Dersimiz barış

Medya DOZ yazdı —

  • Dersimiz barış, dersi kaynatmak için şiir okuyanlara tembel öğrenci diyoruz biz kendi iç bölgemizde... Barış ciddi iştir, vebali de ağırdır. Madem şimdi dersimiz barış, önce dersimizi iyi çalışacağız. Sonra isteyen şarkı söyler, isteyen şiir ama önce barışa bir yol verelim.

Bu süreçte herkesin şair olacağı tutmuş, eline mikrofonu alan şiir okuyor, çiçekten böcekten bahsediyor. İyi, hoş! Severiz şiiri, çiçeği ve ısırmaması şartıyla böceği de… İnanın ki biz de mahallece şairiz ama şimdi konu başka. Dersimiz barış, dersi kaynatmak için şiir okuyanlara tembel öğrenci diyoruz biz kendi iç bölgemizde... Barış ciddi iştir, vebali de ağırdır. Madem şimdi dersimiz barış, önce dersimizi iyi çalışacağız. Sonra isteyen şarkı söyler, isteyen şiir ama önce barışa bir yol verelim. Bir yürüsün, bir endamını görelim hasretle beklediğimiz bu barışın. “Dersimiz barış” sınıfta kalmayalım diyoruz da aslında çok da barışı konuşamıyoruz. Barışı bile konuşmaktan korkar hale gelmiş bir toplum ve siyasi algı var Türkiye’de… Acaba konuya girmekte zorlandığı için mi şiir okuyor bu abi ve ablalar. Yani bir ön hazırlık babında… Malum bu aralar kimin neyi ne için yaptığını anlamakta zorlanıyor insan.

Düşünün, TBMM’de barış için komisyon kuruldu (öyle iddia ediliyor) ama nedense adına barış denmekten çekinildi. “Milli dayanışma, kardeşlik ve demokrasi komisyonu.” Vay ne uzun meram, diye sevinelim mi, yoksa bir paragraflık isme razı gelip her şeyi içine alan tek kelimelik “Barış”tan neden ısrar ile kaçınıldı diye üzülelim mi anlayamadık. Anlamak zor gerçekten. Yıllardır savaş konuşmaktan barışı konuşamıyoruz galiba. Ya da daha net isimler vermenin zamanı geldi belki de... Türkiye devleti barışa cesaret edemiyor. Türkiye devleti barıştan korkuyor gibi iki kısa ve net cümle şimdi maksadımızı karşılıyor. Yani söylemde tersi iddia edilse de psikolojik olarak barışın bütün müktesebatlarını yerine getirmeye hazır bir devlet aklı yok. Milli diyor, dayanışma diyor, kardeşlik diyor, demokrasi diyor, desin, bu kelimelerin hepsi de pozitif ve lazım ama neden bu kadar şey deyip bir barış diyemiyor?

Tefekkür etmek günah değil, insan sormadan edemiyor. TBMM’de komisyonun belirlendiği gün neden Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) toplantısı yapıldı mesela? Günler torbaya mı girmişti? Şurayı toplayıp generallere bol kepçeden yetkiler dağıtılacağına meclise bir barış bakanı atamak daha isabetli olmaz mıydı? İnsan niye birbiriyle bu kadar çelişik iş yapar ki? Söylem ve eylemi arasında niye bu kadar uçurum olur ki? En hafif deyim ile siyasi nezaket yoksunluğu çok ciddi boyutlardadır.

Ülkenin geleceğini tartışacak, belki barışa maya çalınacak ve bunun için Türkiye tarihinde ilk kez böyle bir komisyon toplanacak ama sen kalkmış ne kadar müzelik, kıdemli asker varsa toplamış boy gösteriyorsun, bu neyin kompleksidir? Neyden rol çalma girişimidir? Cidden bu devlet adamlarının kafası çok da iyi çalışmıyormuş demek kalıyor insana… Bunlar mı yolunu bulamayıp ısrarla kendilerini sapalara vuruyor, yoksa biz mi çok ütopik kitap okuduk acaba… Vallahi kitaptan da öte ülkemin buna ihtiyacı var diyor insan. Kendince işler için bir ivedi sıralama yapılmalı diyor insan; halklarımızın barış içinde yaşaması için kısa, orta ve uzun vadeli net planlamaların olması gerekiyor diyor insan. Diyor demesi de öyle kalıyor, çünkü bürokrasinin aklı eksantrik çalışıyor…

Oysa Türkiye gibi ağır savaş sorunları yaşayan bir ülkenin sadece barış komisyonu ile yetinmeyip bir de barış bakanlığına ihtiyacı var. Eğer gerçekten sorun çözülmek isteniyorsa ciddi adımlar, isabetli isimler, amacı karşılayan kurum ve kuramlar gereklidir. Ve burada tekrar anlıyoruz ki gerçekten barış, nezaket, zarafet ve marifet işidir ve maalesef Türkiye bürokrasisi bu erdemlerden yoksundur. Bu yüzden toplumun gözü hep bu kafası karışık devlet adamlarının üstünde olmalı, onları doğru hizaya çekmelidir. Çünkü Türkiye’de her anlamda bir özensizlik, bir yüzeysellik var. Etik ve estetikten yoksunluk var. Belki komisyondaki kadınlar bu konularda Türkiye siyasetine biraz çeki düzen verir dedik bu kez de komisyona eşit ve yeter sayıda kadın verilmedi.

Günümüzde yapılan kompleksli nezaketsizliği şimdilik rafa kaldırıp tarihteki “Barış Komisyonu” örneklerine bakmak daha öğretici olacaktır. Son 60-70 yılda dünya genelinde 37 ülkede barış ve müzakere konuları masaya geldi. Bu 37 despot devlet ile hak arayıcısı olan 45 silahlı örgütün çatışmaları sonrasında gelişen müzakere süreçlerinin %97'sinde hükümetlerin başrolde olduğunu görüyoruz. Tarihteki örneklerde parlamentoların ise sadece %3'ü böylesi süreçlere öncülük ettiği görülür. Parlamentoların böylesi süreçlere öncülük etme oranının azlığı kaygı verici olsa da artık meselenin oranın çokluğu veya azlığı olmadığını ve yöntem olarak diyaloğa açıklığı olduğunu biliyoruz. Biraz daha yakın tarihlere gelecek olursak; son 34 yılda (1990 ile 2024 arası) dünyada 60’a yakın savaş yaşandı. Bu savaşların %45'i müzakerelerin ardından barış süreciyle sonuçlandı. Bu müzakerelerin bazıları parlamentolarda barış komisyonları aracılığı ile yapıldı. Kolombiya Kongresi’nde “Barış Komisyonu”, Nepal Parlamentosu’nda “Barış ve Uzlaşma Komisyonu”, Güney Afrika Parlamentosu’nda “Barış Komisyonu”, Filipinler Parlamentosu’nda “Barış Komitesi” bunlardan sadece bir kaçıdır.

Tarih boyunca birçok ülkede barış anlaşmalarının müzakere edilmesi ve demokratik süreçlerin başlamasında kilit rol oynayan barış komisyonları bulunmaktadır. Bu komisyonlar diyaloğu kolaylaştırmış, anlaşmalara uyulmasını izlemiş, çeşitli aktörlerin sürece dahil edilmesini sağlamıştır. Yine yasaların çıkarılıp uygulanması gibi işlevlere de sahip olmuşlardır. Entegrasyon yasalarına onay vermişler, çatışma halindeki taraflar arasında diyaloğu kolaylaştırıcı rol oynamışlar. Kalıcı barışın inşası adalet ve telafi süreçlerini gerektirdiğinden, hakikat komisyonlarının ve geçiş dönemi adaleti mahkemelerinin kurulmasını teşvik etmişler. Daha böyle yüzlerce cesur girişimlerde bulunmuşlar.

Ve parlamentolarda rol oynayan bu barış komisyonları hep aynı şeyi talep etmiş, barış sürecinin meşru ve sürdürülebilir olması için, temel hakları güvence altına alacak sağlam bir yasal çerçeve… Çünkü hepsi de biliyordu ki demokratik meşruiyetleri ve yasama kapasiteleri, barış sürecinin farklı aşamalarına müdahale etmelerine, müzakerelerin kapsayıcı ve etkili olmasını sağlamalarına olanak tanıyacak. Keşke TBMM’de kurulan komisyonun da bu kadar uzun ismi olacağına, tarihteki diğer komisyonlar gibi esas olana kafa yoran yetki ve etkisi olsaydı. Umarız ki var olan bu yüzeysellikler aşılır, komisyon sürekli bir şekilde Önder Apo ile görüşür ve barışın derinliği anlaşılır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.