Barış ikliminde entegrasyon görevi
Medya DOZ yazdı —
- Savaş dönemi sonrası entegrasyon süreci, yeni bir mücadelenin başlangıcını ifade eder. Ve belki de savaş süreçlerinden binlerce kat daha yaratıcı ve zorlu bir mücadele süreci olarak ele almak doğru olandır.
Barış ve müzakere süreçlerinin anlaşma ile sonuçlanmasından sonrası en çok tartışılan kavramlardan bir tanesi de entegrasyondur. Entegrasyonun kelime anlamı, uyumlanma, bütünleşmedir. Dikkat edilirse uyum ve birlik barışı çağrıştırır ama iktidar eliti böyle mi anlıyor bakmak lazım. Birleşmeyi içeren ve ayrılıkçılık karşıtı bu kelimenin zihinlerdeki çağrışımın nasıl kodlandığına da bakmak gerekir. Zira üstenci devlet aklına sahip olan taraf, genelde entegrasyonu ehlileştirmek olarak anlıyor ve öyle yaklaşıyor. Bu yüzden barış süreçlerinde silahlarını bırakıp toplumsal veya siyasal alana entegre olmak isteyen eski savaşçıları cüzzamlıymış gibi kamplara almak, rehabilitasyon merkezlerine almak, bu üstenci egemen devlet aklı ile yakından bağlantılıdır. Entegrasyon, toplumdan izole olmak değil, toplum ile birleşmeyi, bütünleşmeyi içerir. Entegrasyon asimilasyon değildir. Entegrasyon barış ikliminde gönüllülüğe dayalı bir görevdir. Bu anlamda devletlerin egemen akıllarının tuzağına düşmemek gerekir. Genelde özgürlük mücadelesi veren eski savaşçılara terbiye edilmesi gereken toplum dışı varlıklarmış gibi muamele eden devlet tarafı, sonrasında da o savaşçılara tek tek suikastlar yapmaktan çekinmez. Kolombiya’da FARC tecrübesi böyle oldu. Bu yüzden incelmeye değer bir örnektir.
2016 yılında Kolombiya ve FARC arasında 75 yıl süren savaş bitirildi, barış ve entegrasyon sürecine girildi. Anlaşma imzalanınca 7 bini aşkın FARC gerillası BM denetiminde silahlarını teslim etti. Sonrasında ETCR’ler adında geçiş ve yeniden entegrasyon bölgeleri olarak belirlenen kamplara yerleştirildiler. Süreç işlemeye başladıktan sonra gerillalara verilen sözlerin birçoğu devlet tarafından tutulmadı. Entegrasyon süreci çok sancılı geçen FARC’ın eski savaşçıları, silahsızlanma sonrasında birçok suikasta maruz kaldılar. Entegrasyon kamplarına (ETCR) kapatıldılar. Bu kamplarda birçok hastalık kaptılar. Ekonomi, eğitim, sağlık ve temel birçok haktan mahrum bırakıldılar. Sözde toplum ile entegre olmaya gelen gerillalar bu kamplara kapatılarak toplumdan iyice kopartıldılar. Böylece silahsızlanma sonrasında eski gerillalara karşı operasyonlar, baskı ve kriminalize etme kampanyaları, tutuklamalar ve cinayetler başladı. Öyle ki 2016’dan 2025 yılına kadar öldürülen eski FARC gerillalarının sayısı 400’ü geçti. Bir de 1.150’den fazla sendikacı ve aktivistin katledilmesi gerçeği de var ve bu katliamlar sözde barıştan sonraya ait olup hala da devam ediyor.
Böylece sürekli yargılanma kıskacında tutulan, suikasta uğrayan eski gerillaların barış umutları kırıldı. Barış sürecine karşı inancını yitiren birçok gerilla kırsal kesimlere taşındı, fakat kırsalda da suikastlardan kurtulamadılar. Silahsızlanma sonrası, eski FARC üyeleri hem fiziksel hem de psikolojik olarak derin yaralar aldı. Anlaşma, eski gerillaların sivil hayata entegrasyonu için ekonomik projeler, eğitim ve güvenlik garantileri vaat ediyordu fakat bu taahhütler çoğunlukla yerine getirilmeyip kâğıt üstünde kaldı. Yıllarca dağlarda savaşmış gerillalar topluma entegre olamadı. Kent hayatına yabancı kalmış gerillalar, hemen her konuda uyum sorunu yaşadılar. Ekonomik sorunlarla cebelleştiler, sağlıklarını kaybettiler. Suçlu gibi görülüp rencide edilmeleri de her şeyi iyice zorlaştırdı. Bu yüzden gerillaların bazıları indikleri dağlara tekrar çıktı. Entegrasyon, eski gerillalar için jenositle sonuçlanınca çoğu tekrar silahlanıp FARC’tan ayrılan gruplara, yani Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN) ve savaşı sürdüren gruplardan Halk Kurtuluş Ordusu (EPL)’ye katıldılar.
Bazen şunu görmek gerek, taraflar kendi aralarında anlaşma yapmış ama barış yapamamış oluyor. Adı barış anlaşması, resmi kayıtlarda bir anlaşma var fakat ruhlarda barış yok. İlişkilerde, kültürde, ekonomide, eğitim ve yönetim sisteminde barış yok. İşte tam da bu sebepten barış anlaşmaları imzalanırken daha derin bir savaşın içine girildiği genelde ilk zamanlarda fark edilmez. Barış sadece resmi anlaşmalarla değil, derin bir kültürel değişimle de sürdürülür. Topluluk programları, atölye çalışmaları ve eğitim materyalleri aracılığıyla şiddeti reddeden ve diyaloğu destekleyen bir zihniyet inşa etmeye çalışmak da bir entegrasyon çalışmasıdır. Kısacası entegrasyon, egemen akıl sahibi devletlerin anladığı gibi eski savaşçıları sindirmek değildir. Belki de eski savaşçıların devletten hesap soracak bir toplum örgütleme, demokratik mücadeleyi arşa çıkarma ve yüzleşme çalışmasıdır. Şunu da unutmamak gerekir ki savaş dönemi sonrası entegrasyon süreci, yeni bir mücadelenin başlangıcını ifade eder. Ve belki de savaş süreçlerinden binlerce kat daha yaratıcı ve zorlu bir mücadele süreci olarak ele almak doğru olandır. İşin özü barışmak ile bütün acılar bitmiyor, bütün yaralar sarılmış olmuyor. Doğru yapılmayan barışlar, yeni yaralar, yeni acılar getirebilir. Şunu unutmamak gerek ki entegrasyonun olması için barış ikliminin olması birincil şarttır.
Not olarak eklemek gerekir ki, müzakere, barış veya entegrasyon süreçlerini yaşayan her oluşum FARC’ın yaşadığı kaderi yaşamak zorunda değil. Bu ne bir kader ne de zorunluluktur. Bu tür süreçlerde sağlam durmanın yegâne başarısı, toplumsal örgütlülüğünü daha da güçlendirmek ile yakından bağlantılıdır. İdeolojik sağlamlık ve örgütlü duruş, her şeyi olumlu yönde değiştirebilecek iki güçlü faktördür. Zira yıllardır paradigmamızı, sistemimizi, projelerimizi tartışıyor, uygulamaya çalışıyoruz. Yine yıllardır kendi demokratik ulus sistemimiz üzerine eğitim görüyoruz, uygulanabilir pratiklerini yaşıyoruz. Bu anlamda dersler ile dolu bir geçmişimiz var. Ve şimdi tam da paradigmamızın bütün yönlerini hayata geçirmenin zamanlarını yaşamaktayız. Komün anlayışını, hayatlarımızın merkezine alarak yaşamak ve çalışmak vazgeçilmezimiz olacaktır. Özgür bireyi, özgür toplumu yaşatan mayanın komün olduğunu unutmayacağız. Kapitalist ilişkilerde boğulmuş devletler, altın tepside bize bal ikram etse elimizin tersi ile itecek sosyalist, komünalist olmaktan geri adım atmayacağız. “Sosyalizmde ısrar, insan olmakta ısrardır” sözü hayatlarımızın, çalışmalarımızın temel ilkesi olacaktır. Kısacası entegrasyon süreçlerini dağılma süreci olarak dayatan devletin tersine, bu süreci örgütleme süreci olarak ele almak, temel anlayışımız olmak durumundadır.
