ABD, KDP’yi neden güçlendirdi?

Dosya Haberleri —

ABD/KDP

ABD/KDP

  • ABD, azınlıkların meşru liderlerini Bağdat üzerinden desteklemeyi de reddetti. ABD, askeri güçle toprak genişletmesini destekleyerek, özellikle de Barzani ailesinin egemen olduğu KDP'yi doğrudan da güçlendirdi.
  • Irak'ta etnik azınlıkların demografik çoğunluğa sahip olduğu tek bölge olan Musul'un doğusundaki ve kuzeyindeki Ninova Ovası ve Musul'un batısındaki Êzîdî anavatanı Şengal, azınlıklar için hayatta kalabildikleri son noktalar haline geldi. 

MARDEAN İSHAK / Çeviri: SERAP GÜNEŞ

DAİŞ 2017'nin sonlarına doğru Irak'ta bölgesel olarak konsolide bir varlık olmaktan çıkacak şekilde yenilgiye uğratılmış durumdaydı. Ancak hedef aldığı en savunmasız halklardan Êzîdîler ve Hıristiyan, Süryaniler gibi bazıları, halen varoluşsal tehdit altında. Bu halklar için DAİŞ, onun yükselişinden önce de var olan ve düşüşünü takiben devam eden daha büyük bir kötü durumun, kabus gibi bir tezahürüydü. İşgalden sonra kaotik, şiddetli çatışmalar Irak'ı içine aldıkça, ülkenin baskın etnik ve dini grupları dışındaki daha küçük azınlıkları sınırsız şiddete hedef olma riski ile karşı karşıya kaldı.

Süryaniler Bağdat'taki evlerinden topluca sürüldü. Gasp ve cinayete maruz kalan Manden’lerin büyük çoğunluğu 2007 yılına kadar ülkeden kaçmıştı. Aynı yıl Irak'ın kuzeybatısında 800 Êzîdî'nin öldürüldüğü koordineli intihar saldırıları düzenlendi.

Bağdat’ta hükümet bağnazlığı!

Irak'ta etnik azınlıkların demografik çoğunluğa sahip olduğu tek bölge olan Musul'un doğusundaki ve kuzeyindeki Ninova Ovası ve Musul'un batısındaki Êzîdî anavatanı Şengal, azınlıklar için hayatta kalabildikleri son noktalar haline geldi. Toplum önderleri ve siyasi liderler, Irak'ın 2003 sonrası yasama ve siyasal çerçevesini yerel özerkliğin temeli olarak kullanarak bölgede bir valilik kurma planı geliştirdiler. Irak'ın çeşitli "milliyetleri" için idari, siyasi ve kültürel hakları yasal olarak garanti altına alan Irak Anayasası'nın 125. maddesi, DAİŞ tehdidi altındaki bölgeler ve soykırım tehdidi altındaki gruplar için önemli bir hal aldı. Ancak bu bölgelere, baskıcı bir güvenlik ve askeri aygıt aracılığıyla Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) yayıldı. Şengal ve Ninova Ovası, tek taraflı iddialar temelinde "tartışmalı" hale getirildi. Ve bölgesel hükümet bu iddiaları destekleyecek güce de sahipti. Şengal ve Ninova Ovası'nda, azınlık topluluklarından siyasi figürler, toplum liderleri, gazeteciler ve aktivistler taciz edildi, dövüldü ve hatta öldürüldü. Öte yandan Bağdat'ta hükümetin işlevsizliği, yolsuzluğu ve bağnazlığı o kadar yaygındı ki, merkezi hükümetten azınlıklara neredeyse hiç destek gelmedi. Merkezi ve bölgesel yönetimler olarak her iki taraf da diğerinin varlığını, buralara yatırım yapmaktan kaçınmak için bir neden olarak gösterdi.

ABD’nin ‘uysal kozları’

ABD bölgelerin kaderinin Irak'ın iç meselesi olduğunu görünüşte kabul etti. Ancak ABD, askeri güçle toprak genişletmesini destekleyerek ve bu genişleme yoluyla üzerlerinde hakimiyet kurduğu grupların siyasi beklentilerini boşa düşürerek IKBY liderliğini, özellikle de Barzani ailesinin egemen olduğu Kürdistan Demokrat Partisi'ni (KDP) doğrudan da güçlendirdi. ABD ayrıca, azınlıkların meşru liderlerini Bağdat üzerinden desteklemeyi de reddetti, oysa bu liderlerin önerileri, seçmenlerinin çıkarlarını korumanın da ötesinde, 2003 sonrası Irak siyasi sisteminde ABD tarafından yüceltilen bugün hala ABD'li yetkililer tarafından retorik olarak desteklenen çoğulculuk ve demokrasi ilkeleriyle de paraleldi. Tam tersine ABD, bu seküler ve siyaseten bağımsız liderleri onun kurduğu siyasi düzenin kurallarını kendi toplumlarının hayatta kalması için kullandıkları için suçladı. Onlardan beklediği kendi haklarını aramaları değil, düşman ve yağmacı komşularla olan ilişkilerde ABD’nin elinde kullanabileceği uysal kozlar olarak kalmalarıydı.

Statüko geri döndü

Ağustos 2014'te, DAİŞ'in ilerleyişinden önce yerel halkın silahlarını toplayan Peşmerge (KDP), DAİŞ Şengal ve Ninova Ovası'nı işgal ettiğinde tek bir kurşun bile atmadan ani ve organize bir şekilde geri çekildi. Êzîdîler ve Süryaniler için geri çekilme, yıllardır özellikle de KDP'den gördükleri ayrımcılık ve baskıdan kaynaklı en büyük korkularının da teyidiydi. Eski sakinleri darmadağın olmuş ve bölgeleri harabeye dönmüşken, bu grupların siyasette zaten zayıf olan etkinliği her zamankinden daha kırılgan görünüyordu. ABD'nin Peşmerge'yi DAİŞ karşıtı çabaların bir parçası olarak güçlendirmesi, KBY'nin toprak hırslarını daha da cesaretlendirmekten başka işe yaramadı. DAİŞ’i Kuzey Irak'tan temizlendikten sonra, güvenlik ve siyasi çatışma statükosu geri döndü. Hiçbir revizyon yapılmadı ve hesap verebilirlik sağlanmadı. Êzîdîlerin ve Süryanilerin hayatta kalabilmeleri için doğrudan desteğe duydukları ihtiyaç hiç bu kadar büyük olmamıştı, ancak beklenti de hiç bu kadar uzak görünmemişti. Biden dönemi politikası, ABD'nin uzun süredir devam eden yıkıcı statükoya olan bağlılığını yenilemekle kalmadı, aynı zamanda en yıkıcı yönlerini resmileştirmeye doğru ilerledi.

2016 in Qaraqosh, Iraq / Chris McGrath 

Süryaniler Irak'ı terk etti

Ninova Ovası valiliğinin planı, KDP'nin on yıllık doğrudan engellemesi ve Bağdat'ın ihmali ve kayıtsızlığı ile yüzleşmek zorunda kaldı ve bu süre zarfında 100 binlerce Süryani Irak'ı terk etti. Ancak nihayet Ocak 2014'te Irak Bakanlar Kurulu tarafından onaylandı. DAİŞ'in yükselişi vilayetin kurulmasını engelledi ama bu aynı zamanda Süryanilerin artık DAİŞ karşıtı çabalara aktif olarak katılarak özerklikleri için talepte bulunabilecekleri anlamına da geliyordu. Asur Demokratik Hareketi tarafından siyasi olarak desteklenen bir güvenlik gücü olan Ninova Savunma Birlikleri (NPU) - Bağdat’ta kayıtlı, ancak belirli, yerel bir savunma yetkisine sahip - bir amaçla toplandı. NPU, başbakanlık ofisine rapor veren ve resmi olarak Irak Güvenlik Güçleri'nin bir parçası olan Ulusal Güvenlik Servisi'ne kayıtlı. Bu yapı altında, NPU, DAİŞ'i Musul'dan çıkarma girişimi olan Fetih Operasyonu'nun inşasında Doğal Kararlılık Operasyonu sırasında ABD tarafından eğitildi ve desteklendi. Ancak misyon sona erdikten sonra ABD, NPU'yu kendisini yerel bir güvenlik gücü olarak daha da kurumsallaştırma girişiminde desteklemedi.

Yerel güçlerin başarısı

DAİŞ sonrası geri dönüş oranları NPU kontrolündeki kasabalarda yüksek, Peşmerge denetimi altındaki kasabalarda ise yok denecek kadar düşük. NPU'nun bir güvenlik gücü olarak daha yüksek olan performans seviyesi, saflarındaki savaşçıların, sınırlı bile olsa savunma misyonlarına güvenen yerel halktan gelmesinden ve aynı anda terörist saldırılara ve İranlı vekillerin saldırısına direnen Bağdat'la yapılan bir düzenlemeden kaynaklı. Peşmergenin (KDP) geri dönüşü, kalıcı bir fiziksel güvensizlik durumuna ve muhtemel demografik dönüşüme yol açacak. Erbil'in Hristiyan banliyösü Ankawa'da yaşayan Katolik bir Süryani Cemaati lideri olan Daniel Rawand Pols'un Ekim 2020'deki çevrimiçi bir konferansta söylediği gibi: "KBY, Ninova Ovası'nı resmen ele geçirirse, bu halkımızın sonu olacak."

ABD'nin teşviki

NPU sadece İran'dan tamamen bağımsız olmakla kalmıyor, aynı zamanda 30. Tugay’ın varlığına da aktif şekilde direniyor. 30. Tugay, çoğunluğu Asur olan Bartella kasabası yakınlarındaki Şabak azınlığından oluşan bir milis gücü ve liderliğini İran'la açık bağları olan Alqosh kasabasından bir Süryani olan Rian el-Kaldani yapıyor. El Keldani, Bedir Örgütü’nün yerel uzantısı olarak hareket ediyor ve 2019'da ABD tarafından yaptırım listesine alındı. Ancak dönemin Başkanı Donald Trump ile başlayan ve Başkan Joe Biden ile daha bariz bir şekilde devam eden ABD politikası, İran'ı Ninova Ovası'ndaki varlığını güçlendirmeye teşvik etti. Trump'ın görev süresinin son dokuz ayında Ortadoğu'dan sorumlu savunma bakan yardımcısı olan Simone Ledeen, daha önce 2003-4 yıllarında Irak'ı yöneten Koalisyon Geçici Otoritesi'nin danışmanıydı. Ekim 2020'de kısa bir çağrıda bulunan Ledeen, o zamana kadar bir yıldan fazla bir süredir yönetimle görüşmelerde bulunan NPU temsilcilerine, ABD'nin bu güvenlik gücünü uzun vadeli misyonunda desteklemeyeceğini söyledi. Ledeen, ABD'nin Irak güvenliğinin geleceğini yalnızca Irak ordusu ve Peşmerge’de gördüğünde ısrar etti; bu, dönemin Başkanı George W. Bush'un ekibinin işgalden sonra uygulamaya koyduğu politikanın bir tekrarıydı.

Tutarsızlık

NPU temsilcileri, ABD'nin Irak Ulusal Güvenlik Hizmetleri tarafından yönetilen Halk Seferberlik Güçleri (PMF) içindeki daha az sayıda güçten biri olan (NPU ile aynı statüye sahip) Aşiret Seferberlik Güçleri'ne daha önce verdiği desteğin gösterdiği tutarsızlığa dikkat çektiğinde, Ledeen, ABD'nin TMF'yi destekleme kararını "bir hata" olarak nitelendirdi ve "Başkalarının size bu gücü destekleyebileceğimiz izlenimine kapılmanıza neden olmasına üzgünüm" dedi. Uygulamada, Ledeen'in ABD’nin desteklediğini iddia ettiği merkezileşme ve resmileştirme modelini bölgedeki güçler arasında sadece NPU temsil ediyor. Ancak Leeden’in NPU temsilcilerine hatalı bir şekilde, onların Haşdi Şabi seferberlik komitesi üzerinden İran'a bağlı olduğunu öne sürse de, asıl onun ortaya koyduğu tutum İran'ın gerçek vekillerini cesaretlendirdi.

El-Keldani güçlendirildi

Geçtiğimiz Ekim ayında yapılan Irak parlamento seçimlerinde, El-Keldani'nin partisi (milisleriyle aynı adı ve amblemi taşıyan), Hristiyan olmayan seçmenleri mobilize etti ve Irak'taki güçlü unsurlarla uzun süredir devam eden bağları üzerinden sistemi etkili bir şekilde kötüye kullanarak, Hıristiyan kota sandalyelerinin beşinden dördünü ele geçirdi. Bu sonuç, El-Keldani'nin Ninova Ovası'na askeri olarak ilerleme ihtimalini güçlendirdi. Kasım 2021'de, NPU'nun operasyonel komutasını ele geçirmek ve sürdürmek amacıyla el altından hukuk dışı emirler verdi. NPU temsilcileri bu konuda ABD Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon yetkilileriyle görüştüklerinde, açıkça uzaklaştırıldılar ve Iraklı yetkililere başvurmaları söylendi. Irak ve İran'dan sorumlu müsteşar yardımcısı Jennifer Gavrito'nun ilettiği mesaj "Seçim sonuçları meşrudur” oldu.

3 bin Êzîdî kayıp

Şengal korkunç bir durumda. Kasabanın çoğu yıkılmış durumda; güvenlik ve siyasi durum kaotik. DAİŞ'in yanında yer alan Arapların ve Kürtlerin yerel varlığı ve bölgedeki ağır tahribat, Êzîdîlerin geri dönüşünün önündeki en önemli engeller oldu. Irak'taki kamplarda yaklaşık 200 bin Êzîdî kalmaktaydı ve yaklaşık 3 bin kişi kayıp, yüzlercesinin hayatta kalabildiği tahmin ediliyor. Yaklaşık iki yıl boyunca Şengal'a yönelik bir abluka uyguladıktan sonra, yardım akışını ve Êzîdîlerin geri dönüşünü doğrudan engelleyen KDP, başarısız referandum teklifinin ardından nihayet 2017'nin sonlarında geri çekildi. Ancak Irak'ın Şengal'deki daha derin sorunları Êzîdîlerin valilik ve birleşik güvenlik talepleri doğrultusunda çözmek için kararlı bir planı yoktu. 

Şu anda KDP, Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), Şengal Savunma Birlikleri (YBŞ) ve Haşdi Şabi de dahil olmak üzere bir dizi milis Şengal’e bakıyor. Irak hükümeti ile KBY'nin arasında çıkmazı çözmeyi amaçlayan bir anlaşma Ekim 2020'de imzalandı. 

Êzîdîlerin dönüşünü engellendi

KDP'nin askeri varlığını sağlamlaştırmasına izin verdiği Türkiye’nin Kuzey Irak'ta PKK militanlarını hedef aldığı hava saldırıları, Süryani ve Êzîdîlerin hayatta kalması karşısında bir başka doğrudan sorun. Süryani Politika Enstitüsü, 2020 yılında Süryanilerin yaşadığı bölgelere yönelik en az 52 Türk hava saldırısının maddi ve ekonomik hasara yol açtığını kaydetti; Temmuz 2021'de, Irak'ta kalan son ve tarihsel olarak en önemli Süryani bölgelerinden biri olan Duhok'taki Nahla Vadisi, bu saldırılarla haftalarca ateşe verildi. New Statesman'a göre, Türk saldırılarının yüzde 60'ı sivil kayıplarla sonuçlandı; Airwars web sitesi, Türkiye’nin saldırılarında 65 ila 125 sivil ölümüne neden olduğunu bildiriyor. Son iki yılda artan hava saldırıları, Êzîdîlerin bu dönemde Şengal'a geri dönmesinin önündeki başlıca engel olarak tartışmasız bir rol oynadı.

Said Hasan Said’in ölümü

Geçtiğimiz Ağustos ayında, DAİŞ'in 2014'te gerçekleştirdiği Koço Katliamı'nın yıldönümünde, Mustafa el-Kazımi, en azından Saddam'ın devrilmesinden bu yana Şengal'ı ziyaret eden ilk Irak başbakanı oldu. Yoldayken, bir Türk hava saldırısı, akademisyen Matthew Barber tarafından bildirildiği üzere, ziyareti sırasında Kazımi ile buluşmaya hazırlanan önemli bir Êzîdî figürü olan Said Hasan Said öldürüldü (bir Türk SİHA saldırısı ile). Hasan, 2014 yılında Êzîdîlere karşı soykırımcı DAİŞ saldırısına karşı savaşmak için sınırdan müdahale eden Suriyeli Kürt milis grubu YPG'den militanlar tarafından kurulan YBŞ'nin bir parçasıydı, ancak öldürüldüğünde Bağdat’ın askeri güçlerine kayıtlıydı.

Saldırı, Şengal'daki tartışmalı bölgeler çerçevesi tarafından temsil edilen, kuvvetli güçlerin en iyi ihtimalle yerel aktörleri ve çıkarları görmezden geldiği veya geçersiz kıldığı - ve en kötü ihtimalle kasıtlı olarak bastırmaya çalıştığı - uzun vadeli politika mirasının acımasız bir tezahürüydü.

Soykırım kabul edildi

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi için Rania Abouzeid'in raporladığı üzere, Êzîdîlerin YBŞ'ye (ve yerel ŞİB gruplarına) katılmasının en önemli itici güçlerinden biri, KDP'nin Şengal üzerindeki kontrolü bir kez daha tekelleştirme girişimine direnmekti. Ancak Bağdat, Êzîdîlerin acil çıkarlarını, NPU düzenlemesine paralel olarak, Şengal'de hem KDP'ye direnebilecek hem de çatışmalardan uzak meşru bir yerel güvenlik gücü ve yönetimi kurma konusunu başaramadı. 

Muhtemelen Êzîdîlerin anavatanlarında hayatta kalmaları için son fırsatı temsil eden böyle bir model, ABD tarafından da desteklenmedi. ABD'nin Irak'taki Süryanilere yönelik güvenlik politikası, onları siyasi rekabet arenasından uzaklaştırıyor, onları baskın otoritelere ve mevcut politikalarına ek bir yapıya indirgiyor. Güvenlikteki bu azalan statü, yardım ve yatırımda da paralellikler yaşanıyor. 2007'de Süryanilerin içinde bulunduğu kötü duruma nadir bir gönderme yapan bir ABD Dışişleri Bakanlığı raporu, "Hristiyan azınlığın önemli zorluklarla karşı karşıya kalmasına" rağmen, seçmen sahtekarlığına, el koymaya ve KBY'den gelen şiddete yönelik örtbas edici imalarda bulunarak, "bu grubu özel ilgi için ayırmanın uygun olmayacağını" düşündüklerini açıkça ortaya koydu.

Bununla birlikte, Trump yönetimi altında, ABD (2015'te DAİŞ saldırılarını soykırım olarak kabul etmişti), Kuzey Irak'taki azınlıklara yaklaşık 400 milyon dolar harcadı ve bu cephede büyük bir değişime işaret ediyor gibi görünüyor. Kongre tarafından kabul edilen ve Trump tarafından imzalanan 390 sayılı Temsilciler Meclisi kararının amacı, "soykırım suçlarını ele almak" ve "özellikle zulüm veya savaş suçu riski altındaki etnik ve azınlık bireylere" yardım etmekti.

Barzaniler, Neo-Osmanlı...

Ancak doğrudan desteğe yönelik bu belirgin politika kayması, on yıllar boyunca Süryanileri mülksüzleştiren ve haklarından mahrum bırakan yapıları temelden değiştirmedi. Hatta bu yapıların üzerinde sınırlı maddi etkisi vardı. Önemli bir örnek vermek gerekirse, laik, siyasi olarak bağımsız ve uzun süredir kurulu bir örgüt olan Asur Yardım Derneği, sadece 400 bin dolar aldı. Muhafazakar bir Hıristiyan olan eski Başkan Yardımcısı Mike Pence'e atıfla "Pence girişimi" olarak adlandırılan görünüşte Hıristiyan yanlısı boyutu, Irak'ın en büyük Hıristiyan mezhebi olan Keldani Katolik Kilisesi'nden Başpiskopos (Erbil) Beşar Warda'nın belirgin varlığı şeklinde yansıdı. Warda, esas olarak Barzani ailesi tarafından işletilen ve Süryanileri neo-Osmanlı tarzında mezhepsel çizgiler arasında bölen mevcut bir himaye sistemi içinde önemli bir figürdür. 

ABD desteği için lobi

Pence'in girişimi, Irak siyasetinin ayrıntılı bir vizyonuna ya da ülke içindeki tehdit altındaki kültürleri korumak için tutarlı bir niyete dayanmıyordu. Bunun yerine, Trump'ın Hıristiyan sağ seçmen tabanına sinyal olarak hizmet etti ve aynı zamanda Trump ve Pence'ye sadık olanların, Irak himaye ağlarına bu nakit enjeksiyonunu yönetmek için siyasi atamalardan yararlanmaları için fırsatlar yarattı. Bunun en yüksek profilli örneği Ekim 2018'de Irak'taki azınlık yardım programları özel temsilciliğine atanan ve Kasım 2020'de USAID bünyesinde tekrar terfi ettirilen ABD'li Max Primorac'tır. Primorac, Irak'ta aynı adı taşıyan bir derneği temsil eden ve yalnızca farklı mezheplerden Hıristiyan dini liderler tarafından yönetilen Ninova Yeniden İnşa Konseyi - ABD'nin (NRC) sekreteri / saymanıydı. Pence sayesinde Trump döneminde daha fazla etki yarattı. NRC'nin saymanı olan Primorac, organizasyon için toplam 22 milyon dolarlık teklifler sundu. Primorac önce Kongre'deki gruba ABD desteği için lobi yaptı, daha sonra onlara fayda sağlayan iyi finanse edilen programların hükümet direktörü oldu.

Karşılıksız kaldı

Irak, hükümetin en temel görevlerini yerine getirmede başarısız olsa bile, şiddet uygulama kapasitesine sahip Iraklı gruplar Irak devletini kendi gündemleri için kullanabilirler. Azınlık milletvekillerinin ve savunucularının hukukun üstünlüğünü inşa eden anayasal süreçlere ve yasalara başvurmaları, zayıflıklarından kaynaklanıyordu. 

Devlet tarafından resmi olarak benimsenen ilkelere sarılanlar değil, onlara karşı hareket eden aktörler başarılı oldular. Bu ilkelerin başında elbette merkezi devletin silah tekeli geliyordu. Amerika'nın azınlık savunucularına karşı söylediği şey, hukukun üstünlüğünü tesis etmenin tüm Iraklılar için çözüm olduğuydu. Oysa azınlıklar için tek uygulanabilir başvuru yolu zaten yeni Irak yasal ve anayasal sistemine dahil edilmişti. Azınlık savunucularının soykırımla yüzleşme vizyonu, Irak devletini destekleyen yerel çözümlerden biriydi. Azınlık toplulukları bölgelerini inşa edecek ve koruyacak ve hukukun üstünlüğüne uyma teşvikleri ve sınırlı siyasi ve bölgesel hırsları ışığında, Irak'ın bazı siyasi krizlerinin yükünü hafifletmeye yardımcı olacaktı. Bu bakış açısı nihayetinde karşılıksız kaldı.

* * * 

Kaynak: https://newlinesmag.com/argument/iraqs-other-minorities-still-endangered/

Yazının orijinal başlığı: Irak'ta azınlıklar tehlike altında

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.