Kürdistan’ın siyahi hali: Güney Afrika örneği

Medya DOZ yazdı —

  • Hangi coğrafya olursa olsun ve sorun ne olursa olsun her savaşın sonunda bir barış olması gerektiğini en çok kadınlar bilir. Bazen binlerce erkek önderin siyasetleri ile başaramadığı bir uzlaşıyı, iki barış annesi insani meziyetleri ile başarır. Bu da kadının toplumsal gücünü gösterir.

Tarihin ışığında dünya tarihindeki barış deneyimlerine bakmakta fayda var. Bu konuda bilinçlenmek ve bir hafıza edinmek faydalı olacaktır. Devrimci hareketler, gerillalar ve özgürlükçü güçler, karşıtlarıyla yani despotik ve anti demokratik devletler ile daha önce nasıl müzakerelerde bulunmuşlar, ne gibi sonuçlar almışlar, neyi başarmış ve hangi konuda başarısız olmuşlar diye bakmak gerekir. Elbette ki her ülkenin, her coğrafyanın, her hareketin sosyokültürel koşulları farklıdır. Onların deneyiminin Kürdistan’da uygulanabilirliğini tartışmıyoruz. Tartışacağımız şey tecrübedir.

17’nci yüzyıldan 20’nci yüz yıla kadar yaşanan sömürgecilik ve ırkçılığa karşı Güney Afrika sürekli bir mücadele içinde oldu. Özellikle 1948-1994 yılları arasındaki ırkçı (apartheid) rejime karşı yıllar süren mücadelede çokça trajedi yaşandı. Neticede uluslararası yaptırımlar ve halk hareketleri sayesinde müzakereler mümkün oldu. Her savaşın “Barış” diye çığlık attığı bir zamanı vardır. O zamanı bilmek, dahası hissetmek, siyaset üstü bir şeydir. De Klerk, o zamanı hisseden bir insan oldu. De Klerk, 1989'da Güney Afrika başkanı olduğunda şiddetli bir kriz içinde ve neredeyse yönetilmesi olanaksız bir ülke devraldı. Ve 1990'da ana muhalefet partisi Afrika Ulusal Kongresi (ANC) üzerindeki yasağı kaldırdı ve yirmi yedi yıllık hapislikten sonra ANC lideri Nelson Mandela'yı serbest bıraktı. Çünkü barışın Mandela ile mümkün olacağını biliyordu.

Böylece 1990-1994 yılları arasında, ANC ve diğer siyasi oluşumlarla, apartheid rejimi temsilcileri arasında müzakereler yapıldı. Bu süreç, karşılıklı diyalog ve uzlaşmayı temel aldı. Görüşmelerin ardında kurulan Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu apartheid döneminde yaşanan insan hakları ihlallerini ortaya çıkarmayı ve uzlaşmayı hedefledi. İnsanların adalet, affetme ve geçmişle yüzleşme süreçlerine katkı sağladı. Yine uluslararası alanda ırkçılık karşıtı hareketlerin gelişmesi, ırkçı rejime yönelik ekonomik yaptırımlar, kültürel boykotlar ve siyasi baskılar ırkçı rejimin çökmesine yardımcı oldu. Bu süreçlerin tümünde kadınlar, apartheid rejimine karşı mücadelenin her aşamasında önemli roller üstlendi. Güney Afrika’daki kadın hareketleri hem feminist taleplerini hem de ırk adaletini gündeme taşıdılar. Güney Afrika mücadele tarihinde kadınların tarihin yönünü değiştiren birçok eylemi vardır. Kadın haklarını savunmak için kurulan Güney Afrika Kadın Federasyonu (FSAW) “Kadınlar İnsan Haklarından Yoksun Bırakılamaz" başlıklı bir manifesto yayınlaması gibi. Yine 1956 yılında, 20 binden fazla kadının ırkçı ve ayrımcı yasaları protesto etmek için gerçekleştirdikleri yürüyüş gibi. Kadınların bu eylemleri tarihe geçen eylemlerdendir. Gertrude Shope, Winnie Madikizela-Mandela ve Frene Ginwala gibi kadınlar müzakerelerde önemli roller üstlendi. Güney Afrikalı kadınlar hem müzakerelerde hem de sonrasında toplumsal inşada önemli bir rol oynayarak kadınların özgürlük mücadelesinde tarihi adımlar attılar. Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’nda kadınlar, geçmiş ile yüzleşmek için tanık olduklarını anlattılar.

Bir dizi zorlu görüşme sonucunda Güney Afrika'daki beyaz ve beyaz olmayanları kapsayan ilk ulusal seçimleri olanaklı kıldı. 27 Nisan 1994'de ANC %62 oranında ezici bir oy oranına ulaştı ve Nelson Mandela apartheid sonrası ilk başkan oldu. ANC, bir gerilla grubu olmasına rağmen, eski savaşçılar oldukça başarılı bir şekilde siyasete dahil oldu. Bu gruptan birçok eski savaşçı, Güney Afrika hükümetinde ve silahlı kuvvetlerinde rol almaya devam etti. ANC'nin silahlı kanadı olan Umkhonto we Sizwe (MK) bu siyasi grubun yapılarına entegre edildi. Onlarca yıl süren ırkçı ve siyasi çatışmaların ardından Güney Afrika Parlamentosu’nda kurulan Barış Komisyonu, ırk ayrımcılığından çok ırklı bir demokrasiye barışçıl geçişte kilit bir rol oynadı. Eşit hakları garanti altına alan 1996 Anayasası’nı kabul etti. Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu'nu destekleyerek toplumlar arasında adalet ve uzlaşmayı teşvik etti. Irk ayrımcılığından demokrasiye geçiş sürecinde (1990-1994) hükümet ile siyasi gruplar arasında bir köprü görevi gördü. ANC ve muhalefet partileri arasında diyaloğu kolaylaştırdı.

Onca yaşanmışlıktan sonra Mandela ve ANC’yi zorlu bir görev bekliyordu. 38 milyonluk bir ülkede 9 milyon insan yoksullaştırılmıştı, 20 mil­yonu ise elektriksiz yaşıyordu, işsizlik yaygındı. Siyah nüfusun yarısından fazlası okuryazar değildi, siyahlar ara­sında bebek ölümleri beyazlara oranla 10 kat daha fazlaydı. Maddi açıdan son derece eşitsiz bir toplum olmanın yanı sıra Güney Afrika büyük ölçüde bölünmüştü. Irk üstünlüğü inancına dayalı onlarca yıllık ideolojik yönelim derin yaralar açmış ve ülkeyi acil bir uzlaşma ihtiyacı içinde bırakmıştı. Bu uzlaşma süreçlerinde kadınlar bütün acılarına rağmen barışın öncüsü olmaktan vazgeçmedi. Mandela, eşi ve kızından da güç alarak eşitlikçi ve çok etnikli bir top­lumun ortaya çıkması için temel atmaya gayret etti. 1996'da kabul edilen anayasa, cinsel yönelim, engellilik ve hamileliğe dayalı olanların yanında ırk, etniklik, toplumsal köken ya da din ve inanca dayalı bütün ayrımcılıkları yasadışı ilan eden dünyadaki en ilerici anayasalardan birisini arkasında bırakarak 1999'da başkanlığını bitirdi.

Hangi coğrafya olursa olsun ve sorun ne olursa olsun her savaşın sonunda bir barış olması gerektiğini en çok kadınlar bilir. Bu anlamda kadınların barış ve müzakere süreçlerine katılımı ve bu konudaki başarı örnekleri çok fazladır. Kadınların bu tür süreçlerdeki nitel farkı ise oldukça etkileyicidir. Bazen binlerce erkek önderin siyasetleri ile başaramadığı bir uzlaşıyı, iki barış annesi insani meziyetleri ile başarır. Bu da kadının toplumsal gücünü gösterir. Güney Afrika kadınları da bu gücü göstermiştir. Toplumsal yeniden inşa sürecinde de eğitim, sağlık, sosyal hizmetler ve siyaset gibi alanlarda kadınlar aktif görevler aldılar. Güney Afrika’nın 1996’da oluşturulan anayasasında kadın hakları ve cinsiyet eşitliği güvence altına alındı. Ardından da parlamentoda kadın temsili arttı. 1994’te kadın milletvekillerinin oranı yüzde 27 iken günümüzde ise %45,5 düzeyinde kadınların parlamentoda yeri var ve bu eşit temsiliyete çok yakın bir oran. Kadınlar bu hakların tümünü mücadele ile elde ettiler. Parlamento’da yer alan kadınlar, “Aile İçi Şiddet Yasası” ve “Cinsel Suçlar Yasası”nın çıkmasını sağlayarak kadınların yaşamlarını yasal güvence altına aldılar. Görüldüğü gibi Afrika biraz Kürdistan’dır ve biz biraz siyahiyiz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.