15 Ağustos tarihi bir müdahaleydi

Forum Haberleri —

  • 15 Ağustos yeni, tarihi bir evreyi daha yaşıyor. Çağın en gerici ve faşist, soykırımcı saldırılarına karşı fedai bir ruhla durmaya devam ediyor.

ZEKİ AKIL

15 Ağustos tarihi atılımının üzerinden 37 yıl geçti. O zaman cunta lideri bunların ömrü 72 iki saat demişti. Bu hareketi yenilmez kılan başta önder Apo olmak üzere Egit ve ardılı kahramanları, yaşamını ortaya koyanları saygı ve minnetle anıyoruz.

15 Ağustos birçok yönüyle değerlendirildi, değerlendiriliyor. Ne kadar değerlendirilse yeridir. Çünkü Kürdistan tarihinde yeni bir dönemi, başlangıcı ifade ediyor. Yarattığı tarihi sonuçları var. Bundan sonraki gelişmeleri de etkilemeye devam edecek. Halkların tarihinde kaderlerini tayin eden dönemeçler vardır. Kürdistan’da da 15 Ağustos’un böyle karakteri varıdır.

Olay ve olguları içinden geçtiği tarihi koşullardan kopuk ele almamak gerekir. 15 Ağustos’u da bugünkü koşullara ve olanaklara bakarak ele alırsak anlamı içeriği tam anlaşılmaz. 12 Eylül’ün karanlık yıllarını bilerek tartışmak gerekir. O günlerde bütün muhalefet etkisizleştirilmişti. Devrimci demokratik güçler tasfiye edilmişti. Toplum sindirilmiş, korku ve suskunluk ortama hakim olmuştu. Özgürlük ve demokrasi adına en ufak bir esinti, hareket kalmamıştı. Cuntacılar kendilerine tanrısal bir güç atfeder olmuşlardı.

Yurtdışına çıkmayı başaranları kılıç artıkları olarak niteliyorlardı. Yer yüzünün yegane iradesi olarak kendilerini görüyorlardı. Cezaevlerinde korku ve dehşet saçıyorlardı. Bu açıdan yurtdışına çıkmayı başaranlar da irade oluşturup ülkeye dönmeyi ve örgütlenmeyi göze alamıyorlardı. Ülkede çalışma koşulları yok deyip genellikle kapağı Avrupa’ya attılar. Ülkeye dönmek intihar ve ölüm olarak ele alınıyordu. Doğal olarak bu koşullarda kadroları toparlamak, örgütlemek ve yönünü ülkeye çevirmek herkesin başaracağı bir iş değildi. Bu yüzden önder Apo’nun oynadığı tarihi rolü hiçbir zaman göz ardı etmemek gerekir. Ayrıca önderliğe inanan ve onu o zor koşullarda Kürdistan dağlarına taşırıp uygulamaya çalışan Egit (Mahsum Korkmaz) gibi komutanların da hakkını teslim etmek gerekir. Tabi Diyarbakır zindanlarında zulmün karanlıklarını yaran büyük devrimcileri; Mazlum, Kemal ve Hayrileri de hiç akıldan çıkarmamak ve 15 Ağustos’un temelinin nasıl atıldığını da bilince kazımak çok önemlidir. 

Türk devleti 37 yıldır başaramadığını şimdi başarmak istiyor. Esasında da Kürtler üzerindeki soykırımı sonuca götürmek istiyor. Bu planı gerçekleştirme önünde de yine en büyü kengel olarak PKK ve gerillayı görüyor. Bunun için bütün iç ve dış güçlerini, ittifak ve olanaklarını seferber etmiş durumda. Direnişin öncüsü ve halkın yenilmez savunma gücü olarak gerillayı darbelemeye ve tasfiye etmeyi saldırılarının hedefine koymuş. Gerilla varlığını korudukça halkı yıldıramayacağını, umutları kıramayacağını ve yenemeyeceğini anlamışlar. Bu açıdan devleti tam bir savaş makinasına çevirmiş ve olabildiği kadar teknik olanakları kullanarak gerillayı etkisizleştirmeye çalışıyorlar. Güney Kürdistan’daki onlarca askeri üs, Rojava’nın işgali, binlerce HDP’linin tutuklanması vb sonuca gitmesine yetmedi. Son olarak Zap, Avaşîn ve Metîna saldırılarını gerillanın şahsında bir halkın ortadan kaldırılması ve ezilmesi biçiminde okumak gerekir. Türk devleti Ortadoğu’nun içinde bulunduğu krizi ve ulus devletlerin aşınmasını, Irak ve Suriye şahsında sarsılmasını kendisi için fırsata çevirmek istiyor.

Kürtleri ezmek için Türk devleti ne kadar kötülük varsa hepsini örgütledi ve onlarla birleşti. Bütün dünya DAİŞ’e karşı harekete geçip onu durdurmaya çalışırken Erdoğan Türkiye’si Kürtlere karşı onunla ittifak yaptı.

Erdoğan’ın ‘’Kobanê düştü, düşüyor’’ sözlerini bütün dünya duydu. Bu sözleri televizyonların önünde sarf etti. Kobanê’nin düşmesini büyük bir sevinçle karşıladı ve bunu Türkiye’ye müjde olarak duyurdu. Kobanê’yi kim düşürüyordu? Kim saldırıyordu? Tabi ki, DAİŞ. Bütün dünya büyük bir endişe ve kaygı içinde DAİŞ’İn saldırılarını ve ilerlemesini izlerken, onu durdurmak için çare ararken Erdoğan ise onun Kürtleri ezmesini ve katletmesini müjdeliyordu!

Erdoğan ve Bahçeli faşizmi DAİŞ eliyle istediği sonucu alamadı. Tersi oldu. Kürtler DAİŞ’i kırdılar. Suriye ve Irak ordusu, Şengal’de KDP peşmergesi DAİŞ önünden kaçarken gerilla ve Rojavalı Kürtler onu durdurdular. ABD ve koalisyona dahil olan diğer güçler bu açıdan Kürtlerle ortaklaştılar. Kürtler hem Ortadoğu’yu hem de dünyayı bu beladan kurtardılar ve insanlığa karşı büyük bir hizmette bulundular.

15 Ağustos ruhu doğru anlaşılmazsa DAİŞ’in yenilmesi de anlaşılmaz. Devletler DAİŞ önünde çözülür ve orduları dağılırken gerilla onu nasıl durdurdu, sonunda yenilgiye götürdü? Bu sorulara doğru cevaplar vermek gerekir. Koalisyona ait devletlerin desteği, hava gücü kuşkusuz önemliydi. Ancak sadece hava gücüyle DAİŞ durdurulamazdı. Koalisyondakiler de bunu gördükleri için Kürtlerle ortaklaştılar. Doğu ve kuzey Suriye güçleri, desteğe gelen gerillalar on bir binden fazla şehit verdi. Bu fedai ruh ve atılganlık, militanlık açık ki, 15 Ağustos’un, Egitlerin mirası ve devamıydı.

15 Ağustos yeni, tarihi bir evreyi daha yaşıyor. Çağın en gerici ve faşist, soykırımcı saldırılarına karşı fedai bir ruhla durmaya devam ediyor. Türk faşizmi dünya gericiliğinden besleniyor ve en gelişkin tekniği sınırsız biçimde kullanıyor. Dağlara tonlarca bomba yağdırılıyor. Ölüm kusan gelişmiş silahlara ve her türlü ihanet, iş birliğine karşı gerilla 15 Ağustos’un fedai ruhuyla direniyor. 72 iki saat ömür biçenler 37 yıl sonra daha gelişmiş ve deneyim kazanmış bir gerillaya ve ayağa kalkmış Kürt halkına karşı kaybetmeye mahkumlar. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.