Barış sokağı  

Medya DOZ yazdı —

  • Bütün devlet ve orduları savaşa bütçe ayırırken, barışa şans vermek, Önder Apo’nun ve özgürlük gerillasının duygu dolu aklının işidir. Çünkü barış, farklı ve sıra dışı bir zekânın eseridir. Ve bu hal, bir savunmasızlık hali değildir. Kaderin cilvesine bakın ki Kürtler, barış sokağına doğru ilerlerken insanlığı da peşinden sürüklüyor. 

Aryen kültüründe ve özellikle Medya topraklarındaki eski yerleşim yerlerinin tümünde herkesin dikkatini çeken daracık bir sokak vardır. Şehrin en belirgin veya tarihi önemi olan bir yerinde daracık sokağın inşa edilişi kendiliğinden olmaz. Maksatlı, toplumsal rıza ve çaba ile inşa edilir. Bu sokağın inşasının, bir hükümetle, yazılı bir hukukla, bir mahkeme kararıyla ve herhangi bürokratik bir kurumla alakası yoktur. Bu sokağın sahibi ve mühendisi toplumdur, toplum mühendisliği yapan devlet değildir. Bu sokak toplumsal akıl ve ahlakın eseridir. Bu sokağın tek bir girişi ve tek çıkışı vardır ki dolambaçlı, çetrefilli ve barışın amacından uzak niyet ve zihniyetler bu sokakta barınamasın. O sokağa savaşın ağır yükü ile girilir, barışın ruhsal hafifliği ile çıkılır. Halk kendi arasında bu sokağa “barış sokağı” adı verir.

Tarih boyunca aynı isim, aynı amaç ve aynı kültür ile var olan bu sokakta, küs olan kişiler karşılaşınca küslük sebepleri ne olursa olsun barışırlar. Ama bu karşılaşmalar tesadüfe bırakılırsa belki hiç geçilmeyecek o sokaktan. Küslerin yolu o sokakta belki hiç kesişmeyecek. Bu yüzden bütün toplum el birliği ile bir barışma oyunu düzenler. Herkes barış olsun diye çaba içine girer. O gün küs taraflardan gelen herhangi bir davete icabet edilmez. Taziye, düğün gibi kalabalık günlerin dışında sakin bir gün seçilir. Ailenin bazı fertleri, mahalle sakinleri ve esnaflar birbiriyle anlaşarak iki küskünü o gün o sokakta buluşturmak için bir sürü oyun tertipler. İki tarafı aynı zamanda barış mekanına getirmek toplumun işidir. Küsler o sokakta karşılaştığında arkasını dönüp gitmek çok büyük ayıp ve kayıp sayılır. Böyle bir istisnai durumda barışa arkasını dönen taraf toplum tarafından kınanır. Çünkü toplum bu çıkmaz sokakta barış kaçınılmaz olsun diye uğraşmıştır. Küsler o sokakta barıştıktan sonra bir büyüğün arkasından yürüyerek herkesin beraber oturduğu barış sofrasına gidip oturulur ve hayata yeni bir başlangıç yapma şansı tanınır.

Böyle bir kültürden gelmiş neferleriz ama maalesef kapitalizmin her şeyi yuttuğu maddi kültüründe manevi kültürümüzü unutmuş bulunuyoruz. Kültürünü unutan o kültürün dilini ve zihnini de unutur, kapitalizm bunun için var, bunun için çalışır. Bu yüzden her şeyin her şey ile, herkesin herkes ile savaşında herkes mutsuz. Bu savaş halindeki mutsuzlar, sağlıklı düşünemiyor. Önce kendisi ile sonra da hiç kimse ile uzlaşamıyor. Mutsuz insanın trajedisini yaşıyoruz. Kendi kendini yiyen Leviathan canavarı artık hayatlarımıza sinsice süzülüyor. En çok da doğa ile bir savaş halindeyiz ve insan olarak maalesef bu savaşı kazanıyoruz. Ama kazandığımız bu savaşın kaybettiğimiz en büyük savaş olduğunun farkında değiliz. Farkına vardığımızda ise dünyamızın yok oluşunun dehşetine kapılacağız. Sanırsam insan olarak dimağımızda son olarak vuku bulacak iki duyumsayıştan biri farkındalık, diğeri ise dehşet olacak… İşte o zaman kendimizle, doğa ile, tarih ile, toplumumuzla barışmanın değerini anlayacağız, ama o zaman da her şey için çok geç olmuş olacak.

Dünyanın bu savaş halinden çıkması gerekir, yoksa toplu yok oluşu hep beraber yaşayacağız. Susuzluktan kavrulacağız. Oksijensizlikten boğulacağız. Üstelik bu artık yavaş yavaş da olmuyor, daha önce Dünya’da dört yüz yılda yaşanan deformasyon artık yirmi yılda yaşanıyor. Hızla eriyen buzullara rağmen Dünya kuraklığın SOS sinyallerini veriyor. Hiç abartı değil, yediğimiz kanserojen, içtiğimiz kanserojen, ilişkilerimiz kanserojen. İnsanın doğa ile, erkeğin kadın ile, devletlerin toplum ile ve kapitalizmin herkes ile savaşı bitmezse insanlık bitecek. Önder Apo bu gerçekleri yıllardır haykırıyor. “İnsanlık tarihinde gördüğümüz savaş olgusunun günümüz koşullarında çevreyi yok olmanın eşiğine getirmesi, çok farklı bir zekâyla karşı karşıya olduğumuzu iyice açığa çıkarmış bulunmaktadır. Sınıf tahlilleri, ekonomik reçeteler, politik tedbirler, iktidar ve devletin azami birikimleriyle ekolojik ve toplumsal yıkımların önüne geçilemeyeceği anlaşılmaktadır, hatta kanıtlanmış gibidir. Bu sorunun daha köklü ele alınmaya ihtiyaç duyduğu açıktır” diyor. “Paradigmamız demokratik-ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmadır” diyor. Ve yıllardır bu paradigma üzerine eğitim gören gerillalar, herkesten çok durumun vahametinin farkındalar. Kürt coğrafyasından dünyaya yeni bir paradigmanın yayılması gerektiğinin bilincindeler. Üçüncü Dünya Savaşı’nın kaotik koşullarında insanlığın yeni ve başka bir çıkışa ihtiyacı olduğunu biliyorlar. Hegemonik ve kapitalist güçlerin hesap ve oyunlarını bozacak alternatifler üretecek güçteler. Stratejik akıl ile stratejik kararlar almanın, büyük değişim ve dönüşüm gerektiğinin farkındalar ve buna cesaret ediyorlar. Artık insanlık dışında kaybedecek bir şeyleri olmadığını da biliyorlar.

Buna rağmen hala bazı kesimler Özgürlük Hareketi niye kendini fesih etti, niye silahları yaktı diyor, haklı olarak kaygılanıyorlar. İnsanlığın özgürlüğü için kendini yakanlar, silahını mı yakamayacak diye sorsalar birçok soruları cevap bulacak aslında. Bütün dünyanın silahlandığı bir zamanda silahsızlanmak insanlığın üst seviyesidir. Bütün devlet ve orduları savaşa bütçe ayırırken, barışa şans vermek, Önder Apo’nun ve özgürlük gerillasının duygu dolu aklının işidir. Çünkü barış, farklı ve sıra dışı bir zekânın eseridir. Ve bu hal, bir savunmasızlık hali değildir. Kaderin cilvesine bakın ki Kürtler, barış sokağına doğru ilerlerken insanlığı da peşinden sürüklüyor. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.