışarıya taşıyamıyor, aynı şekilde dışarıdan gelen içeriklere de ulaşamıyor. Bu da yazarın üretimlerinin aksamasına hatta son bulmasına sebep olabiliyor.

Bir başka sorun da yazarın örgütlülüğü: Tutsak yazarlar, tutsaklık koşulları sebebiyle haklarından ve dışarıdaki örgütlülük imkanlarından da faydalanamıyor. Bir sendikada, bir dernekte, bir vakıfta örgütlenemiyor. Bu sebeple dernek, sendika, vakıf, organizasyon, kurum gibi yerlerde örgütlenemiyor, bu yerlerde sosyal hakları için verilen mücadelede söz sahibi olamıyor. Haliyle, bu alanda verilen sosyal haklar mücadelesinde neredeyse hiçbir zaman hatırlanmıyor. Belki de bu yüzden; henüz eserinden telif geliri alabilmiş bir tutsak yazar tanımadım.

Sahip çıkalım

İrtibatta olduğum yazarlar tarafından dile getirilen bu sorunların çözümü için de herkesin üzerine bir parça sorumluluk düştüğünü hatırlatmakta fayda var. Okuyucudan dağıtımcıya, yayınevlerinden dışarıdaki yazarlara, basından örgütlü yapılara kadar herkesin bir noktada sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. Türkiye hapishanelerinde süregelen sorunlara dair önerileri, sorunun kendisinden çıkarmak mümkün. Örneğin; örgütlü yapı ve mekanizmalar tutsak yazar, şair, çevirmen ve sanatçıların yazınsal ve sanatsal üretimlerinden kaynaklı esaretlerine son verilmesi için ulusal ve uluslar arası kampanya/çağrılar yapabilmeli, mevcut kampanya ve çağrıları genişletip büyütebilmeli, Türkiye Cumhuriyeti devletini bu anlamdaki temel sorumluluklarını yerine getirmeye zorlayabilmelidir. Hukukçular, tutsak yazarların esaretlerini göz önünde bulundurularak üretim alanları itibariyle sahip oldukları hakları daha görünür kılıp bu anlamda farkındalık geliştirebilmelidir. Yayınevleri ve yazınsal üretimlerle ilişkili diğer tüm mecralar tutsak yazarlara dönük daha sorumlu ve duyarlı olabilmeli. Tutsak yazarlarla iletişim ve çalışma içerisinde bulunan kişi ve kurumlar desteklenmeli, görünürlükleri arttırılarak sivil alanda tutsak yazarların sesleri dolaylı olarak da olsa yaygınlaştırılabilmeli. Kitap fuarları, edebiyat festivalleri, sanat organizasyonları gibi etkinliklerde tutsak yazar ve sanatçılara da en az dışarıdakilere olduğu kadar yer ve olanak verilmeli; bu olanakların nasıl mümkün kılınabileceğine dair alternatif yol ve yöntemler tartışılmalıdır. Dışarıdaki yazar, şair, çevirmen ve sanatçıların tutsak olanlarla diyalogu sağlanmalı, bu kişiler arasındaki ilişki ağı güçlenmelidir.

Her şeyden önce tutsak yazarların tüm kimliklerinin yanında faşizmin kaydını tutan birer tarih taşıyıcısı olduklarının farkında olup onlara öyle yaklaşmak gerekir. Bu bilincin, örülen bütün duvarları parçalayabilecek bir gücü olduğuna inanıyorum.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.