Avrupa’da 30 yıllık festival coşkusu

Dosya Haberleri —

Kürt Kültür Festivali

Kürt Kültür Festivali

30. yılına "Tû bi xêr hatî" diyerek start verecek olan Kürt Kültür Festivali'ne dair Şanoger Amele ve Muharrem Aral ile konuştuk.

  • Bu yıl 30'uncusu Hollanda’nın Langraaf kentinde düzenlenecek olan Kürt Kültür Festivali, 1992 yılından bu yana her yıl Avrupa farklı bir şehrini sarı, kırmızı ve yeşile büründürüyor. 30 yıldır bu festivalde bir araya gelen Kürt halkı 'Güneş'in etrafında kenetleniyor, günden güne büyüyor.
  • 1992 yılındaki festivalin Avrupa’da o güne kadar yapılmış en büyük festivallerden biri olduğunu belirten Amele: "Önderlik festivale özel mesaj yollamıştı. Önderliğin gönderdiği mesaj halkta muazzam bir motivasyon yarattı, ağlayanlar, birbirine sarılanlar oldu."
  • Kürt Özgürlük Hareketi'yle Avrupa’da 1970’lerin sonunda tanışan Kayserili Şanoger Muharrem Aral, katıldığı ilk festivalin 1994 festivali olduğunu belirtiyor ve ekliyor: "O festival Hollanda’da yapılmıştı ve 70-80 bin insan katılmıştı. Coşku oldukça yüksekti."

BERFÎN DENİZ/ERDAL BAZ

Bir hareket doğdu 1970’lerin sonunda. Bir umut, yeni bir ideoloji, yeni bir tarz yarattı. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı Kürtler için. Ne yaşam, ne kavga, ne de dava. Artık her şey dişe diş… 'Govend’ler daha kalabalık olmalı, benlikten taviz verilmemeli, şarkılar bile eskisi gibi söylenmemeliydi. Başarmanın yolu önce ‘kendin olmak’tan geçiyordu çünkü. Kürt Özgürlük Hareketi'nin filizlenmeye başladığı 70’lerin sonlarında sadece yarattığı tarihsel bilinçle değil, aynı zamanda kültürel bir devrimle de alt üst etmişti soykırımcı Türk devletinin geleneğini. Şarkılar marşlara, mendiller desmallara, Newrozlar serhildanlara dönüşmüştü. Ve sömürgeye karşı Kürt halkı yeniden doğuyor, 'Güneş'in etrafında kenetleniyor, günden güne büyüyordu. Karşılaştığı şoku atlatamayan soykırımcı devlet de ‘öz’üne dönmüş, bir karabasan gibi çökmüştü çok geçmeden Kürdistan’ın üzerine.

Bu mücadele dolu yıllar bir yandan katliamlarla geçerken, diğer yandan da yüzbinlerce Kürt’ün yerinden yurdundan edilerek sürgün yollarına düşmesine sebep olmuştu. Avrupa’nın soğuk ve ruhsuz hafifliği sürgündeki Kürtlere ağır gelmiş, burada da kültürel bir atılımı zorunlu kılmıştı. İşte bu ulusal bilinçle harekete geçilerek temelleri atılan Kürt Kültür Festivali, 1992 yılından bu yana her sene farklı bir Avrupa şehrini sarı, kırmızı ve yeşile büründürdü. 29 yılını geride bırakan festival bu yıl Hollanda’nın Langraaf kentinde 30. yılına "Tû bi xêr hatî" diyerek start veriyor. Yıllardır Avrupa şehirlerinin sanatsal sokaklarını ve meydanlarını yarattığı coşkuyla kıskandıran festivalin dününü, bugününü festivalin ilk emekçileri arasında yer alan Şanoger Amele ve Muharrem Aral ile konuştuk.

12 Eylül’den sonra

1980’lerden başlayarak Avrupa’da Kürt kültür faaliyetleri yürüten Amele, 1992 yılında yüz bine yakın insanı bir araya getirdikleri festivalin yolculuğunu gazetemize anlattı. 12 Eylül darbesinden önce Avrupa’da bir örgütlülükten bahsetmenin zor olduğunu belirten Amele, "Avrupa’da bir örgütlülüğümüz yoktu. Diğer Kürt ve Türk gruplarının sayıca üstünlüğü vardı. Bu durum 12 Eylül darbesinden sonra insanların askeri cuntadan kaçıp Avrupa’ya gelmesiyle değişti. Bizim içimizde de kıpırdanmalar başladı ve bir gruba dönüştük. Yüzlerce arkadaş gelip geçti. Geriye doğru bakınca yüzlerce isim sayabiliriz. Dünden bugüne kalan kişilerden biri de ben ve Muharrem Aral arkadaş. Diğer arkadaşların çoğu şehit düştü veya ayrıldılar” diyor.

Örgütlenmenin kültürel yolu

İlk dönemlerde örgütlemenin temelinin kültürel çalışmalara dayandığını söyleyen Amele, şöyle devam ediyor: "O dönem kültürel çalışmaları denetimine alan yapı bütün kitleye hakim oluyordu. Bugün Sakine Cansız’dan tutalım Murat Karayılan’a kadar tanınan birçok merkez komite çalışanları buraya geldiklerinde bu kültür çalışmalarını yürüttü. Kültür çalışması demek örgütsel çalışma demekti. Avrupa’da şimdiki gibi her merkezin kendi ekibi yoktu. Biz her yere gidiyorduk, her yerin çalışmasını yapan bir ekibimiz vardı. Haftada en az iki yere gidiyorduk. Danimarka’ya, Hollanda’ya, Almanya’ya, Fransa’ya, artık neresi olursa. Orada etkinlikler yapıyorduk. Kültürümüzü her yere taşıyorduk."

Kültür devriminin ilk şehitleri

Kültür çalışmalarında yer alıp yönünü ülkeye veren arkadaşlarına dair de konuşan Amele, şunları dile getiriyor: "Folklor ekibimiz vardı. Bu ekipten onlarca insan mücadeleye katıldı. Müzik alanında, tiyatroda, bütün kültürel alanlardan yüzlerce insan katılım yaptı. Ülkeye gidenlerin çoğu kültür çalışmalarında yer alan arkadaşlardı. Şehit Erdal’dan tutalım, Sozdar Avesta’ya kadar kültür alanından birçok arkadaş ülkeye geçerek savaşa katıldı. Kültür çalışmaları bir nevi siyasal çalışmaların hizmetindeydi.”

Amele

Değişim onlarla başladı

"Şehit Sefkan, Mizgîn ve Naif Haco'lar gelene kadar kültürel çalışmaları siyasal çalışmaların hizmetine profesyonel olarak sokamamıştık" diyen Amele, "Kültür çalışması bir sanatçı için amaçtır, araç değil. Biz bu bilinci 82 yılında gelen o arkadaşlarla oturttuk. Onlarla beraber çalışmalar genişledi. Onların katkılarıyla kültür çalışmaları bambaşka bir alana taşınmaya, genişlemeye başladı. Ülkeye gidenlere moral geceleri yapıyorduk, onlardan etkilenip gidenler oluyordu, çok güçlü bir ilişkimiz vardı. Çok sağlam ve dinamik bir ilişkiydi. Her gidenin bir anısı da bizimle kalıyordu. Şehitlerin mirası kalanları harekete geçiriyordu” diye kaydediyor.

İlk festivalin arka planı

Amele, şöyle devam ediyor: "1992 yılına gelindiğinde aklımızın bir köşesinde hep mahalli etkinlikler yerine merkezi bir şeyler yapmak vardı. 15 Ağustos Atılımı’nın ruh halini nasıl yansıtabilir, binlerce insanı bir araya nasıl getirebiliriz diye sürekli bir arayış içerisindeydik. Amacımız ARGK’yi ve ilk kurşunu kutlamaktı. 92 yılındaki ilk Kürt Kültür Festivali işte böyle bir arka planla ortaya çıktı. Binleri nasıl bir araya getirebiliriz sorusu, acaba bir araya getirebilir miyiz sorusuna da dönüşüyordu. Bu heyecanla 300 kişiyle çalışmalara başladık. Gününü hatırlamıyorum ama 92’nin Ağustos ayında Bochum’da yaptığımız ilk etkinliğe bütün Avrupa’dan İngiltere’den şahsi araçlar, uçaklar ve otobüslerle yüz bine yakın insan geldi.”

Önderlik’ten gelen mesaj…

1992 yılında düzenledikleri festivalin Avrupa’da o güne kadar yapılmış en büyük festivallerden biri olduğunu belirten Amele, "O kalabalık, o yoğunluk daha önce hiçbir kültürel festivalde bir araya gelmemişti. Önderlik festivale özel mesaj yollamıştı. Önderliğin gönderdiği mesaj halkta muazzam bir motivasyon yarattı, ağlayanlar, birbirine sarılanlar oldu. O dönem spor etkinlikleri, gerillanın ilk eylemini selamlayan tiyatral etkinlikler, gerilla eğitimini temsil eden müsabakalar yapıyorduk. Bu kitle üzerinde çok etkili olmuştu" diye anlatıyor.

Dost düşman gücümüzü gördü

92 yılındaki ilk festivalin Avrupa’daki etkinliklerinin merkezileşmesi ve tanınması adına bir milat olduğunu söyleyen Amele, sözlerine şöyle devam ediyor: "92’den sonra festivallerimiz o kadar anlam kazanmaya başladı ki, bugün bize düşman olanlar orada görünmek için can atıyordu. Festivalde bir standa sahip olmak için bizden ricada bulunuyorlardı. Gücümüz, çalışmalarımız dost düşman herkes tarafından görülmeye başlandı. Düşman da buna önlem aldı haliyle."

Baskılar çalışmalarımızı büyüttü

1993 yılında Köln’de yaptıkları etkinlikten sonra Almanya devletinin PKK’yi "terör örgütleri" listesine aldığı için 94 yılında festivali Hollanda’da yaptıklarını dile getiren Amele, "O yıllarda devlet baskısı arttıkça bizim de çalışmalarımız büyüyordu. Alman devletinin PKK’yi 'terör örgütü' listesine almasıyla, alanda bir stant almak isteyen Kürt ve Türk hareketleri bizden uzaklaşmaya başladı ancak halkımız bizimleydi. Biz bu baskıları da birer savunmaya, örgütlemeye dönüştürdük. Neredeyse evi basılmayan yurtsever kalmamıştı. Her yurtsever soruşturmalara maruz kalıyordu ama onların bizi yargılamak için kurduğu mahkemelerde biz onları yargıladık ve kazandık. Almanya devleti bize daha büyük stantlar ve alanlar vermek zorunda kaldı. Yüzbinlerce insanın katıldığı festivaller yaptık" diyor.

Şehitler adına yaptık

15 Ağustos Atılımı’ndan sonraki festivallere her yıl birer şehidin adını verdiklerini söyleyen Amele, “Bir yıl Kürdistan’ın dört parçasından 74 sanatçı katıldı. 2004’ten yılından itibaren alternatif sahneler kurduk. Bu sahnelerde kitle çıkıp şarkılar söylüyor, fıkralar, hikayeler anlatıyor veya düşüncelerini paylaşıyordu. Sahnenin ismi de oluyordu. Mesela Aram Tigran yaşamını yitirdiği zaman onun adını verdik. 2014’te de Şengal’de yapılan katliamı kınamak için Şengal sahnesi kuruldu” diye vurguluyor.

15 Şubat Komplosu

15 Şubat uluslararası komplosunun sadece Kürdistan’da değil Avrupa’daki Kürtleri de etkilediğini belirten Şanoger Amele, o süreci şöyle anlatıyor: "Önderliğin esareti, Avrupa’daki festivallere de yansıdı. Bu durum kitlenin motivasyonunu düşürdü. Özellikle Önderliğin halkla olan iletişimi, sürekli diyalog halinde olması, mesajlar göndermesi çok etkiliydi bunlar azalınca halkta motivasyonunu yitirdi. Bizim de kültüre eskisi kadar önem vermeyişimiz sayıyı git gide azalttı.”

Kürdistani motifler azaldı

Şimdiki festivallere dair Kürt ve Kürdistani motiflerin azaldığına dikkat çeken ve eleştiren Amele, "Bu motiflerin eksikliği kitleyi de uzaklaştırdı. Kürdistani havanın varlığı festivallerin manevi yönünü kuvvetlendiriyordu. Halk oradan güç alıyordu. Şimdi festivallerde daha enternasyonal bir hava var. Stantlarımızda, etkinliklerimizde Kürdistani yan azaldı” diyor.

Döner mi Hüner mi?

"Döner mi Hüner mi" diye yaptığı bir eleştiriyi de hatırlatan Amele, "92’de 15 Ağustos Atılımı'nı selamlamak için başlattığımız Kürdistani motiflerle süslediğimiz festivallerimiz şu an döner stantlarıyla dolu, oysa bunun böyle olmaması lazım. 4 parça Kürdistan yemeklerinin, motiflerin, kültürel farklılıkların olması gerekiyor. Kürdistan’a özgü tek standın olmadığı, sanatçıların parasını alıp sahneye çıktığı, seferberlik ruhunun, özverinin gösterilmediği festivaller görmek istemiyorsak bunun önünü almamız gerekiyor” diyerek çağrıda bulunuyor.

Akademikleşmek gerekiyor

İşe koyulduklarında kültür alanının en belirleyici alan olduğunun altını çizen Amele, zamanla geldikleri noktada kültür alanının bir yan alan olarak görüldüğüne dikkat çekiyor. Kültür alanında akademikleşmenin ekmek ve su kadar gerekli olduğuna vurgu yapan Amele, "Bizim bugün bir akademikleşme sorunumuz var. Bu sorundan dolayı var olan potansiyelin devamlılığı gelmedi. Zamanında yüzlerce çalışan ve binlerce kitleye ulaşan kültür alanı bugün kitleye ulaşamıyor. Oysa akademikleşmek asimilasyonun da önünü alacaktır. Bugün Avrupa’da asimile olan binlerce Kürt genci var. Hepsi kazanılabilir. Tek hayalim birgün bu alanda bir akademinin kurulduğunu görmek" diyor.

Kürdistan’dan motifler taşımalı

Bu sene 30’uncusu düzenlenecek olan Kürt Kültür Festivali'ne dair halka katılım çağrısı da yapan Amele, aynı zamanda bu yılki festivale 4 parça Kürdistan’dan motifler taşıması gerektiğinin de altını çiziyor. Amele, son olarak şu vurguyu yapıyor: "Gözümüzün önünde asimile olup yiten gençlere çok üzülüyorum. Buna karşı önlem almalıyız. Bunun da tek çözümü akademikleşmek.”

* * *

Amele’nin Kıl Çadır'ı

Birçok alanda sanat eserleri olan Amele'nin en önemli eserlerinden biri de festivallerin birer simgesi haline dönüşen 'Kıl Çadır'ı. "Kıl Çadır çok önemli bir Kürdistani motiftir" diyen Amele, şöyle devam ediyor: Kıl Çadır’ı ilk etkinlikten bu yana elimden geldiğince açmaya çalışıyorum. Alternatif etkinlikler düzenliyorum. Tiyatrolar, dengbej etkinlikleri sohbetler, Kürdistana dair anlatılar oluyor. Öyle ki artık festival alanında 'Amele’nin Kıl Çadırı’nın olduğu yerdeyim' diyenler var."

Lozan’da etkinlik hazırlığı

Bu yıl Kürt Özgürlük Hareketi'nden 2022 yılının en başarılı sanatçısı ödülünü aldığını ve bundan dolayı yaşadığı mutluluğu dile getiren Amele, Lozan’da bir aylık bir etkinlik için çalışmalar yaptıklarını ve belki de hayallerinin gerçekleşeceğini söylüyor. 65 yaşında olduğunu ama gücü ve ömrü yettiğince bu işi yapacağını söylüyor.

***

Coşku doruktaydı

Kürt Özgürlük Hareketi'yle Avrupa’da 1970’lerin sonunda tanışan Kayserili Şanoger Muharrem Aral, Avrupa’daki kültürel çalışmalarda yer alıyor. Şehit Sefkan ve Şehit Mizgîn ile tanıştıktan sonra kültürel çalışmalara daha da aktif katılan Aral, 30. yılına giren Kürt Kültür Festivali’ne dair anılarını gazetemizle paylaştı. Katıldığı ilk festivalin 1994 festivali olduğunu belirten Aral, "O festival Hollanda’da yapılmıştı. Hollanda’da yapılan festivale 70-80 bin insan katılmıştı. Coşku oldukça yüksekti. Zengin içerikler, kültürel etkinlikler vardı. Birçok sanatçı, konuşmacı ve dost vardı" diyor. 

Muharrem Aral

Kürdistanlıları birleştiriyordu

Festivallerin, ülkedeki mücadele ruhunu Avrupa’ya taşımada çok önemli bir rol üstlendiğini belirten Aral, Kürt Kültür Festivali’nin ülke ve Avrupa birleştirici bir köprü olduğunun altını çizerek, şöyle devam ediyor: "Festivaller dağınık halde olan Avrupa’daki Kürtlerin bir buluşma alanıydı. Birbirinden uzak olan akrabalar festivallerde bir araya geliyordu. Bu yüzden de festivallerin çok yönlü yanları mevcuttu. Sanatsal anlamda da o dönemin festivalleri çok kapsayıcı ve bütünleştiriciydi. Herkes kendinden bir şeyler bulabiliyor, o dönemin Kürdistani bütün motiflerini festivallerde görebiliyordu." 

Araya mesafe girmemeli

Bugünlerde, 'O ruhu bulamıyoruz' eleştirilerinin çok sık yapıldığını ve bunun önleminin alınması gerektiğini belirten Aral, "Festival çalışmalarının en önemli ayağı kitleye gitmektir. Aylar öncesinden kitleye gidilir, kitle o güne hazırlanırdı. Bu alanda oluşan boşluk her iki ayağın eksik kalmasına yol açıyor. Halk ile araya boşluğun girmesi maalesef bugün gelinen noktanın temel sorunudur" diye vurguluyor.

Ülkeyle bağı diri tutmak gerek

Sanatçılara da görev düştüğüne dikkat çeken Aral, sözlerini şöyle noktalıyor: "Ülkede yaşanan yıkıcı ve yakıcı bu savaşta ülkeyle bağın kopması, her alanda kopma yaratır. Bu noktada ülkeyle bağı sürekli diri tutmak, boşluk bırakmamak gerekiyor. O zaman hiçbir kopukluk olmaz."

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.